Aileyi oluÅŸturan bireyler, Hz. Ali’nin dediÄŸi gibi kendi çağının çocuÄŸudur. Dolayısıyla aile de kendi çağının ailesidir. Kullandığı araçlar, bulunduÄŸu sosyoloji, çatışmalar, çözümler hasılı her ÅŸeyi ile farklı bir formdadır. GeliÅŸen araçlarla hızlanan zaman ve daralan mekan algısı, bir önceki yüzyılı bırakın, 20 yıl öncesini bile hızla eskitiyor, yeni çatışma alanları, yeni iliÅŸki biçimleri ve yeni çözümlere ihtiyaç duyuyor.
Bu zaviyeden bakıldığında artık eski hal muhaldir ve Mevlana’nın dediÄŸi gibi “yeni ÅŸeyler söylemek lazım” yeni normalleri keÅŸfetmek gerekiyor.
Önceki yazımızda bahsettiÄŸimiz aile tiplerinin ortaya çıkardığı problemlerinin çözümünde bu temel anlayış, sonraki tavırlarımıza, tutumumuza, tepkilerimize ışık tutacak. Asla “eskiden gençler, kadınlar, erkekler, anneler, babalar ÅŸöyleydi” ümitsizliÄŸinde kıvranmayacağız.
Hayatta her problemin çözümünde örneÄŸin bir musluk tamirinde bile gerek bilerek, gerekse bilmeyerek bir tarz/metodoloji geliÅŸtiririz.
Toplumun genel yapısını oluÅŸturan aile yapısının korunması ve problemlerinin çözülmesi için de bir usule ihtiyacımız var. Eskilerin dediÄŸi gibi; “Usul esastan önce gelir”.
Bu anlamda problemlerin çözümünde 3 aÅŸama olmazsa olmaz usulümüzdür;
Bütüncül Yaklaşım
Çözüm Odaklı Yaklaşım
Sonuç Odaklı Yaklaşım
- Bütüncül Yaklaşım
Suya atılan taÅŸ nasıl geniÅŸleyen halkalara sebep olur ve birbiriyle iliÅŸkiliyse, insan ve içinde bulunduÄŸu evren aynı iliÅŸkiselliÄŸe sahiptir. İnsanı bu bütünlük içinde görmediÄŸiniz zaman problemlerine de tam teÅŸhis koyamazsınız.
Kan davasını, mensup olduÄŸunuz toplumdan bağımsız düÅŸünebilir misiniz? “ya benimsin ya da toprağınsın” sözüyle iÅŸlenen cinayetleri bulunduÄŸunuz kültürden ayrı deÄŸerlendirebilir misiniz?
Bugün yaÅŸadığımız en büyük sorun, batının bir yerinde hazırlanan paket çözümlerin, baÅŸka toplumlara hap gibi sunulmasıdır. Maalesef bundan, danışmaya gittiÄŸimiz psikologlar da, aile danışmanları da etkilenmektedir. Böylece Ankara haritası ile İstanbul’da sokak arama gibi bir duruma düÅŸüyoruz. Yol bulmak için harita iyi bir çözüm ama doÄŸru harita olmadığı zaman yol bulma olasılığınız sıfırdır. ÇaÄŸdaÅŸ insanın her ÅŸeyi bilirim yaklaşımı aslında çözümsüzlüÄŸün temel baÅŸlangıcıdır. Her ÅŸeyi bilirim yerine her ÅŸeyi öÄŸrenebilirim mantığı daha olumlu ve daha çözümleyici bir yaklaşımdır.
1970’li yıllara kadar hastalık olarak kabul edilen LGBT, ne olduysa bu tarihlerden sonra cinsel bir tercih olarak kabul edilmeye baÅŸlandı. Aslında ne olduysa? sorusu ironik bir soru.
Sebep ÅŸu: psikolojiye dair üretilen bilgi ve teÅŸhislerin %70’i ABD’den yayılmakta ve medyanın etkisiyle paket çözüm olarak Dünya’ya sunulmaktadır. Düne kadar LGBT’yi hastalık kabul eden Amerikan Psikoloji DerneÄŸi (APA), 1973’te, eÅŸcinselliÄŸi bir hastalık olarak görmekten çıkarıyor, ve daha da ileri giderek, 1975’te aldığı bir kararla, psikologları, eÅŸcinsellerin yaftalanmasına son verilmesi yönünde önderlik etmeye çağırıyordu. Medya ve sinema sektörünün desteÄŸi ile bütün dünyaya yayılan bu kabul sonuçta bu eÄŸilime sahip olanların deÄŸil buna karşı çıkanların utanacağı, kendini saklayacağı bir hale dönüÅŸtü. Bu ise önem verdiÄŸimiz bütünselliÄŸin ne kadar hayati olduÄŸunu ortaya koymaktadır. Her toplum kendi bütünselliÄŸi içinde sorunları çözecek ama bu çözüm aile bütünlüÄŸü içinde gerçekleÅŸecektir. Aileyi yok eden batı bile çok geç de olsa artık bu çözüm noktasına dönmüÅŸtür.
