Ortadoğu ve Stratejik Önemi

OrtadoÄŸu sahip olduÄŸu yer üstü, yer altı zenginliÄŸi ve coÄŸrafi olarak bulunduÄŸu konumu nedeniyle bugüne kadar dünya devletlerinin birincil hedefi olmuÅŸtur. DoÄŸu tabirinin coÄŸrafi bir bölgeyi tanımlamak için kullanıldığını düÅŸünmek safdillik olacaktır. Kökeni antik çaÄŸlara kadar giden bir kavram olup, kültürel anlamda Avrupa’nın karşıt düÅŸüncesini betimlemek için kullanılmıştır. Söz konusu coÄŸrafya gerek doÄŸal kaynakları gerekse stratejik özellikleri nedeniyle sürekli dünya gündemini iÅŸgal etmiÅŸtir. Bu çalışma ile bizim de içinde bulunduÄŸumuz OrtadoÄŸu ile ilgili, coÄŸrafi, siyasi, tarihi, dini ve kültürel bilgilere yer verilmiÅŸ olup, dünya devletleri için neden bu kadar büyük öneme sahip olduÄŸu irdelenecektir. 

GeçmiÅŸten günümüze doÄŸru tarihsel dönemleri incelersek herhangi toplum veya devletin OrtadoÄŸu kavramını kullanmadığını rahatlıkla görebiliriz. Batılılar tarafından ortaya atılan OrtadoÄŸu kavramı 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın baÅŸlarında kullanılmaya baÅŸlanmıştır. Ancak bu kavram hangi ülkeleri ve sınırları kapsamaktadır bugün bile net bir ÅŸekilde ifade edilememektedir. 

OrtadoÄŸu kavramı yerine son zamanlarda “Büyük OrtadoÄŸu”, “GeniÅŸletilmiÅŸ OrtadoÄŸu”, “İslami OrtadoÄŸu” gibi kavramlar hem medyada hem de bilimsel literatürde devamlı kullanılmaya baÅŸlanmış olup, bu kavram bile bölgenin sınırlarının neresi olduÄŸu sorusunu daha da önemli hale getirmektedir. 

Bu bölgenin Avrupalı kapitalistler için büyük bir pazar yeri olması, enerji kaynaklarının büyük çoÄŸunluÄŸunun bu bölgede bulunması ve dini açıdan müslümanların çoÄŸunlukta bulunması gibi sebeplerden dolayı bu bölge üzerinde çok büyük politikalar ve mücadeleler yaÅŸanmaktadır. 

OrtadoÄŸu Kavramı

OrtadoÄŸu kavramı CoÄŸrafi bir kavramdan ziyade siyasi bir içeriÄŸe sahiptir. OrtadoÄŸu kavramını ilk defa 1902 yılında Amerikan deniz tarihçisi Alfred Thayer Mahan, Aden Körfezi ile Hindistan arasındaki bölgeyi ifade etmek için kullanmıştır. Alfred Thayer Mahan, bu kavram ile SüveyÅŸ‘ten Singapur‘a kadar uzanan deniz yolunun bir bölümünü kapsayan ve sınırlarının kesin ÅŸekilde belirtilmediÄŸi bir bölgeyi iÅŸaret etmiÅŸtir.

OrtadoÄŸu kavramı her ne kadar batılılar tarafından kullanılmaya baÅŸlanmış ise de  İkinci Dünya savaşına kadar çok fazla benimsenmemiÅŸtir. 1939 yılına gelindiÄŸinde ABD’de kurulan  Middle East Supple Center adında ekonomik bir kuruluÅŸ OrtadoÄŸu ifadesini kullanılır hale getirerek birçok uluslararası kuruluÅŸun da bu kavramı kullanmasını saÄŸlamıştır. O dönemde bu kavram Libya’dan Afganistan’a kadar olan tüm bölgeyi kapsar iken günümüzde ise Yunanistan dışında DoÄŸu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeleri ve bunlara komÅŸu olan ülkeleri kapsamaktadır. 

OrtadoÄŸu kavramını ilk olarak coÄŸrafi bir kavram olarak ortaya atan kiÅŸi her ne kadar Amerikalı Deniz Subay’ı Mahan olsa bile dönemin önde gelen sömürgeci devleti İngiltere OrtadoÄŸu kavramını Yakın DoÄŸu, Uzak DoÄŸu ile birlikte kullanarak kendi çıkarları doÄŸrultusunda yaygınlaÅŸtırmış ve dünyaya kabul ettirmiÅŸtir. 

