Gazze Ateşkesi Başarı-Zafer midir?

31 Ocak 2025 / İsa Özçelik

Başarılı olmak arzusu her insanda içkin olan bir haslettir. Tüm canlılar hayatta kalmak için zorluklara direnecek bir yapıyla donatılmıştır. Hayvanlar aleminde çok farklı güç dengeleri olmasına rağmen zayıf gibi gözüken nice tür, düşmanlarına karşı ayakta kalmayı başarabilmektedir. Kimi zaman devasa vücuda, güçlü kaslara, yırtıcı pençelere ve keskin dişlere sahip olmak o hayvan türünün diğerlerine karşı mutlak üstünlüğü için yeterli olmamaktadır. Büyük bir hız, ani manevra kabiliyeti, öldürücü zehir, kollektif hareket edebilme yeteneği gibi özelliklere haiz olmak ya da değişen iklim koşullarına dayanıklı bir yapıya sahip olmak pek çok canlı türüne daha uzun yıllar hayatta kalma fırsatı sunabilmektedir. İç güdüler, genetik miras ve tecrübe aktarımıyla hareket eden bu canlılar büyük oranda fıtri kodlarına uygun reflekslerle düşman ya da besin kaynağı olarak gördükleri diğer canlılara karşı her an bir rekabet ve savaş içerisindedir. Onlar için en büyük başarı hayatta kalmak ve nesillerini devam ettirebilmektir.

İnsanlar küçüklüğünde taklit yoluyla öğrendikleri bilgileri akli olgunlukları arttıkça kıyas ve yorumlama yetenekleriyle çeşitlendirip analize tabi tutmaya başlar. Akıl emaneti insana sorumluluk yükleyip ahlaki bir duruşu gerekli kılar. Heva ve heves peşinde koşanlarsa akli yeteneklerini şehvetin kölesi kılarak tek boyutlu materyalist bir bakış açısını benimser. Bahse konu olan bu iki yaklaşımın başarı ve zafer anlayışları oldukça farklı olup değişik sonuçlar üretir.

Akıl ve ahlakı birbirinin tamamlayıcısı olarak görenler en zor şartlarda bile temel ilkelere ve fıtri değerlere bağlı kalır. Aşkın değerlere kendisini bağlayacak kurala inanmayanlarsa amaca ulaşmak için her şeyi mübah gördükleri için en küçük bir zorlanmada ahlaki ilkeleri çiğnemekten çekinmez. Bu anlayış, işlediği her türlü suç, ihlal ve sömürüyü aklı ahlaktan kopararak meşrulaştırmaya çalışır. Eğer ezici bir güce ulaşmışsa bu meşrulaştırma girişimine dahi tenezzül etmez. Günümüzde dünyaya hakim olan müesses nizam bir yandan "insan hakları" gibi bazı ilkeleri şiar edinip BM gibi kuruluşlar inşa etse de pratikte güç ve çıkara dayalı bir hegemonyanın arzularına göre hareket ettiği bilinen bir gerçektir. Ancak Aksa Tufanı'yla birlikte mevcut kurulu emperyalist düzenin artık sürdürülemez olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

On beş aydan uzun süren bir çatışmadan sonra Gazze'de üç aşamalı bir ateşkes anlaşması imzalandı. Hiç kimse işgalci İsrail'in anlaşmaya sadık kalacağına güvenmese de vahşi katliamların durması sevinçle karşılandı. Ateşkes sonrasında kimin başarı kazandığı, zaferin kime ait olduğu konusu tartışılmaya başlandı. Gazze halkı ve Hamas bu gelişmeyi direnişin büyük bir zaferi olarak ilan etti. Siyonist katiller küresel kötülüğü arkasına alarak yapmış olduğu sivil katliamları başarı olarak sundular. İşgalci İsrail'in aşırı sağcı kesimi ise yapılan anlaşmadan memnun değildi. Kendileri adına ateşkesi geri bir adım, yenilgi olarak yorumladılar. Soykırım ortağı ABD'nin eski ve yeni başkanı Biden ve Trump ise onca katliama suç ortaklığı yaptıktan sonra utanmadan ateşkese varma başarısını kendilerine mal etmek derdindeydi.

