Önceki yazımızda ailenin oluÅŸumunu üç kategoriye ayırmış onlar hakkında genel bilgi ve nasıl oluÅŸtuÄŸuna dair bilgiler aktarmıştık. Tekrar hatırlayarak, bu aile tiplerinde varolan problemler ve sonuçları üzerinde duracağız;
AİLENİN OLUŞUMU
1- Aile katkılı evlilik
2- Gönül katkılı evlilik
3- Hem gönül hem aile katkılı evlilik.
Aile Katkılı Evliliğin Problemleri
Çevre etkisinin oldukça fazla hissedildiÄŸi bu modelde, kiÅŸisel iradeden ziyade çevrenin (mahallenin) iradesi esastır. "El ne der!" kaygısı herÅŸeyin önündedir. Her ne kadar “el” bazen doÄŸru ÅŸeyleri söylese de içinde çokça doÄŸru olmayan gelenekleri de taşır. Böyle olunca evlilik iliÅŸkileri ve yeni evlilik adayları "Elin" söylediÄŸi doÄŸrulara/yanlışlara göre ÅŸekillenir. Bu ÅŸekillenme doÄŸru tarzlar içerdiÄŸi gibi, insan kiÅŸiliÄŸine ve öz saygısına zarar veren gelenekler de içerebilir. Anadolu'da "deÄŸiÅŸik, berdel, kalın, baÅŸlık parası, süt parası vb" olarak anılan pek çok incitici gelenek sorgulanmadan uygulanır. Bu tür geleneklerin çözülmesi ise baÅŸka bir sorundur. Bunlar çözüldüÄŸünde yerine konacak bir ÅŸey olmayınca geleneksel aile biçimi tamamen yok olur. YoÄŸun medya bombardımanı altındaki geleneksel aile biçimi, nikâha karşı geliÅŸtirilen 1960’lı yıllardaki "nikâhsız yaÅŸama" propagandası ile en onulmaz darbesini almıştır.
Türkiye'de de aynı ÅŸekilde, küçük yaÅŸta evlenme, baÅŸlık parası, berdel gibi kötü gelenekler eleÅŸtirilirken ne yazık ki, geleneksel ailenin tamamen ortadan kalkmasına sebep olan dağılmalar yaÅŸanmaktadır. Geleneksel ailenin günümüzde yaÅŸadığı en temel problemler:
1- Kapalı iliÅŸkiler: "Kol kırılır yen içinde kalır",
2- Dışarıdan yardım isteyememe,
3- Mahalle baskısı
4- KiÅŸisel seçimlerin saygı görmemesi
5- Özgüven eksikliÄŸi
6- Çocukların ÅŸiddete maruz kalması
7- Şiddetin saklanması
8- ÖÄŸrenilmiÅŸ çaresizlik
“Kol kırılır yeni çinde kalır”, Geleneksel aile ve onun oluÅŸturduÄŸu iliÅŸkiler ağını ne güzel anlatan bir söz. Bütün dertler yaÅŸanır, kırılan kırılır ama her ÅŸey ev içinde kalır. Tıpkı kırılan kolun, gömlek kolunun içinde kaldığı gibi. İlk baÅŸta aile sırlarının dışarı taÅŸmasına mani olduÄŸu için güzel bir tavır gibi gözükmesine raÄŸmen, sonradan aile içinde haksızlıkların hatta temel insan/islam haklarının çiÄŸnenip de sessiz kalındığı, çaresizlik haline döner. Ne gidilecek bir büyük, ne komÅŸu, ne de deli derler diye gidilecek bir psikolog/psikiyatr vardır. Her ÅŸey aile içinde yaÅŸanır ve bitmez. Üst üste gelen sorunlar sonunda çok yoÄŸun öfke, nefret, düÅŸ kırıklığı vb. üretiminden dolayı patlayan çöplük gibi ev ve ahalisinin patlamasına sebep olur. Ya bir cinayet, ya yolu izi bilinmeyen yerlere kaçmalar, ya da boÅŸ bakışlarıyla anlamını yitirmiÅŸ yürekler kalır geriye. Son yıllarda sosyal medya kaçamakları (zinası) bir baÅŸka dram olarak hayata eklenir.
