Sezai Karakoç’un İdeal Devlet Modeli: Diriliş Sitesi

Osmanlı Devleti’nden laik cumhuriyete geçiÅŸte modernleÅŸmenin bir ürünü olarak yapılan laik karakterli inkılaplar ve dine dönük uygulamalar mütedeyyin kesimlerde alternatif arayışlarını beraberinde getirmiÅŸtir. Bu bakımdan dinin hayatın her alanında hâkim olması gerektiÄŸini düÅŸünen bazı muhafazakâr veya İslamcı çevreler, dinin devlet ile ilgili yönüne iÅŸaret etmiÅŸler, bu baÄŸlamda fikirler ileri sürmüÅŸlerdir. Necip Fazıl’ın Tek Parti dönemi sonlarında ortaya attığı Büyük DoÄŸu düÅŸüncesinde Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Türkiye’nin Kemalist modernleÅŸmesi ve İslam dünyasında yaÅŸanan krizler yazarın hayalini kurduÄŸu ideal bir devlet ÅŸeklini meydana getirmiÅŸ ve BaÅŸyücelik adlı bir nizamı öngörmüÅŸtür.   Sezai Karakoç ise, erdemli bir toplum ve yönetimin nasıl olması gerektiÄŸini DiriliÅŸ kavramı çerçevesinde dile getirerek DiriliÅŸ adlı dergisinde yazı dizisi halinde sıralamaktadır.

Sezai Karakoç’un ideal devleti Medinet-ül Fazıla’dır. İslam dünyasında ideal toplum ve erdemli bir devletin yapısını temellendiren Farabi’nin İslam düÅŸünce tarihinin önemli yapıtlarından biri olan El-Medinetü’l Fâzıla (941-942) adlı eseri, Karakoç’un ilham kaynağı olmuÅŸtur. Bu bakımdan Karakoç, aradığı ideal devleti “DiriliÅŸ” kavramı çerçevesinde aramaktadır. Karakoç’un nazarında erdem devleti olan bu sistem, bir ırka veya sınıfa baÄŸlı politik bir devlet deÄŸil, İslami esaslara dayalı, insan ve toplumu İslam’ın ruhuyla diri tutacak bir ülküdür.

Karakoç’un nezdinde erdem devleti olan bu sistem, sadece bir bekçi, bir ırkın egemenliÄŸine dayalı veya bir sınıfın ve bu sınıflar arsında denge kurmak isteyen politik bir devlet deÄŸildir. Onun inandığı devlet her ÅŸeyden önce bir ülkü ve ideal devletidir. İslam ideasını taşıyan bu devlet, insan ve toplumu İslam ruhuyla diri tutacak bir ülkü etrafında ÅŸekillenmiÅŸ, kurum ve kuruluÅŸlarıyla ayakta tutacak bir müeyyide bütünüdür.

Karakoç’un ideal devletinin temeli erdemdir. Kuvvet ve madde yerine erdem ve ahlak ölçüdür. Ona göre topluluÄŸun öncüleri erdemliler olmalıdır. Bu öncü grup toplumu sürekli koruyan, geliÅŸtiren ve ayakta tutan kesimdir. Topluma yön vericiler de hayırda yarışan bu öncülerdir. Bu öncülerin yerini günübirlik politikacılar aldığı takdirde devlet hayatı uzun sürmeyecek ve kısa zaman içinde otokratik devlet yapısı oluÅŸacaktır.

İdeal devlette eleÅŸtirinin gerekliliÄŸine inanan Karakoç, eleÅŸtirisiz devletin kısa zamanda çökeceÄŸini ileri sürer. Samimi olan eleÅŸtiriler ideal demokrasiyi de oluÅŸturacak, böylece toplum kiÅŸilerin arzu ve ihtiraslarının esiri olmayacak, aynı ÅŸekilde devlet de kitle duygularının mahkûmu olmayacaktır.  Öncü nesil, nefsine tabi olmaya giden insanı uyaracak ve kitleye karşı devletin, tek kiÅŸinin hegemonyasına karşı da toplumun teminatı olacaktır.

