Malik bin Nebi Üzerine Demokrasi Kavramına Kısa Bir Bakış

26 Temmuz 2025 / Şerife Özçelik

İnsan, kendi medeniyeti içinde var olan kavramları günün ihtiyaçları ve şartlarına göre yeniden yorumlayıp geliştirmezse, zamanla bu kavramlar işlevsiz hale gelir. Bu durumda kişi, düşüncelerini ifade edebilmek için başka medeniyetlere ait kavramlara yönelmek zorunda kalır. Ortaya çıkan bu boşluk, bazı çevreler tarafından bir eksiklik olarak gösterilir ve bu eksiklik üzerinden baskı kurulur. Sonuçta başka bir dünyanın kavramları size dayatılır ve kendi değerlerinizle yabancı kavramlar arasında bir yarışa sokulursunuz. Bu ise zihinsel ve kültürel bir kırılmaya neden olabilir.

Demokrasi kavramı da bu bağlamda İslam coğrafyasında bazıları tarafından benimsenmiş, bazıları tarafından eleştirilmiş, bazıları ise üçüncü bir yol arayışına girmiştir. Malik bin Nebi de bu kavramı doğrudan kabul etmek yerine onu farklı bir yolla tarif etmeye çalışmıştır. Çünkü ona göre demokrasi, sadece seçimle iktidar değişimini sağlayan bir sistem değil, aynı zamanda bir toplumun ahlaki ve kültürel seviyesini gösteren bir merhaledir (Bin Nebi, 1968, 21). Bu noktada kavramın yalnızca bir yönetim biçimi olmadığı, aslında birey ve toplum düzeyinde gelişmiş bir bilinç hali olduğu anlaşılmalıdır.

Bin Nebi'nin demokrasiye bu yaklaşımını anlamak, onun yaşadığı tarihsel koşulları göz önünde bulundurmadan mümkün değildir. 1905’te Fransız sömürgesi altındaki Cezayir’de dünyaya gelen Bin Nebi, bir yandan İslam dünyasının sıkıntılarına, diğer yandan Batı’nın kültürel ve siyasi baskısına tanıklık etmiştir (Bin Nebi, 1987). Özellikle Fransız sömürge yönetiminin baskıcı uygulamaları, yerli halkın kimliğini ve değerlerini sistemli bir şekilde aşındırırken, halkın büyük çoğunluğu çaresizliğe, edilgenliğe ve teslimiyete sürüklenmiştir. Bin Nebi bu ortamda sadece siyasi işgalin değil, zihinsel ve kültürel işgalin de etkilerini gözlemlemiştir (Bin Nebi, 2014, 71). İşte bu nedenle demokrasi gibi kavramları dışarıdan alıp taklit etmek yerine, kendi tarihi ve kültürel bağlamlarında yeniden anlamlandırmaları gerektiğini savunur.

Bin Nebi bu kavrama yaklaşırken, onun umumi çerçevesini tespit etmemiz gerektiğini belirterek şu üç noktaya dikkat çeker:

  1. İnsanın kendisine karşı bir duygu olarak.
  2. Başkalarına karşı bir duygu olarak.
  3. Bu kabil duyguların fertlerde doğması ve gelişmesi için gerekli içtimaî ve siyasi şartların bütünü olarak (Bin Nebi, 1968, 20).

Bu bağlamda Bin Nebi’nin “demokratik duygu” olarak tanımladığı yaklaşım, insanın hem kendi değerini fark etmesiyle hem de başkalarının varlığına saygı göstermesiyle anlam kazanır (Bin Nebi, 1968, 21). Demokratik duygu, kişinin kendi iradesine ve fikirlerine değer vermesi, edilgen değil etkin bir birey olmasıyla başlar. Aynı zamanda bireyin, kendi haklarına gösterdiği özeni başkalarının haklarına da göstermesini, farklı düşüncelere tahammül edebilmesini gerektirir. Bu duygu, sadece içsel bir hissiyat değil, toplumsal yapıyı doğrudan etkileyen ahlaki bir temeldir. Bu duyguların bireylerde gelişebilmesi için uygun sosyal ve siyasal ortamların da var olması zorunludur. Bu bağlamda demokratik duygu yalnızca siyasi reformlarla değil, kültürel dönüşümlerle de inşa edilebilir.

Bin Nebi, demokrasinin aynı zamanda bir “kültür merhalesi” olduğunu da vurgular (Bin Nebi, 1968, 21). Yani bu salt bir siyasi modelden öte toplumun bilinç düzeyiyle ilgili bir durumdur. Ancak bu kültürel seviyeye ulaşmak, belirli zihinsel engellerin aşılmasını gerektirir. Bu noktada Bin Nebi, bireyin düşünsel yapısını şekillendiren iki temel zihniyet biçimine dikkat çeker: köle zihniyeti ve despot zihniyeti (Bin Nebi, 1968, 23).

Köle zihniyeti, bireyin kendi iradesini inkâr ederek dış otoritelere mutlak itaat göstermesiyle tanımlanabilir. Bu durum sadece fiziksel bir boyun eğme hali değildir. Bireyin kendi aklını, kararlarını ve sorumluluğunu başkasına devretmesiyle birlikte bağımlı hale gelmesini ifade etmektedir (Bin Nebi, 1997, 21). Bu zihniyet bir şahsiyet zayıflığına, özgüven kaybına ve toplumsal edilgenliğe yol açar. Neticede sivil katılımın zayıflaması, eleştirel düşüncenin bastırılması ve demokratik taleplerin gelişememesi gibi sonuçlar doğurur.