OrtadoÄŸu’nun Tarihi

OrtadoÄŸu bölgesi, yazının bulunması ile birlikte geçmiÅŸten günümüze kadar gelen medeniyetlerin hep merkezinde yer almış ve baÅŸka medeniyetlerin de yayılmasında etkili olmuÅŸtur. OrtadoÄŸu’yu inançların, medeniyetlerin ve kültürlerin birbirleriyle kavuÅŸup kaynaÅŸtığı ve baÅŸka medeniyetlere aktarıldığı bir bölge olarak görebiliriz. 

Tarihsel dönemleri incelediÄŸimizde insanların hayatlarını etkileyen birçok geliÅŸme bu bölgede neÅŸvünema bulmuÅŸtur. Nil, Fırat ve Dicle nehirlerinin bu bölgede olması bereketli toprakları ortaya çıkarmış ve ilk insanların da bu nedenden dolayı bu bölgelere yerleÅŸmesini saÄŸlamıştır. Sümerler ilk yazıyı bulmuÅŸ, Fenikeliler Akdeniz’de ticaretlerini geliÅŸtirmiÅŸler ve ticaretlerinde iletiÅŸimi saÄŸlamak amacıyla aralarında kullandıkları 22 harflik alfabe bugünkü Batı medeniyetinin alfabesinin oluÅŸmasında temel teÅŸkil etmiÅŸtir. Hukukun kaynağı olarak bilinen Hammurabi kanunları Babilliler tarafından yapılmış ve bu kanunlar bölgede medeniyetin baÅŸladığının kanıtı olmuÅŸtur.

OrtadoÄŸu dinler açısından çok zengin bir bölge olmuÅŸ ve bu özelliÄŸi de OrtadoÄŸu’yu diÄŸer bölgelerden ayıran en temel özelliktir. Kudüs’ün bu bölgede olması ve üç semavi dinin merkezi konumunda bulunması bu bölgenin ayrıcalıklı olduÄŸunun göstergelerinden biridir. Bu bölgede ilk görülen semavi din yahudiliktir. Allah tarafından Hz. Musa’ya gönderilen Tevrat daha sonraları tahrif edilmiÅŸ, günümüz yahudilerinin inandıkları tanrı “Yahova” sadece yahudilerin tanrısı olarak kabul edilerek ırka dayalı bir din anlayışı ortaya çıkmıştır. Kendilerinin üstün ırk olduklarına inanan yahudilere göre diÄŸer ırklar sadece onlara hizmet için vardırlar. Filistinde yaÅŸanan vahÅŸet maalesef bunun tipik bir örneÄŸidir.

Hz. İsa’nın peygamber olarak gönderilmesi sonrasında Hıristiyanlık da özünden uzaklaÅŸmış ve bölgede etkili bir din olmuÅŸtur. Hıristiyanlık Roma imparatorluÄŸu’nun resmi dini olarak kabul edildikten sonra bu bölgede siyasi olarak etkinliÄŸini devam ettirmiÅŸtir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed ile son din olarak Allah’ın tanımlamış olduÄŸu İslam, Hicaz bölgesinde güçlenerek devlet haline gelmiÅŸ ve geniÅŸleme imkanı bulmuÅŸtur. Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethinden sonraki süreçte İslam dini bu bölgede çok etkili bir din olmuÅŸtur.

OrtadoÄŸu’nun Sosyal Ve Demografik Yapısı

‘Orta DoÄŸu’da Etnik Yapı’ denilince, Orta DoÄŸu’daki etnik grupların demografik yapılarının, coÄŸrafi dağılımının ve bunların toplumsal niteliklerinin açıklanması anlaşılmalıdır.

OrtadoÄŸu hem nüfusuyla hem dilleriyle hem de dinleriyle karışık olan ve etnik grupların çok fazla bulunduÄŸu bir bölgedir. Bunun sebebi de bu bölgenin insanlık tarihi kadar eski bir tarihinin olmasıdır. Burada azınlıklarla birlikte birçok etnik grup bulunsa da en önemlileri ve etkin olanları Türkler, Araplar, Acemler ve Yahudilerdir. Bunların yanı sıra Çerkezler ile Kürtler de bu bölgede etkili etnik gruplar olarak görülebilir.  

