İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami Hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır? İslami Hareketlerin öteki ile beraber yaÅŸama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslami Hareket" dosyasında Zeki SavaÅŸ'a sorduk.
1. İslami Hareket'in size göre tanımı nedir?
En geniÅŸ anlamıyla İslami hareket, İslami olma ve İslam’a uygun olma vasfını haiz her türlü amel ve düÅŸünceyi karşılayan bir kavram olup fert veya topluluktan sadır olan soyut veya somut bir fiilin, hareketin ve eylemin dini ve İslami olduÄŸunu bildirmektedir.
İslami hareket siyasi literatürde siyasi bir kavram olarak kullanıldığında İslam’ın genel hükümlerinin yanında devlet ve iktidarla alakalı hüküm ve tavsiyelerini de gözeten, bu baÄŸlamdaki dini bildirimlerin hayata tatbikini isteyen düÅŸünce, fiil ve organizasyonları ifade etmektedir. Bu nedenle devlet ve iktidarın alanına girmeyen, onların egemenlik sahasına iliÅŸmeyen İslami düÅŸünce ve ameller siyasi bir kavram olarak kullanılan İslami hareketin kapsamına girmez lakin 28 Åžubat’ta olduÄŸu gibi İslam’a topyekun cephe alma dönemlerinde apolitik İslami fiiller de İslamilik vasfından ötürü İslami hareket kapsamına alınabilmekte, İslami hareket en geniÅŸ anlamıyla siyasi bir kavram olarak kullanılabilmektedir.
2. İslami Hareket ve İslamcılık arasında nasıl bir ilişki vardır?
İslamcılık da İslami hareket gibi İslam’ın siyasi yönünü öne çıkaran İslam düÅŸüncesi için kullanıldığından İslamcılık ile İslami hareket arasında doÄŸrudan bir iliÅŸki bulunmaktadır. İslami hareket ile İslamcılığın müteradif, eÅŸ anlamlı iki kavram olduÄŸu söylenebilir. Çünkü bu iki kavramın odağında siyasetin tanzimi ve toplumun idaresi konularında İslami referansların dikkate alınması talebi bulunmaktadır.
Bu iki kavram arsındaki nüans, İslami harekette eylemselliÄŸin öne çıkması, İslamcılıkta ise düÅŸünsel yönünün ağır basmasıdır. Bu nedenle her İslami hareket ve onu oluÅŸturanlar İslamcıdır ama İslamcı olan her fert İslami hareketin içinde yer almayabilir.
3. İslami Hareketlerin temel ilkeleri nelerdir? Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kabul görmüÅŸ yaygın yöntemler hangileridir? Bu temel ilkelerden ilkesel bir savrulma görüyor musunuz?
İslami hareketin temel ilkelerinin bir kısmı hedeflerle, bir kısmı da yöntemle alakalı olur. Hedefle ilgili olan ilkeler de İslam’i hükümler üzerine inÅŸa edilir. İslam’i hükümler de sabit ve mutaÄŸÄŸayir (deÄŸiÅŸken) olduÄŸundan İslami hareketin temel ilkeleri de sabit ve deÄŸiÅŸken olmak üzere iki kısma ayrılmak durumundadır. Aksi halde zamanla sabit ve statik bir harekete dönüÅŸür. Amelle ilgili olan adalet, ahlak ve mekasıd-ı ÅŸer’iye; inançla ilgili olan tevhid, mead ve nübüvvet gibi ilkeler dinin sabitelerindendir. Dinin sabiteleri İslami hareketlerin sabitelerinden olur, dinin deÄŸiÅŸken hükümleri de İslami harekete içtihat alanı açar.
Yöntem konusu ise tamamen içtihadi bir mevzu olduÄŸundan her bir İslami hareketin metotla ilgili temel ilkeleri bir diÄŸerine nisbetle farklılık gösterebilir. Ayrıca içtihat dinamik olduÄŸundan içtihadi konular da deÄŸiÅŸen koÅŸullara ve ihtiyaçlara göre yenilenir.
İslami hareketler siyasi içtihat mekanizmasını iÅŸlettiÄŸinden fıkhi mezheplere benzer ve fıkhi mezhepler arasında ortak ilkelerin yanında her birinin kendine özgü disiplinleri olduÄŸu gibi her bir İslami hareketin de kendine özgü ilkeleri olabilir. Bu nedenle İslami hareketler bir tür siyasi mezhepler olarak görülebilir.
İslami hareketin ilkelerinin belirlenmesi içtihat alanına girdiÄŸinden bir hareketin ilkelerinden ayrıldığı, savurulduÄŸu tespiti hangi kriterlere göre yapılacak konusu önem kazanmaktadır.