Suyun yok etme etkisi kadar, üretme etkisi de yadsınamaz. Size sunulan bu iki gücü iyi tanır iyi yönetirseniz, suyun yok edici yeteneÄŸini, var edici yeteneÄŸe dönüÅŸtürebilirsiniz. Aile de su gibi hem toplumu var etme hem de yok etme yeteneÄŸine sahiptir.
BaÅŸta devlet olmak üzere yukarıdan aÅŸağıya uygulanan politikalar çok stratejiktir. ÖrneÄŸin son yıllarda bir bakanlığın isminin deÄŸiÅŸimi böylesine stratejik bir adımdır. Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlık ismi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüÅŸtürülürken, aileyi bölmeyen, bütüncül yaklaşımı destekleyen isabetli bir tercih yapılmıştır.
Çünkü kadın aileden ayrı bir birey deÄŸil tam aksine aile bütünlüÄŸü içerisinde bir parçadır. EÄŸer kadının bir sorunu varsa bu kadın oluÅŸundan dolayı deÄŸil ailenin saÄŸlıklı iÅŸlemeyiÅŸinden kaynaklanmaktadır. Günümüzde kadın haklarını savunan pek çok sivil toplum örgütü, aileye, onu aÅŸağılayan “ataerkil aile” tanımıyla yaklaÅŸmaktadır. Böylece insanı fiziksel olarak üreten kadın bütün sorunlarıyla tek başına mücadele etmektedir. Aile sığınma evlerine, ÅŸiddete karşı çıkarılan kanunlara raÄŸmen, ÅŸiddet ve taciz artarak devam etmektedir.
Küçük balığı, büyük balığa yem olmaktan kurtarmak için bulunduÄŸu habitattan uzaklaÅŸtırmak nasıl çare deÄŸil ise kadını da aileden çıkarıp tek başına sorunlarını çözmeye çalışmak aynı ÅŸeydir. Niyet iyi olabilir ama sonuçları itibarıyla yıkıcı hatta ölümcül olmaktadır. ÖrneÄŸin; erkeÄŸin ÅŸiddetini önlemek için uygulanan evden uzaklaÅŸtırma cezası, kadınları korumak yerine daha fazla hedef haline getirmekte ve ne yazık ki bu tedbirler kadının hayatını kaybetmesiyle sonuçlanmaktadır. Ailenin doÄŸal iÅŸleyiÅŸinden ayrılan her çözüm, çözüm olmaktan ziyade iÅŸleri daha karmaşık hale getirmekte ve bu haliyle bireyi çaÄŸdaÅŸ tüketim kültürü içerisinde yalnızca üreten ve tüketen bir makine haline getirmektedir.
Ailenin yokluÄŸunda, sanal âleme taşınmış fuhuÅŸ sektörü, kadını erkeÄŸin cinsel ihtiyaçlarını karşılayan bir tüketim nesnesine dönüÅŸmüÅŸtür. Çok ilginç bir ÅŸekilde feminist akımlar doÄŸrudan fuhuÅŸ sektörünün nesnesi kadını kurtarmaktan ziyade çalışma ÅŸartlarının (!) düzeltilmesi, ortamının güvenli olmasıyla ilgilenmektedirler. Kadını, çocuÄŸu, eÅŸi, anneyi, babayı, nineyi, dedeyi, teyzeyi, halayı, yeÄŸenleri aile bütünlüÄŸü içinde düÅŸünüp, problemlere bu bütünlük içinde çözüm aramazsanız, kimyasal ilaçla tarım zararlısını öldürmeye benzer bir iÅŸ yaparsınız. Zararlıyı belki öldürürsünüz ama bunun yanında o toprakta doÄŸal dengeye katkı saÄŸlayan pek çok varlığı da yok etmiÅŸ olursunuz. Bu da elde ettiÄŸinizden daha fazla zarara yol açar. Aynı ÅŸekilde yalnız başına kadını, çocuÄŸu, eÅŸi kurtarabilirsiniz ama aile ve çevresini yıkarak daha büyük zararlara yol açarsınız.