Bir ailenin özelini aile dışına açmaması gerçekten önemli ve saygıdeÄŸer bir durumdur. Bu geleneksel ailenin en güçlü yönlerinden biridir. Bu güçlü yön, aynı zamanda hızlıca zafiyete de dönüÅŸebilir. Yani çözemeyip, halı altına süpürdüÄŸünüz her sorun yerinde kalmayıp, büyüyerek size döner.
ÖrneÄŸin; ergenlik yaşında sigara alışkanlığına veya baÅŸka bir kötü alışkanlığa müptela olma aÅŸamasındaki kız veya erkeÄŸin durumunun genellikle anne tarafından babadan saklanması gibi. Bu durum ilk etapta otorite olan babanın otoritesini zayıflatmamak için bir önlem olsa da söz konusu alışkanlığı gidermek için baÅŸka bir önlem alınmamışsa problemi halı altına süpürmek demektir. Elbette geleneksel ailelerde “en son baba duyar” sözü boÅŸuna söylenmemiÅŸtir. DuyduÄŸunda ise ya iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸ sorunu çözecek bir yol kalmamıştır, ya da iÅŸ çözülmüÅŸ yalnızca acı/tatlı bir hatıra olarak kalmıştır. Bizi ilgilendiren sorun çözülemeyip de babaya ulaÅŸtığı aÅŸamada babanın göstereceÄŸi tavırdır. Genellikle ÅŸiddet içerikli çözümler, ailenin büsbütün dengesini ve çocuk üzerindeki etkisini, daha da önemlisi sevgisini yitirmesine sebep olur. Sonuç; ailedeki sorun, topluma sorun olarak döner.
Bu tür ailelerin var olan iletiÅŸim ortamından fazlasıyla etkilenip eski refleksleri göstermedikleri görülmektedir. Gazetelere haber olanlar ise geneli ifade etmemektedir. Tıpkı televizyonda yayınlanan dizilerin Türk toplumunu yansıtmadığı gibi. Bu tür problemlerde ailelerin okullardaki rehber öÄŸretmen uygulamasıyla birlikte daha iletiÅŸime açık hale geldikleri görülmektedir.
Geleneksel aile modelinde var olan iliÅŸkiler yumağı iliÅŸkilerin kapalılığı sebebiyle bazen çözülemez, kördüÄŸüm halini alır. Bu durumlarda çözüm zamana terkedilir ama çözüm için adım atılmaz. Ama sorun sürekli ve katmerleÅŸerek tekrarlar. Bu durumda yapılacak ilk müdahale aile içi “meclisin” harekete geçirilmesidir. Bu meclisi oluÅŸturan bireyler de aynı düÅŸünce mekanizmasına sahip oldukları için bireye dönük çözümler üretmez. Sonuçta her gün gördüÄŸümüz, haberlere konu olan olaylar meydana gelir.
Çocukların kendini ifade edememesi stres yüklü fay hatlarına benzer. Son kertede gelen ufak bir sarsıntı üzerindeki bütün deÄŸerleri, iliÅŸkileri hatta canları yok eder. Oysa insanın en temel ihtiyacı “kabul” görmektir. Kabul görmeyen, iradesi hiçe sayılan birey bunu bir ÅŸekilde topluma yansıtır. Bu bazen hippilik, bazen serserilik, bazen ise terördür. Bunun bir baÅŸka yansıması da bireyin akıl saÄŸlığını kaybetmesidir.
Aile içindeki çözümsüzlük bireyin dışarıda geliÅŸtirdiÄŸi iliÅŸkilere de yansır. Ya çok edilgen ya da çok saldırgan bir kiÅŸilik gösterir. Bir türlü orta yolu bulamazlar. Çevremizi iyi gözlemlediÄŸimizde bu tip insanlardan oldukça fazla olduÄŸunu görürüz. Kendi başına alışveriÅŸ yapamayan bayanlar, bilmediÄŸi halde yol sormayan erkekler bunların tipik örnekleridir. Okullarda öÄŸrencilerimiz içinde de bu tip ailelerin çocukları ya çok agresif ya da hakkını aramakta oldukça pasiftirler.