Bir hareketi bir baÅŸka hareketle kıyaslayarak ilkelerinden uzaklaşıp uzaklaÅŸmadığına iliÅŸkin varacağımız sonuç, bir mezhebi diÄŸer mezheplerle kıyaslamaya benzer. Bir mezhebi hakkın merkezine oturtup ötekilerini ona göre deÄŸerlendirmemizde varacağımız sonuç ile bir İslami hareketi merkeze alıp diÄŸerlerini ona nisbetle deÄŸerlendirmemiz de bizi benzer sonuca götürür. Bu türden deÄŸerlendirmelerdeki ısrar, mezhepler arasında savaÅŸa ve hareketler arasında nizaa yol açar.
Bir hareketin savrulduÄŸunun ölçüsü olarak o hareketin baÅŸlangıçta benimsediÄŸi kendi ilkelerini esas almak daha makul bir ölçü sayılır ancak ÅŸartların deÄŸiÅŸmesiyle, ilgili hareket kendi ilkelerinde deÄŸiÅŸime giderse ilkelerin saptanması içtihadi olduÄŸundan ilkelerin deÄŸiÅŸmesi savrulma olarak nitelendirilemez ama ilgili hareket ilkelerinde bir deÄŸiÅŸikliÄŸe gitmeden ameli olarak ilkelerine aykırı düÅŸünsel ve ameli bir çizgiye yönelirse kendi ilkelerinden uzaklaÅŸmış sayılır, savrulma hükmünü hakkedebilir.
Müslüman bir bireyin veya İslami hareketin temel ilkelerden uzaklaÅŸtığının, savrulduÄŸunun en açık ölçüsü, dinin sabiteleriyle ve muhkem nasslarıyla ölçülebilir. Bu ölçü, bize dinin en genel çerçevesi içinde çoÄŸulculuk imkanını, düÅŸünce ve yöntem zenginliÄŸini de sunar.
4. Dünden bugüne İslami hareketlerde (düÅŸünsel, fıkhı ve pratik zeminde) bir deÄŸiÅŸim gözlemliyor musunuz? İslami hareketlerde düÅŸünsel bir kriz görüyor musunuz?
1960’lardan 28 Åžubat’a kadar olan döneme kıyasla sonraki dönemde Türkiye’deki İslami hareketlerin önemli bir deÄŸiÅŸim yaÅŸadığı kanaatindeyim. Ben bu deÄŸiÅŸimi ‘sessiz deÄŸiÅŸim’ olarak tanımlıyorum.
28 Åžubat’a kadar İslami hareketlerin gelecek tasavvurunu hakimiyetçi tez ÅŸekillendiriyordu. Kendi ideolojisini, egemenlik gücünü kullanarak yukarıdan aÅŸağıya militarist yöntemlerle dayatan hakimiyetçi devlete karşı hakimiyetçi muhalefet oluÅŸtu. Muhalefetin ana bloklarını oluÅŸturan solcular, Türk ve Kürt ulusalcıları ve İslamcıların tümü devlete ve topluma hakim olmayı, hükmetmeyi hedefliyordu. Devletin ve muhalefetin hakimiyetçi tercihi ortak ve ÅŸerik kabul etmeyeceÄŸinden iki yönlü çatışmaya neden oluyordu. Birincisi, devlet ile muhalefet arasındaki çatışma. İkincisi devlete muhalif yapıların birbiriyle çatışması.
28 Åžubat döneminde devletin İslami hareketin en geniÅŸ anlamı içine giren tüm yapıları düÅŸmanlaÅŸtırıp nefes alamayacakları kadar baskılaması sonucu İslami hareketlerin önemli bir kısmının hakimiyet hedefine ulaÅŸamayacağını anladığını düÅŸünüyorum. Türkiye koÅŸullarında hakimiyet hedefinin eriÅŸilebilir olmamasını ikrarın da yenilgi anlamına geleceÄŸi, temel bir ilkeden vazgeçildiÄŸi ÅŸeklinde anlaşılacağı varsayıldığından İslami hareketler konuyu tartışmaya açmaktan sakındı ve sessizliÄŸi tercih etti. 2002’ye kadar süren bu sessizlik, AK Parti’nin kurulmasıyla birlikte ‘sessiz bir tercih’e doÄŸru evrildi.
2002’de yurt dışında iken hakimiyetçi tezi tartışmaya açtığımdan sonraki süreçlerde İslami hareketle ilgili ÅŸahsiyetlerle konuyu görüÅŸmek istediÄŸimde deÄŸerlendirmede bulunmaktan sakındıklarına, sessiz kalmayı ve sessizce geçiÅŸ yapmayı tercih ettiklerine mükerreren tanık oldum.
Kurucuları mütedeyyin muhafazakar olan ve kurumsal kimliÄŸini ‘muhafazakar demokrat’ olarak beyan eden AK Parti iktidarı, düÅŸmanlaÅŸtırılıp dışlanan dindar kesime iktidara ortak olma imkanı sununca, önceki mücadele tarzıyla neticeye ulaÅŸmayacaklarını gören hakimiyetçi İslami hareketlerin önemli bir kısmı tedricen bu yeni imkanı denemeye istekli bir tutum göstererek iktidarın içinde veya çeperinde yer almaya baÅŸladı. Apolitik olarak nitelendirilebilecek yapılar ise başından itibaren tereddütsüz bir ÅŸekilde AK Parti’ye destek ve ortak olmayı tercih etti ki bu tercihlerinde bir çeliÅŸki bulunmamaktadır.
