Kimlik Oluşturmada Sporun Etkisi ve Rolü-3

12 Temmuz 2025 / Dr. Ahmet Naci Dilek

Özellikle teknolojik bazı gelişmeler ve teknolojinin sundukları yüzünden özellikle çocuklarda ve gençlerde sorumluluk bilincinin gelişmesinde çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar neticede sadece gençleri ilgilendirmemekte oluşan bu kişilik, kimlik öncelikle yakın çevreden başlayarak tüm toplumun sorunu haline gelmektedir.

İstikrar

Kararlılık;  yerleşiklik, denge, düzenli olmak, oturaklı olmak, bilinir olmak, güvenilir olmak anlamlarına gelen bu kavram, insanların ve toplumların karşılıklı güven duymalarını sağlamaktadır. Hayatın değişmez kurallarından bir tanesidir. Düzenli yemeli, içmeli, çalışmalı, ibadet etmeli ve yaşamın getirdiği diğer alanlarda yapılması gereken işleri istikrarlı bir şekilde yapmalıdır insan. Fakat birey oturup bir gün abartılı olarak yiyip, içip, ibadet edip, çalışıp bir hafta hiçbir iş yapmadan istikrarlı olamaz. Az, öz ama sürekli olmasıdır esas olan. Spor, küçük yaşlardan başlayarak bu bilinci sporcuya aktarır. Sürekli çalışarak yavaş yavaş geliştiğini görür, sürekli çalışarak seviyesinde ilerleme olduğunu anlar, düzenli çalışarak müsabakalara katılabileceğini fark eder, hatta katılabileceği müsabakaların çeşitliliği ve seviyelerinin yükselebileceğini idrak eder. Önce şehir şampiyonalarına, sonra bölgesel devamında ülke şampiyonalarına katılabilirler, istikrarlı çalışmalarla zaman içinde milli takıma girilebileceğini ve olimpiyat dahil tüm yarışmalara katılma imkanına sahip olduğunu görmeye başlar. İstikrarlı çalışarak teorik anlamda, davranış noktasında ve o sporun tüm gerekli becerilerini ve kültürünü kazanabileceğini anlamaya başlar. Kendi kimliğinin gelişiminin istikrarlı olarak çalışmaktan geçtiğini özümser. İstikrarlı çalışanların aldıkları başarıları, gelişmeyi ve geldikleri aşamayı görerek aynı yol üzerinde olması gerektiğinin bilincine varır. Sadece fiziksel anlamdaki gelişmeyle olamayacağını zihinsel ve ruhsal gelişimin sporda ancak istikrarlı çalışma ile olabileceğinin idrakine varır. Aynı dini yaşantıda olduğu gibi: “Amellerin Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı yapılanıdır.” (Müslim, Müsâfirîn, 218) 

“Evlâdım! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve bu uğurda başına gelecek musîbetlere sabret. Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren mühim işlerdir.” (Lokman Suresi 17. Ayet)

Allah ve Resul’ü bizleri sürekli olarak davranışlarımızda istikrara sevkeder. İbadetlerin sürekliliği, iyi davranışların sürekliliği, kötü huylardan uzaklaşmada bir süreklilik… Neticede bireyin zihinsel, ruhsal ve fiziksel gelişimi için dini uygulamaların istikrarlı olması ve kimliğinin bir parçası olması emredilmiştir.  Unutulmamalıdır ki insanın yaratılış gereği yapısı istikrarlı olmayı gerektirir. Bir gün yiyerek, içerek bir aylık depolama yapılamaz. Gün boyu sadece ibadet ederek bir hafta ibadetten uzaklaşmak olmaz; birinde vücut, diğerinde zihin ve ruh iflas eder, var olanın üstüne koyarak gelişme sağlanması gerekli olandır.  

 

