İslâmcılar ve Hadis

İSLÂMCILAR VE HADİS[1]

1-Tanımlar ve Tarihsel Arka Plan

İslâmcılık, tanımı üzerinde dahi tam anlamıyla ittifaka varılamamış, ya tam karşısından ya da hemen yanı başından hizalanarak betimlenmeye çalışılmış bir kavramdan öte kavram kümesidir denilebilir.[2]

Söz konusu kümenin içeriÄŸinin hangi baÄŸlamda ve hangi ÅŸartlar bünyesinde oluÅŸtuÄŸu ve bu kümeye kimlerin ve nelerin dâhil edileceÄŸi ise apayrı bir tartışma konusu olmaya devam edegelmiÅŸtir.

Her ÅŸeye raÄŸmen, bir olgu veya fenomen üzerinde tartışıyor olmamız, henüz ne olmaklığının bizce kıvama gelmeyiÅŸi, o ÅŸeyin gerçekliÄŸini, varlığını ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla İslâmcılık yanında veya karşısında konumlanan, onu içeriden veya dışarıdan anlamlandırmaya çalışan herkes için bir gerçekliÄŸin ifadesidir.

Yer kürenin bir bölgesinde korunması veya kurtarılması gerektiÄŸini düÅŸündüÄŸü bir deÄŸeri, mesela silahla savunan bir direniÅŸ grubu da tarihin bir kesitinde dinin daha “yaÅŸanabilir ve anlam verilebilir” hâle gelmesi için teori ve ictihad üreten bir ulemâ heyeti de İslâmcı olarak vasıflanabilmiÅŸtir.

Gerçeklik demiÅŸken bir parantez açmamıza da müsaade edin lütfen. Bir hareket, düÅŸünce ekolü veya yapının mevcudiyeti, dışarıdan yönelen start veya final çizgilerine baÄŸlı deÄŸildir. Bu açıdan İslâmcılık için sık sık son dakika bilgisi olarak geçilen “Öldü!”, “Sonu geldi iÅŸte!” türünden çıkışları kayda deÄŸer bulmadığımızı belirtelim.

Hasılı İslâmcılık derken, gerçek ve var olan hayatta olan bir vakıadan söz ettiÄŸimizi, edeceÄŸimizi vurgulayalım.

Ülkemiz yazınında tabii olarak Osmanlı’nın son dönemi ile iliÅŸkilendirilen İslâmcılık düÅŸüncesi[3] ÅŸüphesiz bu dayandırmanın ötesinde küresel ve derinlikli alanlara iÅŸaret etmektedir. Yerli ve yabancı literatürde İslâmcılık konusunda birçok tanım yapılmıştır. Bu tanımları alt alta veya yan yana sıralamanın meselenin özünü deÄŸiÅŸtireceÄŸini sanmıyoruz. Bizce İslâmcılık bilhassa hilafetin yıkılışından sonra Müslümanların hem dini anlama hem de yaÅŸama noktasında teorik veya pratik bütün çabalarının ortak adıdır. Bu çaba zaman zaman cephede zaman zaman masa başında kendini göstermiÅŸ, sonuçları acı veya tatlı meyveler olarak tarihe geçmiÅŸtir.

İslâmcılığın, Osmanlı Devleti’nin ötesinde bir tarihsel gerçeklik kazanmış olması, onun Osmanlı ile olan organik bağını, ÅŸüphesiz, ortadan kaldırmamaktadır. Bilakis İslâmcılık Babanzâde Ahmed Naim, M. Akif ve İzmirli İsmail Hakkı gibi isimlerin kiÅŸilik ve eserleri üzerinden bu topraklarda kök salmış asli bir unsur hâline gelmiÅŸtir.

İslâmcılığın temelinde yukarıda deÄŸindiÄŸimiz üzere, dinin yaÅŸanılabilir ve güncelin içinde anlamını ve mesajını koruyabilir hâlde insanlığın gündeminde tutulması vardır. Bu açıdan İslâmcılığın hâlâ canlılığını koruyan temel tartışma alanlarından veya motivasyon kaynaklarından birisi hiç ÅŸüphesiz sünnet ve onun ögeleri olan hadislerdir.

19. yüzyılın sonlarıyla birlikte modern ve gelenek arasında sık sık tartışılan Kur’an- sünnet birlikteliÄŸi, içerik tenkidi, tarihsellik-evrensellik gibi hususlar etrafında  gündeme getirilen bu önemli baÅŸlık, İslâmcılığın dönem veya akım noktasında çok farklı renklerinin ortak teması olagelmiÅŸtir.

