Cihan Aktaş: İslamcılık donuk bir kalıp değil. dönemsel bir dalgadır

  • PaylaÅŸ:
  • Tarih: 05 AÄŸustos 2024     Y: İslam Düşüncesi    Yazdır
img
Cihan Aktaş: İslamcılık donuk bir kalıp değil. dönemsel bir dalgadır

Farklı İslamcılık anlayışları mümkün mü? Ä°slamcıların düÅŸünce, kültür ve sanat dünyasına katkıları nelerdir? Aksa Tufanı’nın İslamcılık üzerindeki etkileri nedir? Ä°slam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslamcılık" dosyasında Cihan AktaÅŸ'a sorduk.  

           1. İslamcılık tanımınız nedir? Farklı İslamcılık anlayışları mümkün müdür? Bu farklılıkların birbirine zıt hale gelmesi kabul edilebilir mi?

İslamcılık dönemsel bir dalgadır bana göre, dönemin sorunlarını tanımlamak ve çözmek üzere çeÅŸitli okuma ve faaliyetlerle yükselir, hayatın öne sürdüÄŸü yeni sorunlara ve bu sorunların birikmiÅŸ olan baÅŸkalarıyla birlikte oluÅŸturduÄŸu açmazlara cevaplar bulmaya çalışır. Sorular ve cevaplar ortaya koyduktan sonra da geri çekilir. Gelimli gidimlidir. Farklı İslamcılıklar mümkündür, esasında bu kaçınılmazdır da, çünkü Müslümanlar sabit bir kütle deÄŸil… Halkın seçimlerine saygılı, toplumcu, DoÄŸucu veya Batıcı olmayan İslamcı hareketlerle de karşılaşıyoruz, otoriter, egemenlikçi, tek bir ses doÄŸrultusunda bir nizamı yücelten İslamcılık hareketleriyle de… Halkın seçimlerine saygılı İslamcılığın söylemleri, geliÅŸtiÄŸi toprakların ortak deÄŸerlerini yabana atmaz, hor görmez, bunlar yokmuÅŸ gibi yapmaz. Ayrıca ataerkil ya da demokrat İslamcılıklardan söz edebiliriz. Kadın haklarını gündemine alan İslamcılıkla erkek-egemen bir İslamcılık farklı dillere sahiptir.  Aliya’nın İslamcılığıyla Musa Carullah’ın ve Malcolm X’inki birbirine yakındır ama Abdülhamit’in İslamcılığıyla  Mehmet Akif’inki arasında büyük fark olduÄŸu açık.

Bunu genç kuÅŸaklar bilmez: Devrim, demokrasi, kadınların ezilmiÅŸliÄŸi, modern sanat ve edebiyat, maddi kalkınma sorgulaması... Müslümanların gündemine 80’lerde yükselen İslamcı hareketle girdi. 80’ler İslamcılığının toplanma ve kendini ifade zeminlerinden biri, edebiyattı, edebiyat dergileriydi. Ancak aynı dönemlerde roman okumanın boÅŸ bir iÅŸ olduÄŸunu savunan İslamcılara da rastlardınız.  

           2. İslamcılık modernliÄŸin bir sonucu mu yoksa kadim bir akım mıdır?

İslamcı hareketler gelimli gidimlidir. İslam tek. Bin yıl önce, İslamiyyun adıyla anılırdı İslamcılık. İslamcı hareketler çeÅŸitli ve dönemseldir. Dönemler deÄŸiÅŸtikçe yeni sorular ve ihtiyaçlar kendini gösterir. İlmi veya siyasi otoriteler bu deÄŸiÅŸimleri dikkate almadıkları takdirde, toplum onlara bunu hatırlatır. Yeni dinamikler çıkar ortaya, yeni özneler, yepyeni söylemler. 

          3. İslamcılar yerel otoriteler ve küresel hegemonya/emperyalizm karşısında nasıl bir tutum takınıyorlar?