İslam devletinde kapitalizm, komünizm ve materyalizme yer yoktur. Bunların tamamı İslam medeniyetine düÅŸman ideolojilerdir. İdeal olan duruÅŸ “Ne doÄŸunun mutlak ve mistik itaat prensibi, ne Batının sürekli muhalefet ve baÅŸkaldırı ruhu”dur. Bu sistem insanların politik, ekonomik ve sosyal geliÅŸmelerine karşı açık bir düzeni ifade eder. Bu erdemin kuralı Allah rızası ve Kur’an’ın koyduÄŸu varoluÅŸ ilkeleridir. Bundan dolayı sürekli eleÅŸtiri ve denetleme kurumları olacaktır.

Karakoç, çerçevesini çizdiÄŸi devletin, geçmiÅŸte Müslümanlar tarafından kurulduÄŸunu, İslam’ın diriliÅŸ erlerinin de bu gaye ile çalışıp ideal İslam devletini kurmayı kendilerine tarihi bir misyon olarak belirlemelerini söyler. DoÄŸu ve Batı devlet anlayışlarından uzak “ideal devlet”, tarihi sebeplerle kaybedilen ÅŸuurun tekrar kazanılmasıyla mümkün olacaktır.

Karakoç, 1960’lı yıllarda DiriliÅŸ dergisinde kale aldığı yazıda Türkiye’de saÄŸcısından solcusuna her kesimde bir devlet kaygısının olduÄŸunu yazar. Bu kaygı bazılarında ihtilal özlemine baÄŸlandığını belirten Karakoç, aslında bu durumu her kesimin iktidar olma hevesiyle ilgili olduÄŸunu düÅŸünür. Ona göre bu kaygı sadece toplumda deÄŸil aynı zamanda devlet içindeki kurumlarda da bulunmaktadır. Bundan dolayı üniversitelerin ve radyonun devlet kontrolünden çıkması gerektiÄŸini savunur. Devlette hâkim olma kaygısının aydınlar nezdinde de çatışma ve çekiÅŸmelere yol açtığını zikreden Karakoç, topluma öncülük yapacak yerde, toplumdan uzak ve halkı karamsarlığa iten bir aydın zümresinin varlığına iÅŸaret eder. Bunun için halk içinden çıkacak gerçek aydınların devletin başına geçmesiyle ülkenin kurtuluÅŸun mümkün olacağı savunulur. Karakoç, bu durumun sadece Türkiye’nin kurtuluÅŸu olmayacağını aynı zamanda bütün Türk dünyası ve tüm OrtadoÄŸu hakları ve İslam âleminin kurtuluÅŸu olacağını ileri sürer.

Karakoç, ideal devletinde yeni bir İslam sitesini kurmayı hayal eder.  ÇaÄŸ içinde varoluÅŸun hikmeti olan bu siteye “DiriliÅŸ Sitesi” adını verir. Ona göre bu sitede kentler, her yönüyle “mümin” hale gelmelidir. Çünkü ÅŸehirlerin de inananı, inkârcısı, nihilisti ve ateisti vardır. İman haykıran ÅŸehirlerin mimarı olma iddiasında olan Karakoç, bunu Müslümanlığının bir mesuliyeti olarak görür.

Karakoç diriliÅŸ sitesini, insan, kent, anlam ve tarih sütunlarından müteÅŸekkil görür. Ona göre, ‘DiriliÅŸ Sitesi’ antik siteler gibi surlarla çevrili bir site deÄŸildir. İslam’ın koruyucu ilkeleriyle kuÅŸatılmış, İslam ve aÅŸk hakikatini kapsayan bir İslam sitesidir. Sadece geniÅŸ yolları ve saÄŸlam yapıları olan bir kent deÄŸil, İslam’ın yeniden doÄŸuÅŸu olan toplum merkezli bir sitedir. Toplum örgütü, taÅŸ duvarlar gibi birbirine kenetlenmiÅŸtir. Aile, bir tarihlilik ve ÅŸuurluluk ekseninde, mahremiyeti korunan, toplumdaki konumu gözlenen ve denetlenen bir konumda olacaktır. Bu denetleme ve gözlemleme devletten önce toplum örgütlerince yapılır. Devlet, müdahaleden çok hizmet konusuna eÄŸilecektir. Devlet ve toplum örgütleri ailenin özgürlüÄŸünü sarsmadan ve zedelemeden toplumla kaynaÅŸtıran sosyal, ekonomik ve kültürel hizmetler sunacaktır. Aile mini-site olacaktır. Siteyi eÅŸya ve tarih karşısında somut hale getiren ülkü, ailenin izlediÄŸi ülkü olacak.

