İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak hazırladığımız ve AÄŸustos ayı boyunca yayınladığımız "İslamcılık" dosyasında; alim, düÅŸünür, aktivist ve akademisyen kimlikli on farklı yazarla İslamcılık konusunu ele aldık. İslamcılığın dünü, bugünü ve geleceÄŸine dair farklı sorular sorduk. "İslamcılık modernliÄŸin bir sonucu mudur yoksa kadim bir akım mıdır?", "İslamcılık öldü derken kim neyi kastediyor?", "Aksa Tufanı ve İslamcılık arasındaki iliÅŸki nasıl yorumlanmalı?" gibi sorularının üzerine gittik. Bu baÄŸlamda sorulara verilen cevaplarda öne çıkan baÅŸlıkları sizler için özetledik.
"İslamcılık bedenlerimizi, zihinlerimizi, kalbimizi Allah’ın nuru ile meÅŸbu kılma nidasıdır."
"İslamcılık tanımınız nedir? Farklı İslamcılık anlayışları mümkün müdür? Bu farklılıkların birbirine zıt hale gelmesi kabul edilebilir mi?" sorusuna verdiÄŸi cevapta;
Aydın Bilgi İslam dinin korunmuÅŸ Kitab'ının, Kitab'ı ÅŸahsında tecessüm ettiren Peygamber'in ve onun eliyle tesis edilmiÅŸ İslam toplumunun hakkı arayanlar için hiç sönmeyen bir meÅŸale olduÄŸunu söylemektedir. Buna göre İslamcılık, bu meÅŸaleden uzaklaÅŸmış Müslümanları isimleri ile müsemma olmaya yapılan çaÄŸrının adı olmaktadır. İslamcılık İslam düÅŸüncesinin içkin bir çocuÄŸu olup, tarih boyunca devam eden tecdit, ıslah ihya gibi kavramsallaÅŸtırmaların modern zamanlardaki görünümü bedenlerimizi, zihinlerimizi, kalbimizi Allah’ın nuru ile meÅŸbu kılma nidasıdır. İnsanın olduÄŸu yerde düÅŸünce; düÅŸüncenin olduÄŸu yerde farklılaÅŸma kaçınılmaz olduÄŸundan dolayı İslamcılığın da farklı tezahür biçimlerinin bulunması tabiidir.
Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara İslami deÄŸerleri modern zamanlarda fert, toplum ve siyasette yeniden etkin ve hakim kılmak adına yürütülen her türlü fikri ve fiili, ÅŸahsi ve teÅŸkilatlı çalışmaların yekününün İslamcılık baÅŸlığı altında toplanabileceÄŸini söylemektedir. Hedefler büyük ölçüde aynı olmakla beraber metot ve yöntemde İslamcı farklılaÅŸmaların olması gayet tabiidir. Bunun doÄŸal bir seyir ve kaçınılması zor bir netice olduÄŸu idrak edildiÄŸinde, kabul edilebilir olup olmaması ikincil bir mesele haline gelir.
Ercan Yıldırım'a göre İslamcılık 1699 tarihinde imzalanan Karlofça AnlaÅŸması’ndan sonra Müslümanların ve İmparatorluÄŸun, Batı medeniyetinin yükseldiÄŸini, kendilerinin ise geri kaldığını hatta yenildiÄŸini tecrübe edip anlayarak Batıyı yakalayıp geçmek, yeniden üstünlüÄŸü ele almak için uyguladıkları tecdid-ihya-inÅŸa ÅŸuuru, çabası ve zihniyeti ile özellikle Tanzimat’tan sonra Batı düzeninin Müslümanları etkisine almasıyla İslam’ı iktisadi-siyasi-ahlaki-kültürel-hukuki-eÄŸitim boyutlarıyla bütüncül düÅŸünme ve hayata hakim kılma; Cumhuriyet döneminde ise bunlara ek olarak Kemalizmin dini uygulamalarını aslına rücu ettirme, Müslümanları ve İslam’ı yeniden merkeze yerleÅŸtirme misyonudur. Bu baÄŸlamda Yıldırım İslamcılığı; İslamcılığın doÄŸuÅŸu, Tanzimat-MeÅŸrutiyet İslamcılığı ve Cumhuriyet İslamcılığı ÅŸeklinde üç ana döneme ayırmaktadır.