İslamcılar tek bir çizgi veya mizaca sahip olmadıkları için farklı tepkiler veriyorlar. Esasında İslamcılar bütün olarak küresel hegemonya ve emperyalizm karşısında sorgulayıcı olsalar da, konu yerel otoritelerle baÄŸlar olduÄŸunda sıklıkla muhafazakar bir dil ve söylemle de karşımıza çıkabilirler. İyi bildiÄŸimiz bir zeminden, Türkiye’den örnek verecek olursak, kimi İslamcılar, mütedeyyin kesimlerin geçmiÅŸte maruz kaldığı baskıları hatırlatarak, ilkesel olarak katılmadıkları hükümet politikaları karşısında daha sabırlı bir tutum izlemeyi tercih ediyor, sessiz kalıyor ÅŸimdilerde. Ancak bu da bir tür saÄŸcılaÅŸma görüntüsü verdiÄŸi için genç kuÅŸakların kafasını karıştıran bir etki oluÅŸturuyor. Sözünü bastırmanın sebep olacağı bir kireçlenme hâli yayılıyor o durumda topluma, bir suskunluk sarmalı oluÅŸuyor ve bütün bunlar da esasında hükümet politikalarına zarar veriyor. Bana kalırsa Türkiye’de İslamcılık 2010’a doÄŸru geri çekilmeye baÅŸlamıştı. Bunun sebeplerini o tarihlerde İslamcılık-Eksik Olan Artık BaÅŸka Bir Åžey isimli kitabımda açmaya çalışmıştım.

          4. İslamcılık ve medeniyet tasavvuru arasında nasıl bir iliÅŸki vardır?

Medenilik bütün dinlerin arka arkaya gerçekleÅŸtirme çabası içinde olduÄŸu bir nitelik, bir hayat çerçevesi, ufku, muaÅŸereti. Ancak konu medeniyetler yarışı olduÄŸunda fetih ve zafer arzuları ufku örterek körleÅŸme ve çürümeye sebep olabilir. Medeniyet gözyaşı nedir bilmez, demiÅŸti Aliya. Her medeniyet sürekli yayılma, sürekli kalkınma gibi sebeplerle taÅŸlaÅŸmaya veya kirlenmeye açıktır. Esnek kılan veya durulayan ise eleÅŸtirel düÅŸünceye açıklıkla geliÅŸen kültürdür, bir bakıma sizin kendi döneminizde oluÅŸturduÄŸunuz dil, sürdürdüÄŸünüz üretim ve böylelikle herkesin hayatına kattıklarınızdır. Esasında İslamcılık büyük ölçüde iÅŸte bu tür katılaÅŸmalar konusunda sorular sorma, eleÅŸtirilerde bulunma ve tekliflerde bulunma gereÄŸiyle de yükselen gelimli gidimli bir dalgadır bana göre.

          5. İslamcıların düÅŸünce, kültür ve sanat dünyasına katkıları nelerdir?

Açık ki Türkiye’de İslamcıların ağırlıklı bir ÅŸekilde meÅŸgul olduÄŸu edebiyat türü ÅŸiirdir, bir on yıldır öykü türü aldı ÅŸiirin yerini. Son birkaç yılda roman alanında da bir hareketlilik var. Öykü yayıncılığının bu denli yoÄŸun olduÄŸu bir dönem daha önce yaÅŸanmadı muhtemelen… Genç yazarlar sanki, bir Åžehrazat kaygısıyla, bir kurtarma sorumluluÄŸu içinde ‘‘Ne yapmalı?’’ sorusunun cevabını öyküleÅŸtirmede arıyorlar, öyle geliyor bana.