DiriliÅŸ Sitesi’nde topluma zarar verecek olan içki, kumar, fuhuÅŸ, haksız kazanç, kabalık ve tembellik gibi olumsuzluklar uzaklaÅŸtırılacak ve bunlara set çekilecek. Site’nin en önemli özelliklerinden biri de onun deÄŸerini bozan yabancı kültürlere karşı kendi deÄŸerini önceleyen ve baÅŸkasına benzeme ve özenmeyi ortadan kaldırmaktır. Sitenin manevi kuleleri, sürekli dışı gözetleyecek ve nöbet yerini hiçbir zaman terk etmeyecek bekçiler yurdudur. Bu görev bilim adamları, siyaset, devlet adamları ve askerin büyük görevidir.

Site, üretimde doÄŸru, tüketimde ise ters orantılı bir yarış içinde erdemlilik ilkesini benimseyecek. Zengin ile fakir arasında uçurumlar yaÅŸanmayacak. DiriliÅŸ insanı aynı ÅŸekilde kapitalizm ve komünizmin yıkıcılığına kapılmayacaktır. “Devletin veya partinin kölesi, mahkûmu veya oyuncağı olmamalıdır kiÅŸiler ve aileler. Aile veya kiÅŸilerin elinde gereÄŸinde devlete karşı kendi çaplarında da olsa direnip boykot yapabilecekleri bir ekonomik güç bulunabilmelidir.” Devlet kapitalizminin, faÅŸizm ve komünizmde olduÄŸu gibi kiÅŸiyi bir istatistik öÄŸesi haline getirdiÄŸini söyleyen Karakoç, kiÅŸilerin devlet veya partilerin elinde iÅŸçi-köle haline getirildiÄŸini savunur. DiriliÅŸ toplumunda ise kiÅŸiye bakış sadece ekonomik ve maddi deÄŸildir. Devlet yurdun ekonomik imkânlarını tek yanlı kullanıma müsaade etmez.

DiriliÅŸ anlayışında maddi güçler manevi güçlerin kontrolündedir. Erdemli insanların yetiÅŸeceÄŸi bu sitede halk yönetimi esas alınacak, demokrasi putlaÅŸtırılmayacaktır. Entrika ve hile yuvası olan partizanlıklara müsaade edilmeyecek, hür seçimler hakikati bulma olarak düÅŸünülecektir. Seçim kavgaların gölgesinde sahnelenmeyecek, basın sorumlu davranacak, devlet kurumları içindeki tüm kurumlar denge halinde günlüÄŸe, geçiciliÄŸe ve “dünyataparlığa” savaÅŸ açmış bir kompozisyon halinde yeniden yapılandırılacak.

Sosyal devlet gereÄŸi, öksüz, dul, sahipsiz, yaÅŸlı ve sakatlar devlet tarafından korunacak. Devlet ve toplumsal kurumlar iÅŸsizliÄŸi bitirecek adımlar atmalı böylece iÅŸ bulma sorunu ortadan kalkmalıdır. Giyim, yeme ve ev hayatında ve imarda sadelik prensibi esas alınacak. Cimrilik deÄŸil tutumluluk bilinciyle hareket edilecek. Çocuklar bilgi, ahlak ve iradece eÄŸitilecek. Nesiller hayırlı iÅŸlerde yarıştırılacak, merhamet sahibi, Allah’ın rızasını gözetecek insani duygular kazandırılacak. Ona göre, bu ideal siteyi gerçekleÅŸtirecek olanlar, diriliÅŸ erleri, erenleri ve pirlerinin gayretiyle mümkündür. Ütopik olan bu site iyi niyetler ve çalışmalar sonunda geçmiÅŸteki İslam medeniyetinde görüldüÄŸü gibi Allah’ın lütfuyla gerçekleÅŸebilecekti.

