İslamî Hareket ve Kürt Sorunu -1

İslam gibi cihan ÅŸümul bir davaya bilinçli bir ÅŸekilde mensup olan ve gönülden inanmış olan herkesin yüklendiÄŸi ağır sorumluluÄŸun farkında olması icap eder. Zira o, siyaset, ticaret ve makam gibi sıradan bir olayın peÅŸinde deÄŸil; bütün yer küreyi ve tüm insanlık alemini ilgilendiren evrensel bir davanın peÅŸindedir. Bu, bilinçli her Müslümanın taşıdığı sorumluluÄŸun boyutlarını ortaya koymaktadır. Haddi zatında her bilinçli Müslümanın bu gerçeÄŸin farkında olması evrensel İslam davasının zaruri bir gereÄŸidir. Bu duyarlılığı taşıyan bir Müslüman sırtında yumurta küfesi taşıyan kimsenin edasıyla hareket etmesi, konuÅŸması, sevmesi, buÄŸz etmesi, oturup kalkması, münasebet kurması, tepki göstermesi, ilgi göstermesi ve hülasa her ÅŸeyini bu bilinçle yapması gerekir. BaÅŸkasının kınamasına bakmaksızın davanın selametini esas alarak hayatını sürdürmesi cihanÅŸümul İslam davasının bir zaruretidir. Dava eri, bulunduÄŸu ortamlarda davasının imajını bozmamaya azami derecede dikkat etmelidir. Bu çerçevede tüm olumsuz ve İslam’ın imajını bozan bütün davranışlardan, eylemlerden, tepkilerden, ilgi ve duygulardan uzak durmalıdır. Her dava mensubunun bu hususlara azami derecede dikkat etmeye gayret göstermesi gerekir. Zira davaların/fikirlerin/ideolojilerin kalitesinin, mensuplarının samimiyet ve dürüstlükleriyle ölçüldüÄŸü bilinen bir gerçektir. Son dönemlerde dünya genelinde ve Türkiye özelinde Müslümanların yaÅŸadıkları can sıkıcı savrulmaların ve toplum nezdinde Müslümanların itibar kaybetmelerinin en büyük sebeplerinden biri, İslam davasına mensubiyetleri olan kimselerin söylemleriyle eylemlerinin birbiriyle çeliÅŸiyor olmasıdır. İslam’ın o diriltici ruhunun, dava mensubiyetleri olduÄŸunu söyleyenlerde görülmüyor olması da savrulmanın önemli sebeplerinden biridir. Kaldı ki, mensubiyet iddiasında bulunanların önemli bir kısmı para, kadın ve makam gibi bazı nefsanî ve ÅŸehvanî cazibeleri görünce davaya ait her ÅŸeyi terk etmeleri yaranın tuzu ve biberi oldu.

Modernite mevcut seküler uygarlığın nefsin heva ve heveslerini kamçılayan unsurları yanına alarak insanlığı - bugüne kadar hiç olmadık bir ÅŸekilde- bazı maceralara itti. Bunlara bakıldığında insanlık bugün global bir krizle yüz yüzedir. Dünyada olayların seyrini takip eden ve gelecekle ilgili bir tasavvuru bulunan birçok fikir adamı bu gerçeÄŸi görmekte ve faÅŸ etmektedir. İşte bu global veya lokal krizlere karşı İslam dava mensuplarına çok önemli sorumluluklar ve büyük görevler düÅŸmektedir. Hamasın Yahudi esirlere göstermiÅŸ olduÄŸu insanî muamele gibi bütün yer kürede ses getirecek ve mesaj verecek bazı hareket tarz ve stratejileri belirlemek gerekir. Keza İslamî hareketin global düzeyde yankı yapan bazı olaylara karşı İslam’ın ruhunu yansıtacak söylemleri geliÅŸtirmesi gereklilik arz eder. İslam davası hem evrensel hem de zaman üstü ve mekan üstü bir karakter  taşıdığı için dava mensuplarının da olaylar karşısında ortaya koydukları tepki, yaklaşım ve deÄŸerlendirmelerinin de evrensel bir karakterde olması gerekir. Ayrıca bu tür tepki, yaklaşım ve deÄŸerlendirmelerin de uzun vadede İslamî davaya kazandıracakları güncel ve evrensel kalite ve kazancın da hesabı iyi yapılmalı; kaÅŸ yapayım derken göz çıkarılmamalıdır. Öte taraftan tavır belirlenecek olayın taşıdığı özellikler itibarıyla İslamî ve insanî açıdan meÅŸruiyeti de göz önüne alınması icap eder.