Bir de bu ailelerden yetiÅŸmiÅŸ öÄŸretmenler olduÄŸunu düÅŸünürseniz meselenin ne kadar girift ve çözüme muhtaç olduÄŸunu anlarsınız. DüÅŸünün ki, sürekli ayak baÄŸcığı baÄŸlanan, acıktığında zorla yemek yedirilen, üÅŸüdüÄŸünü bilemez diyerek sürekli giyindirilmeye çalışılan bir çocuktan yönetici olursa, O’nun yönettiÄŸi insanların vay haline!
Dar alanda süren iliÅŸkiler insan doÄŸasına aykırıdır. Alanın darlığı ÅŸüphesiz evin metrekaresi ile ilgili deÄŸildir. Darlık var olan paylaşım darlığıdır.
ÇocukluÄŸumda hatırladığım paylaşım alanımız, tek odalık bir evde yaÅŸamamıza raÄŸmen oldukça geniÅŸti.
Evlerde radyo yaygındı ama siyah beyaz televizyon her evde yoktu. O da akÅŸam 20:00’de yayına baÅŸlar 12:00’de “Güne Bakış” denilen haber programı ile sona ererdi. Babam beni komÅŸuya gönderir: “git …….. amcana müsaitler mi? çay içmeye geleceÄŸiz” diye sor derdi. Genellikle de bu tür çaÄŸrılar geri çevrilmez, bir odada erkekler siyaset konuÅŸurken, aynı odanın bir köÅŸesinde kadınlar ev iÅŸleri konuÅŸurlardı. Biz çocuklar da biraz büyükleri dinler, biraz da kendi aramızda oynardık. Bazen terbiye maksatlı azarlansak da o paylaşım geniÅŸliÄŸi çok mutlu olduÄŸumuz bir ferahlıktı.
,Bu geniÅŸlik yalnızca biz çocuklara oynama alanı saÄŸlamaz aynı zamanda eskilerin deyimiyle “kulaÄŸa çalınma” sonucu, erkek çocuklara babalığı, siyaseti, dış hayatı; kız çocuklara; anneliÄŸi, yemek yapmayı, ev yönetmeyi öÄŸretirdi.
Aslında okulsuz toplumu savunan Ivan Illich’ın bahsettiÄŸi “okul” budur. İhtiyacı gören ve onu tamamlayan aile okulu… Bu tespitler eskiye güzelleme yapmaktan ziyade, Celaleddin Rumi’nin dediÄŸi gibi: “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni ÅŸeyler söylemek lazım”. sözüne yer açmaktan ibarettir.
Zaten bu yazının amacı da; ÇaÄŸ ve araçları ile insan iliÅŸkileri arasında yeniden dengeyi saÄŸlayacak öneriler getirerek “yeni ÅŸeyler” söylemektir. Åžu ana kadar yaptığımız, eskiden alabileceÄŸimiz iyi uygulamaları hatırlamak ve ânın teÅŸhisinden ibarettir. Devam edelim.
BahsettiÄŸimiz aile destekli ya da geleneksel aile eskinin araçları ile uyumlu bir birliktelik saÄŸlamışken bugünün araçları ile uyumlu birliktelik saÄŸlayamadığı için dağılmaya yüz tutmuÅŸtur. Sorunları çözmek için eskiye özlem duymakta ama sahip olmadığı araçlarından dolayı da çözüm adına sorunlarından kaçmaktadır. Yukarıda anlattığım tabloda, çocuklar, anneler ve babalar aile içi sorunlarını komÅŸularıyla, akrabalarıyla çözerken, bugün bu çözümcü araçlardan mahrumdurlar. Hızlı ve uyumu zorlaÅŸtıran göçler, ekonomik zenginliÄŸin artışı, iletiÅŸim ve ulaşım araçlarının geliÅŸmesi yalnızca mesafeleri uzaklaÅŸtırmamış, insanın kendine ve çevresine de yabancılaÅŸmasına yol açmıştır. İnsanın enerjisini tüketen en önemli unsur yalnızlık duygusudur. Bu anlamda bizden önde giden batı toplumunda “yalnızlık” çok dramatik sonuçlarıyla yalnızca bir bilim dalının; “Gerontoloji”nin (saÄŸlıklı yaÅŸlanma, kendi kendine yetme) konusu olabilmiÅŸtir.