İslami hareketler açısından bu tercihin doÄŸru veya yanlışlığından ziyade bu tercihin öncesiyle birlikte nedenlerinin, fikri temellerinin açık bir ÅŸekilde deÄŸerlendirmeye açılmamış olması önem arz etmektedir. Yol, yöntem ve metot deÄŸiÅŸebilir, deÄŸiÅŸtirilebilir lakin bu deÄŸiÅŸimin, düÅŸünsel temellerinin kamuoyuna açık bir ÅŸekilde tartışılması yapılmadan sessizce gerçekleÅŸmesi en basitinden kendine güvensizliÄŸin alameti olarak okunabilir. Oysaki bu türden düÅŸünsel ve pratik bir deÄŸiÅŸim yenildiysek yenilgimiz, yanıldıysak yanılgımız ÅŸeffaf bir tarzda tartışılarak gerçekleÅŸmeliydi.
AK Parti iktidarları, Milli GörüÅŸ’ün gömleÄŸini çıkardığını söylese de bazı nüanslarla esasen ‘Milli GörüÅŸ’ çizgisinin Türkiye koÅŸullarında uygulanabilir olduÄŸunun pratik göstergesi hükmündedir. Yıllarca bu çizgiye usul ile alakalı eleÅŸtiri yöneltmiÅŸ çevrelerin eleÅŸtirdikleri yöne yönelmeleri, düÅŸünsel tartışmayı; sessizce yön deÄŸiÅŸtirmeleri ise eleÅŸtiriyi hakkeden bir deÄŸiÅŸimdir.
‘İslami hareketlerde düÅŸünsel bir kriz görüyor musunuz’ ÅŸeklindeki sorunuzun cevabı baÄŸlamında Türkiye’de hakimiyetçi tezi savunan İslami hareketler açısından yenilgi veya yanılgının tartışmaya açılmaması ve bu hareketlerin çoÄŸundaki sessiz deÄŸiÅŸim, düÅŸünsel bir krizin dışa vurumu olarak deÄŸerlendirilebilir.
Bu kriz Türkiye’deki İslami hareketlerle sınırlı olmayıp her bir ülkenin kendi koÅŸullarıyla baÄŸlantılı krizleri vardır. Afganistan’daki İslami hareketler Sovyet iÅŸgaline karşı cihat ederken Afgan halkına ve İslam dünyasına verdikleri umudu, iÅŸgal sonrasında aralarındaki farklılıkları otuz yıl süren bir iç savaÅŸa dönüÅŸtürerek karşılıksız bıraktılar ve sadece Afganistan için deÄŸil İslam dünyası için de düÅŸünsel ve pratik bir krizin ilk tetikleyicisi oldular. Yıpratıcı bir iç savaÅŸ sonucu tekrar iktidarı ele geçiren Taliban da dinamik fıkıhtan yoksunluÄŸu nedeniyle iyi bir örnek oluÅŸturmaktan hayli uzak gözükmektedir.
Åžia tarihi açısından bin küsur yıllık bir mücadelenin sonunda gerçekleÅŸen İran İslam devrimi daha on sekizinci yılında devrim için tehdit olarak gördüÄŸü Hatemi’nin cumhurbaÅŸkanlığı seçiminde yirmi milyon oy almasıyla toplumsal makbuliyet bakımından ilk krizle karşılaÅŸtı ve bu kriz sonraki yıllarda artarak devam etti. Bin küsur yıllık mücadelenin sonunda elde edilen mahsulün yirmi yılda makbuliyet krizi yaÅŸaması düÅŸündürücüdür. Makbuliyetin azalması, düÅŸünsel ve ameli bir probleme iÅŸaret eder.
Bu konuda Kum kentindeki medrese hocalarından Hüccetülislam Muhammed Taki Ekbernejad’ın, İran inkılabının çoÄŸulculuÄŸu reddettiÄŸini ve ötekilerini yok saydığını, böylece önceki rejimin yanlışlarını tekrar ettiÄŸini söyleyerek İran tecrübesinin yüzleÅŸtiÄŸi krizin nedenlerine iliÅŸkin yaptığı eleÅŸtirel analizleri, devrimin kurucu liderine ve rehberine yönelik deÄŸerlendirmeleri dikkat çekmektedir.
Türkiye’deki AK Parti iktidarları da İslam ülkelerinden bakıldığında İslami hareketin ve İslamcıların baÅŸarısı olarak görüldü veya onların hanesine yazıldı. AK Parti iktidarları da baÅŸarılı ilk on yıldan sonra düÅŸünsel ve ameli krizler yaÅŸamaya baÅŸladı ve bu kriz hali artarak devam etmektedir.
