İslamcılar gelenek ve modernlik denklemini doÄŸru bir ÅŸekilde formüle edebildiler mi? ModernleÅŸme ve emperyalizm arasında ne tür bir baÄŸ vardır? Türk modernleÅŸmesinin ayırt edici özellikleri nelerdir? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "ModernleÅŸme" dosyasında Adem Ceylan'a sorduk.
1. Modern, modernite, modernleÅŸme ve modernizm gibi aynı kökten üretilen birçok kavram bizim zihin dünyamızı oldukça meÅŸgul etmekte. Bu kavramların ve modernleÅŸmenin tarihi arka planı hakkında ne söylemek istersiniz. Bu baÄŸlamda modernleÅŸmenin Batı tarihinde bir kesitle özdeÅŸleÅŸtirilmesi ve farklı modernleÅŸme türleri hakkındaki düÅŸünceleriniz nelerdir?
Birbiriyle aynı anlama geliyormuÅŸ gibi görünen bu kelimelerin her birisi için aslında birçok farklı tanım yapılabilir. Aslında bu kelimelerin hiç birisinin tanımı hususunda bir ittifaktan bahsetmekte mümkün görünmüyor. Sosyal bilimlerde neredeyse üzerinde ittifak edilen hiçbir tanım yoktur desek abartmış olmayız. (İttifak edememe durumu kötü bir ÅŸey midir bu ayrı bir tartışma konusu olduÄŸu için oraya çok fazla temas etmeyeceÄŸim.) Bu kavramların her ne kadar üzerinde ittifak edilen tanımları yoksa da bu üzerinde konuÅŸulabilecek ortak bir zeminin olmadığı anlamına da gelmez.
Åžimdiki zamana ait, ÅŸimdi anlamına gelen ‘moderne’ kelimesinin Latince modus “tarz, usul, ölçü” sözcüÄŸüyle modernus “adaba ve usule uygun, ölçülü, zamana göre” sözcüÄŸünden türetildiÄŸini sözlüklerden öÄŸrenebiliyoruz. Batının belirli bir döneminde yaÅŸadığı ve geçmiÅŸten farklı bir tecrübe olduÄŸunu ortaya koymak için müracaat ettiÄŸi bu kavram süre içerisinde ideolojik bir forma da bürünmüÅŸtür. Rönesans ve Reform hareketleri ile baÅŸlayan, Sanayi Devrimi, bilimsel devrimler, Fransız Devrimi ve sekülerleÅŸme gibi birçok olgu ve süreçle iç içe geçiÅŸle ÅŸekillenen, Avrupa'da geleneksel paradigma ile keskin bir kopuÅŸu ifade eden tarihsel döneme modernite diyebiliriz. Aydınlanma sekülerizm gibi kavramlarla beraber anlamamız gereken modernite önceki kültürel baÄŸları çözen, özellikle batı dışı toplumların baÅŸa çıkmakta zorlandıkları bir sürecin adıdır. Bir yandan modernite kavramsallaÅŸtırması kendisinden öncesinden paradigmal kopuÅŸu ifade ederken baÅŸka bir yandan da yeni bir toplumsal hafıza üretilmek istenmiÅŸtir. Bir yandan kopuÅŸa vurgu yapılmışsa da baÅŸka bir yandan özellikle Yunan-Roma kökü tekrar yeniden okumaya tabi tutulmuÅŸtur. İlerleme, yenileÅŸme gibi büyülü kelimelerin gölgesinde dallanan kavram A. Giddens’ a göre “17. yüzyılda Avrupa'da baÅŸlayan ve sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi altına alan toplumsal yaÅŸam ve örgütlenme biçimidir”
P. Berger'e göre “Batının kendi üstünlüÄŸüne inanmasını saÄŸlayan bir zihniyet oluÅŸumudur.” (Giddens, 2012: 11), Bauman'ın benzetmesiyle modernite; doÄŸal kültürlerin bahçe kültürüne dönüÅŸme sürecidir.
