Siyasi ve ilmî tartışmaların canlı olduÄŸu bir dönemde ÅŸartların kalıbını kolayca kabullenmeyen Hasan el-Bennâ İslâm ümmetinin mevcut durumunu tahlil etmekle kalmamış, öncülüÄŸüyle ortaya çıkan Müslüman KardeÅŸler’le birlikte hayatının sonuna kadar çok yönlü bir mücadele vermiÅŸtir.
Biyografisine yer verdiÄŸimiz yazıda[1] belirttiÄŸimiz üzere Bennâ, hem aile hem de okulu özelinde İslâmî ilimlere de vâkıf renkli bir kültür atmosferinde yetiÅŸmiÅŸtir. YetiÅŸmesinin ve mücadelesinin bir sonucu olarak Kur’an ve sünnet, hem pratikte hem de telifatında onun ana kaynağı olmuÅŸtur. Biz bu yazımızda bu iki kaynaktan birinin temeli olan hadislere yaklaşımını ele alacağız.
Hadislere Atıf Metodu ve Eserlerinde Hadis
Eserlerinde hadisin yer bulma biçimi, söz konusu eserlerin konusu ve hedef kitlesine göre çeÅŸitlilik arz etmiÅŸtir.
Hasan el-Bennâ siyasi, güncel konulara yer verdiÄŸi risâlelerinde hadislere atıf yaparken herhangi bir kaynak belirtmez. Ayrıca bir tenkit veya sıhhat bilgisi serdetmez. Bu açıdan bakıldığında genel olarak cemaat mensuplarına vaaz ve irÅŸat amaçlı olarak ortaya koyduÄŸu konuÅŸma ve metinlerde hadisleri, Kur'an ve sünnete baÄŸlılığın doÄŸal bir sonucu olarak “ilke, kural ve deÄŸer vazedici metinler” olarak deÄŸerlendirmiÅŸtir. Bunları kaynak veya sıhhat tartışmalarına girmeksizin ortaya koymuÅŸtur. Ayrıca yine davet esaslı yazı ve konuÅŸmalarında hadis metinlerinin tamamını deÄŸil, vermek istediÄŸi mesajı vurgulayan ve yansıtan bölümünü nakletmeyi genel bir uygulama edinmiÅŸtir.
ÖrneÄŸin risâlelerin ilk bölümlerine karşılık gelen, örnek alma veya övünme tarzında milliyetçiliÄŸi deÄŸerlendirdiÄŸi “Kavmiyyetü’l-Mecd” bölümünde “İnsanlar (yapılarında belli özellikleri barındıran) madenler gibidir. Câhiliye Dönemi’nde (ahlak bakımından) hayırlı olanlar, İslâm’a girdikten sonra da (dinin emir ve yasaklarını) öÄŸrenip anladıklarında hayırlı olurlar.”[2] mealindeki hadise yer vermektedir. Ve bu hadis baÄŸlamında geçmiÅŸin, ataların geride kalanların hayırlı yönlerinin anılmasında veya örnek alınmasında bir beis olmadığını belirtmektedir.[3] Söz konusu hadisi naklederken sıhhatinden ÅŸüphe etmediÄŸi, genel olarak rivayetleri ele alırken anlatımının veya telifinin siyakına uygun olarak herhangi bir detay bilgi vermekten kaçındığı, anlatışın akışını bozacak teknik detaylara girmediÄŸi anlaşılmakta ve gayet makul karşılanmaktadır.
Hasan el-Bennâ’nın hadisleri naklederken bir rivayetin farklı lafızlardan oluÅŸan metinleri arasında tercihte bulunduÄŸu anlaşılmaktadır. Bu tercihlerin kimi zaman metinlerin sahih versiyonları dışında, hadis tekniÄŸi bakımından daha zayıf denecek lafızlarla gelen ÅŸekillerini tercih etme ÅŸeklinde gerçekleÅŸtiÄŸi de anlaşılmaktadır. Burada da yukarıda deÄŸindiÄŸimiz üzere önemli olanın mesajı iletmek olduÄŸu düÅŸünüldüÄŸü için hadisin anlam olarak sahih yolla geldiÄŸi anlaşıldıktan sonra onun ifade edilmesinde farklı lafızlar kullanılmasında bir beis görülmediÄŸi ÅŸeklinde yorumlamak mümkündür.