Söz gelimi Muhammed Gazzâlî sünnetin ihya edici ve İslam ümmetini ayaÄŸa kaldıran bir unsur olarak deÄŸerlendirilmesi ve bu motivasyona aykırı gelen ögelerinin arındırılması noktasında kayda deÄŸer bir çaba harcarken[4] aynı metodik yolu daha farklı yansımalara sürdüren Yûsuf el-Karadâvî ise yine ihya edici bir güç olan sünnetin ümmet nezdinde itibarını yitirmemesi adına hem yeni zâhirîler dediÄŸi ÅŸekilci anlayışla mücadele etmiÅŸ hem de sünneti ve hadisi inkar eden, saf dışı bırakan yaklaşımlara karşı mücadele vermiÅŸtir.[5]

DiÄŸer yandan Mevdûdî, Ehl-i Hadîs çizgisi ile Ehl-i Kur’an akımının tam ortasında bulunan bir coÄŸrafyada Kur’an ve sünnet bütünlüÄŸü noktasında dengeyi saÄŸlamaya çalışmıştır. Bir bütün olarak sünnetin sıhhatini ortaya koymaya çalışırken hadisi genel olarak reddeden akımlarla mücadele etmiÅŸ diÄŸer taraftan hadis ve sünneti fıkıh üzerinden anlamlandırmaya karşı çıkan akımları da teorik olarak sanık sandalyesini oturtmuÅŸtur.[6]

Tüm bu tarihsel kesitler birbirine yol verirken, Osmanlı’nın payitahtında Babanzâde,[7] M. Sabri Efendi[8] ve daha nice isim sünnet ve hadisi bir çalışma sahası olarak deÄŸerlendirmiÅŸ, kendilerinden sonra yeÅŸerecek ve devam edecek İslâmî hareket anlayışına nebevî örnekliÄŸi kaynak olarak belirleyeceklerdir.

Bir İslâmcının ajandasında yakın yılların bir kesitinde tenkit edilmesi zaruri olan hatta kimi zaman ümmetin ayaÄŸa kalkmasına engel olabilecek bir unsur olarak görülen hadis verisi, yine aynı zamansal düzlemde İslâmcı olarak tanınan bir baÅŸka yazarın elinde bizatihi ümmetin kurtuluÅŸuna ve İslâmcılığın hedeflerine yönelik sahih bir motivasyon kaynağı olarak yer bulabilmiÅŸtir.

2- İslâmcılık DüÅŸüncesinde Hadis ve Sünnete Yaklaşımın Genel Hatları (İttifak ve İhtilaflar)

İslâmcılık temelde hadis ve sünneti inkâr eden ve yargılayan ideolojik mantaliteyi olumlamazken, sünnet ve hadisi ihya ve tecdit yolunda bir rehber olarak görmüÅŸtür.

Esasen İslâmcılığın hadis ve sünnete bakışını inceleyen ve irdeleyen oryantalist edebiyat da yukarıda deÄŸindiÄŸimiz hususları satır aralarında da olsa ortaya koymaktadır. buna göre İslami ihya veya tecdit hareketlerinden neÅŸet eden veya bu hareketlere öncülük eden, bilhassa ilahiyat formasyonu olan isimlerin (Gazzâlî, Mevdûdî vs.) hadis ve sünnetin pratik hayatta ve sosyolojik anlamda Müslümanlar için ifade ettiÄŸi anlam üzerinde yoÄŸunlaÅŸmaktadırlar. Buna göre Müslümanların birliÄŸini tehdit eden veya İslam davetinin önünde onun daha saydam ve pürüzsüz ÅŸekilde anlaşılması noktasında engel oluÅŸturduÄŸu düÅŸünülen rivayet unsurların ayırt edilmesi fakat bunu yaparken Resûlullah'ın (s.a.s.) örnekliÄŸinin genelleyici bir indirgemeyle olumsuzlanmaması üzerinden yola çıkılmaktadır. Burada vurgulamak istediÄŸimiz husus, sünnetin bir birleÅŸtirici unsur olarak görülmesi aynı zamanda davet noktasında bir anlamda davetçinin elini zayıflatan ve çoÄŸunlukla muhteva tenkidi üzerinden gündeme alınan belli rivayet içerikleri bu birleÅŸtirici sünnet unsurunun dışında bırakılmak istenmesidir.[9]

