Åžehir Nedir ve Neresidir?

ŞEHİR NEDİR VE NERESİDİR?[1]

Bugün artık dünyanın neredeyse yüzde altmışı kentsel alanlarda yaşıyor. BM, 2050 yılına gelindiÄŸinde dünyanın üçte ikisinin kentlerde yaÅŸayacağına dair projeksiyonlar öngörüyor. Peki, tarihte hiç yaÅŸanmamış yeni bir durumdan mı söz ediyoruz? Bu soruya evet cevabını vereceÄŸiz sanırım. Çünkü tarihte imparatorluk merkezi, ticaret merkezi yahut inanç merkezi hüviyetinde birçok önemli ÅŸehir vardı. Fakat ÅŸehirlerin barındırdığı büyük nüfuslar gerek teknik kısıtlar dolayısıyla gerekse savaÅŸlar ve salgınlar dolayısıyla yaÅŸanan ciddi kırımlar dolayısıyla önemli kayıplar yaşıyordu. Bugünkü gibi bir nüfus yoÄŸunluÄŸu modern çağın alameti farikası olarak elbette tarihin hiçbir döneminde görülmemiÅŸ bir vaka olarak karşımıza çıkıyor.

Modern kentsel yapı bugüne özgü bir olgu olsa da ÅŸehirlerin varlığı modern çaÄŸa indirgenemeyecek kadar kadimdir. Her dönemde toplulukların bir arada yaÅŸama kültürü kent mekanını üretmiÅŸ, medeniyetler ÅŸehirlerde temsil alanı bulmuÅŸ ve kendini inÅŸa etmiÅŸtir. Fakat kentin sahiden ne olduÄŸu, ne zaman ortaya çıktığı, nereye kent denileceÄŸi ve nerenin kentten sayılamayacağı herkesin üzerinde ittifak edebildiÄŸi meseleler deÄŸildir doÄŸrusu. Kentin ne menem bir ÅŸey olduÄŸu niçin bir tartışma konusu olsun ki? sorusu sorulabilir. O halde burada ÅŸehrin aslında neyi ifade ettiÄŸine dair cevaplar üretmeye baÅŸlayabiliriz.

Kent evvelemirde tarihin konusudur. İnsanoÄŸlu bütün hikayesini hareketliliÄŸin ve dolayısıyla medeniyetin merkezi olan kentlerde yazar. Tarih de buraya odaklanır. İlerlemeci tarih anlayışında aydınlanma sonrası dönem için kentler iki açıdan önemlidir. Birincisi kentler skolastik düÅŸünceden kurtulmanın ve özgürlüÄŸün merkezidir. Antik Yunan’dan beri demokrasi ve yurttaÅŸlık burada icat edilmiÅŸtir. İkinci olarak eÄŸer tarih çizgisel bir ÅŸekilde sürekli bir ilerleme ve akılcılaÅŸma yönünde tekamül ediyorsa kentler bu ilerlemenin temsil alanı ve merkezi olmalıdır. Buradan bakıldığında ÅŸehrin ne olduÄŸu, neresi olduÄŸu ve daha önemlisi neresi olmadığı hayli ideolojik bir mesele halini alır.

Bir girizgahtan sonra bugün bizim kent veya ÅŸehir olarak adlandırdığımız ÅŸeyin etimolojik kökenlerine inebiliriz. Burada Antik Yunanca ve Latince kaynaklı iki kelime karşımıza çıkar. Eski Yunanca’da müstahkem yer,kent/ÅŸehir anlamına gelen pólis sözcüÄŸünden Arapçaya geçen belde بَلْدَة kelimesi p-l-t kelimesinin Arapça’ya uyarlanıp b-l-d kökünden türetilmesiyle ortaya çıkar. Kelimenin anlamı ÅŸehir devletine ve vatandaÅŸlığa iÅŸaret eder. İkinci kelime ise Latince civitas sözcüÄŸünden Fransızcaya cité ve İngilizceye city olarak geçen cité kelimesidir. Bu kelime de yine ÅŸehir, yerleÅŸke ve yuttaÅŸlığa iÅŸaret eder. Bunlardan ayrı olarak bir de kent kelimesi sıklıkla kullanılır. Yine diÄŸerleri gibi ÅŸehir, yerleÅŸim anlamına gelen bu kelime ise eski Türkçede kend ve SoÄŸdça’da kanth kelimesinden evirilmiÅŸtir. Ayrıca Kürtçede köy anlamına gelen gund kelimesinin de aynı kökten olduÄŸu tahmin edilmektedir. Türkiye’de 20. yüzyıla denk köy ve kır yerleÅŸmesini nitelemek için kullanılan bu kelime dil devrimiyle birlikte öz Türkçe varsayılarak canlandırılmış ve ÅŸehir kelimesinin yerine kullanılmıştır. Åžehir kelimesi de Farsça kökenli bir kelimedir ve yukarıdakilerle aynı anlamlara iÅŸaret eder.