Sinemada dikkate deÄŸer bir atılım gerçekleÅŸtiÄŸinden söz edemesek de ÅŸöyle bir geliÅŸmenin altı çizilebilir: Özellikle 90’lardan itibaren 60’larda da kendini hissettirmiÅŸ hatta dönemin sinemasını ‘‘halkın taleplerini dikkate alma’’ yönünde deÄŸiÅŸtirmiÅŸ bir sinema anlayışı her kesimden sinemacının eserinde canlanmaya devam ediyor. Söz konusu olan bu topraklarda yaÅŸanmış çeÅŸitli tecrübelerin düÅŸmanca veya romantik olmayan yorumları. Beri taraftan dijital teknoloji devrimi kısmen klasik sinema yapısını merkezilikten uzaklaÅŸtıracak bir etki oluÅŸturdu. Demek istediÄŸim artık sinema denildiÄŸinde önce Hollywood gelmiyor akla, Godard geliyor, Kiyarüstemi, Kurosawa, Mecidi, Asgar Ferhadi, Nuri Bilge Ceylan geliyor. Tarkovski her zaman belirleyici bir olgu. Türkiye’den ise Nuri Bilge Ceylan, Semih KaplanoÄŸlu, DerviÅŸ Zaim, Murat Pay gibi yönetmenler, Metin Erksan’ın, AyÅŸe Åžasa’nın, Lütfi Akad’ın açtığı yolda ayağı bu topraklara basan filmler yapıyorlar. Sinema ne ucuz ne de kolay bir sanat, bu nedenle de ne yazık ki pek az kadın ismi verebiliyoruz böyle sıralamalar yaparken. Ancak teknolojik devrimle birlikte yaygınlaÅŸan pratiklerin zemininde kadın sinemacıların da azımsanmayacak bir yer tuttuÄŸunu fark ediyorum.  

Müslümanlığın muhafazakarlığa deÄŸil de sanatsal bir hayat tarzına yakın olduÄŸunu düÅŸünürüm. Bunu saÄŸlayan da aslında İslamcılığın yeni okumalar ve sorularla  oluÅŸturduÄŸu devinim, hareketliliktir. Haddizatında sanat gibi siyaset de ancak "baÅŸka türlü"nün arayışını üstlendiÄŸi ölçüde umut uyandırabilir.

Konfor bozumu, büyü bozumu… İslamcılık 70’lerden itibaren bir otuz yıl boyunca sanat ve edebiyat alanında ‘‘bir baÅŸka’’nın arayışı içinde oldu. Sezai Karakoç’un İkinci Yeni içindeki yeri çok yaygın bir örnek deÄŸil, biliyorum. Ancak  ‘‘Bir Åžeylerle Mukayyetiz Efendim Serbest DeÄŸiliz’’ ÅŸiirinin ÅŸairi Turgut Uyar’ın da Karakoç ÅŸiirinin mayalandığı iklime o kadar yabancı olmadığını gösterir baÅŸat imgeleri.

          6. İslamcılık düÅŸüncesi küreselleÅŸen dünyada etkin ve kurtuluÅŸ reçetesi olabilecek bir fırsat yakalayabilir mi? YaÅŸadığımız bu iki binli yıllarda hangi temel zaafiyetleri göstermekte ve bunlardan nasıl kurtulabilir?

Yukarıda dile getirdiÄŸim üzere İslamcılık düÅŸüncesinin böyle bir fırsatı yakalayabilmesi, içinde bulunulan dönemin ruhunu kavrama çabasıyla birlikte mümkün. Unutmamak gerekiyor ki artık bazı ülkelerde neredeyse küçük bir Müslüman ülkeninki kadar Müslüman nüfus yaşıyor. İslamcılar öncelikle düÅŸünsel baÄŸlamda ve pratikler açısından da kendi son yüz yıllık dönemlerinin ciddi bir eleÅŸtirisini yapmalıdır. Bu alanda en önemli zaaf ne yazık ki İslamcılığı saÄŸcılaÅŸmaya yatkınlaÅŸtıran okuma tembellikleri. Bu da iktidar iliÅŸkilerinde körlüÄŸe yol açarken neticede bütün olarak hakkaniyet açısından güven veren bir konumdan uzaklaÅŸtırıyor mensuplarını.

