1
Maria Darrieussecq “DiÅŸi Domuz” romanında parfümeri maÄŸazasında boÄŸaz tokluÄŸuna ve sezon sonu ürünlerden elde kalan kozmetik ürünlere ücret vermeden kavuÅŸabilmek adına çalışan ve yavaÅŸ yavaÅŸ bir domuza dönüÅŸmeye baÅŸlayan isimsiz bir kadının hikâyesini kendi dilinden anlatır. İşe baÅŸlayabilmek için patronunun iÅŸte kalabilmek için de müÅŸterilerin tüm cinsel isteklerini yerine getiren kadın kahramanın cildi zamanla pempeleÅŸir, vücût yapısı deÄŸiÅŸir, her tarafından sert kıllar çıkar. Bütün bu fiziksel baÅŸkalaşımlara yeme alışkanlıklarındaki deÄŸiÅŸiklikler de eklenir. Artık çiçekleri, çimenleri, solucanları, atkestanelerini yer hale gelmiÅŸtir. Olup bitmekte olan ÅŸey, kadının cismen domuzlaÅŸmasıdır. Ancak dönüÅŸüm Kafka’nın Gregeory Samsa’sı gibi sert ve âniden gerçekleÅŸmeyerek uzunca bir sürece yayıldığı gibi gelgitlidir de; ana karakter kimi zaman domuz, kimi zaman, insan kimi zamanda domuzumsu ya da insanımsı bir cisme bürünmekte ve durum iradesi dışında gerçekleÅŸmektedir. (1)
Alegorik bir anlatıya sahip olan eserin zihnimde bunca etkili çaÄŸrışımlar oluÅŸturmasının sebebi ÅŸüphesiz ki Aziz Kur’an’ın böylesi bir baÅŸkalaşıma dikkat çeken âyetleriydi. Allah’ın lânet ederek gazabına uÄŸrattığı, maymuna ve domuza çevirdiÄŸi insanlardan bahseden ayetin (2) yanı sıra cumartesi yasağını ihlal eden Yahûdilerin aÅŸağılık maymuna çevrildiÄŸine dair ilâhi beyanlar(3) çarpıcı bir metamorfoz misalini ortaya koyuyordu. İslamî literatürde mesh olarak bilinen bu durumun keyfiyeti hakkında yani deÄŸiÅŸimin bedenen mi, rûhen mi gerçekleÅŸtiÄŸi konusunda farklı görüÅŸler ileri sürülse de Elmalı’lı Hamdi Yazır’ın ‘bedeni dönüÅŸümün ahlaki ve ruhi dönüÅŸümden daha önemli olmadığı tespiti’ bu ihtilafların tali bir niteliÄŸe sahip olmaktan baÅŸka bir anlam içermediÄŸini gösteriyordu. (4)
Peki, insan nasıl ve niçin maymunlaşır, domuzlaşır? İlâhi kelâm, kendilerine apaçık âyetler ulaÅŸtığı halde haddi aÅŸmayı yaÅŸam biçimi haline getirenlerin, kendilerine yapılan her türlü iyilik çaÄŸrısına ısrarla kulaklarını tıkayanların, dünyanın geçici ve deÄŸersiz metâının peÅŸinde koÅŸmak için dinlerini bir oyun ve eÄŸlence aracı kılanların bu dönüÅŸüme uÄŸradığını beyan eder. “Bütün bunlara ilaveten Tevrat’ın Yahûdîlere bu güne saygının lüzumunu bildirmesi ve aksi davranışta bulunanların ölüm cezasına çarptırılacağı yönündeki uyarısı dikkate ÅŸâyandır. O güne saygı sıradan bir sorumluluk olsaydı, aykırı davranışta bulunanlar ölümle tehdit edilmezdi. Demek, Cumartesi gününe saygı, Kur’ân ve Tevrat’ın ifadesine göre, oldukça önemli bir konuma sahiptir.”(5) Dikkat edilirse tüm süreç insanın kalp taşıması ile doÄŸrudan irtibatlıdır. Zira kalb, bir ÅŸeyin içini dışına çıkarandır, altını üstüne getirendir, bir ÅŸeyi baÅŸka bir ÅŸeye deÄŸiÅŸtirendir, dönüÅŸtürendir. İşte âfâkta, enfüste ve satırlarda yazılı olan âyetler deÄŸiÅŸime ayarlı kalbin yürümesi gerektiÄŸi yolu gösteren iÅŸâretlerdir. İşâretleri takip ederek yol alan, tahayyül edilemeyecek kuvveyle donatılmış kalbine sürekli yükseklik kazandırırken; iÅŸâretleri tâkibi bırakansa biteviye bir düÅŸüÅŸe teslim olur. Bir zaman sonra düÅŸüÅŸ öyle bir noktaya ulaşır ki orjin de orjine