Karakoç’un ideal devletinde Farabi’nin erdemli ÅŸehir arasında açık bir biçimde benzerlikler bulunmaktadır. Oda tıpkı Farabi gibi yöneticinin erdemli olması gerektiÄŸinden bahseder ve yönetici sınıfın niteliÄŸine deÄŸinir ve tıpkı Farabi gibi farklı ÅŸehirlerin varlığına iÅŸaret eder. Farabi’nin erdemli ÅŸehrinin yanında zikrettiÄŸi cahil ÅŸehir,  fasık ÅŸehir ve karakteri deÄŸiÅŸmiÅŸ ÅŸehirleri Karakoç’ta inançlı ÅŸehir, inkârcı ÅŸehir, nihilist ve ateist ÅŸehir ÅŸeklinde tarif edilmiÅŸtir. Öte yandan Karakoç’un idealini kurduÄŸu ÅŸehir Avrupa’daki modern ütopyaların yeni keÅŸfedilen bir ada ülkesi deÄŸil, geçmiÅŸte asr-ı saadet olarak bilinen peygamber ve dört halife dönemin de modeli bulunan bir tasarıyı kapsar. Bu ideale ulaÅŸmanın yolunu da İslamî bilinç ve ÅŸuur ile “yeniden diriliÅŸ”e baÄŸlamaktadır.

Öte yandan Karakoç, 1988 yılında DiriliÅŸ dergisinde “Devlet” adlı bir yazı dizisi kaleme almış ve burada devlet ile ilgili görüÅŸlerini ÅŸekillendirmiÅŸtir. Karakoç hem devleti kutsallaÅŸtıranlara hem de ÅŸeytanlaÅŸtıranlara karşı mutedil bir model sunmaktadır. Karakoç’a göre, tarih boyunca devlete yüklenen ifrat ve tefrit anlam zaviyesinden ötürü insanlar zarar görmüÅŸtür. Devletin kutsandığı veya yok sayılmaya çalışıldığı durumlarda her zaman toplum ve insan zarar görmüÅŸtür. Ona göre, büyük bir güce ulaÅŸacak devlet, Firavun ve Nemrut misali modern çaÄŸda benzerlerinin rüyalarını gerçekleÅŸtirecek bir baskı mekanizması haline gelebilir. Bunları kontrol edecek bir güç olması gerekmez mi, diye sorar. Yine eski dönemlerde din ve devletin beraber zikredildiÄŸi ve böylece devletin din gücünden de kuvvet aldığını belirten yazar, antik çaÄŸlarda devletin din yerine geçmesi ile insanın ezildiÄŸini, gönderilen peygamberlerin, kendini tanrılaÅŸtıran Firavun ve Nemrutlara karşı savaÅŸ açarak onların sistemlerini yıktığını ileri sürmüÅŸtür. Karakoç, devletin dinden dinin de devletten ayrı düÅŸünülemeyeceÄŸi gibi, din ve devletin özdeÅŸleÅŸtirildiÄŸi sistemlerin de doÄŸru olmadığını düÅŸünür. Ona göre din, devleti insanların mutluluÄŸu için kontrol edecek, ancak dinin siyasete alet olduÄŸu yerde ise bu dengenin bozulacağını vurgular. Bundan dolayı Karakoç, devleti bir zorunluluk olarak görmesine raÄŸmen, insanı yok sayan ve bir faÅŸizme dönüÅŸen devletin putlaÅŸtırılmasını doÄŸru bulmaz.