Öte yandan despot zihniyet, bireyin ya da yöneticinin kendi otoritesini mutlaklaştırarak farklı görüşleri tehdit olarak algılamasıyla ortaya çıkar. Bu tavır, eleştiriye tahammülsüzlük, iktidar kaygısı ve mutlak egemenlik arzusu gibi psikolojik eğilimlerle beslenir (Bin Nebi, 1968, 25-26). Toplumsal düzeyde ise baskıcı yönetim biçimlerinin oluşmasına, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına ve kutuplaşmanın artmasına neden olur. Despotluk yalnızca yöneticilere özgü bir durum değildir. Bireyin en küçük iktidar alanlarında dahi tahakküm kurma arzusu bu zihniyetin toplumun her katmanına sirayet ettiğini gösterir.

Bin Nebi, İslam’ın insanı bu iki uç zihniyetten koruyan bir denge anlayışı sunduğunu belirtir. Bu görüşünü desteklemek için bazı ayetlere atıfta bulunur (Bin Nebi, 1968, 32-33). Nisa Suresi’nin 97. ayetinde, zulüm altında yaşayan ama bundan kurtulma imkânı olduğu halde harekete geçmeyenler eleştirilir. Bu ayet, bireyin edilgenliğini sorgular ve insanın iradesiyle şartlarını değiştirme potansiyelini öne çıkarır. Diğer yandan, Kasas suresinin 83. ayeti, despotik eğilimlere karşı doğrudan bir eleştiridir. Ayet, yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk istemeyenlerin ebedî kurtuluşa ereceğini belirtir. Bu, bireyin tahakküm arzusundan arınmasını öğütleyen bir ölçüdür. Bu iki ayet, İslam’ın hem edilgenliği hem de despotluğu reddettiğini ve insanı özgür, sorumlu ve ahlaklı bir varlık olarak inşa etmeyi hedeflediğini açıkça ortaya koyar. Bin Nebi’nin işaret ettiği gibi gerçek anlamda demokratik bir toplum ancak bu iki zihinsel uçtan arınmış bireylerle mümkündür.

Günümüzdeki demokrasi anlayışları karşılaştırıldığında ise önemli farklar dikkat çeker. Bin Nebi, bu farkların temelinde insana yüklenen anlamın yattığını söyler ve İslam’ın insanı sadece toplumun bir parçası veya devletin bir nesnesi olarak değil, Allah’ın yeryüzündeki halifesi, yani ilahi bir sorumluluk taşıyan özgür bir varlık olarak tanımladığını vurgular (Bin Nebi, 1968, 30-31). Bu yaklaşımda insan, sadece haklarının değil, görevlerinin de farkında olan, özgürlüğünü sorumlulukla birlikte taşıyan bir kişiliktir. Dolayısıyla İslam’ın insan anlayışı, onu herhangi bir ideolojiye, siyasi sisteme ya da kolektif yapıya indirgemekten ziyade aşkın bir değerle anlamlandırır.

Sonuç olarak, Bin Nebi’nin demokrasi üzerine yaptığı tahliller, İslam düşüncesi bağlamında önemli açılımlar sunsa da kavramın eksik ya da sorunlu yönlerini doğrudan ve açık biçimde ele almak yerine daha dolaylı bir anlatım tarzını yansıtmaktadır. Özellikle İslam'ın insan ve toplum tasavvuru göz önüne alındığında, Bin Nebi’nin bu kavramın içsel tutarsızlığına ya da tarihsel aşamalarına dair daha belirgin eleştiriler geliştirmesi beklenirdi. İslam düşüncesinde insan, yalnızca toplumsal bir varlık olarak değil aynı zamanda ilahi bir emanetin taşıyıcısı olarak konumlandırılır. Bu anlayış, insanı hem bireysel hem de toplumsal düzlemde yücelten, sorumluluk ve özgürlük dengesini esas alan derin bir perspektif sunar. Dolayısıyla demokrasi gibi kavramlar Müslüman toplumlar için elbette tartışılabilir ve değerlendirilebilir olsa da bu tür sistemlerin eksik kaldığı noktaları ancak İslam’ın temel insan ve toplum anlayışı tamamlayabilir. İslam’ın özünde zaten insana değer veren, onu yalnızca haklarıyla değil görevleriyle de tanımlayan bir yaklaşım mevcuttur. Bu nedenle Müslümanlar, sonradan ortaya çıkan ideolojik yapıların eksiklik duygusu oluşturmasına izin vermemeli; İslam’ın inşa ettiği yüksek insan tasavvuru ile adalet merkezli toplum modelinin, çağdaş sistemlerin ötesinde bir ufuk sunduğunu unutmamalıdır.

Kaynakça

Bin Nebi, Malik. Çağa Tanıklığım. çev. İbrahim Aydın. İstanbul: Bir Yayıncılık, 1987.

Bin Nebi, Malik. İslâm ve Demokrasi. çev. Ergun Göze. İstanbul: Ötüken Yayınevi, 1968.

Bin Nebi, Malik. Kültür Sorunu ve Bir Toplumun Doğuşu. çev. Salih Özer. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2014.

Bin Nebi, Malik. Savaş Esintisi Sömürünün Gerçeği. çev. Salih Özer. Anakara: Ankara Okulu Yayınları, 1997.