1
Elmalılı Ahmet Hamdi Yazır “bir haber veya hikâyenin kıssa olabilmesi için ÅŸayan-ı tâkip ve tahrir bir haysiyeti bulunmalıdır” demek suretiyle ancak belli vasıflara sahip haberlerin kıssa niteliÄŸi taşıyabileceÄŸine iÅŸaret eder. Elmalılı bu tespite, kelimenin, bir kimse veya bir ÅŸeye ait hadiselerin adım adım, nokta nokta takip edilerek anlatılması ÅŸeklindeki sözlük anlamıyla birlikte kıssaların anlatılma amacı üzerinde düÅŸünerek ulaÅŸmış olmalıdır. Zira Kur’an’ı Kerim’in önemli kısmının kıssa anlatımlarından oluÅŸması, kitapla sahici irtibat kurmaya çalışanlara, ilâhi kelâmda kıssalara bu kadar yer verilmekle ne/neler murat edilmektedir sorusunu kendiliÄŸinden sordurmaktadır. Cevaplar hem hayatın, hem kıssanın bizatihi kendi içinde, hem de, kelimenin iz sürmek, peÅŸi sıra gitmek gibi kök anlamlarında içkindir.
Hayatın içinde içkin olması insan hayatına yaÅŸanmışlıklar kadar dokunan bir ÅŸey bulunmadığı ve salt düÅŸüncenin sonsuz zihni spekülasyonlara her meselede kapı araladığı gerçeÄŸinden kaynaklanır. İnsan sözden ziyade eylemi, daha doÄŸrusu sözle mutâbık fiili takip eder. Hazreti Peygamber’in ilâhi kelâmı yaÅŸantısıyla tecessüm ettirdiÄŸi müsellem bir hakikat olup bu durum en güzel ifadesini Hazreti AiÅŸe’nin “O’nun ahlâkı Kur’an’dı” sözlerinde bulur. Vahyin doÄŸrudan muhatapları ilâhi kelâm ve sözün hayata nasıl geçirileceÄŸini en güzel surette gösteren bir peygamberle tanış olmuÅŸlardır. Kelâmın tesir gücünü katlayan da an an gerçekleÅŸen yaÅŸanmışlığa olan aracısız tanıklıktır. Aynı ÅŸekilde kıssalarda, önceki peygamberlerin çaÄŸrısına kulak verenlerin bu çaÄŸrıyı nasıl deÄŸerlendirdiklerini aktarması yönüyle doÄŸrudan yaÅŸanmışlıkları kendisine konu kılmaktadır. Mesela Buruç Suresi’nde Aziz ve Hamid olan bir Allah’ iman ettikleri için ateÅŸ dolu hendeklere atılan mü’minlerden ve hendek baÅŸlarına oturarak yaptıkları iÅŸkenceyi teatral bir sahne gibi gülerek eÄŸlenerek izleyen zalimlerden bahsedilmektedir. Mü’minlerin uÄŸradıkları iÅŸkencenin büyüklüÄŸüne raÄŸmen izzetli bir yaÅŸamı ölüme tercih etmelerinin Mekke’nin acı ve elem dolu günlerinde vahiyle anlatılması ve baÅŸta Efendimiz olmak üzere ona iman eden sahâbelere “ölmek var dönmek yok” ÅŸeklinde ifade edilebilecek mutlak kararlı tutumu aşılamıştır. İnsana tek bir aşı yetmediÄŸi içinde tam dört ayrı yerde zikredilerek ÅŸanları tebcil edilen sihirbazların hallerinin anlatıldığı ayetlerde olduÄŸu gibi baÅŸkaca anlatımlarla bu iÅŸlem devam etmiÅŸtir.
“ Âlemlerin rabbine iman ettik dediler. Musa ve Harun’un rabbine. Firavun, ‘ Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Dedi. Åžüphesiz bu halkını oradan çıkarmak için ÅŸehirde kurduÄŸunuz bir tuzaktır. Göreceksiniz! Mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceÄŸim, sonra da sizin tümünüzü elbette asacağım. Dediler ki ‘Biz mutlaka rabbimize döneceÄŸiz’ Sen sırf, Rabbimizin ayetleri geldiÄŸinde iman ettiÄŸimiz için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yaÄŸdır ve Müslüman olarak bizim canımız al” (Al-i İmran 121-126)
İbn Abbas’ın dediÄŸi üzere günün evvelinde sâhir olanlar günün ahirinde ÅŸehit olmuÅŸlardır. Evvelkilerin bu ÅŸahitlikleri sahâbe neslinin ufkuna maveraya varacak vüs’at kazandırmış ve böylelikle hayatı, iman ve cihad olarak kavramışlardır. Tevbe 111. Ayetinin Müslümanlara arasında büyük bir sevinçle karşılanması ve Ensar’dan bir kiÅŸinin ‘DoÄŸrusu bu kârlı bir alışveriÅŸ! Artık ne vazgeçer ne de vazgeçilmesine razı oluruz” ÅŸeklindeki ifadeleri sahâbenin köklerini derinler salan yüce aÄŸaçlar misali, vücûtlarının tüm damarlarına kök gönderdiklerini ortaya koymaktadır.
“Allah mü’minlerden mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Bu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduÄŸunuz bu alış veriÅŸten dolayı sevinin İşte bu büyük kazançtır.”