Karakoç, modern dünyadaki devlet sistemlerini tahlil etmiÅŸ, komünist ve kapitalist devlet sistemlerine karşı sert ve katı bir duruÅŸ sergilemiÅŸtir. Ona göre devlet idealleri ırk, sınıf ve parti menfaatleriyle özleÅŸtirildiÄŸinden dolayı insanlığın felaketi olmuÅŸ, 20. yüzyıl insanlık tarihi için utanç verici olaylara sahne olmuÅŸtur. Modern ulus devlet ve benzerlerini ideal devlet anlayışına aykırı bulan Karakoç, insanlık ideali ve medeniyet ruhu ile birleÅŸmeyen “korkunç kuvvet”e sahip devletin, geçmiÅŸte olduÄŸu gibi insanlığı tekrar felakete götüreceÄŸini savunur. Bundan hareketle alternatif bir sistem tasarlayan Karakoç, OrtadoÄŸu’da eskiden beri var olan din olgusunun, devlet, kültür ve toplumun temel ilkesini belirlediÄŸinin altını çizer. Batı’nın hegemonyasından kurtulmak için güçlü bir toplum ve güçlü bir devletin varlığını elzem gören yazara göre İslam sadece bir inanç sistemi olmayıp, çekirdeÄŸi iman olan insanlığın medeniyetidir. İslam toplumun ruhuna iÅŸlenmiÅŸtir. Bundan dolayı yeniden Osmanlı Devleti gibi büyük bir medeniyet devleti kurmak gerektiÄŸini öne süren Karakoç, güçlü bireylerin yetiÅŸmesini saÄŸlayacak bir eÄŸitim sisteminin gerekliÄŸini savunmaktadır. Ayrıca Türkiye ve OrtadoÄŸu’da yaÅŸanan Batılı modernleÅŸmenin toplumu menfi yönde etkilediÄŸini, sekülerleÅŸmenin bu halkları yıkıma sürüklediÄŸini ileri sürmüÅŸtür.

Karakoç, İslam ile Batı kültürü arasında bir karşılaÅŸtırmaya gider ve İslam medeniyetinin insana, topluma ve devlete dönük yaklaşımını ele alır. Ona göre Batı’da Hristiyanlık inancı doÄŸrultusunda devletle dinin görevleri ayrılmıştır. Batıda “Tanrının hakkı tanrıya, Sezar’ın hakkı Sezar’a” anlayışı hâkim iken İslam medeniyeti mutlak hükümdarlığı kabul etmez. Devletin başında olan kiÅŸi ister seçimle, ister babadan oÄŸula yönetime geçsin, İslam idare ve siyaset hukukunda, İslam kurallarını uygulamayan yöneticiye karşı baÅŸkaldırı hakkı doÄŸar. İslam devletlerindeki geniÅŸ yetki, sınırsız yetki sahibi olma anlamına gelmez. İslam tarihinde bunun sayısız örnekleri vardır. Aynı zamanda İslam devleti ırk, dil ve mezhep esasına dayanmaz. Ehl-i Kitap bile devlete tabi olma ÅŸartıyla adil ve eÅŸit yaÅŸama hakkına sahiptir. Bu yönüyle Peygamber ve Dört Halife Dönemi ideal devlet örnekleridir. İslam devletinin amacının bir “Dünya Devleti” olduÄŸunu ileri süren Karakoç bundan dolayı Osmanlı Devleti’nin “yüce devlet” anlamında “Devlet-i Aliye” olduÄŸunu ifade eder. Bu bakımdan Karakoç, İslam’ın yönetim ÅŸeklinden çok dayandığı medeniyet deÄŸerlerine önem atfetmekte ve insanı merkeze alan bir anlayış sergilemektedir.

Karakoç, Osmanlı Devleti dışındaki irili ufaklı Türk devletlerinin yapılarından dolayı büyük devlet olamadığını söyler. Osmanlı Devletini Devlet-i Aliye yapan vasıflarını ise ÅŸöyle aktarır. Osmanlılar büyük hedefler peÅŸinde koÅŸmuÅŸ, dünyanın süper gücü olan Bizans’ı devirmeyi düÅŸünmüÅŸlerdi. Karakoç, toplumu yükseltecek olan manevi önderlerin önemine iÅŸaret eder. Bu manada Yunus Emre, Hacı BektaÅŸ, Hacı Bayram, Mevlana gibi ÅŸahsiyetler bu toplumun sıradan bir halk olmadığını göstermiÅŸtir. Selçuklu sanatı da evrensel bir sanata temel oluÅŸturmuÅŸtur. Askerlik ve siyaset dünya devleti olma iddiasını taşıyordu. Her ÅŸeyden önemlisi farklı dil, mezhep ve adetleri olan Osmanlı halkı, aynı ruh, aynı kalp ve duygularla kenetlenmiÅŸ “Tek Bir Millet”ti. Bu anlamda Osmanlı tarihi, musikisi, bilimi, ÅŸiiri, mimarisi ve adaleti incelenmeli ve Osmanlı tecrübesinden faydalanılması gereklidir.