Fransa’da 2003 yılında yüksek sıcaklardan dolayı evlerinde yalnız yaÅŸayan 20.000 civarında yaÅŸlı ölmüÅŸ ama kimsenin haberi olmamıştı. Ta ki, kokusu ortaya çıkıncaya kadar… Yani bu yaÅŸlılara bir bardak su verecek akrabayı bir tarafa bırakın bir komÅŸuları dahi olmamıştı.
Aile iliÅŸkilerimizi çaÄŸa göre tekrar yorumlayamaz “yeni” bir ÅŸey söyleyemezsek bizim de varacağımız nokta burasıdır.
Gönül Katkılı EvliliÄŸin Problemleri
20. yüzyılda İletiÅŸim araçlarının yaygınlaÅŸması ve kültür endüstrisinin getirdiÄŸi ürünler neticesinde bütün dünyada kültürel kırılmalar ve sosyal depremler yaÅŸandı. Hollywood’un ve onun çevresinde oluÅŸan kültür endüstrisi; mantıklı olanı deÄŸil liberal ekonominin gereÄŸi olarak çok satanı destekledi. Bu durum aileleri ani yakalayan sosyolojik bir tsunami ile karşı karşıya bıraktı. Tsunami geldi ve eski deÄŸerlerin hepsini sildi, süpürdü, geriye enkaz bıraktı gitti.
Modern zamanların tsunamisi 1960’lı yıllarda daha belirgin hale gelerek; özgün adıyla “hippilik” olan, sosyal sorumluluk taşımayan, geleceÄŸi inÅŸa etmek bir yana, gününü gün eden bir nesil meydana getirdi. Geneli ifade etmese de popüler olan çok etkili olmuÅŸtu. Aileler sosyal bir refleksle çözüm arayışına girdiler ama geliÅŸmeler o kadar ani idi ki, ne yapacaklarını anlayamamışlardı. Çünkü bu çaÄŸ ne ilk çaÄŸa, ne orta çaÄŸa ne de yeniçaÄŸa benziyordu. İngiliz Sosyolog, David Harvey’in deyiÅŸiyle, “zaman ve mekanın” sıkıştığı bir anı yaşıyorduk.
İşte meseleyi Tsunami diye açıklamamızın temel sebebi budur. Her ÅŸey çok hızlı ve karşı konulamaz bir çabuklukta meydana geliyor. Ve ne kadar güçlü olursanız olun, size ait deÄŸerleri silip, süpürüp, deÄŸiÅŸtirip gidiyor.
Bu durumun farkına varan emperyal ülkeler bu meseleleri artık çok daha ustaca kullanarak kâr marjlarını artırmaya gayret ettiler/ediyorlar. Medya içine yerleÅŸtirdikleri gizli mesajlar (subliminal) ile insanların tüketim güdüsünü, psikolojik hallerini, sosyal duruÅŸlarını, statülerini belirliyorlar.
En tipik örneÄŸi Irak savaşında kullandıkları, petrole bulanmış, bir ördek oyunudur. Irak’ın iÅŸgali için kullandıkları bu görüntünün yıllar sonra Irak’ın kıyılarından binlerce mil ötede çekildiÄŸi ortaya çıkmıştı.