"Alternatif bir dünya düzeni perspektifini merkezine almayan bir İslamcılık tanımı doÄŸru, yerinde ve yeterli olmayacaktır."
Kamil Ergenç İslamcılığın, ilahi vahiy bilgisi, nübüvvet pratiÄŸi ve bu bilgi-pratikle mütenasip geleneksel birikimden ilham alarak, özelde Müslüman toplumları genelde insanlık ailesini, bugünün küfrünü/zulmünü üreten seküler-ırkçı-sömürgeci-pozitivist aydınlanma ideolojisinin tahakkümünden/hegemonyasından kurtarmak üzere teÅŸekkül etmiÅŸ bir ideoloji olduÄŸunu ifade etmektedir.
Doç. Dr. Muhammed Hüseyin Mercan göre İslamcılık, öncelikle siyasal bir düzen tasavvurudur. İslamcılık ana akım literatürde çoÄŸunlukla devlet yönetimi ele geçirmek fikriyle iliÅŸkilendirildiÄŸinden ortaya indirgemeci bir okuma biçimi çıkmaktadır. Siyaset ve siyasal arasında saÄŸlıklı bir ayrım yapmaksızın İslamcılık hususunda bir fikir ortaya atmak, tam olarak bu indirgemeci yaklaşımla paralel zeminde düÅŸünmek anlamına gelmektedir. İslamcılığın doÄŸru anlaşılmasında anahtar vazifesi gören saik, Avrupa-merkezci siyasal düzene alternatif sunma iddiasıdır. Toplumsal ve siyasal gerçeklikten mülhem bir meÅŸruiyetle inÅŸa edilen düzen tasavvuru merkeze alındığında, İslamcılığa dair farklılıklar esasa yönelik olmayacaktır.
"İslamcılık bir yanıyla bir nefs-i müdafa'a hareketi, bir yanıyla da tecdid ve ihya hareketi olarak ortaya çıkmıştır."
Doç. Dr. Vahdettin Işık'a göre İslamcılık XIX. yüzyıl ÅŸartlarında karşı karşıya bulunulan durumu Müslümanca anlama ve mukteza-yı hâle uygun bir yol haritası belirleme meselesi olarak vücûd bulmuÅŸtur. Bu sebeple İslamcılığı “Müslümanların XIX. yüzyıl ÅŸartlarında oluÅŸan Fıkhı” olarak tanımlamaktadır. İslamcılığın üç ana teklifi anti-emperyalist duruÅŸu, ittihâd-ı İslam siyaseti ve yenilenme çaÄŸrısıdır.
"İslamcılık modernliğin bir sonucu mudur yoksa kadim bir akım mıdır?" sorusuna verdiği cevapta;
Aydın Bilgi İslamcılığı, İslam düÅŸüncesinden kopuÅŸ olarak nitelemenin İslamcılığın modern zamanlarda boy veren türedi bir akım olduÄŸunu söylemek anlamına geleceÄŸini söylemektedir. İslamcılığı bir kopma olarak görenler olduÄŸu gibi bunun tam aksini savunanlar da bulunmaktadır. İslamcıların dinin asıllarını alma, Hazreti PeygamberliÄŸin sarsılmaz rehberliÄŸine teslim olma ve ilk İslam toplumunun dini hükümleri anlamada öneminin farkında olma meselelerinde ana gövdeden koptuklarını nitelendirmenin ilmi bir karşılığı bulunmamaktadır. Ehl-i sünnet kelamının varlığı dahi İslamcılığın bir kopma olarak nitelendirilmesinin haksızlığını göstermektedir. İslamcılığı bir kopma bir bozulma olarak gören zihniyetin, öz itibari ile geleneÄŸi tümden çöpe atarak Kur’an ve Sünnet üzerinden yeniden bir İslam anlayışı oluÅŸturalım diyen zihniyetten bir farkı bulunmamaktadır.