İran’da İslam temelinde devrim gerçekleÅŸti, Türkiye’de mütedeyyin insanlar demokratik yöntemlerle iktidar oldu ve ıslahat sürecini baÅŸlattı lakin devrimin baÅŸarılı dönemi yirmi yılla, ıslahatın baÅŸarılı dönemi de on yılla sınırlı kaldı. Devrimde de ıslahatta da baÅŸarının sürdürülememesinin nedenlerini doÄŸru anlamak, gelecek tasavvurumuzu ÅŸekillendirmede büyük önem arz etmektedir.
Irak, Suriye, Yemen ve Libya’daki iç çatışmalar da bu bölgelerdeki İslami hareketlerin düÅŸünsel ve pratik açıdan derin bir krizin içinde olduÄŸunu göstermektedir.
BaÅŸarısızlık ve krizler için bin sebep sayılabilir. Sebeplerin çokluÄŸu ve haklılığı anlaşılabirdir ama sebeplerdeki çokluk, baÅŸarısızlığı haklı çıkarmaz. Çünkü baÅŸarı, bin tane olumsuz etkene raÄŸmen arzulanan neticeye ulaÅŸmaktır ve biz bugün o neticeden uzaktayız.
5. İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami hareketlerin STK’lar üzerinden yapılanmasını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? Bu baÄŸlamda amaç-araç iliÅŸkisinin saÄŸlıklı bir zeminde ilerlediÄŸini düÅŸünüyor musunuz?
İslami hareketleri tarikatlardan ayıran husus bir yönüyle öncelik meselesi, bir yanıyla da bütüncül ve parçacı yaklaşım konusudur. Tarikatlar, doÄŸru ve yanlışıyla birlikte İslam’daki teorik irfanı kısmen ve ameli irfanı (tasavvufu) tamamen öne çıkaran yapılardır. İslami hareketler İslam’ın siyasi yönünü, tarikatlar irfanı tarafını öne çıkarmakta olup aralarında öncelik farkı bulunmaktadır.
İslami hareketlerin siyaseti öncelemesiyle birlikte İslam’ın tüm yönleriyle hayata tatbikini talep ettiklerinden daha bütüncül bir yaklaşıma sahip oldukları söylenebilir. İhvan hareketi baÅŸta olmak üzere birçok İslami harekette tarikatlardakine benzer ameli disiplinler görülmektedir. Bu zaviyeden bakıldığında İslami hareketler bir ÅŸekilde tarikatın öne çıkardıklarını içerirken tarikatlar İslami hareketlerin öne çıkardığını içermemektedir. Aralarında bütün-parça iliÅŸkisi vardır lakin sömürge dönemlerinde bazı tarikatlar da sömürgecilere karşı savaÅŸ vererek politik rol üstlenmiÅŸ ve bir tür İslami hareketlere dönüÅŸebilmiÅŸtir. Bu nedenle İslami hareketlerle tarikatlar arasında tek taraflı geçiÅŸken bir iliÅŸkiden ya da tarikatın harekete dönüÅŸebilme özelliÄŸinden söz edilebilir
İslami hareketleri STK’lardan ayıran iki özelliÄŸin altı çizilebilir. Birincisi menÅŸe’ farkıdır. Vakıfların dışındaki STK türleri Batı medeniyet ve kültürüne, İslami hareketler ve vakıflar İslam kültür ve medeniyetine aittir. İkincisi, İslami hareket kuruluÅŸ felsefesi, amaç ve hedefleri itibariyle STK’ları bünyesine alabilir ama STK’lar amaç, hedef ve yöntem bakımından İslami hareketi kendi bünyesine alma kapasitesine sahip olup olmadığı tartışılması gereken bir konudur. STK’lar, İslami hareketin kurumlarından, çalışma alanlarından birini teÅŸkil edebilir veya hareketin eÄŸitim, insan hakları, çalışanların hakları, tabiatın korunması vb farklı alanlarındaki çalışmalarına katkı sunabilir. İslami hareketler çatı, STK’lar bu çatı altındaki bölmelerin bir kısmı hükmünde olabilir.
İslami hareketlerin bünyesinde STK’lar olabilir ve olmalıdır lakin İslami hareketlerin tamamen sivil toplum formuyla sınırlandırılması İslami hareketi amaç ve hedef bakımından daraltabilir, yöntem bakımından özgünlüÄŸünü bitirebilir, özgürlüÄŸünü STK’lar ile ilgili yasalarla mukayyet hale getirir ve yönetimini örtülü müdahalelere karşı korumasız bırakabilir.
STK’ların İslami hareket için uygun bir araç olup olmadığı konusu, bir diÄŸer ifadeyle İslami hareket ile STK iliÅŸkisi bütün boyutlarıyla tartışılma ve deÄŸerlendirmeyi ve müstakil bir dosyada ele alınmayı hakketmektedir. Bu dosyada konuyu derinlemesine ele alamayacağımızdan dolayı sadece bir hususa deÄŸinmekle yetineceÄŸim.