Dijital çaÄŸ; nasıl her ÅŸeyi sayısallaÅŸtırıyorsa insan ve aile iliÅŸkileri de istatistiklerden ibaret sayılarak çözümler üretilmektedir. Oysa Alman psikolog Gestalt’ın dediÄŸi gibi; Bütün; onu oluÅŸturan parçaların toplamı deÄŸil, daha fazlasıdır. Anadolu insanının deyiÅŸiyle “bir elin nesi var, iki elin sesi var”. Parçalara bölerek sorunlarına çare aradığınız aileyi, sorunlarını çözmekten ziyade içinden çıkılmaz sorunlar yumağına dönüÅŸtürmüÅŸ olursunuz.
Batı toplumu ve her izini takip eden bizler, yaÅŸlıların sorununu çözmek için “huzur evi”, yetimleri veya bakılamayan çocukları kurtarmak için “yetim yurtları”, kadınları korumak için “kadın sığınma evleri”, ergen gençleri ailenin ÅŸiddetinden korumak için “genç sığınma evleri” kuruyoruz. Çare gibi görünen bu kuruluÅŸlar daha çok parçalanmaya, yoksunluÄŸa, duygusuzluÄŸa ve insanın eÅŸyalaÅŸmasına sebep olmaktadır.
Çözüm nedir? Diye sorduÄŸunuzu duyar gibi oluyorum; İdeal aileyi, annesiyle, babasıyla, çocuÄŸuyla, ninesiyle, dedesiyle hatta bütün mahallesiyle bütün olarak görüp, çözümleri ona göre üretmek durumundayız.
ÖrneÄŸin bugün oturduÄŸumuz apartman daireleri, siteler bahsettiÄŸimiz bu bütüncül yaklaşıma ne kadar uygundur? Hatta ulaşım araçları, yönetim hiyerarÅŸisi açısından mahalle muhtarı, evimizin önünü süpüren temizlik elemanı, gittiÄŸimiz marketin yapısı ne kadar uygundur?
Åžüphesiz bu büyüklükte ve bütünlükte çözümlerin adresi devlettir. Ama devleti oluÅŸturan bireyler olarak bunları talep edip, bunlara destek olan siyasi araçları kullanmamız gerekir.
“Herkes kapısının önünü süpürse bütün mahalle temiz olur”, prensibince kendi kiÅŸiliÄŸimizde ve ailemizde ideal ailenin ve bütüncül yaklaşımın inÅŸa sürecini baÅŸlatmamız gerekir.
Aslında güzel ÅŸeylerin ufak ÅŸeylerde gizli olduÄŸu gibi büyük baÅŸarılar da küçük adımlarla ilgilidir. EÄŸer ideal aileye inanırsanız bir gün açtığınız yoldan koca bir toplum geçer. Buna kısaca; kelebek etkisi diyorlar. Yani; bir kelebeÄŸin çırptığı kanatların yarattığı türbülansın (girdabın) sönümlenmeyip, binlerce kilometre uzakta kasırgaya neden olabilmesidir. Ailenin bütünlüÄŸü gibi âlemin bütünlüÄŸünü kavrarsanız, bunun imkânsız olmadığını anlarsınız.
Atalarımız bugünkü bilimle deÄŸil ama tecrübe imbiÄŸinden süzülen bal gibi bir sözle bunu çok güzel anlatmışlar: “damlaya damlaya göl olur”. İdeal ailede babanın söylediÄŸi her sevgi sözcüÄŸü, annenin severek yaptığı her yemek, çocuÄŸun annesi ve babasının yanağına kondurduÄŸu bir öpücük, aileye fırtınalı zamanlarda güvenli limanlar sunar. Anne eÅŸiyle kavga etse de, çocuk ebeveyninden bir an için nefret etse de, o küçük öpücükler, sevgi sözcükleri, sevgi yemekleri; yaz gününde hararetimizi alan soÄŸuk bir içecek gibi içimize serinlik indirir de kabaran bütün öfkemizin yerini sevgi sakinliÄŸi alır. Ve aile kaldığı yerden tüketime deÄŸil üretime devam eder.