dair bilgi de yitirilir. “Verdikleri sözden dönmeleri, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberlerini öldürmeleri ve kalplerimiz kılıflıdır demelerinden dolayı (onları lanetledik). Hayır, Allah inkârları dolayısıyla onların kalplerine mühür vurmuÅŸtur. Onların azı dışında iman etmezler” (4/Nisa 155) Kalbin mühürlendiÄŸi an, domuzlaÅŸma sürecinin tamamlandığı andır. Bundan sonraki aÅŸama domuzlar ağılına giren kiÅŸinin en domuzluk yarışmasına katılımıyla baÅŸlar. Artık dönüÅŸ yoktur, çünkü Elmalılı’nın dediÄŸi üzere kalbin mühürlenmesi tıpkı bir zarfın mühürlenmesine benzer. Mühürlenen zarfın içine mührü parçalamadan nasıl bir ÅŸey koymak mümkün olmuyorsa, idrak melekeleri kaybolan kiÅŸinin iÅŸitebilmesi iÅŸitmenin artık bir fayda vermediÄŸi anda yâni can kuÅŸu bedenden ayrıldığında gerçekleÅŸebilmektedir. Efendimiz’in (S.A.V) dilinden bu hakîkat ÅŸu ÅŸekilde özlü olarak ifade edilir: “Bir günah iÅŸlendiÄŸi zaman kalpte bir nükte-i sevda (kara leke)oluÅŸur. EÄŸer sahibi piÅŸman olur tevbe ve istiÄŸfar eylerse kalp yine parlar, etmez de günah tekerrür ederse o lekede artar nihayetinde arta arta bir raddeye gelir ki leke bir kılıf gibi bütün kalbi kaplar."Mutaffifin suresinde böyle bir kalp anlatılmıştır. ‘Asla, hayır; olanların kazandıkları kalpleri üzerinde pas tutulmuÅŸtur.(83/ Mutaffifin 14 (6)
2
İrtidâd, en yalın tanımıyla îmânı verip karşılığında küfrü satın alma eylemidir. Bu alışveriÅŸte pak olan, fıtrî olan deÄŸerli olan verilmekte ve karşılığında pis olan murdar olan alınmaktadır. AlışveriÅŸi yapanın ruhu alaboralarla altüst durumda olup, içindeki fırtınayı bir an olsun dindirebilmek için durduÄŸu mevziiyi meÅŸrulaÅŸtırmak zorundadır. En kolay yol ise îmâni deÄŸerlere saldırmaktır. Hazreti Muhammed’in(S.A.V) halasının oÄŸlu Ubeydullah bin CahÅŸ’ın hicret ettiÄŸi HabeÅŸistan’da İslam’ı terk ederek Hristiyanlığa geçmesi, İslam hakkında ileri geri konuÅŸarak eÅŸi Ümmü Habibe validemize de dinini deÄŸiÅŸtirmek için baskı yapması anılan psikolojinin Müslümanlar arasında en bilinen örneklerindendir.
Mezkûr tipolojinin en hesaplıları ise doÄŸrudan taarruzda bulunmak yerine iÅŸe öncelikle Müslümanları ve Müslümanların tarih boyunca üretimlerini kıyasıya eleÅŸtirerek baÅŸlar. Tipik bir oryantalist edâsı tüm tavırlarının hâkim rengidir. Üstencidir, kibir kumkumasıdır, söyleminin özü, İslam’da bir hayır olsaydı ben orada durmazdım demeye gelir. Öyle ya güzellikte, hayır da hep onun yanında hep onun durduÄŸu yerdedir. Kimselerin yapamadığını yapmış, kimselerin söyleyemediÄŸini söylemiÅŸ bir cesur yürektir. Bu kahramanlığıyla kimi zaman timsahın kimi zaman dev bir aslanın açık aÄŸzı arasında fikirlerini söylemeye devam eder. İslamî deÄŸerlere hele de Müslümanlara saldırının hiçbir bedel ödemeyi gerektirmediÄŸini bilmediÄŸi içindir ki(belki de tek bilmediÄŸi ÅŸey budur) kendisini baÅŸ cengâver, sahipkıran zanneder. DüÅŸüncelerinde insanı dehÅŸete düÅŸüren bir tutarlılık bulunur. Kimi Gezi olaylarını Tanrı’nın ÅŸehre inmesi olarak nitelendirirken, kimi kanserin tedavisine dair reçeteler sunar. Müslümanlara çatar görünseler de kavgaları Tanrı’yladır. Niçin tanrı olmadıklarına hayıflanmayla geçer ömürleri.