Böyle resmettiÄŸimiz bir yüzyılda evlilikler oldukça acele kuruluyor ve oldukça acele bozuluyor. Çünkü her ÅŸey tadımlık; zevk ve hız merkezli…
Bu baÄŸlamda tanımladığımız gönül katkılı evlilikte aileden çok çevrenin o çevre içinde de medyanın büyük etkisi olmaktadır. Bugün internet aracılığı ile kontrolsüz bir ÅŸekilde çok uzak mesafelerden iletiÅŸim kuran ergen gençler, ailelerin bilgisi dışında yüzlerce km yol kat edebilmekte, durumdan ise en son ailelerinin haberi olmaktadır. Bu tür evliliklerin en önemli handikapı evliliÄŸi koruyacak surlardan mahrum oluÅŸlarıdır. Evlilik sürecinde saf dışı bırakılan aile, akraba, sosyal deÄŸerler gibi koruyucu deÄŸerler, sorunlar baÅŸladığında ihtiyaç duyulan çaÄŸrıya cevap vermezler. EvliliÄŸin tarafları, sudan çıkmış balığa dönerler. Bir ay içinde sona eren evliliklerin sayısının artması tamamen bu sebepledir. Bu tür evlilikler aÅŸkın kısa süren ateÅŸi ile baÅŸlar sorumluluk suyu ile hızla sönerler.
Ankara’da yaÅŸayan bir ailenin çocuÄŸu, internetten tanıştığı Diyarbakırlı bir gençle aileye haber vermeden parkta buluÅŸmuÅŸ, ailesinin karşı çıkmasına raÄŸmen kaçarak evlenmiÅŸti. Ancak evliliÄŸin sonu gazetelere konu olarak, dramatik bir ÅŸekilde bitmiÅŸti.
Gönül katkılı evlilikler daha sonra aileden destek aldığında, çevre tarafından gözetildiÄŸinde saÄŸlam evliliklere dönüÅŸebilmektedir. Ancak bu her zaman mümkün olmamaktadır.
Aslında gönül katkılı aile oluÅŸumunu tam anlamıyla incelemeye tabi tutup, teÅŸhis etmemiz, ideal olarak gördüÄŸümüz aile ve gönül katkılı evliliÄŸin tesisi için de ufuk açıcı olacaktır.
Bu tür evliliÄŸe götüren sebepler, geleneksel ailelerde meydana gelir. Daha önce de teÅŸhis ettiÄŸimiz gibi, ailedeki ÅŸiddet, söz hakkı tanımama, kiÅŸiliÄŸe saygı duymama, çocuÄŸu özgün bir kiÅŸilik olarak görmeyip sahip olduÄŸu bir meta olarak görme eÄŸilimi sonucunda erkek olsun kız olsun çocukların bir an önce evi terk etme isteklerini tetikler.
“Evden kaçtı, başına gelmeyen kalmadı” diye google’dan bir arama yapıldığında onlarca habere rastlamak mümkündür. Bu yalnızca haberlere konu olmuÅŸ çok dramatik haberler olup, haberlere konu olmayıp yaÅŸanan binlerce buna benzer olay vardır.
Temeline indiğinizde yaklaşık olarak aynı hikayelerle karşılaşıyorsunuz:
“Aslında yaşım daha küçük, 21 yaşındayım. Annem bana hep düÅŸmanmışım gibi davrandı. Bu yaşıma kadar tokat yedim, bardak, bıçak fırlattı. Hatta yediÄŸim yemek bile gözüne takılıyordu. Babamın yanında hep gülecek aile faciasına sebep olmayacaktım. Hep baÅŸkalarının annelerine imrendim. Son defasında annemle birtakım ÅŸeyler paylaÅŸtım ama sonunda ÅŸiddetli azar ve tokat yedim. Dayanamadım Babaanneme kaçtım. Sonunda babamın da rızasıyla sevdiÄŸim adamla niÅŸanlandım. Belki ailem beni biraz dinleseydi kolayca evliliÄŸi düÅŸünmeyecek, okulumu bitirecektim…..” diye devam ediyor.