Hamas ve bileşenlerinin 7 Ekim 2023 tarihinde başlattığı Aksa Tufanı hamlesini anlamakta zorlanan bazı kompleksli Müslümanlar, harekatın ilk günlerinde İsrail ve Amerika'ya rağmen böyle bir operasyonun olamayacağını ifade ederek Hamas'ın tuzağa çekildiğini, İsrail'in 7 Ekim hamlesine göz yumduğunu ileri sürmüşlerdi. Şimdi aynı çevreler Hamas ve Gazze halkının olağanüstü direnişini görmezden gelerek; on binlerce şehit, yüzbinlerce yaralı ve tamamen yıkıma uğrayan Gazze'ye odaklanıp bunca bedel ödemeye değer miydi sorusuna hapsolarak ortada herhangi bir başarı ya da zaferin olmadığını iddia ediyorlar. Benzer ifadeler işgalci İsrail ve işbirlikçisi mevcut Filistin yönetimince de kullanılıyor.

Aksa Tufanı hamlesinin ilk gününde yayınlanan İzzettin Kassam Tugaylarının komutanı Muhammed Deif'e ait ses kaydında ve birçok Hamas liderinin beyanında açıkça görüldüğü gibi bu operasyonunun bazı temel sebepleri ve amaçları vardı. Bunlardan en önemlileri şöyleydi; Mescid-i Aksa'ya ve orada ibadet edenlere karşı yapılan saldırıların durdurulması, unutulan Filistin davasının tekrar gündemleştirilmesi, on yedi senedir devam eden Gazze kuşatmasının kırılması, Siyonist işgalci-yerleşimci-hırsızların genişlemesinin ve arsız saldırılarının engellenmesi, Siyonist işgalci zindanlarındaki esirlerin kurtarılması, işgalci çeteyle son dönemlerde hızla çoğalan normalleşme girişimlerine son verilmesi. Bu maddelerin hepsini teker teker ele almak gerekir. Ancak biz özet bir şekilde değerlendirdiğimizde; Kudüs-Mescid-i Aksa ve Filistin davasının tekrardan Müslümanların hatta tüm dünyanın en önemli gündem maddesine dönüştüğünü, Gazze kuşatmasının kalkma imkanının doğduğunu, haklarında müebbet hüküm verilen ve on yıllardır hapis yatan çok sayıda Filistinli esirin kurtarıldığını, şimdilik normalleşmenin durduğunu söyleyebiliriz.

İşgalci İsrail'in Gazze'ye başlattığı barbarca saldırılardaki temel hedefleri şöyleydi; Hamas'ı askeri ve siyasi olarak yok etmek ve Gazze yönetiminde Hamas'a hiçbir söz hakkı tanımamak, Yahudi-Siyonist esirleri askeri operasyonla kurtarmak, Gazze'yi insansızlaştırmak, Gazzelileri Sina çölüne sürmek. İsrail"in bu hedeflerini masaya yatırdığımızda; Siyonist işgalcilerin çok sayıda Gazzeli lideri şehit etse de Hamas'ın askeri ve siyasi kanadını yok edemediği, esirleri geri getirebilmek için yok edeceğini söylediği Hamas'la anlaşma imzalamak zorunda kaldığını, Gazze halkını vatanlarının dışına süremediği gibi güneye göç edenlerin dahi kuzeye dönmesine engel olamadığını, işgal ettiği Gazze topraklarından geri çekilmeyi kabul ettiğini görmekteyiz. Yahudilerin önümüzdeki yıllarda toplumsal huzurun sarsılması, ruhsal çöküntü, iç çekişmelerin derinleşmesi, ekonomik kayıp ve dünyanın her yerinde yalnızlaşmak gibi sorunlarla karşılaşması pek muhtemeldir.

Birileri barbar Siyonist-Batı ittifakının Gazze şehrini ağır silahlarla yok edip, büyük çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan yüzbinlerce sivili tüm dünyanın gözü önünde katledip sakat bırakmasını başarı ve zafer olarak nitelendiriyorsa, onlara yazının giriş kısmında değindiğimiz hayvanlar aleminin kriterlerinin bile gerisine düşmemelerini tavsiye etmek gerekir .