"İslamcılığın modern dönemde ortaya çıkması onu modernist yapmaz!"
Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara İslamcılığın modern zamanların kendine özgü koÅŸullarında doÄŸan bir akım olduÄŸunda kuÅŸku bulunmadığını belirtmektedir. Ancak bu durum İslamcılığı modernist bir akım yapmamaktadır. İslamcılık modernizmi zayıflatacak hamleleri daima gündeminin en üstlerinde tutan bir akım olmuÅŸtur. Kadim olan ÅŸey ise ruhunu İslam’ın kaynaklarından alan ve emr bi’l-ma‘rûf - nehy ‘ani’l-münker ilkesiyle somutlaÅŸan İslamcı gaye ve hedeflerdir.
Cihan AktaÅŸ'a İslamcı hareketlerin çeÅŸitli ve dönemsel olduÄŸunu belirtir. Dönemler deÄŸiÅŸtikçe yeni sorular ve ihtiyaçlar kendini gösterir. İlmi veya siyasi otoriteler bu deÄŸiÅŸimleri dikkate almadıkları takdirde, toplum onlara bunu hatırlatır. Ortaya yeni dinamikler, yeni özneler, yepyeni söylemler çıkar.
Ercan Yıldırım göre İslamcılığı kimi gelenekselcilik kimi modernist göstererek itibarsızlaÅŸtırmaya, tarihselleÅŸtirmeye yeltenir. Halbuki İslamcılık kökleri temel kaynaklarda çaÄŸcıl bir tecdid-ihya-inÅŸa çabasının-ruhunun-iradesinin adıdır.
Hamza Türkmen İslamcılığın Batı'nın fiili ve kültürel yayılmacılığına bir tepki hareketi olarak doÄŸduÄŸu iddiasına karşın Batı’dan gelen saldırı ve sömürge politikalarına karşı tepki gösterip tavır almanın, iddia edildiÄŸi gibi günü birlik bir aksiyon olmadığını, bütüncül İslam tasavvurunun bir parçası olarak Rabbimizin cihad emriyle ve gerektiÄŸinde bu emrin kıtal safhasıyla da ilgili ibadi bir yükümlülük olduÄŸunu belirtmektedir.
Ümit AktaÅŸ İslamcılığın bir açıdan oldukça kadim, bir açıdan da modern olduÄŸunu söylemektedir. GeçmiÅŸte büyük günah, kader, özgürlük gibi sorunsallar etrafında sürdürülen tartışmalarda, bunlara karşı üretilen cevaplar, anlayışlar ve çözüm yolları asılda olmayan yeni bir kavramsal çerçevede üretilmekte ve tartışılmaktaydı. Nitekim 19. yüzyılda da Fransız Devrimi, sömürgecilik, kapitalizm ve modernitenin etkileriyle İslam dünyasında da aktif (etkin) ve reaktif (tepkin) tutumlar ortaya çıktı. Bu durum o zamana deÄŸin olmayan, geleneksel yaklaşımlarla cevaplanamayan yeni soru(n)lar ortaya çıkardı. İşte bu cevapları üretmeye çalışan kesimler İslamcı ve bunların ürettiÄŸi akım ise İslamcılık olarak tanımlandı.
"İslamcılık yenilenmenin mevcut gelenekten beslenerek ama bir tamirat, tadilat çabasına giriÅŸerek mümkün olabileceÄŸini dile getirdi."
Kamil Ergenç'e göre ilk bakışta İslamcılığın modern bir ideoloji olduÄŸu söylenebilir. Öte yandan Müslümanların tarihine nazar ettiÄŸimizde sınırların geniÅŸlemesiyle ortaya çıkan yeni durumlara çözüm amaçlı veya senkretik- heterodoks akımların içtimai hayatı kemiren/çürüten tutumlarının yaygınlaÅŸmasını engelleyen ya da haçlı-moÄŸol saldırıları sonrası ortaya çıkan zaafların aşılması baÄŸlamında çeÅŸitli akımların/ekollerin varlığına tesadüf ederiz. İslamcılığı bu ekoller/akımlar zaviyesinden deÄŸerlendirmek daha isabetlidir. Bu durumda İslamcılığın modern dönemle sınırlandırılamayacağı gerçeÄŸi belirginleÅŸir.