ÖrneÄŸin İslâm açısından hoÅŸ görülmeyen milliyetçilik anlayışlarını eleÅŸtirirken “Allah sizden cahiliye ile övünmeyi kaldırmıştır…”[4] içeriÄŸindeki rivayet atıf yaparken burada cahiliye ile övünme ifadesine karşılık gelen “Nahve” kelimesini kullanmış, hadisin Tirmizî gibi temel hadis kitaplarında yer alan varyantlarında bu ifadeye karşılık gelen “Übeyye” kelimesini tercih etmemiÅŸtir.[5] Yaptığımız taramada hadisin nahvetü’l-câhiliyye ÅŸeklinde gelen kalıbının temel hadis kitaplarında yer almadığı tespit edilmiÅŸtir. Buna raÄŸmen ifade olarak Tirmizî’de yer alan “Übeyye” İfadesiyle herhangi bir farklılık veya çeliÅŸki içermemektedir. Her ikisi de cahiliye ile övünme anlamına gelmektedir. Bennâ bu rivayeti Müslüman olmayan geçmiÅŸle övünmenin kınanması açısından nakletmiÅŸtir. Dolayısıyla herhangi bir meseleyi ele alırken hadisin belli bir kısmını mesaj olarak iletmesi hem bir lafız tercihi hem de bir hadis yorumu olarak deÄŸerlendirilebilir. Zira o her hâlükârda sunmaya çalıştığı İslâmî ilkeleri, bu ilkelerin doÄŸduÄŸu ana metinlerden ortaya koymaya çalışmakta, bunu yaparken sıhhatini göz önünde bulundurarak mesaja odaklanmakta teknik ayrıntıları geri planda tutmaktadır.
Eserlerinde hadise atıf yaptığı en temel konular arasında Müslümanların birliÄŸi, kardeÅŸlik anlayışı, Allah’ın dininin ikame edilmesi, Kitap ve sünnetin Müslümanların temel hüküm ve hukuka kaynağı olduÄŸu hususları zikredilebilir. Bu açıdan verebileceÄŸimiz bir örnek olarak “Birbirinize buÄŸzetmeyin, birbirinize haset beslemeyin ve birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları! KardeÅŸ olun!”[6] mealindeki hadisi, fikir ayrılıklarının tefrikaya sebep olmaması gerektiÄŸini belirtirken nakleder. Ona göre bu hadisten ilham alan ilk nesil yani sahâbe neslin aralarında, en kalıcı baÄŸ olan iman bağını kurduklarını belirtir.[7] Fıkıh hadis veya akaidle ilgili -sınırlı hacimdeki- telifleri dışında yazdığı metinlerde ve yaptığı konuÅŸmalarda temel temanın ümmetin birliÄŸi ve İslâm'ın hakimiyeti ögelerini olduÄŸundan hadisler noktasında da genel olarak benzer temalarda rivayetlere yer vermesi makul karşılanmalıdır.
Sünnet ve hadisin Hasan el-Bennâ için hayati ve zaruri öneminin diÄŸer bir yansıması, davetçinin amel yönünün kimliÄŸiyle tutarlı olmasıyla ilgilidir. O davetçinin amelinin söylemlerini ve kimliÄŸini yansıtmaması ÅŸeklindeki çeliÅŸkiyi ÅŸu dramatik ifadelerle aktarır: “DüÅŸünün ki bazı kimseler İslâm daveti içinde çalışmalar yürütüyorlar. İslâm davasını savunmak için kitaplar yazıyorlar fakat namaza ve onun erkânına riayet etmiyorlar. Bu tutarsız kiÅŸiler sanki Resulullah’ın namazı dinin temeli ve müminler için farz bir ibadet olduÄŸunu söylediÄŸini duymamış gibidir. Yine onlar Peygamber’in ÅŸu sözünü de hiç iÅŸitmemiÅŸ gibiler: “Mümin ile ÅŸirk arasında namazı ikame etmek vardır, mümin namazı ikame etmediÄŸinde ÅŸirke düÅŸer.[8]”[9] Bennâ için sünnet ve hadis, davetçinin bir anlamda sebat üzere kalması için bakması gereken bir aynadır.