Nev’i beÅŸer yekdiÄŸerinin tecrübesine muhtaç olup tecrübe intikalini kendi arasında gerçekleÅŸtirir. Tabii olan bu durumu sınırlandıran ve kontrol eden ÅŸey din, örf ve yasalardır. Bunlara aykırı olmamak veya bunlara uyumlu olmak kaydıyla tecrübe intikali hayatın doÄŸal seyri içinde cereyan eder.
STK’ların Batı menÅŸeli olması, salt bu nedenle kullanımına engel oluÅŸturmaz. Nitekim bu baÄŸlamdaki itirazlar STK’ların toplumumuz tarafından kabulünü engelleyemedi ve STK’lar toplumsal hayatımızdaki yerini aldı, alıyor.
GeçmiÅŸte de buna benzer örnekler bulunmaktadır. Tarihçiler İslam kültür ve medeniyetinin ÅŸekillenmesinde baÅŸat rol oynayan medreselerin yani o dönemlerin eÄŸitim kurumlarının ilk olarak Orta Asya’da ÅŸekillenmesinde İslam öncesi bir din ve kültürden tecrübe intikalinin etkili olduÄŸunu söylemektedir. İslam dünyasında yüksek öÄŸretim ve eÄŸitim kurumlarının ilk olarak TaÅŸkent, Belh, Buhara, Semerkant, NiÅŸabur gibi yerlerde vücut bulmasında Uygur Türklerine ait Budist Vihara’ların (külliye) etkili olduÄŸu deÄŸerlendirmesi yapılır. Mescid-i Nebi’deki Ehl-i Suffa’nın ilk örnekliÄŸi oluÅŸturduÄŸu da deÄŸerlendiriliyor lakin medreselerin Arap Yarım Adası’nda deÄŸil de Orta Asya’dan baÅŸlaması birinci ihtimali güçlendirir.
Medreseler de bir araçtı ve menÅŸei baÅŸka bir din ve medeniyete aitti ama yerlileÅŸtirilerek intikal edilmesi İslam tarihinin bir dönemine damgasını vurdu. STK’lar da bir araç olarak yerlileÅŸtirilip amaca uygun bir araç haline getirilebilir.
6. İslami Hareketler İslam DüÅŸünce dünyasına ne tür katkılarda bulunmaktadır? YaÅŸadığımız çaÄŸa hitap edecek özgün bir düÅŸünce üretebilmiÅŸler midir?
Batı medeniyetinin küresel ölçekte üstünlük saÄŸlamaya baÅŸlamasından ve Osmanlı İmparatorluÄŸunun dağılmasından sonraki yüz yıl boyunca İslami hareketlerin ÅŸekillenmesinde etkili olan alim ve aydınlar ile İslami hareketlerin yetiÅŸtirdiÄŸi alim ve aydınlar elbette ki İslam düÅŸünce dünyasına ihya ve tecdit anlamında önemli katkılar sundular ve sunmaya da devam ediyorlar ama üretilen düÅŸüncelerin etkileri ve pratik sonuçları bakımından cevaplanması gereken sorular vardır. Üretilen düÅŸünceler neden İslam dünyasının pratiÄŸinde sürdürülebilir örnek modeller oluÅŸturamadı? İnÅŸa edilen düÅŸünceler mi yetersizdi yoksa yeterlilik vasfını haiz düÅŸünceleri hayata tatbik etmede Müslümanlar mı yetersiz kaldı veya her ikisi de mi yetersizlik vasfıyla maluldu?
İran ve Türkiye nisbeten uzun soluklu, Mısır ve Tunus kısa süreli kendi koÅŸullarında düÅŸüncelerini siyasal baÅŸarıya dönüÅŸtürdüler ama İran ve Türkiye baÅŸarılarına devamlılık kazandıramazken Mısır ve Tunus’ta denenmekte olan yöntemlere dış müdahaleler sonucu yeterli fırsat verilmedi. Hedeflerine ulaÅŸamayanlar da arayışını sürdürmektedir lakin neticeye ulaÅŸan yerlerdeki hareketlerin duraÄŸan veya gerileme dönemini yaşıyor olması, diÄŸerlerinin de yollarının kesilmesi baÅŸarıya ulaÅŸmak isteyenleri de olumsuz etkiledi.
BaÅŸarıları ve baÅŸarısızlıklarıyla bir yüz yılı geride bırakan İslami hareketlerin yeni yüz yılda hakimiyetçi tezin sınırları dışına çıkarak İslam dünyasına yeni düÅŸünceler ve modeller önermesi muhtemeldir.
Yeni süreçte İslami hareketler tarafından tartışmaya açılabilecek ve uygulama imkanları aranacak konular arasında ÅŸu üç mevzunun da yer alabileceÄŸine iliÅŸkin emareler görüyorum:
1-İslami hareketlerin toplumlar tarafından kabul görecek ve İslam devleti için gerekli olan makbuliyet ÅŸartını saÄŸlayacak model üretme ve uygulama gücünün, potansiyelinin, zarfiyetinin olup olmadığı.
2-İslami hareketlerin devlet düzeyinde İslam’ı uygulamak zorunda olup olmadığı, iktidar olmak yerine iktidarı düzelten, denetleyen sivil bir güç olmakla da yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceÄŸi.