          7. İslamcılığın etkin olduÄŸu ve olamadığı alanlar nelerdir?

80’ler İslamcılığı, çok yönlü, kamusal, kültürel ve siyasal veçhelere sahip bir mücadeleyle, önyargılı ve sınırlı bir yapısı olan verili sistemi çeÅŸitli kurallarından vazgeçerek deÄŸiÅŸmeye, bir bakıma esnemeye mecbur etti. Ancak bu zorlu mücadelenin ardından geçen yıllar içinde, geçmiÅŸin kabuslarının geri geleceÄŸi endiÅŸesine baÄŸlı olarak, çoklu konuÅŸma alanlarının silikleÅŸmesi ve bununla gelen yargı(lama)ların da haksızca sürdürülmesi karşısında edilgen hatta suskun bir tutum izledi ‘‘yorgun’’ mensupları. Bana göre bu tür bir edilgenlik esasında -konjonktürel bir dalga olan- İslamcılığın tabiatı gereÄŸi bir yetmezlikle bir kez daha geri çekilmekte olduÄŸunun da göstergesidir. Aynı atılım ve geri çekilme kadın meselesi, çevrecilik ve ÅŸehircilik konularında da gözlemlenebilir.  Hayatın duraÄŸan yürüme gibi bir lüksü yok. Her dönemi aynı dille hatta benzer ezberlerle yorumlayamazsınız. Åžair’in dediÄŸi gibi, her seferinde Müslümanlardan kaçıp Müslümanlığa sığınmaktır İslamcılık bir bakıma.

          8. İslamcıların ortak özellikleri nelerdir? Bu ortak noktalar üzerinden bir imkan/fırsat oluÅŸturulabilir mi? 

Toplum olarak yaÅŸadığımız açmazların bir sebebi de kendini halka borçlu hissederek “Ne yapmalı?” diye sormaya devam eden İslamcılarla kendini sürekli haklı ve alacaklı gören muhafazakarların söylemlerindeki karışma.  

Ortak en önemli özellik samimiyet olmalı, onu da eleÅŸtirellik ve istiÅŸare takip etse, bir güven duygusu yayacağı için birçok problem aşılabilir. Gelgelelim, seslerini en fazla, ellerine tutuÅŸturulan paket davalar karşısında sorgulamalara gidenleri tekfir için yükselten kesimler de bugün İslamcılıklar içinde deÄŸerlendirilebiliyor. Bir hareket üzerinde olumlu ve yapıcı etkisi olmuÅŸ İslamcılar barış ihtimali var iken savaşı kışkırtmazlar. RövanÅŸta adalet olmadığını bilirler. Adaleti gözetmekten daha öncelikli bir gayeleri de olmaz.  Bu takdirde, öyleyse, etkin ve tepkin, olumlu ve olumsuz İslamcılıklardan söz edilebilir.

Kolayca dolduruÅŸa getirememeli kimse sizi, bir aklınız var, yüreÄŸiniz; hayalleriniz var, umutlarınız da olmalı. DiÄŸerkamlık (empati) kiÅŸilikli insanın harcıdır. (Aliya) Sen onun yerinde olabilirdin o da senin yerinde. 

          9. İslamcılara yöneltilen baÅŸlıca ithamlar nelerdir? 