Polis, cite, ÅŸehir ve kent… Farklı coÄŸrafyalardaki ifade farklılıklarına raÄŸmen bu kelimeler sınırları belli bir yerleÅŸmeye, devlete ve yurttaÅŸlığa iÅŸaret etmeleri yönüyle ortaktırlar. Öyle ki İslam düÅŸüncesinde fakihler ÅŸehri ÅŸöyle tarif ederler: “Åžehir içinde emiri, müftüsü ve tenfizi ahkama dair kadısı olan yerdir. Bu tanıma göre bir yeri ÅŸehir kılan temel unsurlar yönetici, ahkam ve mahkemedir. Åžaşırtıcı bir biçimde Max Weber modern ÅŸehri tanımlarken vurgusunu yasa ve mahkemeye yapar. Weber’e göre ÅŸehrin meydana gelebilmesi için gereken ÅŸartlar ona imkan tanıyacak mevzuat, mahkeme ve yasanın varlığı ile Roma hukuku baÄŸlamında ÅŸehrin bir tüzel kiÅŸiliÄŸe sahip olmasıdır. Bu tanımlara ek olarak cité kelimesinin Fransızca tabirinde yer alan sur ile çevrili olması vurgusu (sur ile muhat) ile beldenin tarifinde bulunan etrafı çevrili, sınırları tayin edilmiÅŸ yer (muhit, mahdut ve muayyen) vurgusuyla örtüÅŸür.

Tarih boyunca olanca farklılıklara raÄŸmen farklı coÄŸrafyalarda ÅŸehri tanımlamak için kullanılan tüm kavramların ortak bir noktayı izah ettiÄŸini görmüÅŸ oluyoruz. Åžehir, sınırlarını tayin edebilecek bir güce, vatandaÅŸlığı bir sözleÅŸmeyle baÄŸlayabilecek bir iktidara, en önemlisi bir ahkama ve mahkemeyi iÅŸletmeye haiz olan yerleÅŸmelerdir.

Tüm izahlara ek olarak ÅŸehri tanımlayan bu kelimelerin literatürde kullanımına dair bir takım sorun alanları mevcuttur. Bunların ilki kent ve ÅŸehir kavramlarının birbirinin zıddı olarak kullanılmasıdır. Åžehir kelimesinin geleneksel İslam ÅŸehirlerini temsil ettiÄŸi, kent kelimesinin ise endüstri sonrası yerleÅŸmeleri ifade ettiÄŸine dair yaygın bir kanının varlığından söz edilebilir. Yukarıdaki izahlardan anlaşılacağı üzere, basit bir lügat bilgisiyle bile bu karşılaÅŸtırmanın hatalı olduÄŸu hemen anlaşılabilir. Åžehir ve kent, farklı dillerde ortak anlamlara iÅŸaret eden benzer ifadelerdir. Fakat bu zıtlaÅŸmanın ortaya çıkmasının sebebine dair arka plan incelendiÄŸinde bir hesaplaÅŸma alanıyla karşılaşırız. Cumhuriyetin ilk yıllarında dilde sadeleÅŸme iddiasının bir ürünü olarak kent kelimesi öz Türkçe kabul edilerek canlandırılmış, bir önceki dönemi çaÄŸrıştıran ÅŸehir kelimesinin yerine tercih edilmiÅŸtir. Kent ve ÅŸehir ayrımının yapılmasında bu hesaplaÅŸmanın önemli etkisi olduÄŸu söylenebilir.

Åžehir ile ilgili literatürde karşımıza çıkan bir diÄŸer problem alanı ise ÅŸehir ve kentsel kavramlarıyla ilgilidir. Literatürde ÅŸehir/kent kelimesi İngilizce city kelimesinin karşılığı olarak, kentsel kelimesi ise urban kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu kullanım biçimi de ÅŸehir kavramının daha çok city kavramının iÅŸaret ettiÄŸi idari bir yapıya kent kavramının ise urban kavramının nitelediÄŸi kent yaÅŸamına ve kente dair meselelere iÅŸaret ettiÄŸi gibi bir varsayıma yol açmaktadır. Bunun soncu olarak kentle ilgili olan meseleleri açıklarken kentsel kavramı kullanılmaktadır. (örneÄŸin kentsel yapı, kentsel dönüÅŸüm, kentsel alan vb.) Åžehir kavramı ise daha üst kademe idari ve memleketi niteler anlamlarda kullanılır. (örneÄŸin ÅŸehir ve bölge planlama, ÅŸehir hakkı veya yaÅŸadığınız ÅŸehir gibi…) Öte yandan bu kelimelerin birbirinin yerine kullanıldığı da sıklıkla görülür. Sonuçta literatürde kent ve ÅŸehir kelimelerinin yol açtığı ciddi bir anlam karmaÅŸası olduÄŸu söylenebilir.

Bu yazıyı uzunca olmasını temenni ettiÄŸimiz bir yazı serüveninin temel taÅŸlarını döÅŸemek üzere kurguladım. Etimolojik temelde ÅŸehrin ne olduÄŸu ve neresi olduÄŸunu tartıştım ve birtakım kullanımlara dikkat çektim. Önümüzdeki yazılar ise ÅŸehrin tarihi serüvenini ve farklı coÄŸrafyalardaki görünümlerini ele almaya çalışacağım inÅŸallah. Hayırlara vesile olsun.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.


[1] Hüseyin Nasrullah İnan, İstanbul Teknik Üniversitesi Åžehir ve Bölge Planlama Doktora Programı

Yorum Yapın