Doç. Dr. Vahdettin Işık İslamcılık modernliÄŸin bir sonucu mudur, deÄŸil midir sorusunun kendi serencamımızı kendi baÄŸlamında anlamamızı imkansızlaÅŸtıran bir çeldirici olduÄŸunu söylemektedir. Bu sorunun ortaya konulmasına yol açan “yeni bir durum”un olup olmadığını ve bu “yeni durumun mahiyeti”ni konuÅŸmak daha doÄŸru olacaktır. İslamcılık kavramı ile dile getirilen fikir akımı yenilenmenin İslami geleneÄŸin mevcut haliyle yetinmenin ötesinde mevcut gelenekten beslenerek ama bir tamirat, tadilat çabasına giriÅŸerek mümkün olabileceÄŸini dile getirdi. Bu yaklaşımı ile de hem gelenekçi muhafazakarlıktan hem de Batıcı modernistlerden farklı bir yol tuttu. GeleneÄŸi mevcut haliyle devam ettirmek yerine yenilenmeye vurgu yaptığı için muhafazakar gelenekçi taifeden ayrıştı. Yenilenmeyi öngördü ama geleneÄŸi reddetmek yerine tarihi birikimi yeniden yorumlayarak tadilat yapmayı teklif ettiÄŸi için de modernist reddiyecilikten ayrıştı.
"İslam Dünyasına baktığımızda ise Yirminci Yüzyılın en çok okunan eserlerinin başında gelen Yoldaki İşaretler, Dört terim gibi kitaplar İslamcılar tarafından telif edilmiÅŸtir.
"İslamcıların düÅŸünce, kültür ve sanat dünyasına katkıları nelerdir?" sorusuna verdiÄŸi cevapta;
Aydın Bilgi Mehmet Akif’in Safahat’ı, Necip Fazıl’ın Çile’si, Sezai Karakoç’un Gün DoÄŸmadan’ı İsmet Özel’in Erbain’i gibi yüz akı ÅŸiir hazinelerinin dönemin İslamcıları tarafından yazıldığını söylemektedir. Bilhassa erken dönem İslamcılığının edebiyatla iliÅŸkisi oldukça yakındır. Mavera, Edebiyat, DiriliÅŸ, Büyük DoÄŸu gibi önde gelen pek çok dergi edebi bir zemine yaslanmıştır. Rasim Özdenören gibi, Cahit ZarifoÄŸlu gibi hikâyenin, romanın dev isimleri bu dergilerde yetiÅŸmiÅŸtir. Said Halim PaÅŸa’nın Burhanlarından, Elmalılı Hamdi Yazırın tefsirine, Babanzade’nin Tecrid-i Sarih tercümesinden İsmet Özel’in Üç Meselesi'ne, Sezai Karakoç’un nesirlerinden, Akif Emre’nin yazılarına kadar ufuk açıcı pek çok eser yine İslamcılar tarafından üretilmiÅŸtir. İslam Dünyasına baktığımızda ise Yirminci Yüzyılın en çok okunan eserlerinin başında gelen Yoldaki İşaretler, Dört terim gibi kitaplar İslamcılar tarafından telif edilmiÅŸtir.
Cihan AktaÅŸ'a göre Türkiye’de İslamcıların ağırlıklı bir ÅŸekilde meÅŸgul olduÄŸu edebiyat türü ÅŸiirdir. On yıldır ÅŸiirin yerini öykü türü almıştır. Son birkaç yılda roman alanında da bir hareketlilik bulunmaktadır. AktaÅŸ Müslümanlığın muhafazakarlığa deÄŸil de sanatsal bir hayat tarzına yakın olduÄŸunu düÅŸünmektedir. İslamcılık 70’lerden itibaren bir otuz yıl boyunca sanat ve edebiyat alanında ‘‘bir baÅŸka’’nın arayışı içinde olmuÅŸtur.