Ateşkes sonrası esir takaslarında ortaya çıkan tablo ise başlı başına ele alınması gereken bir konudur. Yüzlerce Kassam Tugayı mücahidinin tertemiz askeri kıyafetlerle, 7 Ekim'de kullanıldığı söylenen kamyonetlere binmiş halde kuzey Gazze'de ortaya çıkması yalnız işgalci İsrail'i değil tüm dünyayı şaşkına çevirdi. Allah'ın aslanları dimdik ayaktaydı ve inanılmaz bir katliama maruz kalan Gazze halkı bu yiğit insanları en derin sevgi ve saygıyla kucaklıyordu. İşbirlikçi Arap yönetimleri ve sözde Müslümanlardan bazıları bu kadar sıkıntıya uğrayan Gazze halkının Hamas'a karşı isyan etmesini en azından nötr kalmasını temenni ediyorlardı ama onların bu şaşı bakışı kendilerini hayal kırıklığına uğrattı. Güneyden kuzey Gazze’ye doğru çocuk ve yetişkin on binlerce sivil Filistinlinin adeta sele dönüşen o muazzam yürüyüşü tüm mazlumlara umut olurken küresel emperyalizmi adeta çılgına çevirdi. İsrail gazeteleri ve kamuoyu bu manzara karşısında şok olmuşlardı. Taş üstünde taş bırakmadıkları Gazze karşısında hezimete uğradıklarını itiraf ediyorlardı.

Hamas cesaretiyle, merhametiyle ve zekasıyla bir kez daha tüm dünyayı sarsmıştı. Daha önceki esir takaslarında ortaya çıkan tablodan daha ötede bir hazırlıkla tüm insanlığa mesajlarını veriyordu. Dost düşman herkes bu sahneden derslerini almaya devam edecektir. Emperyalizme ve Siyonizme karşı olduğunu söyleyenler Gazze'nin mucizevi direnişine gölge düşürüp Hamas'a akıl vermek yerine kendi üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidirler; ABD, İsrail, İşbirlikçi Arap ülkeleri ve Filistin yönetiminin Hamas'ı etkisizleştirme ve Trump'ın bunakça dile getirdiği Gazze halkını vatanlarından sürme niyetlerinin kesinlikle akamete uğratılması, soykırımcı İsrail ve destekçilerinin yargı önünde mahkum edilmesi ve maddî tazminat ödemeye zorlanması, boykotun daha da derinleştirilip kalıcı kılınması, Gazze'nin imarı için çok hızlı harekete geçilmesi, Aksa Tufanı’nın Özgürlük Tufanı'na dönüşmesi için STK’ların, alimlerin, aydınların, akademisyenlerin, sanatçıların, siyasetçilerin, öğrencilerin ve tüm erdemli insanların kendi alanlarında seferberlik başlatmaları gibi birçok husus samimi insanların örgütlü çabalarını bekliyor.

Bazıları ateşkesle her şeyin normale döndüğünü-döneceğini zannediyor yahut bilerek ya da bilmeyerek böyle bir hava estiriyor. Bilakis mücadele yeni bir merhaleye evrilerek daha da alevleniyor. Mesele Gazze'nin yeniden imar meselesine indirgenemez. Bu tür yaklaşımlar Aksa Tufanı’nı anlamamak ya da ona ihanet etmek anlamına gelir. Gazze ve Hamas aslında 7 Ekim'de başarıya ulaşıp büyük bir zafer kazanmıştı. On beş aydan daha fazla süren destansı direnişiyle azgın düşmana, mutlak ve arsız kötülük şebekesine boyun eğdirerek bu başarısının tesadüfi bir gelişme olmadığını ortaya koydu. Artık tüm ümmet ve emperyalizm karşıtlarının bu mücadelede daha etkin ve cesur sorumluluklar alması gerekiyor. Daha şimdiden tekrar soykırımcı İsrail'le ticaret yapmak ve ilişkileri normale çevirmek isteyen Müslüman ülkelerin bu kötü niyetlerini kursaklarında bırakacak bir irade gösterildiğinde Gazze'nin zaferi tüm ümmetin ve insanlığın zaferine dönüşecektir.

Ebu Ubeyde’nin İzzeddin El-Kassam Tugayları Genel Komutanı Muhammed Deif ve altı komutanın şehadetini muştuladığı beyanında ifade ettiği gibi; onlar hakikat yolunda ilkelerine ve ahitlerine sadık kalarak mücadele edip şehit oldukları için zafere ulaştılar. Onlar bir ölüp binleri dirilttikleri ve tüm mazlumlara ilham kaynağı ve umut oldukları için zafere kavuştular.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.