Hasan el-Bennâ, İslâmî davet ve İslâm kültürüyle ilgili genel bilgiler veren risâlelerinde hadis ÅŸerhine dair kaynak zikretmese de bazı yerlerde hadiste geçen anlaşılması zor kelimeleri açıklar. Bu durum onun genel olarak hadis ÅŸerhlerine vâkıf olduÄŸu ÅŸeklinde yorumlanabilir. ÖrneÄŸin zekât vermeyenlerin uÄŸrayacağı azapla ilgili aktardığı bir hadiste “Allah’ın kendisine mal verip de bunun zekâtını ödemeyen kimseye bu malının kıyamet günü gözlerinin üstünde iki siyah nokta olan zehirli bir yılan ÅŸeklinde geleceÄŸi, boynuna dolanıp çenesinin iki tarafından yakalayacağı”[10] anlatılmaktadır. Hadisi aktardıktan sonra burada geçen yılanın en tehlikeli yılan türü olduÄŸu ve yine hadiste geçen çenenin iki yanının hangi bölge olduÄŸunu açıklamıştır.[11]
Cihad gibi ahkâma taalluk eden ve daha ilmî seviyeye hitap eden konularda hadis tahriç bilgisine yer vermiÅŸtir. Bu bilgilerde zaman zaman lafız farklılıklarına deÄŸindiÄŸi de müÅŸahede edilmiÅŸtir. ÖrneÄŸin “Cihadın en faziletlisi zalim sultana karşı hak sözü söylemektir.” hadisini naklettikten sonra, “Buhârî ve Ebû Dâvud içerik olarak rivayet etmiÅŸtir (bire bir aynı lafızla deÄŸil).” notunu düÅŸmüÅŸtür.[12]
Akaid gibi özel alanlara ayrılmış kitaplarında naklettiÄŸi hadislerde yine teknik açıdan daha hassas davrandığı ve bu noktada hadislerin delil oluÅŸunun ön plana çıkmasından dolayı sıhhat detaylarına daha fazla yer verdiÄŸi anlaşılmaktadır. ÖrneÄŸin Allah’ın zatı hakkında düÅŸünmeyle ilgili Resulullah’tan nakledilen nehiy rivayeti ile ilgili farklı tariklere dayalı olarak isnad ve metin karşılaÅŸtırması yapmış, rivayetler arasında tercihte bulunmuÅŸtur.[13]
Bennâ’nın davet çalışmalarına ve cemaat faaliyetlerine yönelik konuÅŸma ve teliflerinde hadisleri aktarırken, teknik detaylardan uzak olarak yoruma asgari düzeyde yer verdiÄŸi görülmektedir. Kitleye sunmak istediÄŸi hadisin mesajını öne çıkaran ve bütün bunları yaparken hadislerin Müslümanlar üzerindeki etkisini, birey ve toplum fark etmeksizin, bilincinde olduÄŸu açıkça anlaşılmaktadır. Cihad ve akaid gibi hadislerin teknik detaylarını aktarma gereÄŸi duyduÄŸu ilmî alanlarda ise hadislere daha teknik ve ıstılahi ÅŸekilde yer vermektedir.
Hadislerin Anlaşılması Meselesine Bakışı
Bu bölümde Hasan el-Bennâ’nın hadisleri nasıl anladığına veya hadislerin anlaşılmasında tarihteki hangi metot veya yöntemi benimsediÄŸine dair akaid risalesindeki görüÅŸlerinden kısa bir örneklem sunmayı istiyoruz.
Tirmizî’de yer alan ve Allah’ın 99 isminin sayıldığı Esmâ-i Hüsnâ rivayetini nakleden Hasan el-Bennâ, ardından hadisteki isimlerin bir kısmının anlamlarını tek tek izah etmeye baÅŸlar. Buna göre “kuddûs” ayıplardan münezzeh olan, “müheymin” tasarruf ve hâkimiyet sahibi, “azîz” kahredici ve galip olan, “cebbâr” emirlerini uygulatan demektir. Akaid risâlesinde isim ve sıfat bahsinde aktardığımız bu bölümden itibaren “hadis ve yorum” unsuru “sahih ve saÄŸlıklı” bir anlama için devreye girmiÅŸtir. İsimlerden baÅŸlayan bu açıklama çabası, sıfatlarda daha belirgin hâle gelecektir.