Sorumluluk

Mesuliyet; hesap verilebilirlik, işini en iyi yapma arzusu, yapacağı tüm işlere karşı iç aleminde samimice oluşturulan içselleştirme duygusudur. Kişinin normal bir hayat yaşaması, düzenli gelişimi ve başta kendisine olmak üzere tüm insanlığa karşı huzurlu yaşamasını sağlayan etmenlerden bir tanesi de sorumluluktur. Spor, sporcuya spora başladığı ilk günden itibaren sorumluluk aşılar. Antrenmana zamanında gelmesi gerektiğini, yoksa cezaya maruz kalabileceğini ya da antrenmana alınmayacağını öğrenir. Antrenman içinde arkadaşlarıyla çalışırken karşılıklı malzeme kullanımının bir sırayla ve sorumluluğun eşit olarak paylaşıldığını öğrenir. Spor malzemelerinin kullanımı, düzenli olarak yerleştirilmesi, salonun, sahanın genel düzeni ve temizliği ile sporcunun ilgilenmesi gerektiği ve bu durumun onun ilerlemesinde önemli bir parametre olduğunu görmeye başlar. Kendi malzemelerini koruması gerektiğini, katıldığı müsabakalarda maçlarını takip ederek sorumluluk alması gerektiğini, rakiplerini takip ederek işin ciddiyetini, tüm bunları yapmadığında hedeflerine ulaşamayacağını kavramaya başlar. Zaman içindeki gelişimle birlikte hocasının ona verdiği görevleri yerine getirmesi gerektiğini anlar. Kendisinden daha düşük seviyedekilere hareketleri öğretmesi, adeta bir eğitmen olarak aldığı sorumluluğu yerine getirmesinin bilincine varır. O ana kadar olan sorumluluklarını başarıyla yerine getirmesi; hocası tarafından bir grubu çalıştırması, onları müsabakaya götürmesi gibi çok daha büyük sorumlulukların içine götürebilir. Tüm bu gelişim onun sorumluluk sayesinde kazanabilecekleridir. Bu kazanımları paralel olarak hayatının tüm alanlarına yansımaktadır. Evde düzenli olması, yatağını düzeltmekten başlayarak, eşyalarını düzenli kullanmasına, evin genel düzenine katkı sunmaktan,  genel ev idaresine kadar öğrenmiş olduğu sorumluluğu yansıtmasına vesile olur. Keza okul ile ilgili durum kayda değerdir. Okula zamanında gitmesi, derslerine karşı olan sorumluluğu, arkadaşlarına ve öğretmenlerine ve hatta okula karşı olan sorumluluklarının bilincinde hareket etmesi artık kişiliğinin bir parçasıdır. Aynı birey iş hayatında ve kurduğu aile yaşamında da örnek bir yapıya sahiptir.  Neticede bu kimliktir ve milletine, devletine, insanlığa, diğer canlılara, çevreye karşı da aynı sorumluluğu tüm boyutlarıyla yansıtacaktır.  Sporun ona yüklemiş olduğu sorumluluk bilinci hayatının tüm alanlarına yansır. Zira sorumluluk onun kimliğinin vazgeçilmezidir.  İnancımız da özellikle belirli bir yaşa geldikten sonra çeşitli sorumluluklar yüklemeye başlar; temiz olmaktan, okumaya, düşünmekten, ibadete, bireysel sorumluluk almaktan, aile için sorumluluk almaya, ilmi sorumluluklardan, askeri ve siyasi sorumluluklara bir kimlik oluşturur. 

‘’Ey iman edenler: Allaha karşı gelmekten nasıl sakınmanız gerekiyorsa öyle sakının ‘’ (Al-i İmran Süresi Ayet 102. )

‘’Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden sizden biri kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45).

Bu ayet ve hadiste de görüldüğü üzere insana sorumluluklar yüklenmiştir. Özellikle teknolojik bazı gelişmeler ve teknolojinin sundukları yüzünden özellikle çocuklarda ve gençlerde sorumluluk bilincinin gelişmesinde çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar neticede sadece gençleri ilgilendirmemekte oluşan bu kişilik, kimlik öncelikle yakın çevreden başlayarak tüm toplumun sorunu haline gelmektedir. Gayet tabidir ki burada sadece gençler söz konusu değildir, sorumluluğunu yerine getirmeyen tüm insanları kapsar. Bu anlamda sporun geliştirdiği sorumluluk bilinci sayesinde bu alanda yaşanan sorunların önüne geçilebilinir. 

 

