Muhâfazakâr Düşünce Üzerine Mülâhazalar-2: Durkheim’den Usûl Âlimi Çıkarmak

Åžer’î hükümleri, delilleri tafsiliyle inceleyerek adeta bir bitkiyi toprağın baÄŸrından, köklerini zedelemeden gün yüzüne çıkarıyormuÅŸ(istinbat) gibi elde etme iÅŸleminin  yol, kâide ve asıllarını belirleyen ilme fıkıh usûlü adı verildiÄŸi mâlum olsa da; fıkıh usûlünün aynı zamanda müslümanca düÅŸünmenin yol ve yordamını gösteriyor olması sıklıkla unutulmaktadır. Din ile hayatı birbirlerinden bağımsız olarak algılayan, böylelikle İslam’ı aslî meÅŸrûiyet kaynağı olmaktan çıkaranların unutmalarına diyecek söz yok; onlar İslam’ı varoluÅŸlarının temeline koymadıkları için müslümanca düÅŸünmenin ne’liÄŸi konusunda cehaletleri sebebi ile suçlanamazlar. Buradaki asıl problem kendisini İslam’a nispet edenlerin, düÅŸüncelerini usûlden ayrı düÅŸürmeleri,  düÅŸünceyle asıllar arasındaki irtibatı koparmalarıdır. Oysaki düÅŸünmeyi istikâmet üzere tutmak ancak usûl üzere hareket etmekle mümkündür. Zira fıkıh usûlü, kaynaklar, kaynaklar hiyerarÅŸisi, kaynaklar arasındaki irtibatlar hakkında bilgi verdiÄŸi gibi; lafızla mânâ, mânâ ile ruh arasındaki incisama dair bilinç de inÅŸa etmekte ve sebeb, ÅŸart, mâni, makâsıd, vesâil, illet, maslahat gibi hayâti kavramsallaÅŸtırmalarla hükmün ne olduÄŸunu ve ne olmadığını anlatmaktadır.(1) Tüm bu saydıklarımız ise sahih düÅŸünme eyleminin vazgeçilmeleridir.  

İslami meselelerin ele alındığı tartışmaların bir hayli miktarının bugün olduÄŸu gibi geçmiÅŸte de Müslümanca düÅŸünebilmenin yollarını belirsizleÅŸtirme amacını güttüÄŸünü söylemek mümkündür. Fıkıh usûlü ise ana omurgayı teÅŸkil etmesi cihetiyle alanda yazıp çizenlerin mutlak surette üzerinde durdukları konuların başında gelir. Bu mevzuda son yüzyıl içerisindeki en dikkate deÄŸer tartışmalardan birisinin fitilini ateÅŸleyen isim ise Ziya Gökalp’tir: Gökalp, 1914 yılında “İslam Mecmûası”nda “Fıkıh ve İçtimaiyat” baÅŸlığı bir makâle kaleme alır. Çokça konuÅŸulan bu yazıda örf, fıkhın aslî kaynakları içine dâhil edilerek kaynaklar hiyerarÅŸisindeki klasik sıralamadan yüz çevrilir. Klasik anlayışta örf, İslam hukukunun temel kaynakları ile hayat arasındaki irtibatı muhâfazada dikkate alınması gereken yardımcı bir unsur olarak kabul edilirken; Gökalp sıralı yazıları ile örfü nassın önüne geçirerek sosyolojiyi merkeze çekmekte ve böylelikle bir deÄŸiÅŸkeni(toplum) usûlün sabitesi haline getirmektedir. Bu yolun iyi ve kötüyü belirlemede de toplumu hakiki fâil olarak görme caddesine çıkacağı açıktır. Nitekim Gökalp’de ulaÅŸtığı cadde üzerinden görüÅŸlerini açıklamaya devam ederek iyi ile kötünün ayrımını temelde örfün gerçekleÅŸtirmesi gerektiÄŸini söyleyebilmiÅŸtir. “Maa-mâ-fih örfün vazifesi yalnız ictimâî bir sûretde ma’rûf ile münkeri temyîzden ibaret deÄŸildir. (Mâ rae’l-mü’minûne hasenen fehüve indillahi hasenun/Mü’minlerin güzel gördüÄŸü ÅŸey Allah katında da güzeldir.) hadis-i ÅŸerifi ve (Örf ile amel nass ile amel gibidir) kâide-i fıkhiyyesi mantûkınca örf lede’l-iktiza(gerektiÄŸi zaman) nassın da yerini tutar.” (2)  

İbn Manzur’un,  câhiliye döneminde bir eylemin ma‘rûf veya münker sayılmasının temel ölçüsünün bu eylemin kabile geleneklerine uygun düÅŸüp düÅŸmemesine baÄŸlı olduÄŸu ve gelenek ve göreneklerin dini kıstaslarla uyuÅŸması ÅŸartıyla bu iliÅŸkinin İslamdan sonrada devam ettirildiÄŸi tespitine ve Râgıb el-İsfahânî’nin “Ma‘rûf, akıl ve ÅŸeriatın iyi olarak nitelendirdiÄŸi fiilleri ifade eden bir isimdir; münker de yine aklın ve ÅŸeriatın benimsemediÄŸi, yadırgadığı ÅŸeydir”   (4)  ÅŸeklindeki sözlerine kulak verdiÄŸimizde; Ziya Gökalp’in içtimai vicdan diye yumuÅŸatarak dile getirdiÄŸi kavramsallaÅŸtırmanın bir nevi kabile geleneÄŸini yeniden tahkim etmeye matuf olduÄŸu söylenebilir.