Modernitenin, insanlığın o güne kadar yaÅŸadıklarından farklı bir inanma, bilme düÅŸünme ve yaÅŸama biçimi olduÄŸu söylenegelmektedir. Åžimdiki zamandan geriye doÄŸru bakıldığında, öne çıkan paradigma açısından; modernliÄŸin, insanlık tarihinin yaÅŸanmış bütün tecrübe ve birikimlerine meydan okuyan ve onları alaÅŸağı eden yeni bir insanlık durumuna denk geldiÄŸi iddia edilebilir.
Aydınlanmanın neyi aydınlattığı sorusunu bir kenarda tutarak moderniteyi dört ana sacayağı üzerine oturtabiliriz: hümanizm (özerk ve özgür birey), sekülarizm, rasyonalizm ve pozitivizm (deneysel tecrübeye dayalı bilimsellik, evrim düÅŸüncesi, ilerlemecilik). Böylece modernite büyük dönüÅŸüm sonrasında ortaya çıkan durumu kutsayanların kutsadığı ÅŸeyin ardında yatan zihniyeti betimleyen bir söylem biçimi olarak kabul edilir. Bu düÅŸünce ve söylem biçimi sadece modern durumun gerektirdiÄŸi itikatlara baÄŸlı kalmaya indirgenebilir. (Aktay, 2015) Modernite de aydınlanma düÅŸüncesi gibi içkin, insan (bedeni) üstüne kurulu, baÅŸta Tanrı olmak üzere otorite baÄŸlılığını sarsan bir düÅŸünce sistemidir.
Yukarıda da temas ettiÄŸim modernitenin merkezi kavramlarının bazı ilave kavramlarla kapitalizm, ateizm ve milliyetçilik gibi geniÅŸ bir kavram paketinin yüklü olduÄŸu bu yeni paradigmanın bütün toplumlara ihraç edilmesi- dayatılması ideolojisine de modernizm diyebiliriz. Modernite batıda gerçekleÅŸen bir süreçken modernizm batının ürettiÄŸi deÄŸerleri dünyanın geri kalanına dikte etmek modernleÅŸme de batı dışı toplumlarla ilgili bir kavramdır. Modern olana ulaÅŸma adına batı dışı toplumlardaki yenileÅŸme hareketlerine ise modernleÅŸme denebilir. Bu farklılıklarıyla modernite ve modernizmin batı orijinli olduÄŸunu ve tek bir kaynağının olduÄŸunu modernleÅŸmeninse birden fazla olduÄŸunu belirtebiliriz. Türk modernleÅŸmesi ile Japon modernleÅŸmeleri ve tecrübeleri birbirinden farklı iken bir modernleÅŸme programının bile kendi içinde birbiriyle çeliÅŸen farklı dönemleri olabilir. CoÄŸrafyamızın son birkaç yüzyıldır yaÅŸadığı serüven en yukarıda “Türk ModernleÅŸmesi” olarak isimlendirilebilirken “Osmanlı modernleÅŸmesi” “Kemalist modernleÅŸme” veya “muhafazakâr modernleÅŸme” gibi farklı tanım ve süreçlerden bahsedilebilir.
Yasin Aktay’dan ilhamla modernizmin aydınlanma iddiası aslında bir vehimdir. Ve bu vehmin gerçekliÄŸine insanlığı ikna etmek için dünyanın geri kalanının karanlıkta kalmasına rıza gösterilen hatta talep edilen bir aydınlanma vehmi.