3-Hakimiyetçi tez yerine toplumdaki çokluÄŸun haklarını gözeten ve bir arada barış içinde yaÅŸamalarını saÄŸlayan çoÄŸulcu çatı devlet tezinin de İslami bir çözüm olabileceÄŸi.
7. İslami Hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır?
İslami hareketin geniÅŸ tanımını dikkate alarak verilecek cevap ile siyasi bir kavram ÅŸeklindeki tanımını esas alarak verilecek cevap arasında farklılık olur. Ayrıca her bir ülkedeki İslami hareketin etki gücü de farklıdır. Bu etkileri ölçecek insanların da deÄŸerlendirmeleri farklılık gösterecektir. Her bir ülkedeki İslami hareketlerin kendi ülkesindeki etkisiyle dışarıda bıraktığı etki arasında da önemli bir fark bulunmaktadır. ÖrneÄŸin AK Parti kendini ‘muhafazakar demokrat’ olarak tanımlarken dışarıdan İslami hareketin bir parçası ve baÅŸarısı olarak telakki edilmekte ve içeridekilerin ona yüklediÄŸi anlamdan çok daha farklı pozitif anlamlar yüklenilmektedir. Aynı durum İran ve İhvan için de geçerlidir. Bir hareketin dışarıdaki etkisinin içeriden daha güçlü ve pozitif olması ilk anda olumlu gibi gözükse de gerçekte olumsuz bir durumdur. Çünkü bir hareketin içeride makbuliyetinin olmaması, onun sürdürülebilir olmadığı anlamına gelir. Ayrıca yakındakilerinin tanıklığı ve deÄŸerlendirmesi uzaktan yapılan deÄŸerlendirmelerden daha anlamlıdır.
Ölçme ve deÄŸerlendirmedeki bu çeÅŸitlilikten ötürü toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme konusunda İslami hareketleri fevkalade baÅŸarılı görenler de vardır, baÅŸarısız görenler de vardır. Bu konuda bardağın dolu veya boÅŸ tarafını öne çıkarmaktan ziyade bardağın dolu ve boÅŸ taraflarını mukayese etmenin bizi daha saÄŸlıklı bir sonuca götüreceÄŸine inanıyorum.
8. İslami Hareketlerin öteki ile kurduÄŸu iliÅŸki biçimi ve beraber yaÅŸama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir?
Öncelikle ‘Öteki’ kimdir sorusuna cevap bulmamız gerekir. Aralarında derece ve hüküm farkı olsa da dinimizden, mezhebimizden, meÅŸrebimizden (yol ve yöntemimizden), ideolojimizden, etnik yapımızdan olmayanlar ve bizden farklı hayat tarzlarına sahip olanlar ötekidir.
Bu tanıma binaen her birimiz diÄŸeri için öteki sayıldığından İslami hareketlerin öteki ile kurduÄŸu iliÅŸki biçimi ve beraber yaÅŸama anlayışının nasıl bir mahiyete sahip olduÄŸundan ziyade nasıl bir mahiyete sahip olması gerekir sorusu ehemmiyet kazanmaktadır.
Yaratılış yasalarının gereÄŸi olarak toplumlar aidiyet ve kimlik bakımından kesret (çokluk) halinde olduÄŸundan ve insan fıtraten medeni bir varlık yani kendi türüyle iliÅŸkiye muhtaç olduÄŸundan insanlık ve vatandaÅŸlık temelinde çok sayıda ötekiyle birlikte yaÅŸamak ve iliÅŸki içinde olmak zorundadır.
Ötekilerle iki türlü iliÅŸki kurulabilir. Birincisi, ötekilerini asimilasyona tabi tutarak bizleÅŸtirmek, bu yöntem baÅŸarılı olmazsa tehcir veya imha yoluna tevessül etmek ki bu yöntem, toplumsal kaos ve sonu gelmeyen çatışmalara yol açar.
İkincisi, ötekilerini asimilasyona zorlamadan, tehcir ve imhaya maruz bırakmadan, toplum ve topluluk içinde insanın can, mal, akıl, inanç ve nesil güvenliÄŸini tehlikeye atmayan farklılıkları koruyarak karşılıklı ihtiram, diyalog, iletiÅŸim ve paylaşım içinde birlikte yaÅŸam yolunu seçmektir. Bu yöntem, hilkat yasalarına mütenasib olanıdır.
Karşılıklı saygı içinde birlikte yaÅŸam tezi melezleÅŸmek, flulaÅŸmak, iyi ile kötüyü eÅŸitlemek anlamına gelmez. Herkes kendi deÄŸerleri mucibince yaÅŸar ve kendi deÄŸerlerinden ötekilerini de haberdar eder ama biri diÄŸerini zorlayamaz, aÅŸağılayamaz, tehdit edemez, haklarından mahrum bırakamaz. Ötekine saygı, onun inancının veya yaÅŸam tarzının bizzat kendisine deÄŸil, insanın tekvini olan özgürlüÄŸüne ve bu özgürlükten kaynaklanan tercih hakkınadır. Tercih hakkı ile tercihin iyi veya kötü yönde kullanılması farklı iki konudur. Tercihe saygı duymak, tercihten ötürü cezalandırmaya yönelmemektir. Çünkü insanın inanç ve yaÅŸam tarzı tercihinin ceza ve mükafatı Allah’a aittir. Bize düÅŸen, yanlış bulduÄŸumuz tercihlerin yanlışlığını ve uhrevi sonuçlarını hatırlatmaktır.