Sünnet özelinde rivayet unsuruna yönelik bu eleyici ve tenkit barındıran bakış açısı sünnet ve hadisi tamamen reddeden daha marjinal akımlara karşı da bir direnç oluÅŸturmuÅŸtur. Söz gelimi modern İslâmî akımların baÅŸlangıcı sayabileceÄŸimiz Hindistan içerisinde Åžah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin öncülük ettiÄŸi İslâmî ihya hareketinin devamı olan ekoller, Seyyid Ahmed Han’ın kurucusu olduÄŸu Aligarh ekolüne karşı bir direnç göstermiÅŸtir.[10] Dolayısıyla Seyyit Ahmed Han vb. isimlerin oluÅŸturduÄŸu ekole karşı söz gelimi Diyobend ekolü sünnet ve hadisi bir ihya aracı bir mücadele ögesi olarak görülmesiyle birlikte dışlanan bir unsur deÄŸil kabul edilen ve muhafaza edilmesi gereken bir öge olarak görmüÅŸtür. Dolayısıyla ıstılahen İslâmcı tanımını kullanabildiÄŸimiz akımlar içerisinde hadis ve sünnetin özelinde genelde islam geleneÄŸine dair daha eleÅŸtirel hatta dışlayıcı tutumlarla birlikte savunmacı veya belirli oranda kabulle karşılayan anlayışlar da mevcut olmuÅŸtur. Yukarıda sözünü ettiÄŸimiz Seyyid Ahmed Han tarafından ortaya konan, Kur’an metni ve tabiat kanunları özelinde ÅŸekillenen din anlayışı[11] sadece Hindistan içerisindeki İslâmcılar tarafından deÄŸil Cemalettin Efgânî ve Abduh gibi mısır ihya çevrelerinde isimler tarafından da eleÅŸtirilmiÅŸtir.[12]

Bu noktada Ehl-i Hadîs söyleminin çıkış dönemi itibariyle Åžah Veliyullah, Åževkânî gibi isimler tarafından özellikle taklidin reddi ve hadisle olan yoÄŸun uÄŸraşın, asıllara dönme amacı taşıdığı hasebiyle kimi Batılı araÅŸtırmacılar tarafından ıslahatçı çizginin kökenleri olarak deÄŸerlendirilmektedir. Dolayısıyla Ehl-i Hadîs çizgisi 20. yüzyıl ve sonrasında İslâmcı veya ıslahatçı söylemin aleyhinde konumlanmış gibi gözükse de çıkış dönemi itibarıyla tarihsel bir okumaya tabi tutulduÄŸunda ıslahatçı ve İslâmî söylemin fikir babaları olarak deÄŸerlendirilmeleri de mümkündür. Ehl-i Hadîs söyleminin nebevî örneÄŸe uygun ahlaki bir yaÅŸam sürme ideali çoÄŸunlukla fıkhî detaylar ve kiÅŸisel dinî hayatla sınırlı olan uygulamaları kapsamaktaydı.[13] Bu noktada kırılma veya kesiÅŸimin, nebevî düstur ve tarza dönüÅŸün hangi alanları kapsayacağı ile ilgili olduÄŸu söylenebilir.

Åžah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin Ehl-i Hadîs sayılmakla birlikte daha sonraki İslâmcı akımın farklı tezahürlerinin her birinin erken dönem temsilcisi sayılabileceÄŸini belirtebiliriz. Bu anlamda İslâmcı hareketin fikrî kökenlerinin 19. yüzyılın da ötesine varabileceÄŸine iÅŸaret etmemiz gerekir. Söz gelimi Sipahi ayaklanmasından sonra daha teorik merkezli bir mücadele yürütmeye çalışan[14] akımlar da İslâmcı akımın kökenlerine örnek olarak verilebilir. Ayrıca modernist veya gelenekselci yaklaşımların her birine dair ekoller üretebilmesi İslâmcıların salt modernist veya salt gelenekçi olarak anlaşılamayacağını ortaya koymaktadır. ÖrneÄŸin Nedvetü’l-Ulemâ diye bildiÄŸimiz ve Hasan en-Nedvî gibi İslâmî hareket yazınında maruf olan bir ismin de katkısı olan ekolün Diyobend ve Aligarh ekolleri arasında bir denge unsuru olarak dinî konularda modernist veya gelenekçi sayılamayacak orta bir yol tuttuÄŸu belirtilmelidir.[15]