- Çözüm Odaklı Yaklaşım
Bütünsel yaklaşım problemin çözüm araçlarından birincisiyse, ikinci araç çözüm odaklı yaklaşımdır. Makine benzeri, ailenin bütün unsurlarıyla nasıl çalıştığını gördükten sonra ortaya çıkan arızaları daha kolay teÅŸhis edebilirsiniz. DiÅŸlisi bozulan bir makine nasıl aksarsa, sevgi, saygı çarkları bozulmuÅŸ bir aile de aksamaya, sonunda da huzur üretimine son verir. Meseleye çözüm açısından yaklaÅŸtığınızda yapacağınız ilk iÅŸ aksayan diÅŸliye el atıp, yaÄŸ gerekiyorsa yaÄŸ, deÄŸiÅŸtirmek gerekiyorsa deÄŸiÅŸtirmektir. Bunun gibi aile de saÄŸlıklı yürüyüÅŸünü sürdürmek için, arızaya malzeme hazırlar gibi bu gibi durumlara yedek sevgi parçaları biriktirmek zorundadır. Her akÅŸam babamızın haberlerden kısıp çocuklarına, eÅŸine verdiÄŸi yarım saatlik bir zaman ailenin sevgi parçalarını yenilemek için çare olacaktır. Ya da yorgun iÅŸ dönüÅŸünde eÅŸin sıcak bir karşılamasıdır yedek parça. Çözüm odaklı düÅŸünmek acil müdahale deÄŸildir. Aksine acil müdahale öncesi ve sonrası tam tedavi müdahalesidir.
“Ergen kızımız sürekli annesiyle kavga ediyor bir türlü anlaÅŸamıyorlardı. Kızımız yediklerine dikkat etmiyor ama kilolarından da rahatsız olduÄŸu için sık sık saÄŸlıksız diyetler deniyordu. Anne buna kızıyor, biricik yavrusunun saÄŸlıklı beslenmesi için elinden geleni yapıyor ama söylediÄŸi hiçbir söz fayda etmiyordu. Kavgalar, çekiÅŸmeler sürerken yine saÄŸlıksız bir diyet baÅŸlayan kızımız, annesinden sakladığı diyet listesini ve çıkarken yanına aldığı çantasına koyduÄŸu yiyecekleri annesinden saklamayı baÅŸardığını zannediyordu. Çantasını açtığında karşılaÅŸtığı not diyet listesini ve diyet yiyeceklerini saklayamadığını gösteriyordu. Notta: “ömrümü yedin, bunları da ye! en son başını ye...!” J Bu notu okuduktan sonra diyor, bir daha anneme kızamadım ve O’nun dediklerini yaptım. Çünkü bu not annemin söylediÄŸi yüzlerce öfkeli sözden daha samimi ve içten gelmiÅŸ, sevgisini yüreÄŸimde hissetmiÅŸtim. Hatta notu okurken gözlerim dolmuÅŸtu!”
İşte böyle, hepimiz pedagog, sosyolog ya da uzman olmayabiliriz ama iyi niyetle sarf edilmiÅŸ samimi bir davranış kışın bitiÅŸini müjdeleyen bir kardelen gibidir. Bu demek deÄŸildir ki yardım almadan her zaman böyle baÅŸarılı olabiliriz… İnsanız, eksiÄŸiz, hatta çocuk uzmanı, psikolog, dünyaca tanınan evlilik danışmanı olabilirsiniz. Yine de baÅŸkalarına ihtiyacınız olacaktır. Çevrenize baktığınızda herkese danışmanlık yapan hem de çok ÅŸöhretli bazı insanların aile hayatının hiç de iç açıcı olmadığını göreceksiniz. Bu da bütüncül yaklaşımın ne kadar haklı olduÄŸunu, kimsenin mükemmel olmadığını herkesin birbirine ihtiyacı olduÄŸunu gösteren en önemli sonuçtur.
Çözüm odaklı olmanın önündeki engelleri aÅŸtığınızda direkt çözüme ulaÅŸmış olacaksınız. Bu engeller:
1- Soruna odaklanmak. Yani; “Derdim dünyadan büyük” yaklaşımıdır.