Meseleyi fazla detaya boÄŸmadan Avrupa’nın kendi tarihi serüveni içerisinde anlamlı kabul edilebilecek bazı itiraz ve düÅŸüncelerin süre içerisinde oluÅŸturduÄŸu yeni kurumsallıkları sömürgecilikten bağımsız olarak okumanın travmatik neticelerinin olduÄŸunu belirtmek isterim. İlerlemenin bir mitosa dönüÅŸerek maÄŸlup bütün toplumların galiplerine benzemek için hizaya girdikleri farklı modernleÅŸme hikayelerinin toplumsal hafızalarda oluÅŸturduÄŸu derin oyukların kapatılabilmesi için ciddi bir hatırlamaya ihtiyaç var. Her toplumun modernleÅŸme hikayesinin farklı olduÄŸunu yukarıda belirtmiÅŸtik. Türk modernleÅŸmesinin ilk evresi kabul edilen Osmanlı modernleÅŸmesinin özellikle maÄŸlubiyeti ortadan kaldırmaya dönük evvelen askeriyede baÅŸlayan bir süreç olduÄŸu ehlinin malumudur. Yapılan deÄŸiÅŸikliklerin galibiyet neticesi vermediÄŸi görülünce de Osmanlı kurumsallığının batılılaÅŸması gerektiÄŸine inanılmıştır. 3. Selimle baÅŸlayan serüvenden cumhuriyete kadar farklı tonlarda devam eden bu süreci Osmanlı yöneticileri kurumsal düzeyde tutmaya özen göstermiÅŸler daha doÄŸrusu modernleÅŸme için halkın inanç ve yaÅŸantısının deÄŸiÅŸmesi gerektiÄŸini düÅŸünmemiÅŸlerdi. Osmanlı modernleÅŸmesi ile Kemalizm’in uygulamaya koyduÄŸu modernleÅŸme programı arasındaki en bariz farkta burada düÄŸümlenir. Kemalist elitler Osmanlı modernleÅŸmesinin istenen neticeyi vermediÄŸini, istenen neticenin elde edilebilmesininse ancak toplumun inanç, deÄŸer ve kültürünün de deÄŸiÅŸmesiyle mümkün olacağına inanmışlardır. 1924-1945 arası yaÅŸanan ve toplumsal hafızanın acılarla ÅŸekillenmesine yol açan sürecin asıl motivasyonu budur. 1945 sonrasından bugüne yaÅŸanan siyasal programların da Türk modernleÅŸme serüveninin bir parçası olduÄŸu unutulmamalıdır. Bu sebeple farklı tonlarda da olsa bazen kırılmalarla bazen iç içe geçiÅŸlerle devam eden bu sürecin neredeyse son seksen yılının muhafazakâr bir modernleÅŸme programı uyguladığı kabul edilmelidir. Bu cümleyi yaÅŸadığımız paradoksun bir itirafı olarak da ifade edebiliriz. Kendisini inkâr etmekle ortadan kaybolması mümkün olmayan moderniteyi Habermas ve Giddens gibi her ne yaparsak yapalım her ne proje uygularsak uygulayalım tamamlanmamış bir modernlik projesinin mütemmim bir cüzü olacağız demiyorum. GeniÅŸ muhafazakâr kitlelerin içinde bulunduÄŸumuz tablonun bir ideoloji olarak modernizmle yüzleÅŸme olmadığını fark etmediklerini belirtmek isterim.
2. İslam dünyasının modernleÅŸme ile olan hikayesini nasıl okuyorsunuz? Bugün bu hikâyenin neresindeyiz?
İslam dünyası terkibinin yekpare bir coÄŸrafyayı imlemediÄŸini belirtmem gerekir. Daha önce aynı siyasal yönetimler tarafından idare edilen Müslüman halkların son yüzyılda hem siyasal bilinçlerinde hem de asabiyelerinde ciddi deÄŸiÅŸimler meydana geldi. Dolayısıyla İslam dünyasının modernleÅŸme hikayesinden bahsederken her bir İslam ülkesinin kendisine mahsus bir tecrübesinin olduÄŸunu belirtmek gerek. Bu önemli detaya raÄŸmen Arap Baharı sonrasında batılı devletlerin gösterdiÄŸi refleksin Aksa Tufanı’yla inkârı mümkün olmayan bir tavrı ortaya çıkarması İslam dünyasının modernitenin bagajında olan tüm kavram setine karşı güçlü bir sorgulama sürecini tetikledi. Post modern düÅŸünürlerin modernlikle alakalı tüm sorgulamalarının günün sonunda modernitenin kendini restore etmesine yaradığı birçok isim tarafından ifade ediliyor. İslam dünyasında ÅŸu an nüve halinde bulunan sorgulama sürecinin çok uzak olmayan bir zaman diliminde Batı modernleÅŸmesinin zorunlu neticesi gibi kabul edilen Batılı hegemonyanın sonunu getireceÄŸini ifade edebiliriz.