Ümit AktaÅŸ daha çok okuma, yazma, düÅŸünce üretme, eleÅŸtirellik ve toplumun uyandırılması açısından düÅŸünsel kavramlara ve sanatsal imgelere baÅŸvurulduÄŸunu söylemektedir. Birçok gazete, dergi, kitap, oyun, film, müzik gibi eserler ortaya koyan İslamcılar, çalışmalarını halkın bilinçlendirilmesini esas alan bir amaçla ve daha çok barışçıl yollarla sürdürmüÅŸlerdir.
Doç. Dr. Muhammed Hüseyin Mercan'a göre İslamcılık literatürü ve düÅŸüncesi, Müslüman dünyada çoÄŸunlukla entelektüel ve edebiyatçılar üzerinden geliÅŸtiÄŸi için kültür, sanat ve düÅŸünce alanlarında İslamcıların oynadığı rol ÅŸüphesiz yadsınamayacak bir husustur. Bununla birlikte İslamcılık düÅŸüncesinin siyasal alandan daha çok entelektüel alana kayması, İslamcılığın da potansiyelini sınırlandırmaktadır. İslamcı düÅŸünürlerin kültürel, entelektüel alandaki üretimlerinin romantik bir karakterden ziyade siyasal gerçeklikle uyumlu bir zeminde ilerlemesi elzemdir. Aksi takdirde, İslamcılar gerçekleÅŸtirilebilir bir siyasal düzen tasavvurundan yoksun kalarak kültürel alanda özgün bir çıktı ortaya koyamayacaklardır.
Doç. Dr. Ahmet İşler bilinçli ve sistematik bir modernleÅŸme/BatılılaÅŸmaya karşı İslamcı aydınların iddiasının her alanda olduÄŸu gibi düÅŸünce, kültür ve sanatta alternatifler üretmek olduÄŸunu belirtmektedir. Sıratı-Mustakim’den Büyük DoÄŸu’ya, DiriliÅŸ’ten Haksöz’e kadar birçok yayın bu amaca baÄŸlıydı. Özellikle Ankara merkezli Mavera Dergisi çevresi edebiyat alanında büyük bir boÅŸluÄŸu doldurmuÅŸtur. Genel olarak deÄŸerlendirildiÄŸinde İslamcıların özellikle kültür ve sanat alanında zayıf kaldığı söylenebilir.
"Post-İslamcılık İslamcı idealleri geliÅŸtiren deÄŸil, içerdiÄŸi liberalizm ile çürüten bir iÅŸlev görüyor."
"Post-İslamcılık tartışmaları hakkında neler dersiniz?" sorusuna verdiği cevapta;
Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara post-İslamcılığın İslamcı idealleri geliÅŸtiren deÄŸil, içerdiÄŸi liberalizm ile çürüten bir iÅŸlev gördüÄŸünü söylemektedir. Dindar toplumları modernleÅŸtirip sekülerleÅŸtirecek bir soyut aygıt olarak hareket ediyor. Barış, itidal, hoÅŸgörü, demokrasi, insani haklar, adil devlet gibi kavramlarla süslenmesi bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmiyor. YaÅŸananlar Post-İslamcılığın küresel emperyalizmin İslam toplumuna uzattığı yeni bir olta olduÄŸu ortaya çıktı. Karşı devrimlerle diktatörlüklerin geri geliÅŸi ve en son Gazze’de olup bitenler olayların hiç de post-İslamcıların görmek istediÄŸi tarzda geliÅŸmediÄŸini bizlere gösterdi.
Hamza Türkmen'e Post-İslamcılık kavramının zemininin önce “Siyasal İslam’ın bittiÄŸi” veya “İslamcılığın öldüÄŸü” tezleriyle Fransız Oliver Roy gibi Batı paradigmasının / Modernitenin akademisyenleri tarafından hazırlandığını söylemektedir. Daha sonra İslam’ın itikadî ve siyasî bütünlüÄŸü inancından veya pratiÄŸinden, biraz da mezhepçi Åžia ulusculuÄŸuna nefretini İslam’a yamayarak İslami bütünlükten kopan İranlı akademisyen Asaf Bayat gibi GarpzedeleÅŸenler İslamcılığın çatışmacı dedikleri hakkı ve hakikati sadece vahye göre savunma anlayışını göreceli olduÄŸu iddiasıyla ihmal etmeyi, devlet olma ve cihad kavramlarından vazgeçmeyi önerdiler. Post-İslamcılık aslında Seyyid Kutub’un iÅŸaret ettiÄŸi Amerikancı İslam’ın farklı bir yüzüydü. İslami özgünlüÄŸü irdeleyip kavramadan karşıtlarının tezviratına tabi olmuÅŸlardı. Yani gelenekçiliÄŸin mukallitliÄŸinden Modernitenin mukallitliÄŸine evrilmiÅŸlerdi.