Bir aile geçinemeyen iki kardeÅŸ için danışma istemiÅŸlerdi. Randevu belirlendi ve görüÅŸmeye aldım. Aslında aile bütün sorunları kendi pencerelerinden bana anlatmışlardı. Çocuklar yanıma geldiklerinde bile birbirine gardını almış iki düÅŸman gibiydiler. Onlarla kısaca tanıştıktan sonra önlerine iki beyaz kağıt koydum ve ÅŸunu söyledim: “Biliyorum aranızda bir sürü sorun var ama bugün sorunları konuÅŸma günü olarak tespit etmedim. Sorunları daha sonra konuÅŸacağız. Öncelikle önünüze koyduÄŸum kağıda birbiriniz hakkında hiç iyi gördüÄŸünüz taraf var mı onları yazmanızı istiyorum dedim. İstemeye istemeye, “ÅŸuraya geldik ÅŸu iÅŸi halledelim de gidelim” der gibi yazmaya baÅŸladılar. Bir süre sonra asık suratları rahatlamaya hatta birisi hafif gülümsemeye bile baÅŸlamıştı. Yazılarını bitirdiklerinde hayli rahatlamış bir halleri vardı. Kâğıtları elime aldığımda küçüklüklerinden beri hatırladıkları, eÄŸlendikleri zamanlara iliÅŸkin birkaç ÅŸey vardı ama bu onları ÅŸu anda bile rahatlatmaya yetmiÅŸti. Bazen küçükler büyüklerden daha kolay çözüm odaklı olabiliyorlar. Onlar da yapmak istediÄŸimi anlamışlardı. Böylece bir daha ki çözüm toplantımıza büyük bir heyecanla katıldılar. Tabii her ÅŸey pürüzsüz olmadı ama çocuklarımız çözüm odaklı olmayı öÄŸrenmiÅŸlerdi ki bu büyük bir kazanımdı”.
2- Çözüme giden yolda bahane engelleri oluÅŸturmak: Yani; “KeÅŸke ÅŸöyle olmasaydı, böyle olmasaydım, benim suçum deÄŸil….” Yaklaşımı.
İnsanlığın varlığından beri var olan hastalıklı bir tutumdur. Eski Yunan’da bir çatışma veya doÄŸal afet ortaya çıktığında suç “farmakos” diye adlandırılan kiÅŸilerin üstüne yüklenirdi. TaÅŸlanarak kent dışına sürülen bu kiÅŸi sayesinde yöneticiler ve kentliler kendi hata ve kusurlarına mazeret bulmuÅŸ olurlardı. Yine Tevrat ve İncil’de geçen “Azazel” diye adlandırılan bir keçiye de benzer iÅŸlevler yüklendiÄŸi anlatılır. Bu keçiye dokunanların, kendi suçları ve günahlarından kurtulduÄŸuna inanılıyordu. Bugün “günah keçisi” deyimine kaynaklık eden bu masum hayvan, yapılan bir törenden sonra ya bir yardan atılır ya da çöle bırakılır böylece bütün hatalarını bu masum hayvanın ölümüyle temizleyip geride bıraktıklarını düÅŸünürlerdi.
3- Problemi olduÄŸu gibi bırakmak: Yani: “Çöpü halının altına süpürme” Yaklaşımı.
Hz. Muhammed: “Erteleyenler helak oldu.” diyor. Aslında ertelemek, hayatı ertelemektir. Adeta video seyrederken “pause” düÄŸmesine basmaktır. Oysa zaman, olaylar “dur” dediÄŸinizde durmazlar. Onlar akar gider ama duran yerinde sayan siz olursunuz. Üstelik suyolunu tıkayan kütükler gibi problemleriniz durduÄŸunuz yerde size takılarak yığıldıkça yığılır.
Ailesi ile sorunlar yaÅŸayan bir arkadaşım vardı. Pazarlama iÅŸi ile uÄŸraşır, zamanının önemli bir bölümünü oturduÄŸu ÅŸehrin dışında geçirirdi. Her ailede olduÄŸu gibi O’nun da ufak tefek ailevi problemleri vardı. Ancak sorunlar saklanamaz hale geldiÄŸinde sıkıntılı bir anında, patlamak üzereyken problemlerini benimle paylaÅŸmıştı. Aile ortamında onları dinlemeye karar vererek, aile ziyareti bahanesiyle evlerine gittim. Söz sözü açarken, meselenin bamteline varmıştım. Bütün problemlerin çözümü arkadaşımın iÅŸ seyahatinden dönüÅŸüne erteleniyordu. Ama her dönüÅŸünde iÅŸler çözülemeden tekrar sonraki iÅŸ seyahati dönüÅŸüne kalıyordu. Ailenin problemleri “iÅŸ seyahati dönüÅŸü” halısının altına süpürülüyordu.
4- Benim yerime baÅŸkası çözsün:
Yani: “Elden gelen öÄŸün olmaz, o da vaktinde gelmez” yaklaşımı.