Buraya kadar anlattıklarımızı genel bir çerçevesi olarak belirtmek istediÄŸimiz husus İslâmcıların salt hadis karşıtı veya Ehl-i Hadîs anlayışına yakın olarak salt hadis lafzına dayanan ve bu anlamda savunmacı bir tutum geliÅŸtiren bir hareket veya akım olarak deÄŸerlendirilemeyeceÄŸi ve İslâmcı akımların gelenekçi veya modernist olarak doÄŸrudan tanımlanmasının mümkün olmadığı tezidir. Yine İslâmcıların doÄŸrudan bir tepki hareketi veya reaksiyon unsuru olarak görülemeyeceÄŸi de aÅŸikârdır. Farklı tarihî kesitlerde ve kırılma noktalarında fiilî bir silahlı mücadele gerektiÄŸinde bunu ortaya koymaya çalışan İslâmcı hareketler günü geldiÄŸinde masanın başına oturmasını da bilmiÅŸtir. Hindistan ve Mısır'daki teorik merkezli ve tez üreten İslâmcı hareketlerin varlığı bunu fazlasıyla ortaya koymaktadır.

Sözü yine Hindistan’a getirmiÅŸken İslâmcı hareketlerin bahsi geçen coÄŸrafyada karşıtlık ve tenkit edilme bakımından en çok Ehl-i Hadîs ekolünün ithamlarına maruz kaldığını söyleyebiliriz. Özellikle Mevdûdî’nin öncülüÄŸünde bir hareket olan Cemaat-i İslâmî'nin 1906 yılında kurumsal hâle gelen Ehl-i Hadîs ekolü tarafından İslâmcı söylemleri sebebiyle olumsuz anlamda kategorize edildiÄŸini belirtmeliyiz.[16] Bu satır arası bilgi de İslâmcı olarak betimlenen hareketlerin aşırı modernist veya geleneksel akımlar tarafından hoÅŸ karşılanmadığı ve yer yer bidat ehli olarak deÄŸerlendirildiÄŸi algısını yeterince güçlendirmektedir.

Bölgesel örnekler üzerinden de netleÅŸtirmeye çalıştığımız İslâmcı anlayışın hadis ve sünnet noktasındaki denge unsuru oluÅŸturmaya çalışan tutumu sahada her zaman aynı sonucu vermemiÅŸtir. Bu baÄŸlamda 90’lı yılların sonundan itibaren Müslüman topluluklar ve dış unsurlar tarafından kimi zaman negatif ve ÅŸekilde ele alınsa da bilhassa Afganistan’daki İslâmî hareket örnekleri, Diyobend ekolünün birer dalı ve devamı durumundadır.[17] Dolayısıyla hadis ve sünnet konularındaki temel yaklaşımları diÄŸer coÄŸrafyalardaki İslâmî hareketlerin bakış açısına nispetle daha gelenekselci sayılabilir. Dolayısıyla denge unsurunun ve mutedil olmaya çalışan yaklaşımın sahada İslâmî hareket pratiÄŸinde her zaman aynı sonucu vermediÄŸini yinelemeliyiz. Serinin devamında da ortaya koymaya çalışacağımız üzere İslâmcı yaklaşımın dinin temel naslarına ve özelde sünnet ve hadise yönelik yöntemsel ve ilkesel durmaya çalışan yönelimlerinin farklılık arz ettiÄŸi ve çeÅŸitlilik sunduÄŸu görülmektedir. Söz konusu farklılık ve çeÅŸitlilik temel yaklaşımları ortadan kaldıracak düzeyde olmayıp tek tek bölgelerin iç dinamikleri, tarihsel tecrübeleri ve geçirdiÄŸi merhaleler üzerinden deÄŸerlendirilmelidir.

İslâmcılığın fikren aynı temelde buluÅŸmakta zorlandığı bir diÄŸer akım farklı ton ve unsurlarıyla modernist anlayışlardır. Özelde sünnet ve hadise bakış açısında gelenekselci veya modernist yaklaşımlarla ıslahatçı İslâmcı veya İslâmî hareket söylemlerinin farklılık arz etmesinin temelinde metinselci ve tarihselci farklarıyla birlikte bütün bir modernist anlayışın Kur’an ve sünnet temelli nasları günümüz dünyasında doÄŸrudan geçerli birer unsur olarak görmemesi yatmaktadır.[18]