Öteki mevzusu sadece toplumdaki farklılıklar arasıyla sınırlı olmayıp devlet ile toplum arasında da geçerlidir. Devlet de topluma din, mezhep, meÅŸrep, ideoloji ve yaÅŸam tarzını dayatamaz. Devlet toplumdaki çokluÄŸu teklileÅŸtirmeye çalışırsa, toplumdaki farklı bloklar da devleti bilinçli veya bilinçsiz bir ÅŸekilde taklit eder ve hem devlet ile toplum arasında hem de toplumdaki farklılıklar arasında çatışmacı bir iliÅŸki tarzının geliÅŸmesine neden olur.
İslami Hareketlerin öteki ile kurduÄŸu iliÅŸki biçimi ve beraber yaÅŸama anlayışının nasıl bir mahiyete sahip olduÄŸu konusuna gelince, İslami hareketlerin öteki hakkındaki teorik ve pratik yaklaşımlarının karşılıklı saygı içinde yaÅŸamaktan ve çoÄŸulculuktan çok tekliÄŸe ve tekelliÄŸe eÄŸilimli olduÄŸu kanısındayım. En geniÅŸ anlamıyla İslami hareketin içinde deÄŸerlendirilebilecek yapılar, din ve ideoloji aidiyetiyle alakalı ötekiler bir yana, sadece yol, yöntem, meÅŸrep aidiyetinden kaynaklanan kendi içlerindeki ötekilerle dahi karşılıklı saygı içinde yaÅŸama dair iyi bir örneklik oluÅŸturamamış durumdadır. Tarikatlar, camialar, cemaatler, hareketler ve bunlara baÄŸlı STK’lar arasındaki iliÅŸkiler ve birbirleriyle ilgili deÄŸerlendirmeler mercek altına alındığında ötekini bizleÅŸtirme, olmazsa tahakküm altına alma o da olmazsa etkisizleÅŸtirme arzusunun izlerini bulmak gayet mümkündür.
İslami hareketlerin ötekiyle ilgili karşılıklı saygı temelindeki önerilerinin kabul görmesi için önce kendi içlerinde bir enginliÄŸe sahip olmaları gerekir.
9. İslami hareketler bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyabiliyorlar mı? Bu konuda İslami hareketlerin kaçırdıkları ve yanıldıkları temel durumlar nelerdir?
Ucu açık bu türden sorulara herkesin cevabı farklı olur, göreceli cevaplar verilir. ÖrneÄŸin son asrın en büyük ve en baÅŸarılısı olduÄŸu söylenebilecek İran devrimi ve lideri için dahi Hüccetülislam Muhammed Taki Ekbernejad, ‘İmam Humeyni ve devrimin, modernitenin ve modern dünyanın karmaşık sorunlarını anlamaktan uzak olduÄŸunu’ dillendirir.
İslami hareketlerin yeterli düzeyde baÅŸarılı olamaması veya elde ettikleri baÅŸarıyı sürdürememesi bugünün dünyasını kafi derecede okuyamadıklarının, yerine göre yanıldıklarının ve yerine göre de kaçırdıkları hususlardan dolayı yenildiklerinin delili sayılabilir.
İslam dünyasında İslami hareketin en geniÅŸ anlamı içinde yer alan İslami hareketlerin geliÅŸtirdiÄŸi dört ayrı model nisbi ve kamil uygulama imkanı buldu.
İran’da dinamik fıkha sahip inkılapçı yöntem mutlak zafer kazandı ve din devletini oluÅŸturdu ama daha yirminci yılını doldurmadan toplumsal makbuliyet sorunuyla karşılaÅŸtı ve bu sorunu aÅŸamadı.
Afganistan’da dondurulmuÅŸ fıkıh temelinde selefe dönüÅŸü savunan inkılapçı Taliban’ın baÅŸarısı İslam dünyası için bir gelecek vadetmiyor.
Türkiye’de demokratik sistem içinde ıslahı önceleyen dindarlar iktidara gelmede ve iktidarda kalmada baÅŸarılı oldu ancak ilk on yılda elde ettikleri baÅŸarıları sürdürmede baÅŸarılı olamadılar. Mısırda İhvan da seçimle iktidara geldi ama iktidarda kalmayı baÅŸaramadı.
Demokrasi içinde çoÄŸulculuÄŸu savunarak ve muhaliflerini iktidara ortak ederek yeni ve umut verici bir yöntemi deneyen Tunus İslamcılarının yolu da Mısır’daki gibi kesildi.