İşte bütün bu durumlar göz önüne alınarak İslamî hareket(ler)in Orta DoÄŸunun en büyük ve en uzun süreli sorunu olan Kürt Sorununa karşı yaklaşımını, söylemini ve deÄŸerlendirmesini belirlemesi bir zorunluluk deÄŸil midir? Ancak İslamî oluÅŸumların  İslam’a yakışır bir vaziyette baÅŸarılı, adil ve dünyada dikkatleri İslam üzerine çevirecek bir nitelikte bir söylem geliÅŸtirdiklerini söylemek mümkün deÄŸildir. Zira birçok İslamî oluÅŸum mensupları/liderleri/temsilcileri Kürt sorununa bölgede egemen olan ulusalcı/faÅŸist/ırkçı devletlerin/rejimlerin yaklaşımlarıyla yaklaÅŸtıkları bir realitedir. Irakta Saddam, Kur’an-ı Kerim’in bir suresinin ismi olan ‘Enfal’ı Kürtlere karşı uyguladığı barbarca vahÅŸet ve zulmüne isim koydu. Sadece Kürtlere karşı gerçekleÅŸtirdiÄŸi bu Enfal operasyonuyla 50 binden fazla Müslüman Kürdü öldürdü. Bu operasyon çerçevesinde 16 Mart 1988’de kimyasal silah kullanarak hardal gazıyla Halepçe de 8 dakikada 3200 ile beÅŸ bin arasında masum insanı öldürdü. Ayrıca Irak, Kürtlere karşı sadece bir defa kimyasal kullanmadı. Aksine https://ar.wikipedia.org/wiki/ internet sitesinin kayıtlarına göre Halepçe katlıamının dışında 21 kez daha Saddam Irak Kürtlerine karşı küçük çaplı kimyasal silahlar kullandı. Ayrıca Saddam bunun yanı sıra 3000 kadar Kürt köylerini de yıktı yaktı. Buna eÅŸ zamanlı olarak Türkiye’de de Ak Parti iktidarı öncesinde 3000 bin kadar Kürt köyünün kimisi yakıldı, kimisi boÅŸaltıldı. On binlerce Kürt her ÅŸeyini geride bırakarak göçe zorlandı. Binlerce Kürt ‘Faili Meçhul’ vb ÅŸeytanı operasyonlarla ortadan kaldırıldı. Ama ne acıdır ki, Kürt halkına bütün bunlar yapılırken ne bölgedeki İslamî oluÅŸumlardan ne de lokal İslamî oluÅŸumlardan ne o zaman ne de daha sonraki zamanlarda sadra ÅŸifa bir tepki görülmedi. İşin daha acı tarafı kimi İslamî oluÅŸum temsilcisinden bu zulüm ve vahÅŸetleri yapan bölge ülkelerine/siyasî yapılara destek veren demeçler ve açıklamalar geldi. Oysa bırakın bilinçli bir Müslüman olması beklenen İslamî bir dava mensubu bir kimseyi sıradan bir müminin hatta fıtratı bozulmamış bir insanın bu insanlık dışı tavırlara asla destek vermemesi ve asla kalbiyle bile meyle etmemesi gerekir. Çünkü Kerim kitabımız Kur’an, “Zulüm edenlere meyl bile etmeyin. (Aksi taktirde) ateÅŸ size dokunacaktır.” (Hud: 11/113) Zulme karşı Kur’an’ın tavrı bu kadar net iken Kur’an’a iman ettiÄŸini söyleyen bir kimse hiçbir zulme -gerekçesi ne olursa olsun- taraftar olamaz.  İslam’i hareket mensupları ise böylesi bir zulme karşı asla suskun duramaz; bilakis yapılan zulme karşı tepkisini global/bölgesel/lokal ölçeklerde en üst perdeden göstermesi gerekir. İslamî hareket mensupları sadece Kürt meselesinde deÄŸil; tüm olumsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk ve zulme karşı tepkilerini hem bireysel düzeyde hem grupsal düzeyde en üst perdeden göstermelidir. Kafire, Yahudi’ye, Hristiyan’a ve herkime karşı zulüm yapılırsa yapılsın bilinçli bir Müslüman tepkisini göstermelidir. Ancak tekraren söylüyorum: Bazı İslami çevreler Kürtlere yapılan mezalime karşı gündem oluÅŸturacak ne bir eylem ne de bir söylemde bulunmadılar. Kimi zaman seyirci kaldılar; kimi zaman da ilgili ülkenin iktidarından yana tavır gösterdiler. Haksızlık ve zulme karşı bu suskunluk veya nötr tavır nedeniyle gençliÄŸin zihninde İslamî bir portre oluÅŸmadı. Bunun İslamî Hareket için büyük bir kayıp olduÄŸu söylenebilir. 

Yorum Yapın