Bu noktada İslâmcılığa isnat edilen hadis karşıtlığı ve veya hadis inkarcılığı söyleminin de fazlasıyla yüzeysel ve genelleyici ve çeliÅŸkili olduÄŸunu belirtmeliyiz. Zira bir veya birkaç rivayeti çeÅŸitli dinî gerekçe ve hassasiyetleri ile tenkide tabi tutmanın doÄŸrudan doÄŸruya bir hadis veya sünnet inkârcılığı anlamına gelmeyeceÄŸi açıktır. Bu noktada İslam geleneÄŸinde farklı fıkhi ve itikadî mezheplerin bilhassa Ehli Sünnet mezheplerin hadis konusundaki yaklaşımlarının da bir kısım rivayetleri tenkit üzerine dayandığını belirtmeliyiz. dolayısıyla hadisleri veya rivayetlerin bir kısmını tenkit etmenin temelde usulî bir problem olduÄŸunu söyleyemeyiz. bu noktada problem oluÅŸturan ÅŸey, bu tenkidin hangi saiklerle veya metotlarla gerçekleÅŸtirildiÄŸidir. Modern dönem İslâmcı söylemde zaman zaman ve bazı gruplar tarafından hadis tenkidinde bir takım metotsuz veya aceleci tavırlar göze çarpsa da bu durumu bütün bir İslâmcılığa veya İslâmî hareket anlayışına indirgemek en basit ifadeyle haksızlık olarak deÄŸerlendirilmelidir. Üstelik İslâmî ekol ve akımların birbiri hakkındaki suçlayıcı ifadelerinin de gerçeÄŸi ortaya koymaktan öte ihtilafları tefrikaya çevirdiÄŸi ve büyük oranda ithamların zan ve niyet okuyuculuÄŸuna dayandığı açıktır.[19]

İslâmcı söylemin sünnet ve sünneti ortaya koyan unsur olarak hadisin otoritesi noktasında bir problemi bulunmamaktadır. Zira İslâmcı söylemin önemli liderlerinden biri olan Mevdûdî’ye göre Peygamber’in (s.a.s.) bizatihi görevi kendisine gönderilen vahyin açıklanmasıdır.[20] Bir anlamda peygamber vahyin doÄŸru anlaşılmasında bir rehber konumundadır, dolayısıyla bu rehberliÄŸi ortaya koyacak ögenin de (hadis) temelde dışlanamaz olacağını söylememiz gerekir. Dahası, Suriye İhvanı gibi sünnet konusunda daha hassas bir terazi ortaya koymaya çalışan İslâmcı kitlelerde doÄŸrudan sünnetin de Allah tarafından korunması vadedilen zikrin kapsamına girdiÄŸi yorumları yapılmıştır.[21]

Altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken husus İslâmcı söylemin ve İslâmî hareket anlayışının sünnet ve hadisi dışlamanın ötesinde onu tetkik ve tenkit edilmiÅŸ ve İslâmî davanın bir yol haritası hâline gelmiÅŸ ilkeler ayrıntılar ve metotlar bütünü olarak deÄŸerlendirmesidir. Bir açıdan o İslam davasına hizmet eden bir erin nasıl hareket edeceÄŸi noktasında kendisine rehberlik eden ana kaynaktır. Zira İslâmcı ekolün önemli temsilcilerinin de belirttiÄŸi gibi 23 yıl boyunca âdeta yeni bir medeniyet inÅŸa etmiÅŸ parantez içinde bir devrim gerçekleÅŸtirmiÅŸ liderin bütün hal ve hareketlerinin tek bir kitapta toplanması söz konusu olamaz.[22]

İslâmcı hareketin temelde sünnet ve hadisin Kur’an’ın bir anlamda açıklaması olması öte yandan ayette belirtildiÄŸi üzere[23] Allah’ın kendisine itaatin bir sonucu olarak itaat edilmesini emrettiÄŸi resulün önderliÄŸine ve rehberliÄŸine bir kaynak olarak deÄŸerlendirdiÄŸi ve bu kaynağı daha saf hâliyle alabilmek için klasik düÅŸüncede de var olan tenkit ve tetkik yöntemlerini bütünüyle benimsemese de kısmen kabullendiÄŸi anlaşılmaktadır.