Gökalp’in ma’rûf ile münkeri birbirinden ayrıştırma iÅŸinde önceliÄŸi örfe verdiÄŸi görülse de aradaki farkın temyizinin evveliyatla nassın iÅŸi olduÄŸu ve Kur’an’ı Kerim’in inÅŸâî (3)  hükümleriyle pek çok Arap örfünü iptal ettiÄŸi sabittir.  Peygamberlik öncesi Arap dini inançlarının temel karakteristiÄŸi olan ÅŸirk Arap örfü olduÄŸu gibi, yarımadadaki sosyal hayatın ruhlarından biri olan kavmiyetçilik de Arapların öne çıkan örflerinden birisiydi. İlâhi kelâmın ise vahyin bidayetinden itibaren mezkûr cahiliyye örflerine savaÅŸ açtığı her Kur’an okuyucusuna mâlumdur. Gökalp’in ma’rûf ve münker betimlemesi de tam anlamıyla bir kopuÅŸ halidir:  "Ma’rûf ve münker ise ictimâî vicdanın tahsîn(güzel gördüÄŸü) yahud takbîh ettiÄŸi(çirkin gördüÄŸü) amellerden ibaretdir.” (5)  Gökalp,  1917 yılında yayınlanan “İçtimâiyyat Mecmuası”nda yer alan “Ahlâk İctimâî midir?” baÅŸlıklı yazısında ahlâkî kâidelerin menÅŸeinin ve gayesinin fertten daha üstün bir vicdan olan toplum olduÄŸunu söyleyerek ahlâkın kökenini dinden uzaklaÅŸtırır.

1908’de baÅŸlayan yeni dönemde, toplumun ihtiyaç duyduÄŸu baÅŸta aile ve kadın meseleleri olmak üzere yeni kanuni düzenlemelerin hangi esaslara göre yapılacağı, mevcut kanunların hangi kriterlere göre tadil veya ikmal edileceÄŸi gibi önemli sorulara verilecek cevaplara zemin hazırlayan içtimâi usûl-i fıkıh tanımlaması (6) Gökalp’in hukuk için yeni meÅŸrûiyet zemini aramaya dönük çabalarının neticesi olarak rahatlıkla görülebilir. Bu yüzden Gökalp’in baÅŸlattığı bu tartışmayı fıkha derinlik kazandıracak ilmî bir tartışma olarak nitelendirmekten ziyade batılılaÅŸmanın ve modernleÅŸmenin önündeki ÅŸer’î engelleri bertaraf etmeye yönelik siyâsî bir tartışma olarak nitelendirmek isabetli olacaktır.

 Gündem oluÅŸturan böylesi bir operasyonel tartışmanın yakın zamanlarda pek çok misali bulunmaktadır. Zaman gazetesi yazarları tarafından baÅŸlatılan İslamcılık tartışmalarını ve akabinde yaÅŸananları okuyucular hatırlayacaklardır. Sizce hangi alanlarda ve kimler tarafından yapılan tartışmalar bir mühendislik çalışmasının neticesinde gün yüzüne çıkmaktadır?

Kaynakça ve Dipnotlar

1-Söylediklerimizden Müslümanca düÅŸünebilmenin uzunca bir tedris sürecinden sonra elde edilebileceÄŸi sonucu çıkarılabilir. İncinin denizin derinliklerinde olduÄŸu ve onu elde etmek için dibe dalış yapmanın zorunlu olduÄŸu bir gerçeklik ise de Aziz Kur’an’la irtibatını muhafaza eden her müminin sadrında usule dair temel esasların kendiliÄŸinden oluÅŸtuÄŸu da açıktır. Kur’an ve sünnet ele aldığı, dile getirdiÄŸi tüm meselelerde murad-ı ilâhinin ne olduÄŸunu ortaya koymuÅŸ ve her bir koyma iÅŸlemi izlenmesi gereken yolu belirginleÅŸmiÅŸtir.

2-(Fıkıh ve İçtimaiyat, Ziya Gökalp, Yayına hazırlayan Adem Efe İslam Mecmuası Yıl 1 sayı 2, sayfa 40-44 https://isamveri.org/pdfdrg/D02637/2010_25-26/2010_25-26_GOKALPZ_EFEA.pdf)

3-Talep ve istek bildiren sözlerdir. İnÅŸai hükümlerde sözü söyleyenin yalanması veya doÄŸrulanması söz konusu olamaz. Yine bu sözler kurucu bir niteliÄŸe sahiptir.

4- https://islamansiklopedisi.org.tr/emir-bil-maruf-nehiy-anil-munker

5--(Fıkıh ve İçtimaiyat, Ziya Gökalp, Yayına hazırlayan Adem Efe İslam Mecmuası Yıl 1 sayı 2, sayfa 40-44 https://isamveri.org/pdfdrg/D02637/2010_25-26/2010_25-26_GOKALPZ_EFEA.pdf)

6- https://islamdusunceatlasi.org/ziya-gokalp/493

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.

Yorum Yapın