OrtadoÄŸu coÄŸrafyası bir bütün olarak incelendiÄŸinde bu bölgede aile yapısının geleneksel aile ve genellikle büyük aile ÅŸeklinde olduÄŸu görülecektir. Aile reisi olarak da gençlerden ziyade ailenin yaÅŸlısı liderlik makamında durmaktadır.

Akrabalık yapısı erkek merkezli olan bölgede anne genel olarak saygı görmekte ancak soyun devamı açısından etkisiz eleman iÅŸlevindedir. Soyun devamı açısından erkek çocukları bulunmayan aileler kızlarını amca çocuklarıyla evlendirerek çözüm yoluna gitmiÅŸlerdir. 

Bölgede en çok konuÅŸulan dil birinci sırada Arapça. İkinci sırada ise Türkçedir. Farsça da İran dışında az da olsa bölgede kullanılan bir dildir. Bu önemli dillerin yanı sıra OrtadoÄŸu’da: İbranice, Ermenice ve diÄŸer azınlık dilleri de bulunmaktadır.

OrtadoÄŸu’da Yahudi Devleti

Arap MilliyetçiliÄŸi ile Siyonizm 19. Yüzyılda hemen hemen aynı paralelde geliÅŸme göstermiÅŸtir. Avrupalı devletler kışkırtmalarıyla Osmanlı topraklarındaki milletleri milliyetçiliÄŸe sevk etmeye çalışırlarken Yahudilerde bir gün Filistin’e dönme hayali kurarak buralarda bir Siyonizm uyanışı baÅŸlatmışlardır.

Theodore Herzl, OrtadoÄŸu’da bir Yahudi devleti kurulması fikrini 1897 yılında İsviçre’nin Basel ÅŸehrinde yaptığı 1. Siyonist Kongresi’nde ilk kez dile getirmiÅŸ ve bu anlamda da ilk adımları atarak Avrupa ve Amerika’da yaÅŸayan Yahudi ileri gelenleri ile temaslara giriÅŸmiÅŸtir. 

II. Abdülhamid Yahudilerin kötü niyetlerini sezmiÅŸ olduÄŸundan dolayı 1883 yılında Yahudilerin Filistin’e göç etmesini yasaklayan bir kanun çıkarmıştır. Bu kanunla Filistin'de nüfus yoÄŸunluÄŸunu oluÅŸturamayağını anlayan Theodore Herzl, 1896 yılında İstanbul’a gelmiÅŸtir. Yahudilerin Filistin topraklarına göç etmelerine müsaade edilmesi ve Filistin’in Yahudi yönetimine bırakılması karşılığında Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya olan borçlarının tamamının ödenmesi ile Avrupa basınında padiÅŸahın lehine yayınlar yapılacağını teklif etmiÅŸtir. Sultan II. Abdülhamid’e ulaÅŸamayan Herzl bu teklifleri yakın arkadaşı olan Polonyalı Philip Newlinsky vasıtasıyla yapmıştır. Sultan Abdülhamid teklifleri duyunca çok sert tepkide bulunmuÅŸ ve ÅŸu sözleri söylemiÅŸtir:

“EÄŸer Mr. Herzl senin bana arkadaşım olduÄŸun gibi bir arkadaşın ise ona nasihat et, bu konuda bir diÄŸer adım atmasın. Ben bir karış toprak bile olsa satamam. Zira bu vatan bana ait deÄŸil, milletime aittir. Benim milletim bu toprakları savaÅŸta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımız ile sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de ÅŸehit düÅŸmüÅŸlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermiÅŸlerdir.” 

Sultan Abdülhamid’in sözlerinden de anlaşılacağı üzere Filistin Osmanlı’nın toprağıdır ve bu topraklar milletindir. Filistin’in verilmesi demek Osmanlı’nın parçalanması anlamına gelmektedir. Bu cevabı alan Theodore Herzl, hayal kırıklığı yaÅŸayarak Viyana’ya geri gitmiÅŸtir.

İngilizler DoÄŸu Afrika’da bulunan sömürgelerinden biri olan Uganda’yı yahudilere teklif etmiÅŸler lakin yahudiler bu teklifi reddetmiÅŸlerdir. kutsal kitaplarında bulunan vaat edilmiÅŸ topraklar bu bölgeleri kapsamadığı için Filistin ve çevresi üzerinde yoÄŸunlaÅŸmışlardır. II. Abdülhamid’in her türlü engellemelerine karşın II. MeÅŸrutiyetin ilan edildiÄŸi 1908 yılında göçmen akınları sayesinde Musevi nüfusu bu bölgede 3 kat artış saÄŸlamıştır.