3. İslami Hareketler ve İslamcılar ile modernleÅŸme arasında kurulan iliÅŸkiler ve çatışma noktaları hakkında oluÅŸan literatür hakkında sizin kanaatleriniz nelerdir? İslamcıların İslam dünyasındaki modernleÅŸmenin ana aktörü olduÄŸu İslamcılığın da modernleÅŸmenin bir sonucu olduÄŸu söylemi hakkında siz neler düÅŸünüyorsunuz?
İslamcılarla İslami hareketleri ayrı ayrı cevaplamak isterim. İslamcılar olarak kabul edilen aydın-alimlerin Tanzimat dönemi isimleri olduÄŸunu kabul ederek cevaba baÅŸlayabiliriz. Birinci nesil İslamcılar olarak kabul edilen bu isimlerin düÅŸünce dünyaları itibariyle homojen bir görünüm arz etmediklerini bilmekte fayda var. Bu fark özellikle modernitenin temel tezleri ve bu tezlerin İslam ve İslami ilimlerle iliÅŸkisine dair takınılan tutumda belirgin hale geliyor.
Aydınlanmanın insanı merkeze alan düÅŸüncesinin ilerleme mitinin İslam’ın ilerlemeye mania oluÅŸturduÄŸuna dair tezine karşı verilen cevapların evhamla yüklü olması dolaylı da olsa bu dönem İslamcılarının üzerinde etki ettiÄŸini ortaya koyabilir. 19. yüzyılın son çeyreÄŸiyle yirminci yüzyılın ilk çeyreÄŸinde modernizmin zirve dönemini de yaşıyor olmasının etkisiyle bazı İslamcıların modernist bir çizgiye savrulduklarını da kabul etmemiz gerekiyor. Bazı isimlerin modernist olmamakla beraber hakim rüzgarın etkisiyle bazı olayları yorumladıklarını da belirtmem gerekir.
İslam dünyasında tabiri caizse ÅŸemsiye vazifesi gören Hilafetin ilgası ile yaÄŸmur damlalarını yüzünde hisseden Müslüman halkların verdiÄŸi ilk ve en anlamlı cevap İslami hareketleri üretmek oldu. 1928 yılında kurulan İhvanı Müslimin hareketinin ve akabinde birçok İslam ülkesinde kurulan hareketlerin kuruluÅŸ tarihlerinin kelime anlamıyla modern bir tarihe denk gelmesinden yola çıkarak İslami hareketleri modern olmakla itham etmek ÅŸark kurnazlığıdır. Sömürge dönemi ve sonrasında İslam dünyasının bağımsızlaÅŸması için ortaya çaba koyan İslami hareketlere paralel biçimde bu harekelerin aydın kadrolarının birçok çaba ortaya koyduÄŸu bilinen bir husustur. BaÅŸta Mevdûdi’nin ürettiÄŸi İslam devleti kavramsallaÅŸtırması olmak üzere yeni bir literatür oluÅŸmuÅŸtur. Bu literatürle ilgili bugün yapılan modernleÅŸtiricilik iddiasının temelsiz ve merhametsiz bir iddia olduÄŸunu Mevdudi’den Kutub’a, İkbal’den Åžeriati’ye İslam dünyasının ikbaliyle alakalı derdi olan mütefekkirlerin ortaya koyduÄŸu çabaların insan mamülü olduÄŸu ve bir kısım nakısalarının olduÄŸu da kabul edilmelidir.
Modern ulus devlet içerisinde kurulması tahayyül edilen bir İslam devletinin moderniteyi tekrar edeceÄŸi tezinin üzerinde kafa yormayı gerektirmekle birlikte bu tezin İslam dünyasını içinden çıkılamaz kısır döngüye mahkûm ederek moderniteyi son durak olarak iÅŸaret etme ihtimali de vardır.
İslamcıların modernleÅŸmenin ana aktörü olduÄŸu düÅŸüncesi, modern dönemlerin en önemli aktörü olduÄŸunu iddia ediyorsa bu iddia doÄŸrudur. Fakat İslamcıların modernleÅŸme tezinin truva atı olduÄŸunu iddia ediyorsa yanlıştır.