Bir internet forumuna yazan ve içini boÅŸaltmak isteyen genç kız; Sonunda ailesiyle iliÅŸkisinin düzeldiÄŸini “ama ÅŸimdi de evlilikte acele mi ettim?” diye bilmediÄŸi insanlardan yardım istiyordu.
Bu sahne çoÄŸumuzun hayatına yabancı sahneler deÄŸil. Bazen kendi ailemizde bazen komÅŸuda, ya da benim gibi öÄŸretmenseniz öÄŸrencilerinizde rastlarsınız.
ÖÄŸrencilerimden birisiydi, güzel ve zeki bir kızdı, dersi bir defa dinlemesi yetiyor çok tutarlı sorular soruyordu. Ama bir türlü okula devam sorunu çözülmüyordu. Yılların tecrübesiyle sorunu teÅŸhis etmekle beraber bir gün okulun rehber öÄŸretmeniyle birlikte ailesini ziyarete gittim. Kız babaannesiyle kalıyordu, baba hapiste, anne ise baÅŸka bir adamla yaşıyordu. O gün görüÅŸmeye annesi de gelmiÅŸti. Yaşı 13-14 olan kız çocuÄŸunun gece 22:00’den evvel eve girmediÄŸini öÄŸrenince ÅŸok olmuÅŸtum. Öncelikle aileye bunu sorduÄŸumda: “Ne yapalım dinlemiyor….” dediler. Aslında ailenin sosyal haritasını görünce bütün yolların ne kadar tıkalı ve ne kadar çok çıkmaz sokaklarla dolu olduÄŸu görülüyordu. Çocuk; baba ve anne ÅŸiddetinin yaÅŸadığı ortamda yetiÅŸmiÅŸ, ÅŸu anda anne-babasıyla birlikte olmamasına raÄŸmen ev O’na hapis gibi geliyordu. Ferahlığı dışarıda arıyordu. Biz bu öÄŸrencimizi kurtarabildik ama sokaklarda kurtaramadığımız o kadar çok çocuk var ki….
Gönül katkılı evliliklerin ürettiÄŸi bir diÄŸer önemli sorun ise batıda “single mother” diye anılan boÅŸanmış ama çocuÄŸunu bırakamayan anneler sorunudur. Çocuk-anne iliÅŸkisi babadan daha yoÄŸun olduÄŸu için genellikle çocuk, annenin yanında kalmakta sonuçta da baba rolünü tecrübe etmeyen çocuklar yetiÅŸmektedir.
Rol model dediÄŸimiz ebeveynlerden birinin eksik olması tek kanatlı uçamayan bir kuÅŸ gibi çocuÄŸu psikolojik olarak bir türlü mutluluk göÄŸüne uçamayan yaralı bir kuÅŸa dönüÅŸtürmektedir. Babanın olmaması yalnız erkek çocuÄŸu için deÄŸil kız çocuÄŸu için de önemli bir rol model kaybıdır. Erkek çocuÄŸu babalık rolünü babasından öÄŸrenirken kız çocuÄŸu da; babasının eÅŸ olarak annesiyle iliÅŸkisinden gelecekteki eÅŸine tavrını öÄŸrenmektedir.
Batıda boÅŸanma oranlarına baktığımızda maalesef Türkiye de aynı oranlara doÄŸru ilerlemektedir. Türkiye İstatistik Kurumuna göre 2001 yılından bu yana evlenme istatistiklerinde sayısal olarak çok fark olmamasına raÄŸmen, boÅŸanma oranları istatistiki olarak artmaktadır. 2001 yılında 91.994 olan boÅŸanma oranı 2014 yılına geldiÄŸinde 130.000 civarında olmuÅŸtur.