"Post-İslamcılık tartışmaları İslamcılığı sıvı/akışkan bir ideoloji olarak kodlamak isteyenlerin muradını dışa vuruyor."
Kamil Ergenç'e göre “Post” öneki iliÅŸtirildiÄŸi ideolojiyi “sıvılaÅŸtırır”. Yani akışkan hale getirir. Malum akışkanların kendilerine mahsus ÅŸekilleri yoktur. İçine koyuldukları kabın ÅŸeklini alırlar. Post-İslamcılık tartışmaları İslamcılığı sıvı/akışkan bir ideoloji olarak kodlamak isteyenlerin muradını dışa vuruyor. Böylece İslamcıların kaypak-dönek-kiÅŸiliksiz-paraperest-liyakatsiz kiÅŸiler olduÄŸuna dair ÅŸayialarına ideolojik bir çerçeve oluÅŸturmuÅŸ olacaklar.
Doç Dr. Ahmet İşler " İslamcılığın “iflası, çöküÅŸü, gerilemesi ya da sonu” olarak deÄŸerlendirilen Post-İslamcılığın daha çok İslamcılık ideolojisinin siyasal alan fikrinden uzaklaÅŸtığına yoÄŸunlaÅŸtığını söylmektedir. Türkiye’de de gündem olan ve İslamcılığın öldüÄŸü tezinin arka planında da Post-İslamcılık düÅŸüncesi yatar. İslamcılık “İslamcılığın ölmesi, tasfiyesi, sonu” gibi propagandalara raÄŸmen hiçbir zaman ölmemiÅŸ ve sonu gelmemiÅŸtir. İslamcılık bir ideolojinin çok ötesinde paradigmaya sahip olduÄŸundan tarihin sonunda sadece İslam toplumları için deÄŸil tüm insanlığı kurtaracak bir reçeteye/dinamizme sahiptir.
Doç. Dr. Vahdettin Işık Post-İslamcılık kavramına itirazım etmektedir. İslamcılık düÅŸüncesini üstlenen insanların tamamı ya iddialarından vaz geçmiÅŸ olmalı ya da bu iddialara gerekçe oluÅŸturan sorunlar çözülmüÅŸ olmalı ki “İslamcılık Sonrası” bir ÅŸeyden bahsedebilelim. Oysa benim kanaatim ne İslamcılar temel önermelerinden vaz geçmiÅŸtiler ne de İslamcılığı doÄŸuran sorunlar bir bütün olarak çözülmüÅŸ durumda.
"GeleceÄŸin dünyasını ÅŸekillendiren ölçülerden biri artık Gazze."
"Aksa Tufanı’nın İslamcılık üzerindeki etkileri hakkında neler düÅŸünüyorsunuz?" sorusuna verdiÄŸi cevapta;
Cihan AktaÅŸ Gazze konusunda küresel bir direniÅŸ cephesi oluÅŸtuÄŸunu söylemektedir. AktaÅŸ'a göre geleceÄŸin dünyasını ÅŸekillendiren ölçülerden biri artık Gazze'dir. İsrail geçmiÅŸte olduÄŸu gibi saldırı ve katliamlarını manipüle edemedi. Kendi sınırları içindeki gençleri bile iknada zorlanıyor artık. Çıkarlarını göz ardı etme pahasına Gazze’yi, Filistin’i destekleyenler, bir millet oldular. Ülkemizde İslamcı söylemlere sahip sivil toplum kuruluÅŸları bu defa geçmiÅŸte gerçekleÅŸtiÄŸi ölçüde bütüncül ve yaygın tepkiler ortaya koyamadılar bu ağır zulme karşı. Protestolardaki dağınıklık belki de son on-on beÅŸ yıldır vuku bulan her ÅŸeyi hükümetten bekleme eÄŸiliminin yaÅŸattığı bir zaafla alakalıdır.
