58 yıl önce bugün, 29 Ağustos’ta, insanlık tarihinin yollarına büyük bir levha asıldı. Levha; kesin bir inancı, tavizsiz bir mücadeleyi ve berrak bir ufku gösteriyordu.
Yıllarca yol işaretlerinin önemini anlatan bir şahsiyetin kendisinin de bir işaret olarak yolumuzda olması çektiği zorluklara karşılık verilen en güzel lütuflardan biri olsa gerek. Seyyid Kutup, 29 Ağustos 1966’da, cahiliyenin arzı kuşattığı bir zamanda, firavunların karşısında, Hakk’ın şahitliğini yaptı ve şehit oldu. Ne büyük sevinç, ne büyük zafer!
Selam olsun, rahmet olsun.
İslam, Hz. Adem’den bu yana her çağda kendi şerefini taşıyacak şahsiyetler yetiştirmiştir. Kimi yad ettiğimiz şehidimiz gibi kutup yıldızı olmuş, kimi ise kendi zaman/mekanının göğünü aydınlatmıştır. Yolunu bulmak isteyen her insan için yollarda ve göklerde işaretler her zaman var olmuştur.
Zamanımızın yıldızlarından biri olan 80 yaşındaki İslam mütefekkiri Taha Abdurrahman’ın kendisine sorulan bir soruya verdiği cevapla bizim göğümüzün de nasıl parıl parıl parladığını yeniden farkedebiliriz. Kendisine “ Şimdiden sonra dünyada ne olmak istersiniz?” Diye sorulunca, Taha Abdurrahman, “Gazze’de mutlak şerre karşı savaşan bir genç olmak isterdim.” Diye cevap veriyor. Onlarca yıldır müslümanlar adına direnişlerini devam ettiren, Aksa Tufanı’yla ise yaklaşık bir yıldır, her saniye, sadece gecemizi değil gündüzümüzü dahi aydınlatan, nurlandıran bir Filistin var!
Kan emicilerin dişlerini kalbimize kadar geçirmiş oldukları bir zamanda, bu sıkışmışlık ve boğulmuşluğumuz ortasında can suyu gibi gelen,
Bu cahiliye karanlığında bize ışığı gösteren,
Uyutulan ruhları canlandıran,
Kurutulan kalplere rahmet olan,
Unutulan merhameti hatırlatan bir ümmet var!
Onlar İslam Ümmeti. Onlar sadece Allah’ı veli edinen müminler. Onlar Allah’ın hizbinden olanlar.
Var olmak isteyen onlara baksın.
Yolunu kaybetmişler onlara baksın.
Zindanından çıkmak isteyen onlara baksın.
Doğamamış masum bebekleriyle, molozlardan oyun kuran çocuklarıyla, ahireti satın almış analarıyla, yerin üstünden çok altına uzanan kökleriyle dağ gibi babalarıyla ve babaları Rasullullah olan yetim aslanlarıyla, tufan çıkaran bu müslümanlar, dünyanın her köşe başına levha olmaya yetecek kadar bedel ödemişlerdir.
Hepsine selam olsun, hepsine rahmet olsun.
Seyyid Kutup’un yazılarında yer verdiği en temel kavramlardan birisi ‘yol ayrımı’dır. İnsan çoğunlukla bu yol ayrımlarında bulur kendisini. Yıldızlar üzerinde, levhalar önündedir ve bir karar vermelidir. Şimdi de insanlık büyük bir yol ayrımındadır. Aksa Tufanı ile hiçbir bulanıklığın olmadığı bir netlikle hak ve batıl kendini ortaya koymuştur. Alelade bir gençten en büyük devletlere kadar herkes ve her oluşum bu yol ayrımındadır.
Ya Aksa Tufanı’nı başlatan, yıllarca sadece mukaddesatını, topraklarını değil, tüm ümmetin ve insanlığın şerefini korumaya çalışan mücahidlerin tarafındayızdır;
Yahut sadece Filistinlilerin değil, tüm ahlaki, insani değerlerin soyunu kurutmaya çalışan, Allah’a savaş açmış, şeytanın bayrağını dalgalandırmaya and içmiş zalimlerin tarafındayızdır.
Önümüzde bu iki yolun dışında bir yol yoktur. Vazife almamak için yol ayrımında bekleşen herkes, her saniye, mücahidlerden, mazlumlardan, bir damla su bekleyen çocuklardan desteğini esirgemekle aslında çoktan yola koyulmuştur.
İslam ümmetinin, ilk kıblesi, peygamberler toprağı ve iman kardeşleri zulüm altındayken hala harekete geçmemesi, yol ayrımında kafasını yere gömmesi ne büyük utanç! Yer yarılsa da alsa içine yine unutulmaz yine affolunmaz bir utanç.
Müslümanların içinden bir kısmının, ümmetin direniş hattını oluşturan bu mücahid topluluğunu ırkçılık fitnesi, milliyetçilik hastalığı sebebiyle desteklememesi ne büyük bir gaflet!
S. Kutup’a göre insanları bir araya getiren yegane bağ, akide bağıdır. Ve bu, İslam dininin ayırıcı özelliğini ortaya koyan eşsiz bir bağdır.
“ Bu bağ, kesinlikle bir kan veya soy bağı değildir.
Bir toprak ve yurt bağı değildir.
Kavim ve aşiret bağı değildir.
Renk ve dil bağı değildir.
Irk ve uyruk bağı değildir.
Bir sanat ve sınıf bağı da değildir.” (Kutup, Ümmet Bilinci; 2017,147)
Kutup, İslam’ın akide dışındaki bağlara bakışını Hud Suresinde anlatılan Nuh tufanı sırasında Hz. Nuh ve oğlu üzerinden örneklendirir:
“ Rabbim! Oğlum da ailemdendir. (onu da kurtar)” diye yalvaran Nuh’a , Allahu Teala : “ Ey Nuh! O, senin ailenden değildir. Onun yaptığı iyi olmayan bir iştir.” Buyurur.
Kutup, bu bakış açısının da yol ayrımda duran apaçık bir işaret olduğunu düşünür. Ona göre, bu akide bağı, İslam toplumunun dayanak noktasıdır. Bu yüzden bu temel ilkeyi yıkmak için tarih boyunca çabalayan ve halen buna devam eden en iğrenç düşman kampı siyonizmdir. Siyonizm, Hristiyan toplumunun parçalanması için milliyetçilik silahını kullanıp denemiştir. İkinci hamlesini de İslam toplumunu yıkmak için yapmıştır. (Kutup, aynı eser, 156) Bunun sonuncunda ortaya çıkan parçalanmışlıklar üzerinden yıllar geçmiş ve şimdi yeniden birleşme ve dirilme için ortaya konması gereken çabaların belki de en cesur ve kararlısı ortaya konmuştur. Görünen o ki, Aksa Tufanı’nın zafere giden yolunda; yolu tıkayan, yolda bekleşen, gidenleri ve yapılanların en küçüğünü dahi tahkir eden kimse bunların vebalinden kaçamayacaktır.
Yola revan olanları ise karşılayacak lütufları kim bilebilir…
Yeni bir tufanın ortasındayız. Bu tufandan kurtulanlarla Nuh Tufanından kurtulanları birleştiren eşsiz tek bir bağ vardır.
Bu yazı vefatının yıldönümünde Seyyid Kutup’a ve Filistin’de mücahede eden kardeşlerimize vefa göstermek adına yazıldı. Makamları âlî olsun.