Ayrıca İslâmcı söylemde Kur’an’ın sıhhatinin ve güvenilirliÄŸinin tarihsel ve kronolojik olarak Resûlullah’ın (s.a.s.) güvenilir ve doÄŸru olmasına baÄŸlı olduÄŸu dolayısıyla Resûlullah'ın (s.a.s.) bizatihi varlığının onun Kur’an’ı anlama konusunda bir rehber olarak ve bu rehberliÄŸin de sünnet yoluyla kayıtlı olarak garanti altında olduÄŸu söylemi kuvvetli bir yer tutmaktadır.[24]

Bir İslâm toplumu ve devleti ideali olan İslâmcı anlayışta hadislerin içeriÄŸini teÅŸkil ettiÄŸi sünnet, ilâhî emri açıklamanın ve toplumu ıslah olan ve ıslah eden bir devlet ÅŸekline getirmenin ve mükemmel bir kültür sistemini kurmanın ana kılavuzuydu. Dahası sünnet bütüncül ve eksiksiz bir İslâmlaÅŸtırma modeliydi.[25]

İslâmcı akımın erken dönem öncülerinin arasındaki dinî yorumlama ve yöntem ihtilafları sonraki dönemde kendilerini tenkit veya kabul noktasında örnek alan İslâmî hareketlerin tavrında da farklılığa yol açmıştır söz gelimi Suriye ihvanı’nın daha Sünni temelli ve hadise kabulle yaklaÅŸan temsilcilerinden M. Sıbâî, ReÅŸid Rızâ'yı hadise önem veren hatta hadis ilminin ihmal edildiÄŸini düÅŸünen bir davet önderi olarak sunmaktadır.[26]

İslâmcılığın sünnet ve hadise bakışında en önemli etkenlerden birisi de Resulullah’a itaat edilmesi zorunlu olan ve olmayan hususların ayırt edilmesidir bu noktada Resulullah’ın birtakım kiÅŸisel alışkanlıkları ve o toplumun âdeti gibi görülen birtakım sınırlı uygulamalar itaat edilmesi zorunlu olmayan unsurlar olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir.[27] Bu noktada Resulullah’ın bir söz veya fiilin hangi fonksiyon veya rol model üzerinden ortaya konulduÄŸunu izah edilmesi veya tasnif edilmesi anlayışının Åžah Veliyyullah ed-Dihlevî’den itibaren metodik olarak geliÅŸtirildiÄŸini belirtmeliyiz. Dahası klasik dönem sünnet ve hadis anlayışında usul kitaplarında sünnet-i hüdâ ve zevâid olarak yapılan ayrım da bu tip bir tasnife iÅŸaret etmektedir. Buna göre Resûlullah bazı eylemlerini asker sıfatıyla bazı eylemlerini ve sözlerini idareci sıfatıyla ortaya koyabilmiÅŸtir. Burada temel ayrım risaletle ilgili olan ve olmayan hususlar olarak temellendirilebilir.[28]

İslâmcılığın hadis usulüne bakışıyla ilgili olarak ReÅŸîd Rızâ, M. Gazzâlî ve Mevdûdî gibi İslâmcıların hadis yorumu ve anlaşılması baÄŸlamında klasik hadis usulüne de bir eleÅŸtiri olarak isnada verilen önemi yeterli bulmayıp fukaha ve usulcülerin yöntemlerinin hadis metinlerine tatbik edilmesi noktasında düÄŸümlendiÄŸini söyleyebiliriz.[29]

Bununla birlikte İslâmcılar arasında hadis usulünde isnada verilen verilen önemle ilgili fikir ayrılıkları bulunduÄŸunu da belirtmeliyiz. Burada klasik hadis usulüne karşı daha savunmacı bir tutum takınan Mustafa Sıbâî’yi zikretmenin önemli olduÄŸunu düÅŸünüyoruz. O isnad üretme üzerinden zaman zaman uydurma faaliyetinin gerçekleÅŸtiÄŸini kabul etmekle birlikte bu hususun bütün hadis usulü ve hadis külliyatını uydurma hâle getirecek düzeyde olmadığını belirtmektedir.[30]