Nefis Kontrolü

İnsanın doğumundan itibaren sahip olduğu özelliklerini kontrol altına alması anlamına gelmektedir. Bu özellikler bazen olumlu bazen de olumsuz olmaktadır. Olumlu olanların geliştirilmesi ve bunun için azami gayret gösterilmesi, olumsuz olanların da yine azami kontrolle terbiye edilmesine nefis kontrolü denmektedir. İnsanın kendi ve diğer insanların yaşam kalitelerini artıran konulardan bir tanesi nefis kontrolüdür. Nefis kontrolü küçük yaşlardan itibaren aileden başlayan eğitimle ve tabi ki bireyin öz disiplini ve gayretleriyle gelişebilen bir alandır. Nefis her şey yapmak isteyebilir ve bunun bir sınırı olmayabilir. Nefis her kötülüğü işlemek isteyebilir. İnsan meraklıdır ve bu meraktan ve geliştirilmemiş nefis kontrolünden dolayı mantıklı mantıksız her şeyi denemek isteyebilir. İnsan farklı duygu, düşünce, dürtü, sezgilere sahiptir ve sık sık bu özellikler insanın yapılmaması gerekenleri yapması, denemesi yönünde kışkırtmalarla doludur. Tüm bunların kontrolü ve doğru yönlendirilmesi nefis kontrolü olarak ifade edilmektedir. Dünyanın kaynakları sınırlı ve fakat insanın istekleri sınırsızdır. Zaten dünyadaki temel problemlerden bir tanesi de kendi nefsini kontrol edemeyen, onu çeşitli değerler ve inançlarla eğitmemiş, terbiye edememiş bireylerin nefislerinin isteklerini kutsallaştırmaları ve nefsin istekleriyle hayata bakış açılarından kaynaklanmaktadır.  Aslında bu durum nefislerine karşı bir mağlubiyettir ve bu mağlubiyetin çilesini tüm insanlık çekmektedir. Ancak otokontrol sayesinde bunların disiplinize edilmesi temelde bireyin kendi dünyasının huzuru ve insanlığın huzuru anlamına gelmektedir. Bir devlet yetkilisinin nefis kontrolünü geliştiremediğini düşünelim, nükleer silahları kullanıp insanlığa nasıl bir zarar vereceğini kimse hesap dahi etmek istemez, elbette burada sadece nefis kontrolü esas değildir, çeşitli prosedürler vardır devletin ve uluslararası sistemin (aslında bunlarda devletlerin ve uluslararası sistemin nefsidir, nefis kontrolüdür) ama zamanında otokontrolü geliştirmeyen bireylerin ne zaman ne yapacakları kestirilemez.  Spora başlangıçtan itibaren, otokontrolün olması için kendine has bir sisteme sahiptir. Sporcu çalıştığı partnerlerine/arkadaşlarına karşı, hocalarına, rakiplerine, yöneticilerine, hakemlere, seyirciye karşı nefsini kontrol etmekle mükelleftir. Küçük yaştaki sporcuya hocam demekle mesul olan yaşı büyük olan birey ona selam verip, gerektiğinde ondan izin almak zorundadır (özellikle uzak doğu sporlarında),  hakem yanlış karar verse dahi agresif olmadan, kendini kontrol edip işine yoğunlaşmalıdır. Yöneticinin kendisine haksızlık yaptığını düşünse bile içinden geldiği gibi nefsinin emrettiği gibi, belki edepsizce kabul edilebilecek şekilde davranarak değil, gerekli yolları izleyerek bunların olabileceğini öğrenir. Rakibi galip durumdayken ona zarar verici hareketleri yapabilecekken kesinlikle yapmaz. Hatta kurallarla çok ciddi bir yaptırımı olmamasına rağmen yine de bunu yapmaz, spordan öğrenmiş olduğu otokontrol ve terbiye bunu yapmasını engeller. Bazı sporlar kategori/siklet sporu olduğu için kilolarını kontrol etmeleri gerektiğinin, dolayısıyla kontrollü bir şekilde beslenmelerini sürdürmelerini ve belirlenen kategorilerde katılabilmelerinin ancak bu şekilde olacağının bilinç ve dikkati bireye önemli bir nefis kontrolü bilincini öğretir, zira tek başınadır ve tüm zorlukların üstesinden gerekli yönlendirmelerle birlikte tek başına çıkmak zorundadır. Elinde tüm imkanlar olmasına rağmen kısıtlı ve kontrollü yer ya da içer. Oysaki yiyecek ve içecek anlamında tüm zenginliklere sahiptir. Nefis kontrolü sayesinde dikkat etmesi gerektiğini aksi takdirde amacına ulaşamayacağını bilmektedir. Spor sayesinde özgüveni yeterince gelişmiş, fiziksel anlamda da yeterince beceriye sahip, yakın savunma tekniklerini öğrenmiş birey, kendisine karşı yapılan bir harekete karşı aniden sinirlenip sert bir reaksiyon gösterse ve fiziksel şiddet içeren bir işe girişse bizzat kendi ve karşı taraf için çok büyük sorunlar oluşturabilir, belki