Bu da kültürel olarak dünya ile entegre oldukça tavuk gribi benzeri aynı sosyolojik virüslere bizim de açık olduÄŸumuz anlamına geliyor. Yalnız başına Türk kültürüne, İslam kültürüne güvenmek problemleri çözmediÄŸi gibi fazla özgüven çözümü zorlaÅŸtırmaktadır. Åžüphesiz bu kültürler içerisinde çözüm mevcuttur ancak bunu geçmiÅŸin bir övünç vasıtası olarak kullanmak, sonrasında ise sistematik olarak yol alacak çalışmalara giriÅŸmemek bizi çaresizliÄŸe itmektedir. Böyle olunca daha kolay olanı tercih edip, batı ne yapmışsa aynısını taklite yelteniyoruz. Bu da çözüm yerine daha da içinden çıkılmaz problemlere yol açmaktadır.
Bunun en güzel örneÄŸi; kimsesiz, boÅŸanmış ailelerden geriye kalan, ya da bakıma muhtaç çocuklar için 1921 yılında Himayeyi Etfal Cemiyeti olarak kurulan, bugünkü ismiyle çocuk esirgeme kurumudur. Batıdan aynen kopyalanan bu kurum; çocukları esirgemesi bir yana suçlu yetiÅŸtiren kurumlara dönüÅŸmüÅŸtür. Medyada yer alan bir habere göre Malatya çocuk cezaevinde yapılan bir araÅŸtırmada çocuk suçluların %80’inin Çocuk Yurtlarında kalan çocuklardan oluÅŸtuÄŸu görülmüÅŸtür. Bugün tekrar ıslah çalışmaları yapılan bu kurumun geldiÄŸi nokta, taklit çözümlerle nereye kadar gidileceÄŸinin göz açıcı bir örneÄŸidir.
Ailelerin desteÄŸini alamayan gönül katkılı evlilik toplum denizinin ortasında yalnız başına kalmış bir ada gibidir. Toplumla paylaşımda, sorunlarını çözmede yetersiz kalır. Batı ideal aileyi yok ettiÄŸi için bu sorunlara sosyal hizmet projeleri ile çözüm aramaktadır. Yani kendi ninesine, dedesine bakmayan torun; hizmet projesi ödeviyle yaÅŸlı evlerindeki yaÅŸlılarla ilgilenmekte, geniÅŸ aile desteÄŸiyle giderilemeyen uyuÅŸturucu bağımlılığı çeÅŸitli sivil toplum örgütlerine verilen destekle giderilmeye çalışılmaktadır. Bütün bunlar çözüm adına yapılmasına raÄŸmen geniÅŸ ailenin saÄŸladığı samimiyetten ve sabırdan yoksun kalmaktadır. Samimiyetin ve sabrın suni olduÄŸu bu çabalar ise sonuçta insanın daha da yalnızlaÅŸmasına ve yalıtılmasına yol açmaktadır. Batılı toplum bu ihtiyacını psikologlar aracılığı ile gidermeye çalışmakta, kendisini dinleyecek birini bulmak için bu kiÅŸiye önemli miktarda paralar harcamaktadır. Amerika’da en hızlı yükselen ilk 20 meslek arasında Psikiyatr ve psikologlar ön sıralardadır. ABD’de 18 yaşından büyük yaklaşık 40 milyon psikolojik rahatsızlığı olan insanın (http://www.adaa.org/about-adaa/press-room/facts-statistics) saÄŸlık hizmetleri kapsamında maliyeti 140 milyar dolara yaklaÅŸmaktadır. SaÄŸlıklı aile olmadığında bu maliyetin yalnızca saÄŸlık hizmetleri kapsamında maliyetler olmayıp çok daha katmanlı maliyetlere yol açtığı anlaşılmaktadır.
Geleneksel aile yoksunluÄŸunun en bariz etkilerini dünya intihar oranlarında da görmekteyiz. Bir genelleme yapacak olursak, geleneksel ailenin önemli olduÄŸu fakir ya da müslüman ülkelerde intihar oranları çok düÅŸük iken, diÄŸer ülkelerde intihar oranları oldukça yüksektir. Türkiye batılaÅŸma yolunda bir islam ülkesi olarak, maalesef diÄŸer islam ülkeleri arasında en yüksek intihar oranına sahiptir.(Türkiye; %3,62- G.Kore: %31,2, ABD: %11,3, Pakistan: %0.88)
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ntihar_oran%C4%B1na_g%C3%B6re_%C3%BClkelerin_listesi
Geleneksel aile katkısından mahrum evliliklerin, kısa süreli olması, geriye anne baba sevgisinden mahrum çocuklar bırakması, ekonomik, sosyolojik pek çok maliyeti de beraberinde getirmektedir.