Bu durum bir baÅŸka ifadeyle vurdumduymazlıktır. Evi baÅŸkası temizlesin, çöpleri baÅŸkası çıkartsın, evlilik törenini baÅŸkası organize etsin, param olsaydı her ÅŸeyi baÅŸkasına yaptırırdım, diye uzayan tembellik listesi. Hatta bu durum siyasi hayatımızda bile mevcuttur. VatandaÅŸ: “Ben onları seçtim, her ÅŸeyi yapacaklar” der. Oysa yetki verdiÄŸiniz insanın sorumluluÄŸu olsa da sizin hala denetleme sorumluluÄŸunuz devam etmektedir. Gemi batarken yalnızca kendi kamaranızı kurtarmanız mümkün deÄŸildir.
5- Mahalle baskısı:
Yani: “El Alem Ne Der!” yaklaşımı.
Nasreddin Hoca, oÄŸlunu eÅŸeÄŸe bindirmiÅŸ kendisi de arkasından ağır ağır yürüyerek köye gidiyorlarmış. Yolda bunları görenler :
- Dünya tersine döndü galiba! Åžu hâle bak ihtiyar adam yerde yürüyor da parmak kadar çocuk eÅŸeÄŸin üzerinde. Ne ayıp ÅŸey deÄŸil mi? Diye söylenmeye baÅŸlamışlar.
Bu sözleri duyan Nasreddin Hoca, merkepten oÄŸlunu indirip kendisi binmiÅŸ. Biraz gidince bir kaç kiÅŸiye daha rastlamışlar. Onlar da :
- Åžu hâle bakın siz ! Koskoca adam binmiÅŸ eÅŸeÄŸe, parmak kadar çocuk arkasından yetiÅŸeyim diye ter döküyor, insanoÄŸlu iÅŸte hep kendini düÅŸünür, diye konuÅŸmaya baÅŸlamışlar.
Bu sözleri duyan Hoca:
- Oğlum en iyisi gel beraber binelim. Bakalım ne diyecekler, demiş.
Hoca önde oÄŸlu arkada giderken birkaç kiÅŸi daha görmüÅŸ onları. Onlar da :
- Åžu insanoÄŸlunda merhamet diye bir ÅŸey kalmadı. Baksana eÅŸeÄŸin beli neredeyse yere deÄŸecek. Yerde yürüseler sanki ölecekler mi ? Azıcık Allah korkusu olan kimse böyle yapmaz, gibi sözler söyleyerek uzaklaÅŸmışlar.
Hoca bu sefer :
- OÄŸlum en iyisi mi, ikimizde yürüyelim, öyle ettik olmadı böyle ettik olmadı. Bir de bu ÅŸekil deneyelim demiÅŸ.
EÅŸek önlerinde, onlar arkada yollarına devam ederlerken, birkaç kiÅŸi daha görmüÅŸ onları.
Onlar da :
- Åžunların ki de akıl mı yani? EÅŸek önlerinde bomboÅŸ gidiyor da her ikisi de ÅŸu sıcakta yerde yürüyorlar. İnsan, boÅŸ eÅŸek olur da binmez mi hiç? DemiÅŸler.
Nasreddin Hoca: “Hadi oÄŸul sırtlayalım eÅŸeÄŸi, çok dinlersen el âlemi eÅŸeÄŸe binmek yerine, eÅŸek sana biner” demiÅŸ.
6- Bu problemin çözümü yok: Yani: “Batsın bu dünya”! Yaklaşımı…
Keklik gibi kanadımı süzmedim
Murat alıp doya doya gezmedim
Bu kara yazıyı kendim yazmadım
Alnıma yazılmış bu kara yazı
Kader böyle imiÅŸ aÄŸlarım bazı
Gönül hey hey hey sebep oy
Bir Erzincan Türküsü bu durumu ne güzel özetlemiÅŸ. Her ÅŸey çözümsüz ve biz buna razı olmak zorunda olan “kader mahkûmuyuz”.
Peki, aslında öyle mi? Yunanlı düÅŸünür Epiktetos: “İnsanlara rahatsızlık veren, olayların kendisi deÄŸil, bu olaylara getirdikleri bakış açısıdır” der.
Bu engelleri aÅŸtığımızda çözüme giden yolda ikinci aletimiz: “çözüm odaklı olmak” aletini de çantamıza koyduk demektir.
Kalan son yaklaşımı da gelecek yazıya saklayıp çözülen hayatlarımızı bütüncül çözüm yaklaşımı ile toparlamak temennisiyle…
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.