2 Kasım 1917 yılına gelindiÄŸinde İngiliz DışiÅŸleri Bakanı Balfour’un ünlü deklarasyonu ortaya çıkmış ve deklarasyonda ÅŸu ifadeler yer almıştır: “Majesteleri Hükümeti, Filistin’de Yahudi ırkı için Filistin’in milli bir vatan olarak düzenlenmesinin lehinde düÅŸünmekte olup, bu amacın gerçekleÅŸmesini kolaylaÅŸtırmak üzere her çabayı sarf edecektir.” 

Bu deklarasyon ileride kurulması planlanan İsrail Devleti’nin alt yapısını oluÅŸturmuÅŸ ve Yahudilerin büyük memnuniyetini kazanmıştır.

14 Mayıs 1948 yılına gelindiÄŸinde ise İngilizler manda rejimi ile elinde tuttuÄŸu Filistin’den çekilerek buraları Yahidi yönetimine bırakmış ve İsrail Devleti’nin kurulmasını saÄŸlamıştır.

Sonuç 

İnsanlık tarihi ile eÅŸ deÄŸer bir medeniyette olan OrtadoÄŸu, kavramsal olarak batılılar tarafından ortaya çıkarılmış bir kavram olup, bölgesel olarak deÄŸil de siyasi anlamda kullanılmaktadır.

OrtadoÄŸu kavramı ilk kullanıldığı andan itibaren coÄŸrafi bölge olarak sürekli olarak sınırları deÄŸiÅŸim göstermiÅŸtir. Bu sınırların deÄŸiÅŸimi bile göstermektedir ki OrtadoÄŸu kavramı suni bir kavram olup, emperyalistlerin sürekli olarak sömürge anlayışıyla politika ürettikleri bir yer olduÄŸu anlaşılmaktadır.

OrtadoÄŸu’da bulunan enerji kaynakları batılıların iÅŸtahını kabartmakta ve bu bölgede her türlü yapay sorunlar çıkartarak istediklerini elde etme yoluna gitmektedirler. 

1948 yılından bu yana Filistin’de yaÅŸanan bunca zulümler ve Kudüs’ün iÅŸgal altında bulunması bu bölgenin müslümanlar açısından da hayati öneme sahip olduÄŸunun göstergesidir. OrtadoÄŸu milletlerinin kendi özlerine dönmesi ve ırksal, mezhepsel kavgaları bir yana bırakıp yeniden medeniyetlerine sahip çıkması gerekmektedir. Aksi takdirde hep birilerinin oyununa gelip huzursuzluk ve gözyaşı içinde kalmaya mahkum olacaktır.

Kaynakça

ALPTEKİN, M. Y. (2004). OrtadoÄŸu'nun Etnik - Sosyal Yapısı Ve Büyük OrtadoÄŸu Projesi. Stratejik Öngörü (1), 72-82.

BULAÇ, A. (2014). İslam Dünyasında DüÅŸünce Sorunları. Çıra Yayınları, s.13-17

ÇETİNSAYA, G. (2007). OrtadoÄŸu. TDV İslam Ansiklopedisi , 33, 403-407.

HARUNOÄžULLARI, M. (2017). Orta DoÄŸu JeopolitiÄŸi ve Küresel Güçlerin Enerji Mücadelesi. Humanıtas , 5 (9), 121-137.

KIZILOÄžLU, S. (2012). İsrail Devleti'nin KuruluÅŸuna Kadar Geçen Süreçte Yahudiler ve Siyonizm'in GeliÅŸimi. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 2 (1), 35-64.

ÖKE, M.K. (1990). Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar. ÇaÄŸ Yayınları. s.56

ÖZDEM, A. G. (2016). Büyük Devletlerin DeÄŸiÅŸmeyen Mücadele Alanı: OrtadoÄŸu. Fırat Üniversitesi Orta DoÄŸu AraÅŸtırmaları Dergisi , x (2), 1-40.

TUNÇDİLEK, N. (1958-1959). OrtadoÄŸu Memleketlerinin CoÄŸrafi Problemlerine Kısa Bir Bakış. TÜRK COÄžRAFYA KURUMU .

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.

Yorum Yapın