Tüm mimikleriyle Åžark için yeterliyim (Bon pour l’orient) derlerken ezikliklerini haykırdıklarının farkına bile varamazlar. GeçmiÅŸte kaleme aldığı emek mahsulü çalışmalarının yeni basımları yapılıp dururken müellifi oldukları eserleri tekzip edip durmaları da ayrı bir ironi konusudur. Farkında olamadıkları ÅŸey kaybettikleri nurun çekilmesiyle ÅŸerha ÅŸerha çürüyen rûhlarının habîs kokusudur. Onların bu halini âlemlerin rabbi ÅŸu ÅŸekilde tavsif eder: “Onlara kendisine ayetlerimizi sunduÄŸumuz o adamın kıssasını da anlat; ayetlerden sıyrılıp çıktı, derken onu ÅŸeytan arkasına taktı, en sonunda da helak olanlardan oldu. EÄŸer dileseydik Biz onu ayetlerle yükseltirdik, fakat o, yere alçaklığa saplandı ve hevâsının ardına düÅŸtü. Artık onun hali o köpeÄŸin haline benzer ki, üzerine varsan dilini sarkıtıp solur, bıraksan yine dilini sarkıtıp solur. İşte böyledir o ayetlerimizi inkâr edenlerin durumu; kıssayı kendilerine naklet, belki biraz düÅŸünürler” (A’raf 175-176)
Yazımızın başında yazar “yavaÅŸ yavaÅŸ bir domuza dönüÅŸmeye baÅŸlayan isimsiz bir kadının hikâyesini kendi dilinden anlatır” demiÅŸtik. Domuza dönüÅŸen kadın ormanda diÄŸer domuzlarla beraber yaÅŸarken kitabı kaleme alırken domuz olarak yazmanın, domuz olarak mâziyi hatırlamanın zorluklarından bahseder. Elhamdülillah domuz olmadığımız için domuzluÄŸun zorluklarını bilmiyoruz. Yüce Allah’tan îmânımızı muhafaza etmesini, kalplerimizi İslam dini üzere sabit kılmasını, bizleri aÅŸağılık maymunlara ve domuzlara çevirmemesini samimi bir yürekle talep ediyoruz.
DİP NOT
- De ki: ‘Allah katında, bunlardan daha ÅŸiddetli bir cezayı hak edenleri size söyleyeyim mi? Onlar Allah’ın lanetledikleridir; onlar Allah’ın gazap ettikleridir ve taÄŸuta taptıkları için Allah’ın, maymuna ve domuza çevirdikleridir. Bunların durumu en kötü olanlar ve doÄŸru yoldan daha da fazla sapanlardır.” (Mâide, 5/60)
- “Ey Resulüm! Bir de onlara deniz kıyısındaki kasaba halkının başına gelen musibetlerin neler olduÄŸunu sor bakalım! Bu kasaba halkı, ‘cumartesi günü çalışma yasağını’ ihlal ederek haddi aÅŸmışlardı. Balıklar cumartesi günü sahile akın ediyorlardı, diÄŸer günlerde gelmiyorlardı. İşte biz, bu kasaba halkını, günaha girmelerinden dolayı böyle imtihan ediyorduk. Onlardan bir topluluk (yapılan ÅŸeyin yanlışlığını anlatan diÄŸer bir topluluÄŸa ÅŸöyle dedi): ‘Allah’ın helak edeceÄŸi ve ÅŸiddetli bir azaba uÄŸratacağı bu insanlara niçin nasihat ediyorsunuz?’ Onlar da, ‘Belki bu insanlar, Rabbinize tevbe eder ve O’nun yasaklarını ciddiye alırlar.’ diye cevap verdiler. Zamanla bu insanlar kendilerine yapılan nasihati unuttular. Bunun üzerine biz de onların arasında bulunan ve nasihat eden insanları kurtardık, azgınları ise iÅŸledikleri günahları sebebiyle çok zorlu bir azaba düçar ettik ve onlara: ‘AÅŸağılık maymunlar olunuz.’ dedik.”(A’raf 163-166)
- “Gerçi hakikate nazaran, suretçe deÄŸiÅŸiklik manevi deÄŸiÅŸimden daha müÅŸkül ve daha mühim deÄŸildir. İnsanlık ÅŸiarlarının söndüÄŸü bir bedenin dış yüzüyle dahi maymun suretini alıvermesi, iyi düÅŸünülürse, hemen hemen normal bile görülebilir. Allah korusun, çeÅŸitli hastalıklar ile kılığını deÄŸiÅŸtirmiÅŸ nice bedenlere tesadüf edilmiÅŸtir” (Kur’an’ı Kerim’de Tarihsel Bir Gönderme,İnsanın MaymunlaÅŸması ya da Kimlik Kaybı, Muhammed Fatih Kesler,Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları 2015 sayı 4 s. 105
- İslami Kaynaklara Göre Sebt Yahudilerinin Maymuna DönüÅŸtürülmesi Meselesi, Nur Ahmet Kurban, Ma’rife Dini AraÅŸtırmalar Dergisi, 2013
- Tirmızi Tefsir İbni Mace Zühd 29
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.