İlâhi kelâmın talep ve haber içeren yönünün yaÅŸanmışlıklar üzerinden desteklenmesi arasındaki insicam vahyin tamamlanmasına kadar devam etmiÅŸ ve böylelikle Kur’an’da zikredilen kıssalardan alınan ilhamla peygamber ve ona tâbi olanların mücadelesi de baÅŸlı başına kıssa haline gelmiÅŸtir. Bir baÅŸka deyiÅŸle, Efendimize inen vahyin önemli kısmının kıssalardan oluÅŸması vâkıasına, Hazreti Muhammed’in(S.A.V) yürüttüÄŸü tevhid mücadelesinin tamamı da kıssaya dönüÅŸerek eklemlenmiÅŸ ve Efendimizle hem zaman ve hem mekân olmayan müminler için Efendimiz’in hattı harekâtı ve eyleme biçimlerinin tümü yürünmesi gereken yolu sarahatle ortaya koymuÅŸtur. Sünnet ve siyeri de kıssa olarak aldığımızda kıssaların belki de Kitab’ın üçte ikisine denk geldiÄŸini ileri sürmek abartı olmayacaktır.
Vahiyde kıssa anlatımlarına bunca yer verilmesinin diÄŸer bir sebebinin her bir kıssanın kendinde içkin olduÄŸunu ve bunun da kıssanın bizâtihi kendi başına anlamsal bir deÄŸer ifade etmesinden anlaşılacağını söylemiÅŸtik. Åžüphesiz ki her bir kıssa bütünün parçasıdır. Bu yönüyle ilâhi kelâmın vermek istediÄŸi mesajı anlamada kıssanın kitabın kendi bütünlüÄŸü içinde deÄŸerlendirilmesi elzemdir. Anlamada elzem olan diÄŸer husus da kıssa ile İslamî davet ve tebliÄŸin aÅŸamaları arasındaki organik bağın bilincine varılmasıdır. Bununla birlikte yine de her bir kıssa tek başına ele alındığında dahi tâkibe ÅŸayan bir niteliÄŸi bünyesinde barındırmaktadır.
Hülasa, Cenab-ı Allah, kıssalar vasıtası ile Peygamber Efendimiz baÅŸta olmak üzere vahyin doÄŸrudan ilk muhataplarına izlenmesi gereken yolu yaÅŸanmış örneklikler üzerinden anlatmaktadır. İşte bu nokta bir yandan kıssanın hikâyeden farklılığını ortaya koyarken diÄŸer yandan da mutlak surette yaÅŸanmış olması gerekliliÄŸini gösterir. Hikâye gerçek de hayali de, önemli de önemsiz de olabilirken bir haberin kıssa niteliÄŸini kazanabilmesi gerçekliÄŸi ve peÅŸinden gidecek kadar önem arz etmesi ile doÄŸrudan irtibatlıdır.
2
Aksa Tufanının üzerinden geçen bir yılda Gazze halkının bedenlerinin her bir parçası saÄŸnak olup yine Gazze topraklarına düÅŸtü. Mehmet Akif’in Çanakkale için yazdığı
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiÅŸ tipidir: savrulur enkâz-ı beÅŸer…
Kafa, göz, gövde, kol, çene, parmak, el, ayak
BoÅŸanır sırtlara, vâdilere saÄŸnak saÄŸnak
Mısralarının cisimleÅŸip surete büründüÄŸüne bütün dünya ÅŸahitlik etti.
Åžüheda gövdesi, bir baksana, daÄŸlar, taÅŸlar…
o rüku olmasa eÄŸilmez baÅŸlar
dizelerinde dile getirilen Allah’tan baÅŸkası önünde boyun eÄŸmeyen baÅŸların biçildiklerine ama asla eÄŸilmediklerine arz ÅŸahitlik etti, gök ÅŸahitlik etti. Tüm bu ÅŸahitlikler Gazze’yi modern zamanların en büyük KISSA’sı haline getirdi.
Gazze’nin ÅŸahidi olan bizler,
Aziz ve hamid olan bir Allah’a iman ettiklerinden dolayı ateÅŸ dolu çukurlara atılan mü’minleri,
AteÅŸe atılan İbrahim Aleyhisselamın ‘Allah bize yeter’ sözünün hakîkatini,
Åžehrin öte yanından elçileri desteklemek üzere koÅŸarak gelip hakkın hatırını her ÅŸeyin üstünde tutan ‘KoÅŸan Adam’ı,
“Rabbim! Bana katında cennette bir ev yap. Beni Firavundan ve onun yaptığı iÅŸlerden koru ve beni zalimler topluluÄŸundan kurtar” diyen Asiye annemizi ve daha nicelerini sahiden anlamaya baÅŸlarken, tevekkül, cihad, sabır, rıza, iman, ÅŸehadet, ahiret, gibi temel Kur’an’î kavramların dünyasından ne kadar uzaklaÅŸmış olduÄŸunu da görmüÅŸ olduk.
Evet! Gazze halkı kanlarıyla, canlarıyla, parçalanmış bedenleriyle, tevekkülleriyle, sabırlarıyla, Rablerine olan sarsılmaz güvenleriyle, düÅŸmanla kora kor mücadele etmeleriyle, asla pes etmemeleriyle modern dünyada yazılmış en büyük kıssanın kahramanları haline gelmiÅŸtir. Kıssayla aynı kökten gelen kısas kavramanın kanın izini takip anlamına geldiÄŸini ve Gazze’de akan kanın izini sürmeye ahd etmiÅŸ olanların kıssadan hisse çıkarmaya baÅŸladıklarını söyleyerek yazımızı tamamlayalım.
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.