İslam âleminin artık bilinçlendiÄŸini ve yeni bir devlet modelinin gerekliliÄŸini savunan Karakoç, mevcut İslam ülkelerini, krallık, tek parti, diktatör veya Batı tipi demokrasi denemeleri içinde DoÄŸu ve Batı Blokları arasında tercihe zorlanan ülkeler olduÄŸunu söyler. Oysa bu ülkelerin kendi bloklarını, kendi sistemlerimi kurmaları gerektiÄŸini zikreden Karakoç, İslam dünyasında çizilen sınırların suni sınırlar olduÄŸunu ve Batı emperyalizmi tarafından çizildiÄŸini belirtir. Bunun için yeni bir tasavvur ortaya konulmalı, İslam dünyası coÄŸrafi, tarihi ve sosyolojik açıdan göz önünde alınmalı ve aydınlar buna göre hareket etmeli, farklı alternatifler sunmalıdır.

Karakoç, İslam’ın sadece metafizikle ilgilenmediÄŸini, devlet baÅŸta olmak üzere her türlü kötülüÄŸün, zulmün, eÅŸitsizliÄŸin önünde set olan ve adaleti saÄŸlayan bir mekanizmaya sahip olduÄŸunu belirtir. Bununla birlikte dinin ahlaki sorunlar, toplumsal ve siyasal problemlere çözümler üreten, hukuk kuralları da oluÅŸturan ilkeler belirlediÄŸini ifade eder. İslam’ın temel ilkesinin ise hakikat ve erdem olduÄŸunun altını çizen Karakoç, İslam devlet anlayışında görevlerin emanet olduÄŸunu ve emanete sadakatin de müminlerin görevi olduÄŸunu zikreder. Emanetin teslim edileceÄŸi zümrede Kur’an’ın buyruÄŸu olan “Emanetleri ehline veriniz” ilkesi ile “ehliyet ve liyakat” genel prensiptir. Yine İslam’ın yönetim ilkelerinden biri de “danışma” ilkesidir. Müslümanların lideri yapacağı iÅŸleri ÅŸura ile yapar. DiÄŸer bir ilke, adalettir. Adil bir düzen öncelikle barışı temel alır. Ekonomi alanında helal kazanç, adil paylaşım ve yardım müessesesi olan zekât kurumu devletin görevleridir. Peygamberin bu ilkeler doÄŸrultusunda idare ettiÄŸi İslam devleti bunun modelidir.

Karakoç açısından yıkılmaması gereken, daha da serpilmesi gereken “Yüce Devlet” Devlet-i Aliye, yeni bir diriliÅŸle ıslah edilmelidir. Bu vasıflara ve vizyona sahip olacak devlet, modern dönemin siyasi ve tarihi ÅŸartlarında kendisini Asya ve Afrika lideri yapacaktır. Ona göre II. Dünya Savaşı yıllarında ‘Yüce Devlet’ yaÅŸamış olsaydı, İslam dünyası için altın çaÄŸ yaÅŸanabilirdi Karakoç, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra ‘‘Yüce Devlet” sandalyesinin halen boÅŸ olduÄŸunu söyler. Ona göre, Osmanlı Devleti’ni yıkıp onun yerine oturmak isteyen İngilizler ve Amerikalılar bu boÅŸluÄŸu dolduramamışlardır. Bu mirasa sahip çıkmak için İslam’ın kiÅŸiyi kurtaracak bir öÄŸreti olarak harekete geçirmek ve kurtarıcı devlet fikrine sahip olmak gerekir. Devletlerin, toplumların ve fertlerin İslami ÅŸuur kazanmaları aynı zamanda onların kurtuluÅŸu olacaktır. Bu yönüyle Karakoç, İslam BirliÄŸi düÅŸüncesinin yanında Osmanlı Devleti’nin varisi olarak Türkiye’ye tarihi bir misyon yüklemektedir.