İslamcıların modernleÅŸmenin bir sonucu olduÄŸu düÅŸüncesiyle alakalı da birkaç cümle kurulabilir. Tarihi dönemlere ayırmak fikrinin de aslında aydınlanmayla yaygın hale geldiÄŸini bilmek gerek. İslamcılar olarak iÅŸaret edilen zümrenin aslında yaÅŸadıkları zamanın problemine çözüm üretmekle mükellef olan bir alim sorumluluÄŸuyla ÅŸimdi(modernus)nin problemlerine çözüm aramaya çalıştıklarını, yüzyıllar boyunca ulemanın gündemini meÅŸgul eden meselelerin Müslüman ontolojiyi tehdit etmekten daha ziyade epistemolojik problemler olduÄŸu İslamcıların kafa yorduÄŸu probleminse İslami epistemoloji ile ontolojik zemin arasında büyük bir yarık oluÅŸturduÄŸunu bu yarığın oluÅŸmasında siyasetle ilgili meselelerin etkisinin de bariz olduÄŸu görülmelidir. Farklı zamansallıklarda, ilgilenilen meselelerin deÄŸiÅŸmesi kadar doÄŸal ne olabilir. Bu yönüyle modernleÅŸmenin neticesinde oluÅŸan problemleri çözmeye çalışan insanları ilzam etmek olsa olsa acziyyetten kaynaklanmaktadır.
4. Gelenek ve modernlik birbirine muhalif söylemler midir? İslamcılar gelenek ve modernlik denklemini doÄŸru bir ÅŸekilde formüle edebildiler mi?
DüÅŸman kardeÅŸler… Bu soruya esprili bir cevapla giriÅŸ yapabiliriz. Soruya mevzu kelimeleri kavramsal düzeyde incelediÄŸimizde birbirlerine muhalif kavramlar gibi görünse de gelenek kavramının da modern bir kavram olduÄŸunu fark ediyoruz. Tabi ki bu kelimenin iÅŸaret ettiÄŸi ÅŸeyin modern olduÄŸu anlamına gelmiyor. Toplumsal hafızanın inÅŸasında derin izler bırakmış, etki gücü yüksek bir miras olarak gelenek de tıpkı ehli sünnet kavramında olduÄŸu gibi (ehli sünnetin bir mezhep olmayıp mezhep ve düÅŸüncelerin aktığı ana yatak olması anlamında) birçok eylemin aynı anda aktığı geniÅŸ yatak olarak nitelenilir. GeleneÄŸin birçok farklı tanımının yapılmış olması bir kafa karışıklığına yol açmış olsa da sorunun ilk kısmında modernitenin tanımladığı gelenekle ikinci kısımda ki geleneÄŸin aynı olmadığını belirtmek isterim. ModernliÄŸin deÄŸiÅŸime ve geliÅŸime kapalı olmakla tanımladığı gelenek anlayışını bir kenarda tutarak tarihi mirasın ayniyle bugün tekrar etmesi gerektiÄŸini varsayan gelenekçi anlayışın İslamcıların gelenekle saÄŸlıklı iliÅŸki kurmalarının önündeki en önemli engel olduÄŸunu söyleyebilirim. İslamcıların gelenek ve modernlikle kurdukları iliÅŸkinin nasıllığını İslamcılıkları dönemselleÅŸtirerek izah edebiliriz. Kavramın kullanıma girdiÄŸi ilk dönem İslamcılarının içerisinde bulundukları tarihsel ÅŸartlarda İslam dünyasının içerisinde bulunduÄŸu maÄŸlup-zayıf durumdan kurtulmak için harcanan mesainin çıktılarından olan İslam’ın ilerlemeye mâni olmadığı düÅŸüncesi modernliÄŸin ontolojik temellerinin tahlilinde eksik kaldı. Ayrıca İslamcılığın öze dönüÅŸ ve içtihat çaÄŸrısının bazı İslamcılarda aksülameli geleneÄŸi bir yük olarak görmek ÅŸeklinde oldu. Yukarıda da ifade ettiÄŸim gibi İslamcılığı farklı dönemler ve farklı kiÅŸiler üzerinden okuduÄŸumuzda aksülamelin aynı olmadığı ortaya çıkacaktır. İki asra yaklaÅŸan İslamcılık serencamının modernlik ve gelenekle iliÅŸkisini en saÄŸlıklı ÅŸekilde formüle edebilenlerin İslamcı fikriyatı hayatın süzgecinden geçirme tecrübesine sahip olan İslami hareketler olduÄŸunu ifade edebiliriz. Bu iliÅŸkinin serüvenine dair özellikle Türkçeye türcüme edilen eserlerin seyri üzerinden de göz atabiliriz. 80 sonrası tercümelerde bir yandan dinin temel metinleri tercüme edilirken bir yandan tarihselci- modernist metinler bir yandan da tradisyonalist (gelenekselci) metinler tercüme edildi. Bu belki de İslamcılığın haddi zatında bir arayış olmasından kaynaklanıyor. Vahyin baÅŸlangıcından İslamcılığın ibtidasına kadar tecrübe dilmemiÅŸ durumlar karşısındaki ümmetin ÅŸaÅŸkınlığını gidermek için harcanan bu çaba içerisinde eksiklikler barındırsa da hala bugün istifade edebileceÄŸimiz derinliÄŸi de sahip.