ÇoÄŸu zaman saÄŸ kalkınmacı politikaların hata ve zaafları İslamcılığa mal edilir, kimi aktörlerinin geçmiÅŸte İslami söylemleri dillendirmiÅŸ olmasından hareketle. İronik olan ise bazen kiÅŸi veya grupların İslamcılık adına böylesi hata ve zaaflarla yüzleÅŸecek yerde bunları örtbas etme çabasıdır.  Bu da o kadar anlaşılmaz deÄŸil gerçi, çünkü İslamcılıklar türlü türlü olduÄŸundan çeÅŸitli akım ve yapılarla kesiÅŸme noktaları hatta satıhları ortaya çıkması olaÄŸan. Beri taraftan, 80’lerde İslamcılığın ana hattını oluÅŸturan kesimlerin zaman zaman sanat, güzellik, felsefe, kadın hakları, çevre sorunları gibi konularda yetersiz görüldükleri, dahası bu olgu ve alanlara önem vermeme gerekçesiyle suçlandıkları olur. İslamcı gruplar, bir kesintinin veya kopuÅŸun ucunda ve uzun zamandır modernliÄŸin zıddı olarak tanımlanan yeni bir hayat tarzını denerken bazen yanılgılara düÅŸtüler, biçimsel davrandı, sekterleÅŸti veya gerçeklikten (somut mekandan ve dilden) koptular.  Ancak  bu tür yanılgılara, aynı ÅŸartlar altında baÅŸka bir akım da düÅŸebilirdi. ÇeÅŸitli olgular uzaklar üzerinden konuÅŸulur, eleÅŸtiriler de yine uzaklar üzerinden yapılırken hemen ÅŸimdi burada yaÅŸanmakta olana yönelik sözün geçerliÄŸini yitirmesine yol açabilecek bir baÄŸlam kopukluÄŸu kaygı uyandırmalıdır elbet. Bu konularda ilk eleÅŸtiriler de İslamcıların arasından gelmiÅŸtir gerçi. Camus’nun ‘’BaÅŸkaldıran İnsan’ının Sovyetler eleÅŸtirisi içeren son bölümleri bu gözle de okunabilir.

          10. Post-İslamcılık tartışmaları hakkında neler dersiniz?

Tabii bir süreç. İslamcılık donuk bir kalıp deÄŸil, dönemsel bir dalgadır. Soru ve faaliyetlerle dolu yeni bir anlama çabası içindeyiz ÅŸimdilerde, gerçi henüz ilk adımları atılıyor belki de. 

          11. Aksa Tufanı’nın İslamcılık üzerindeki etkileri hakkında neler düÅŸünüyorsunuz?

Bir sarsılmaya yol açtığı muhakkak. Küresel bir direniÅŸ cephesi oluÅŸtu Gazze konusunda. GeleceÄŸin dünyasını ÅŸekillendiren ölçülerden biri artık Gazze. İsrail geçmiÅŸte olduÄŸu gibi saldırı ve katliamlarını manipüle edemedi. Kendi sınırları içindeki gençleri bile iknada zorlanıyor artık. Çıkarlarını göz ardı etme pahasına Gazze’yi, Filistin’i destekleyenler, bir millet oldular. Sosyal medyanın da büyük bir payı var ÅŸüphesiz bu geliÅŸmelerde. Sansürcü ve manipülatif yöntemler eskisi kadar baÅŸarılı olamadı.

Açıkçası ülkemizde İslamcı söylemlere sahip sivil toplum kuruluÅŸları bu defa geçmiÅŸte gerçekleÅŸtiÄŸi ölçüde bütüncül ve yaygın tepkiler ortaya koyamadılar bu ağır zulme karşı. Protestolardaki dağınıklık, son on-on beÅŸ yıldır vuku bulan her ÅŸeyi hükümetten bekleme eÄŸiliminin yaÅŸattığı bir zaafla alakalı belki de. Hükümetin İsrail’le ticari iliÅŸkileriyle ilgili haberler de Gazze konusundaki tepkileri sınırladı. Hepsinden önemlisi, küresel planda zihinsel konforları bozan, söylemsel statükoları eskiten bir etki oluÅŸturduÄŸu için de bütün protestolar ister istemez geriden takip ediyor  Aksa Tufanı’nı.

Yorum Yapın