hayati konular gündeme gelebilir. Oysaki nefis kontrolünü geliştiren birey durur, duraksar, düşünür, tartar, kendini kontrol eder ve farklı yöntemleri denemenin daha doğru olacağına kendini ikna edebilir. Çünkü sinir sık sık zor kontrol edilebilen bir alandır ve bu ancak zamanında nefis kontrolünün geliştirilmesiyle başarılır. Öte yandan birey kulübündeki karşı cinse karşı duygularını, özellikle sporun disiplin, hiyerarşi, saygı ve öğrenmiş olduğu nefis kontrolü sayesinde nasıl yönetilmesi gerektiğini öğrenmektedir. Sporun bireye kimlik kazandırma noktasında nefis kontrolü konusu bağlamında ne kadar etkili olduğunu ve genel hayata bunun etkilerinin olacağı bu bölümdeki açıklamalardan takdir edilebilir. Dinimize baktığımızda inananlara sürekli nefis kontrolünü telkin eder. Hatta nefislerinin arkasından gidenlerin sık sık helak olduklarını farklı örnekler üzerinden açıklar. Çünkü dinin temel amaçlarından bir tanesi kötülükleri ortadan kaldırıp, iyiliklerin hâkim olmasını sağlamak; insanın doğasını bilen Yaratıcı dini üzerinden kötülüklerin ortadan kalkıp, iyiliklerin hâkim kılınmasının temelinin nefis kontrolünden geçtiğini biz kullarına bildirmektedir. Nefis kontrolünün ibadetlerin gerçekleştirilmesi noktasında önemli bir yere sahip olduğunu farklı uygulamalar üzerinden bizlere göstermektedir.  Günün farklı zamanlarında namaz kılma zorunluluğu nefis kontrolünün ve içsel eğitimin sağlayabileceği bir zenginliktir.  Zira o zaman dilimlerinde dünyanın farklı güzellikleriyle iştigal edebilir ve bunlardan ayrılmak, bölmek istemeyebilir. Diğer taraftan oruç konusuna baktığımızda gün boyu yemek ve içmek gibi insanın tabi ihtiyaçlarından bireyi beri tutarak onu nefsinin eğitimine ve daha sağlıklı ve sağlam bir kimliğe sahip olmasını sağlayan bir diğer öğreti/uygulamadır. Ya da ekonomik imkanları yüksek olduğu için o imkanlardan başkalarına da bir pay ayırmasını emreder. Bu kişi için kolay bir konu değildir, kendi kazanmıştır ve neden bundan harcayacaktır, evet burada öncelikle bir bilinç aşılanır kişiye, kazandığının salt kendi aklı ve becerisiyle olmadığı, tüm bunları takdir eden bir Yaratıcının olduğu, ayrıca ihtiyaç sahiplerine yardımın toplumsal huzur için gerekli olduğu gibi. Fakat iş sadece o bilinçle ilgili değildir, samimiyetle yalnız başına kaldığında dahi zamanında geliştirmiş olduğu o nefsi kontrol sistemi onu doğru işleri yapmaya sevk edecektir.  Bir miras paylaşımında özellikle kültürel baskının olduğu toplumlarda nefis kontrolünün ne kadar önemli ve gerekli olduğunu anlamamız gerekmektedir.  Ailenin büyüğü, akıl insanı, söz sahibi kişi dilese özellikle kadınlara hak ettiklerini vermeyebilir (törenin yaygın olduğu toplumlarda), tabi ki burada dini ve devletin kanunları caydırıcı olabilir, ancak kültürel baskı bu mekanizmaların kullanılmasının önünde engeller olabilir ve nefsine diş geçiremeyen sorumlular istedikleri gibi bir miras paylaşımı yapabilirler. Tabi ki burada vicdanın önemi de ortadadır, ancak kontrol ve terbiye edilen nefis vicdana ve akla öğüt verecektir, bireyin doğru bir paylaşımda bulunmasını sağlayacak aktörlerin başında gelecektir.  Nefis kontrolüne sahip insanlar, trafikten, ticarete, eğitimden, siyasete her alanda istikrarlı ve doğru yolu seçip uygulayan insanlardır. Unutulmamalıdır ki nefis kontrolü kötülüklerden kurtarırken ve gerek kalbinin gerek zihninin kararmasını engellerken, bununla paralel olarak iyiliklerin, güzelliklerin içine sürükler ve bu durum insanlığın kazanımıdır. Bu durum toplumların bütünsel anlamda sağlıklı olmaları için kaçınılmazdır.  ‘’Bununla beraber bir insan dişini sıkar, sabreder ve kendisine haksızlıkta bulunanı bağışlarsa, şüphesiz bu, nefse hâkimiyet, azim ve kararlılık gerektiren büyük bir fazilettir.” (Şura Suresi Ayet 43. )

‘’Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder…’’ (Yusuf Suresi Ayet 53.)

“Nefse ve ona iyilik ve kötülükleri ilham ederek onu tesviye edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş; onu kötülüklere bulayan ise ziyan etmiştir.” (Şems Suresi 91/6-10. Ayet)