Sezai Karakoç ise DiriliÅŸ kavramı etrafında İdeal Devlet görüÅŸünü sergiler. Onun ideal devlet anlayışının temel referansı medeniyettir ve Farabi’nin İdeal Devleti onun için bir model oluÅŸturduÄŸu söylenebilir. Karakoç, İslam’ın yönetim ÅŸeklinden çok dayandığı medeniyet deÄŸerlerine önem atfetmekte ve insanı merkeze alan bir anlayış sergilemektedir.

Devlet kavramını İslami düÅŸünce ile yorumlayan Karakoç’un devlete yüklediÄŸi anlam devletin toplumlara huzur getirecek bir erdem sistemi olduÄŸudur. İslamiyet ise, devletin adil bir ÅŸekilde yönetim kurmasına olanak saÄŸlayan dayanağıdır. Bireyi yok sayan, tüm hakkı devlete veren sistemi Firavun ve Nemrut yönetimleriyle ile özdeÅŸtiren Karakoç, peygamberlerin misyonunu bu sisteme baÅŸkaldırı olarak deÄŸerlendirmiÅŸtir. Devlete yönelik vasat bir yorum getiren Karakoç, ne devleti kutsallaÅŸtırılacak bir anlayışı ne de devletin tümüyle reddini içeren yaklaşımları doÄŸru bulmaz.

Kaynakça

Duman, F. (2011). “Muhafazakâr DüÅŸüncede Devlet Kavramı Üzerine EleÅŸtirel Bir DeÄŸerlendirme”, Muhafazakâr DüÅŸünce, Yıl: 7 - Sayı: 28, s. 33-63.

Farabi, (2020). İdeal Devlet, Çev. Ahmet Arslan, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Gürkan, A. (2018). Ütopya ve Modern Dünya, Ankara: Pruva Yayınları.

İnalcık, H. (2018). Osmanlı’da Devlet, Hukuk ve Adalet, İstanbul: Kronik Kitap.

Karakoç, S. (1966). “Devlet Kaygısı”, DiriliÅŸ, S. 7, Ekim.

Karakoç, S. (1976). “DiriliÅŸ Neslinin Amentüsü”, DiriliÅŸ, S. 17, Ocak.

Karakoç, S. (1986). Günlük Yazılar III,  İstanbul: DiriliÅŸ Yayınları.

Karakoç, S. (1988a). “Devlet I”, DiriliÅŸ, S. 9, Eylül.

Karakoç, S. (1988b). “Devlet II”, DiriliÅŸ, S. 10, Eylül.

Karakoç, S. (1988c). “Devlet III”, DiriliÅŸ, S. 11, Ekim.

Karakoç, S. (1988d). “Devlet IV”, DiriliÅŸ, S. 12, Ekim.

Karakoç, S. (1988e). “Devlet V”, DiriliÅŸ, S. 13, Ekim.

Karakoç, S. (1988f). “Devlet VI”, DiriliÅŸ, S. 14, Ekim.

Karakoç, S. (1988g). “Devlet VII”, DiriliÅŸ, S. 15, Ekim.

Karakoç, S. (1988h). “Devlet X”, DiriliÅŸ, S. 18, Kasım.

Karakoç, S. (2018). DiriliÅŸ Neslinin Amentüsü, İstanbul: DiriliÅŸ Yayınları.

Nispet, R. (2014). Muhafazakârlık: DüÅŸ ve Gerçek, haz. Bülbül, K., Ankara: Kadim Yayınları.

Niyazi, M. (2015). Türk Devlet Felsefesi, İstanbul: Ötüken Yayınları.

Platon, (2020). Devlet, İstanbul: Türkiye İşbankası Yayınları.

Åžen, H. (2011). “İslam İslamcılar ve Devlet”, Muhafazakâr DüÅŸünce, Yıl: 7 - Sayı: 28, 125-139.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.

Yorum Yapın