İslâmcıların hadis usulüne bakışında önemli bir nüans da isnad yerine metnin daha öncelikli hâle getirilmesidir. Zira isnad bakımından problemli görülen birtakım rivayetlerin anlam bakımından dine aykırılık içermediÄŸi takdirde özellikle İslam’a davet noktasında yararlanılacak birer kaynak olarak görüldüÄŸü kimi İslâmcı yazarlar tarafından dile getirilmektedir. Söz gelimi Gazzâlî’nin Fıhu’s-Sîre adlı eserinde yer alan hadisler, Elbânî tarafından sahihlik ve zayıflık bakımından tenkide tâbi tutulmuÅŸtur. Gazzâlî ise Elbânî tarafından zayıf görülen bu hadisler hakkında “bir kısmının senet bakımından zayıf olduÄŸu iddia edilse bile biz bu hadisleri Resûlullah’ın hayatını anlama ve anlamlandırmada Kur’an’a uygunluÄŸu bakımından deÄŸerli buluyoruz. Yani eÄŸer bir hadis mana olarak Kur’an’a aykırılık içermiyorsa bu bizim için rivayetin kitabımızda yer alması için yeter sebeptir.” deÄŸerlendirmesinde bulunmuÅŸtur.[31]

İslâmcı düÅŸüncede genel bir ittifakla ifade edebileceÄŸimiz düzeyde ümmetin herhangi bir rivayetle amel etmesi ve söz konusu rivayetin bilhassa RaÅŸit halifeler döneminde yürürlükte kalması da önemli bir unsur olarak telakki edilmiÅŸtir. Buna göre herhangi bir hadis unsurunun veya içeriÄŸinin Müslümanlar nezdinde uygulama olarak kabul görmesi ve bilhassa Resûlullah’tan sonra bir anlamda dine kaynaklık bakımından ölçü olmaya devam eden Hülefâ-yı RâÅŸidîn’in uygulamaları sahih sünnetin kilit kaynakları durumundadır. Dolayısıyla İslâmcı düÅŸüncede hadis ve sünnet amelin ve tevârüsün onayıyla günümüze intikal eden kaynak olarak itibar görmüÅŸtür. Söz gelimi Juynboll, ReÅŸîd Rızâ’nın klasik hadis usulüne yönelttiÄŸi eleÅŸtirilerin, hadisin epistemik olarak temelden sıhhat noktasında tartışmaya açılması anlamına gelmediÄŸini sadece hadisin kabul ÅŸartlarında amel edilirliÄŸin Rıza tarafından dikkate alındığını belirtmektedir.[32]

Sonuç

İslâmcıların hadis ve hadis usulüne dair yaklaşımları kimi çevrelerce sünnet karşıtlığı olarak sunulsa da bu akımın öncülerinin temelde sünnet ve hadisi kabulle karşıladığı, yakın geçmiÅŸte ve bugün birçok İslâmcı müellif ve Batılı araÅŸtırmacı tarafından dile getirilmiÅŸtir. Sıbâî, ReÅŸîd Rızâ’nın hadislere gereken önemi veren bir imam olduÄŸunu vurgularken, Juynboll, Gazzâlî’nin ameli hadis kabulünde önemli bir unsur kabul ederek “sıkı gelenekçi bir Müslüman” olduÄŸunu söyleyebilmiÅŸtir.[33]


[1] Ä°slâmcı yazar ve düÅŸünürlerin sünnet ve hadise bakış açılarını ve bu açının İslâmî hareket metotlarıyla iliÅŸkisini ÅŸahıslar nezdinde müstakil baÅŸlıklarla ele alacağımız yazı serisine giriÅŸ metni olarak kaleme alınmıştır.

[2] Ä°slâmcılığa dair bir tanım denemesi için bk. İsmail Kara, Türkiye’de İslâmcılık DüÅŸüncesi-I, İstanbul, Dergâh Yay., 2017, s. 17. Kara, İslâmcılığın; İslâm’ı bir bütün olarak yeniden hayata hâkim kılma, Müslümanları zulüm ve geri kalmışlıktan kurtarma ve medenileÅŸtirme ÅŸeklinde üç temel hedefinden bahseder.

[3] Bk. İsmail Kara, İslâmcıların Siyasi GörüÅŸleri-I, İstanbul, Dergâh Yay., 2017, s. 20 vd.; Yasin Aktay, “Osmanlı’nın İslamcı Prens’i: Said Halim PaÅŸa”, Said Halim PaÅŸa Kitabı: Osmanlı Sadrazamı ve DüÅŸünür, 2021, s. 193-207.

[4] Muhammed el-Gazzâlî, es-Sünnetü’n-Nebeviyye Beyne Ehli’l-Fıkhi ve Ehli’l-Hadîs, Dârü’ÅŸ-Åžürûk, ts.

