Mezbaha Beş

19 Temmuz 2025 / Aydın Bilgi

1

Almanya’nın göz alıcı tarihi mimariye sahip şehirlerinden Dresden, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesine sayılı günler kala ABD Ordusu Hava Kuvvetleri ve Britanya Kraliyet Hava Kuvvetleri tarafından üç gün boyunca bombalanır. 13 Şubat 1945 tarihinde gerçekleşen ilk saldırılarda sekiz yüz İngiliz bombardıman uçağı yer alır ve yaklaşık iki bin yedi yüz ton bomba kullanılır. 14 Şubat’ta ABD tarafından dört yüz tonluk bomba şehrin üzerine bırakılır, ertesi gün ise iki yüz on bombardıman uçağıyla şehir gün boyu tekrar vurulur. Hiçbir stratejik üst bulunmayan şehrin bombalanması esnasında yoğun biçimde fosfor, yangın bombalarının kullanılmasıyla Dresden şiddetli yangın fırtınasının içinde günlerce yanmaya devam eder ve şehirdeki binaların neredeyse tamamı yok olur. Resmî rakamlara göre bombalamalarda yirmi beş bin ila otuz bin kişinin öldüğü tahmin edilse de belgesiz mültecilerin durumları göz önüne alındığında yok olan insan sayısının iki yüz elli binin üzerinde olduğu düşünülmektedir. (1) İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nde Başbombardıman yardımcılığından sorumlu hava mareşali Robert Saundby’in öldürenlerin sayısının yüz otuz beş bin civarında olduğunu beyan etmesi iki yüz elli binin üzerinde ölü olduğu tahminini doğrulamaktadır.

 Dresden’i koruyacak uçaklar olmadığı gibi, uçaksavarlar da bulunmadığından İngiliz ve Amerikan uçakları hiçbir direnişle karşılaşamadan Dresden’i yerle bir etmişlerdir. Almanların Stalingraddaki büyük hezîmetlerinden sonra Rus ordularının büyük bir hızla Almanya içlerine doğru ilerlemesi esnasında gerçekleşen bu ve benzeri şehir bombalamalarında stratejik hedeflerin az sayıda olması sivil halkın doğrudan hedef alındığını, saldırılarla Almanya’nın bir daha belini doğrultamayacak şekilde kemiklerinin kırılmasının hedeflendiğini gösteriyor. Tabi ki diğer bir sebep; müttefiklerin bombardıman uçaklarının gücü üzerinden savaş sanayisinin görkemli gala gecelerinin gerçekleştirilmesidir. Tüm bu sebeplerin hepsini aynı anda gerçekleştirebilmek için ‘Halı Bombardımanı’na, yani bir şehrin bir halı olarak düşünülüp halının her bir ipliğinin imhası yöntemine başvurulmuştur.

 Şehrin bombalandığı günlerde genç bir Amerikalı asker Dresden’de yüz kadar vatandaşı ile birlikte esir olarak bulunur. Kaldıkları yerin kapısında “Schlachthof-fünf” yani mezbaha beş yazmaktadır. Savaş koşulları şehirde kesilecek hayvan bırakmadığı için beş nolu mezbahaya ranzalar konularak savaş esirlerinin burada kalması sağlanmıştır. Dresden’in yerle bir edildiği gece bu genç asker mezbahanın bodrum katında bulunan et dolabına saklanarak ölümden kurtulur. “ Tek bir şey belliydi: Şehirdeki herkesin kesin ölmüş olması lazımdı, nerede olurlarsa olsunlar ve şehirde kımıldayan herhangi biri kesinlikle tasarım hatası olabilirdi. Amerikan avcı uçakları hareket eden bir şey var mı diye bakmak için dumanın altına indiler. Billy’le ötekilerin aşağıda hareket ettiğini gördüler. Uçaklar onları makineli tüfek mermileriyle taradı.” (2) Kurt Vonnegut, Dresden katliamını ömrü boyunca unutamayacak, kendi ifadesiyle geriye bakmamayı başaramayacaktır. Bu yüzden Dresden’de yaşananlara dair yazdığı romanını farklı bir tarzda kaleme alarak başkahramanı Billy Pilgrim’i zamandan koparır. Zamandan kopma acıyı unutamamanın metaforudur. “Bu kitap iyi olmadı, iyi olmamaya mecburdu, çünkü bir tuz sütunu tarafından yazıldı.” (3)

Vandallar Nazilerden ibaret değildir. Şiddet ve vahşette ne SSCB ne Amerika ne de İngiltere’nin Nazi Almanya’sını aratmadığının sayısız misali bulunuyor. Dresden başta olmak üzere gerçekleştirilen halı bombardımanları, savaş sonrası Rusya’da kalan milyonlarca Alman savaş esirinin insanlık dışı koşullarda çalıştırması, öldürülmesi, ölüme mahkûm edilmesi, Japonya üzerine bırakılan atom bombaları başlıca örneklerdir. Aslına bakılırsa atom bombası dışında diğerlerinin hepten unutulmaya yüz tuttuğunu bile söyleyebiliriz. Zira tüm bu barbarlıkların üzeri Semitizm çığlıkları ile örtülmüştür. Bir daha hatırlamak için kısa bir özet sunalım.