5. Wael Hallaq'ın da üzerinde durduÄŸu gibi İslam, modernleÅŸme dışı bir alternatif olma özelliÄŸini koruyor mu? İslami hareketlerin ya da İslamcıların bu baÄŸlamdaki yetenekleri nelerdir?
Modernitenin önemli çıktılarından olan (ulus) devletin temellerinin İslam’ın özüyle çatıştığını dolayısıyla modernite içerisinde İslami bir devletin mümkün olamayacağı düÅŸüncesi ile Taha Abdurrahman’ın “modernliÄŸin batılı görünümün yanlış bir görünüm olduÄŸu ve moderniteyi ortaya çıkaran özün aslında İslam’da mevcut olduÄŸu dolayısıyla bu özün saÄŸlıklı bir formunun mümkün olduÄŸu” düÅŸüncesi üzerinde çokça müzakere etmemiz gerekiyor. Modernite dışı bir alternatif olarak İslam her yönüyle varlığını koruyor. Fakat ModernliÄŸi ÅŸimdi anlamında kullandığımızda İslam adına ortaya ne koyarsak koyalım onun bugün gerçekleÅŸeceÄŸinin de farkında olmamız gerekiyor. İdeolojilerin öldüÄŸü, tarihin sonunun geldiÄŸine inanıldığı bir vasatta İslami hareketlerin toplumu ve dünyayı etkileme gücü artıyor. Röportajı yaptığımız bu günlerde Suriye’de yaÅŸanan büyük deÄŸiÅŸim ve Gazze’de yaÅŸanan ateÅŸkes; kendi aydınlığı için tüm dünyanın karanlıkta kalmasına rıza gösteren Batı modernliÄŸi için tehlike çanlarının yüksek sesle çaldığı anlamına geliyor. İslami hareketler yaÅŸadıkları coÄŸrafyanın sosyolojik dokusuyla mütenasip refleksler üretmeyi baÅŸarabilirlerse modernite dışı bir model ortaya koyabilecekler. İslami hareketlerin henüz tecrübi ve ekonomik alt yapıları küresel statükoyla uzun erimli mücadele gücüne sahip deÄŸil fakat yukarıda temas ettiÄŸim refleksleri kazanabilirlerse potansiyel halde bulunan kabiliyet somut hale gelebilir. Burada özellikle ümmet dayanışması fikrinin yaÅŸanılan zorlukların aşılmasında ciddi açılımlar saÄŸlayacağı da unutulmamalıdır. Nüfus ve dinamikleri itibariyle İslam dünyasının müstebit idarelerden kurtulduÄŸunda bilkuvve halinde bulunan birçok istidadın yeteneÄŸe dönüÅŸtüÄŸüne ÅŸahitlik edeceÄŸiz.
6. ModernleÅŸme ve emperyalizm arasında ne tür bir baÄŸ vardır? Bu baÄŸlamda Osmanlı ve Türkiye modernleÅŸmesi bu süreçten ne kadar etkilendi? Türk modernleÅŸmesinin ayırt edici özellikleri nelerdir?