Bu örneklerde iki temel konu dikkati çekmektedir: Birincisi, iktidara gelmede ve iktidarda kalmada baÅŸarılı olunmasına raÄŸmen baÅŸarıyı sürdürememe problemi. İkincisi, iktidara gelmede baÅŸarılı olup iktidarı dış müdahaleler sonucu sürdürememe ve dolayısıyla baÅŸarılı olup olmayacağının bilinmemesi sorunu.
Her iki problem de koÅŸulların doÄŸru okunamadığına ve bazı hususların kaçırıldığına iÅŸaret eder.
10. İslami Hareketler diÄŸer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluÅŸturmakta mıdır?
Din ve yaÅŸam tarzı olarak İslam, vahyin inzalinden beri halklar için tercih edilen bir alternatif olmuÅŸtur ve olmaya da devam edecektir ama din devleti ve dindarların dini esaslar ve yorumlar temelinde devleti yönetme konusunda aynı kesinlikte bir yargıya varmak tartışma götürür.
İslami hareketlerin ‘İslam’ kısmının bir melce’, sığınak olduÄŸu apaçıktır lakin ‘Hareket’ kısmı tartışmalıdır. Çünkü İslami hareket, İslam temelinde toplumun idaresini ve devlet yönetimini öne çıkardığından bu amaca matuf ÅŸekillenen hareketlerin ilgili hedefi matlub bir ÅŸekilde gerçekleÅŸtirebileceÄŸine dair Müslüman toplumlarda olumlu bir kanaat haklı nedenlere binaen oluÅŸmuyor. ÖrneÄŸin bugün Türkiye’de ‘İslam devletine geçiÅŸi istiyor musunuz’ sorusuna cevap bulmak için bir referandum yapılsa veya İran’da ‘Mevcut düzenin devamını istiyor musunuz’ ÅŸeklinde bir referandum gerçekleÅŸtirilse cevabın ‘Evet’ çıkacağını sanmıyorum. Bu olumsuzluÄŸun bir kısmı toplumun idaresine talip olan Müslümanların zamanın ve mekanın gereklerini karşılamadaki yetersizliÄŸinden ve yanlış pratiklerinden kaynaklanıyor. Çünkü tecrübeler, din devletinin baÅŸarılı olmaması halinde Müslümanların dinden de devletten de me’yus olabileceklerini göstermiÅŸtir. Bu nedenle Müslüman halklar İslami hareketlere karşı temkinli ve rezervli yaklaÅŸmaktadır. OlumsuzluÄŸun bir kısmı da bu çabaları sabote eden ve inkıtaa uÄŸratan İslam karşıtı güçlerden kaynaklanıyor.
İslami hareketin fikir ve strateji üreten öncüleri devlet ve toplumun idaresine dair kendi zaman ve mekanlarında uygulanabilirliÄŸi mümkün olan yeni içtihatlarda ve yeni önerilerde bulunarak iÅŸaret edilen iki zorluÄŸu aÅŸabilir veya en azından iyi bir alternatif durumuna gelebilir.
11. İslami Hareketler ve Aksa Tufanı arasındaki iliÅŸki hakkında neler söylemek istersiniz?
İslami hareketlerle Aksa Tufanı arasındaki iliÅŸkide Åžii hareketler Filistin ile ilgili askeri bir yardımlaÅŸmayı, Sünni hareketler maddi ve siyasi bir yardımlaÅŸmayı öncelemektedir. Tercihlerdeki bu nitelik farkı, Filistin mücadelesine destek veren İran ile diÄŸer Sünni devletlerin farklı yaklaşımından kaynaklanmaktadır. İran, Filistin sorununun silahlı mücadeleyle ve güç kullanarak çözüleceÄŸine, Katar ve Türkiye gibi ülkeler de siyasi yöntemlerle çözüm bulunacağına inandığından dolayı İran’ın desteklediÄŸi Hizbullah, Husiler ve Irak’taki gruplar Filistin mücadelesine kendi güçleri ve stratejik planları doÄŸrultusunda askeri nitelikte müdahil olmaya çalışırken diÄŸer ülkelerdeki İslami hareketler maddi yardımda bulunmak, kamuoyu oluÅŸturmak ve uluslar arası desteÄŸi saÄŸlamaya çalışmak ÅŸeklinde destek vermeye çabalamaktadır.
Bu çabaların tümü Filistin’in özgürlüÄŸü için kıymetlidir lakin sorun İslami hareketlerin desteÄŸiyle çözülebilecek küçük bir sorun deÄŸildir. İslam ülkeleri ortak bir karar ve azimlilikle ellerindeki siyasi, ekonomik ve jeo-politik imkanlarını kullanarak ve askeri müdahale ihtimalini de masada tutarak soruna siyasi bir çözüm üretebilirler. İslami hareketler, özellikle de Arap ülkelerindeki hareketler de bu baÄŸlamda kendi ülkelerini bu türden bir giriÅŸime zorlayarak etkili bir rol üstlenebilirler.