6 Ağustos 1945 tarihinde Hiroşimaya Amerikalıların “Little Boy”(küçük adam) adını verdikleri atom bombası atılması ile tahminen yüz kırk bin kişi yakılarak öldürülür. Şehirdeki doktor ve hemşirelerin %92’si, hastanelerin tamamı yok edilir. Hiroşima’ya atom bombasının bırakılmasının üzerinden on altı saat geçtikten sonra ABD Başkanı Harry S. Truman basın açıklamasında oldukça tanıdık gelen şu cümleleri kurar: “Artık Japonların herhangi bir şehirde yer üstündeki her üretken girişimini daha hızlı ve tamamen yok etmeye hazırız. Limanlarını, fabrikalarını ve iletişimlerini yok edeceğiz. Hiç şüphe yok; Japonya'nın savaş yapma gücünü tamamen yok edeceğiz.” (4) Truman’ın şaka yapmadığı üç gün sonra Nagazaki semalarında “Fat Man”in (Şişko Adam) patlatılmasıyla anlaşılır. Hiroşima’daki korkunç yıkımın şahitliğine rağmen Şişko Adam’ın tereddütsüz şehrin üzerine bırakılmasıyla çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan yetmiş dört bin insan imha edilir.   

Truman açıklamanın devamında özetle; bilim adamları tarafından kabul gören atom enerjisini serbest bırakmanın teorik olarak mümkün olduğu inancının doğrultusunda Almanların da bunu elde etmek için çok çalıştıklarını fakat laboratuvarlar savaşını da kendilerinin kazandığını söyler. Evet, savaş kazanılmıştır fakat bir kez keşfedilen bir şeyin başkaları tarafından keşfedilmesinin sadece zaman meselesi olması da can sıkan bir durumdur. İşte bu can sıkan durumun giderilmesi meselesi İkinci Dünya Savaşı bitimindeki süreçte yer yuvarlağında işlerin nasıl yürütülmesi gerektiğini belirleyen temel kriteri oluşturmuştur. Bir başka deyişle İsrail’in İran’ı vurması Amerika’ya rağmen değil bilakis onun emir ve tensipleri sebebiyle gerçekleşmiştir. Hakeza Gazze’deki soykırım da yine emir ve tensiplerle yürütülmektedir.                         

3

  “Küçük Adam”, “Şişko Adam”… barbarlar tarihin yok edici kitle imha silahlarını böyle isimlendirmişler. Almanya’nın doksan dört kasaba ve şehrinin halı bombardımanıyla imhasının planlaması gerçekleştirilirken her bir hedefe balık isimleri verilmesi de (Nürnberg alabalık, Berlin yavru balık olarak kodlanmıştır) aynı patalojik ruh halinin bir tezahürü olmalı. Yahudilerin Gazzeli sivillere yağdırılacak bombaların üstüne yazdıkları isimleri de hatırladığımızda bunların hepsinin aynı çayırdan otladıklarını görüyoruz. Bu kodlamalar, bu isimlendirmeler dünün ve bugünün müttefiklerinin insani, vicdani her türlü değerden ne denli uzak olduklarını gösteriyor. Toplu kıyımlar, katledilen bebekler, öldürülen masumlar, onlar için bir eğlence biçimi, görsel bir şov. 

 Aklıma çocukların bildik oyunlarının 456 katılımcıya oynattırıldığı ve oyunda elenmenin cezasının öldürülmek olduğu “Squid Game” dizisi geliyor. Dizide sınırsız zenginliğe sahip olanların kendilerini eğlendirmek için kurguladıkları oyunlarda çocuk, yaşlı, erkek, kadın demeden insanların kanlarının oluk oluk akıtılması anlatılır. Senaryonun yaşananlarla bağdaşmayan esaslı taraflarından birisi dinsel fanatikliğin atlanmış olmasıdır. Bilhassa Ortadoğu’da olup bitenleri Yahudi ve Evenjelik fanatiklik perspektifinden uzak olarak okumanın, meseleyi anlamaktan uzaklaştıracağı, gerçeği karartmaya hizmet edenler dışında, herkes tarafından görülüyor.

 Barbarlar için Gazze dinsel inançlarının yerine getirilmesi için aşılması gereken bir engeldi. Güçlerine o kadar güveniyorlardı ki Gazze’yi kendi mülklerinde bulunan bir mezbahane olarak görüyorlardı. Bu mezbahanede “Kalamar Oyunu”nu rahatlıkla oynayabilirlerdi. Oynamaya başladılar ne var ki oyunu Gazze halkının muhteşem direnişi, Hamas’ın, İzzettin Kassam’ın destansı mücadelesi bozdu. Kasaplar kesmeye geldikleri insanlar tarafından imha edilmeye başlanınca gökten ölüm yağdırmaya başladılar. Kasaplar halı bombardımanıyla, kuşatmayla direnişi kırmaya çalışıyorlar. Kasaplar korkuyorlar. Bıçakları tutan eller titriyor. Titreyen ellerini ısırıp öfkelerini yatıştırmak için kadınları, çocukları amansızca vuruyorlar. 

 Hülasa; “Squid Game” hiçbir zaman bir senaristin fantezisi değildi, yaşananların hülasasıydı. Gazze’nin şanlı evlatları da İslam’ın terbiye ettiği insanın hayal olmadığının canlı şahitleri. Çanakkale şehitleri için “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! “ diyen Akif gibi biz de Gazze’nin hiçbir yere gömülemeyecek kadar büyük olduğuna şahitlik ediyoruz. Gazze’yi ne tarih ne de bombalar gömemeyecek!

KAYNAKÇA

https://www.britannica.com/event/bombing-of-Dresden

Kurt Vonnegut, Mezbaha Beş, Çev. Hamdi Koç, Can yay. İstanbul4. Baskı 2024 s.174

Kurt Vonnegut, Mezbaha Beş, Çev. Hamdi Koç, Can yay. İstanbul4. Baskı 2024 s.31

https://millercenter.org/the-presidency/presidential-speeches/august-6-1945-statement-president-announcing-use-bomb