Hamza Türkmen'e göre Aksa Tufanı Operasyonu biz müslimlere, muslihuna veya İslamcılara iki önemli vazifeyi gösterdi: Birincisi; ulus, ırk, bölge asabiyelerini aşıp Gazzeli, Hamaslı ve El Kassamlı kardeÅŸlerimiz ile ümmet dayanışmasını eylemlerimizle, yardımlarımızla, dualarımızla desteklemek ve bu mücadelenin haberlerini dünya gündemine ulaÅŸtırabilmek. İkincisi; Gazze’de ve Batı Åžeria’da yaÅŸanan zulme karşı tavır alan insanlara ve özellikle batılı üniversite gençliÄŸine ve akademisyenlere El Kassam direniÅŸçilerinin bilgi ve imanını oluÅŸturan ve onlara güç katan İslam hakikatini bütüncül olarak sunup felsefik veya stratejik farklı sorularını layıkıyla cevaplayabilecek bir donanıma eriÅŸebilmek.
"KurumsallaÅŸmış Batılı demokrasilerin iki yüzlü tavrı nedeniyle siyasal ve hukuki kavram setlerinin iflas ettiÄŸi bu süreçte, İslamcılığın kendini yeniden formüle etmesi ve halihazırdaki düzenin açmazları nedeniyle küresel çapta yeni bir paradigmanın dillendirilmesi için uygun koÅŸullar bulunmaktadır."
Doç Dr. Muhammed Hüseyin Mercan Aksa Tufanı'nın, Filistin direniÅŸinin paradigmasını deÄŸiÅŸtirdiÄŸi gibi sonrasındaki geliÅŸmeler yoluyla da mevcut düzenin kurumsal ve kuramsal zeminine dair ciddi sorgulamalara kapı araladığını düÅŸünmektedir. 7 Ekim sonrası oluÅŸan durum, bizleri küresel düzene ve insana dair yeni düÅŸüncelere sevk etti. Bu yönüyle Aksa Tufanı, İslamcılık düÅŸüncesine ve İslamcı hareketlere yeni bir motivasyon kazandırma gücüne sahiptir. Özellikle de kurumsallaÅŸmış Batılı demokrasilerin iki yüzlü tavrı nedeniyle siyasal ve hukuki kavram setlerinin iflas ettiÄŸi bu süreçte, İslamcılığın kendini yeniden formüle etmesi ve halihazırdaki düzenin açmazları nedeniyle küresel çapta yeni bir paradigmanın dillendirilmesi için uygun koÅŸullar bulunmaktadır. Aksa Tufanı’nın açtığı bu yolda İslamcıların üzerine düÅŸen sorumluluÄŸu yerine getirip getirmeyeceÄŸi ve oluÅŸan fırsat boÅŸluklarından istifade ederek yeni bir öznellik inÅŸa edip etmeyeceÄŸi ise önümüzde zaman diliminde anlaşılacaktır.
"Aksa Tufanı, OrtadoÄŸu’da Batının emperyalist hegemonyasına karşı konulacak temel dinamiÄŸin / direniÅŸin ancak İslamcı bir duruÅŸ olduÄŸunu göstermiÅŸtir."
Doç. Ahmet İşler Aksa Tufanı'nın, OrtadoÄŸu’da Batının emperyalist hegemonyasına karşı konulacak temel dinamiÄŸin / direniÅŸin ancak İslamcı bir duruÅŸ olduÄŸunu gösterdiÄŸini söylemektedir. Hamas’ın İhvan-ı Müslimin hareketinin Filistin kolu olduÄŸu dikkate alındığında direniÅŸin dayandığı fikri arka planın da İslami/İslamcı bir düÅŸünce/hareket olduÄŸu aÅŸikardır.