Döneminin en büyük gücü olan Osmanlı’nın hükmettiÄŸi coÄŸrafyalarla kurduÄŸu münasebetle Batı’nın aydınlanma sonrası kurduÄŸu iliÅŸkinin taban tabana zıt olduÄŸunu okuyucularımıza hatırlatmak isterim. Aydınlanmanın boy verdiÄŸi kavram setinin muharrik gücü sömürgeciliktir desek galiba abartmış olmayız. Emperyalist politikaları tecviz eden Batı’lı devletlerin zihinsel arka planlarındaki dünya görüÅŸüdür asıl problem olan. Emperyalist süreç Osmanlı modernleÅŸmesinin zeminini temelden sarsmış iktidar alanındaki daralma beraberinde birçok problemi tetiklemiÅŸtir. Osmanlı aleyhine makasın hızla açılması ve kaybedilen topraklardaki artış iç kaosu büyütmüÅŸ yerini Türk modernleÅŸmesine bırakmıştır. Yeni Türk devletinin elitleri, devletin düÅŸtüÄŸü acziyetin sebebini düÅŸmanın tasallutunda deÄŸil halkın sahip olduÄŸu deÄŸerlerde olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸ ve “burası”nı inÅŸa eden hangi deÄŸer varsa onu terk etmemiz gerektiÄŸine inanmıştır. Celladına âşık olan ve savaÅŸ esnasında olmasa da sonrasında yöneticileri marifetiyle kendi kendine müstemleke pozisyonuna düÅŸen yeni devlet Batı’lı modernliÄŸin emperyalist emellerinden ancak onlar gibi olunarak korunulabileceÄŸini vehmetmiÅŸtir. Yüz yıldır bir türlü tamamlanamayan bu hikâyenin evrileceÄŸi yere tesir etmek için ciddi bir çaba harcamamız gerekiyor.
7. "ModernleÅŸme sürecinin sekülerleÅŸmeyi zorunlu kıldığı ve bu süreçte sekülerleÅŸmenin dini deÄŸerleri ortadan kaldıracağı iddiası üzerine ne düÅŸünüyorsunuz? Bu baÄŸlamda, modernleÅŸme ve sekülerleÅŸme arasındaki iliÅŸki nasıl deÄŸerlendirilmeli? Yaygın bir hüviyet kazandırılan sekülerizm paradigması karşısında İslam/Müslümanlar nasıl var olabilir? Bu hususta neler düÅŸünüyorsunuz?
Bu sorunuzun ilk kısmını oluÅŸturan sorunun aslında bir iddia gibi deÄŸil de bazı mahfillerce müsellem bir hakikat gibi pazarlandığını belirtmek isterim. SekülerliÄŸin dünyevi-dünyalı olmak anlamında deÄŸil de profan anlamında ki Batı’lı tecrübesinde dinin hem toplumsal tezahürlerinin hem bireysel tezahürlerinin ortadan kalkacağı varsayılıyordu. Bugün geldiÄŸimiz noktada Aydınlanma felsefesinin fikri çıktılarının dahi sorgulandığı vasattayız. Din ne toplumu ne bireyi terk etti. Dindarlığın yok olmadığı ama görünüm biçimlerinin deÄŸiÅŸtiÄŸini bu durumun bazı yanılgılara yol açtığının da altını çizmek isterim. Seküler paradigmanın insana vaat ettiÄŸinin son kertede insana saadeti temin edemeyeceÄŸini tüm insanlık tecrübe ediyor. Bilgiyi ahlaktan ayıran, eylemi ahlaktan ayıran bir projeksiyon olarak sekülerliÄŸin bireyde ve toplumda oluÅŸturacağı boÅŸluklar fark edilirse Müslüman dünyası farkında olmaksızın elinde tutmayı baÅŸardığı ama elinde olduÄŸunu fark ettiÄŸinde de elinden atıp atmamakta kararsız kaldığı kıymetleriyle iliÅŸkisini saÄŸlıklı bir zemine oturtabilir. SekülerliÄŸin bizi götürdüÄŸü çıkmaz sokaktan çıkış ve bu hercümerçte nefes alış seküler alt yapıyla taban tabana zıt olan İslami ÅŸiarları Müslüman ÅŸahsiyetimizin ayrılmaz parçası kılmaktan geçiyor.