Bu arada tespitlerimiz arasında ÅŸunu belirtmekte fayda var: idealize ettiÄŸimiz gönül ve aile katkısıyla oluÅŸmuÅŸ evlilikte hiçbir ÅŸekilde sorun çıkmaz diye bir iddiamız yoktur. Aksine problemlerin doÄŸal ancak çözümsüzlüÄŸün anormal olduÄŸunu düÅŸünüyoruz. Aile katkılı evlilikler problemleri halı altına süpürüyor, gönül katkılı evliliklerin oluÅŸturduÄŸu çaÄŸdaÅŸ aileler ise problemleri çözmek yerine problemden kaçarak; boÅŸanıyor, psikoloÄŸa koÅŸuyor, hasılı, çözmek yerine problemini baÅŸkalarına havale ediyor. Böylece her ikisi de problem çözememe noktasında ortak bir noktada buluÅŸmuÅŸ oluyorlar.
Aile ve Gönül Katkılı EvliliÄŸin Problemleri
Bu üçüncü tip; idealize ettiÄŸimiz, insanlık toplumunun kurtuluÅŸunu gördüÄŸümüz aile tipidir. Bu tip ailelerde de diÄŸer aile tiplerinde yaÅŸanan problemlerin aynısına rastlarız. Ancak problemler halının altına süpürülmez ve problemlerden kaçılmaz. Tam aksine problemle yüzleÅŸilir ve en kötü haliyle, kangren olmuÅŸsa kesilerek ailenin bütünlüÄŸü korunulur. Bu tip aile; fırtınada sığınılan liman gibidir, sabırla bütün suyu vücudunda toplayıp, azar azar dağıtan, enerjiye dönüÅŸtüren ve en leziz yiyeceklerin yetiÅŸmesine vesile olan baraj gibidir.
Bazen baraj misali suyu taşıyamaz olup sabrının taÅŸtığı anlar olur, ya da ani bir öfke tsunamisi ile gönül kıyıları felakete düçar olabilir ama onu tekrar eski haline döndürecek, hatta ders alıp eskisinden de iyi kılacak bir sinerjiye sahiptir.
Babam esnaf olduÄŸu için küçüklüÄŸüm ustalar arasında geçti. Yaşı benden oldukça büyük bir abi vardı. Okul tatillerinde babama yardıma gittiÄŸim için bu abi ile de zaman zaman babam vesilesiyle görüÅŸürdük. Fazlaca alkol aldığı için babam, O’na aralarındaki samimiyete dayanarak nasihat ederdi. Üniversiteye gittiÄŸim yıllarda o da evlenmiÅŸti. Duydum ki kendine ev almış alkolü de bırakmıştı. Bir defasında geçmiÅŸinden bahsediyor, nasıl sokaklarda kaldığını, mezarlıklarda yattığını (güvenli olduÄŸu için) anlatıyordu. İyi bir ailesi olmamıştı ama kurduÄŸu aile çevrenin de katkısıyla mükemmel olmuÅŸtu. Kullandığı alkol ömrünü kısaltmıştı ama ömrünün son yıllarını hasretini çektiÄŸi mutlu bir aile içinde tamamlamıştı. Bugün rahmetle andığım bu güzel abimiz bugün oluÅŸturmak zorunda olduÄŸumuz ve üzerinde çalışmamız gereken “çevre” katkısıyla yeniden bir hayata doÄŸmuÅŸtu.
Tekrar mahalle katkısının (baskısının deÄŸil) hayatımıza nasıl gireceÄŸi üzerinde tefekkür edeceÄŸiz.
Selametle…
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.