[5] Bk. Yûsuf el-Karadâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, Çev. Bünyamin Erul, İstanbul, Nida Yay., 2011. Söz gelimi Karadâvî, kavlî sünnet ögesinin delil olarak kabul edilmeyiÅŸini sünnetin tamamını inkâra götüren bir anlayış olarak deÄŸerlendirir. Bk. Karadâvî, a.g.e., s. 39. Yine Gazzâlî’nin sünnete dair eserini de isnad ÅŸekilciliÄŸine karşı çıktığı için övmüÅŸtür. Bk. Karadâvî, a.g.e., s. 113.

[6] Mevdûdî’nin sayılan kesimlere eleÅŸtirileri için bk. Mevdûdî, Resâil ve Mesâil- Fetvalar, Çev. Mahmut OsmanoÄŸlu, İstanbul, Nehir Yay., 1992, I/100, 112; III/11, 14.

[7] Babanzâde Ahmed Nâim’in özgün hadisçiliÄŸi, hadise dair çalışmaları ve tercüme yöntemiyle ilgili olarak bk. Halit Özkan, “Gün Olur, Sahafîden Hadis Alınır”, Babanzâde Ahmet Naim -Hayatı, Eserleri, Fikirleri-,  Ed. İsmail Kara- M. Cüneyt Kaya, İstanbul, Zeytinburnu Belediyesi, 2018, s. 161-173.

[8] Babanzâde, M. Âkif ve M. Sabri iliÅŸkisi ve birbirleri hakkındaki kanaatleri için bk. Hüseyin Hansu, “Hadis Aşığı Bir Felsefeci: Dârülfünun Müderrislerinden Babanzâde Ahmed Naim Bey (1872-1934)”, Darülfünun İlahiyat Sempozyumu TebliÄŸleri, İstanbul, BayrampaÅŸa Belediyesi, 2010, s. 388-389.

[9] Daniel Brown, İslam DüÅŸüncesinde Sünneti Yeniden DüÅŸünmek, Ankara, Ankara Okulu Yay., 2009, s. 168 vd.

[10] John Obert Voll, Ä°slam Süreklilik ve DeÄŸiÅŸim, Ekin Yayınları, İstanbul, 2. Baskı, 2021, s. 157.

[11] Hindistan’daki ehl-i Kur’an söyleminin ve  ortaya çıkış tarihiyle ilgili olarak bk. Brown, a.g.e., s. 67 vd.

[12] Mehmet Ali Büyükkara, ÇaÄŸdaÅŸ İslami Akımlar, Klasik Yayınları, İstanbul, 2015, 4. Baskı, s. 32-33.

[13] Daniel Brown, Ä°slam DüÅŸüncesinde Sünneti Yeniden DüÅŸünmek, Ankara Okulu Yay., 2009, s. 50-51.

[14] Büyükkara, aynı yer.

[15] Voll, a.g.e, s. 157.

[16] Mehmet Ali Büyükkara, ÇaÄŸdaÅŸ İslami Akımlar, s. 81.

[17] Mehmet Ali Büyükkara, a.g.e., s. 91.

[18] Bk. Büyükkara, a.g.e., s. 232.

[19] Büyükkara, a.g.e., s. 335.

[20] Brown, a.g.e, s. 82

[21] Brown, a.g.e., s. 94.

[22] Brown, a.g.e., s. 95

[23] Âl-i İmrân, 3/31.

[24] Brown, a.g.e., s. 96.

[25] Ahmet Yücel, Hadis Tarihi, İFAV Yay., İstanbul, 2014, 15. Baskı, s. 226.

[26] Sıbâî, es-Sünne ve Mekânetühâ fi’t-TeÅŸrî el-İslâmî, DımaÅŸk, el-Mektebü’l-İslâmî, 1982, s. 30.

[27] Brown, a.g.e., s. 123.

[28] Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinin hangi konum ve sıfatlarla ortaya konulduÄŸuna dair usulcüler tarafından yapılan tasniflere dair bk. Mehmet Görmez, Sünnet Ve Hadisin Anlaşılması Ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, Ankara, Otto Yayınları, 2014, s. 253.

[29] Brown, a.g.e., s. 123.

[30] Sıbai, es-Sünne, a.g.e., 75-79.

[31] Gazzâlî, Fıkhu’s-Sîre, Dârü’l-Kalem, I, 11.

[32] G. H. A. Juynboll, Modern Mısır’da Hadis Tartışmaları, Ankara, Ankara Okulu, 2018, s. 41.

[33] Juynboll, a.g.e., s. 43.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.

Yorum Yapın