Hasan el-Bennâ isimlerle ilgili bahsin devamında, bazı hadislerde Allah’a 99 isim dışındaki isimler verildiÄŸini belirtmiÅŸ ve bu duruma örnekler vermiÅŸtir. Bu örnekleri klasik eserlerden alıntılarla te’vil etmiÅŸtir. Söz gelimi “Dehre, zamana sövmeyiniz. Zira dehr(i çekip çeviren) Allah’tır.”[14] hadisini aktardıktan sonra Bennâ bu hadislerin zâhirleri (kelimelerin ilk anlamıyla) anlaşılamayacağını belirtir. Ardından Allah’a dehr/zaman denmesinin zamanda meydana gelen olayların müsebbibi ÅŸeklinde anlaşılması gerektiÄŸini belirtir.[15]
Akaid kitabında isim ve sıfatlar bölümünün hemen baÅŸlarında Bennâ, hadisleri Sünnî geleneÄŸe uygun olarak yorumlamayı tercih etmiÅŸtir. İlerleyen sayfalarda bu tercihini tutarlı bir ÅŸekilde temellendirecektir.
Sıfatlara iliÅŸkin konuların devamında bazı hadislerde Allah’a izafe edilen “suret, sâk” gibi organ ifade eden kelimelerle, sevinmek gibi insanlara ait duygu durumlarının nasıl anlaşılması gerektiÄŸi ele alınmıştır.
Buna göre bu tür hadisleri anlama ve yorumlamada İslâm geleneÄŸi üç gruba ayrılmıştır.
Mücessime ve MüÅŸebbihe mezhepleri bu haberî sıfatları, zâhiri üzere olduÄŸu gibi anlamışlardır. Allah'a insanlarınki gibi el, yüz, gülümseme vs. sıfatları izafe etmiÅŸlerdir. Bunlar için Allah neredeyse yaÅŸlı bir adam hâline gelmiÅŸti. Bennâ, âyetlerden deliller getirerek söz konusu hadisleri bu ÅŸekilde anlamanın hiçbir doÄŸru yanı olmadığını belirtir.[16]
Allah'a organ veya insan fiilleri atfeden bu tür hadisleri anlama noktasındaki ikinci görüÅŸ Allah'ı insana benzetme konusunda aşırı tenzihçi bir yaklaşımı sergileyen ve bu noktada söz konusu ifadelerin yer aldığı hadisleri tümüyle inkâr yoluna ve söz konusu sıfatları da iptal etme yoluna giden anlayıştır. Bu defa da ortaya; konuÅŸmaktan, duymaktan görmekten, kendine ait sıfatlarla dahi olsa, âciz olan bir tanrı tasavvuru çıkmıştır. Bennâ bu görüÅŸün tarihteki yansımalarını aktarıp bu anlayışı da yanlış bulmuÅŸtur.
Son olarak selef görüÅŸünü nakleden Bennâ, söz konusu sıfatları teÅŸbih ve tecsime kaçacak ÅŸekilde açıklamaktan kaçınarak “oldukları gibi” kabul edilmesi olan bu görüÅŸün en doÄŸru yol olduÄŸunu kaydeder. Bu görüÅŸte “zâhirleri veya ilk anlamları kabul” yerine “idrak etmekten veya açıklamaktan aciz oluÅŸun ÅŸuurunda” kabul söz konusuydu. Bennâ bu görüÅŸü destekleyen birçok alıntıda bulunur.[17]
Halef (sonradan gelen) ulemânın ise (teÅŸbih ve tecsim anlayışının geliÅŸimine) cevap olarak hadislerde geçen veçhi zat, yed’i ise kudret ÅŸeklinde yorumladığını belirtmiÅŸtir, İbnü’l-Cevzî ve Râzî gibi isimlerden de alıntılar yapmıştır. Bu isimler âyetler ve hadislerde yer alan ve yorumlamadan anlaşılması mümkün olmayan ifadeleri delil getirmiÅŸlerdir.
Daha sonra selef ve halef görüÅŸlerini deÄŸerlendirip “uzlaÅŸtıran” Bennâ, iki grubun da amacının tenzih ve takdis olduÄŸunu belirtirken selef metodunun daha saÄŸlam ve daha az “riskli” olduÄŸunu belirtmiÅŸtir. Halefin görüÅŸünün ise küfür ve fıskla itham edilemeyeceÄŸini bu ihtilafın tefrika doÄŸurmayacak düzeyde olduÄŸunu vurgulamıştır. Zira iki grup da hadislerdeki bu ifadelerin teÅŸbihe götürecek ÅŸekilde zâhiri üzere anlaşılamayacağında müttefiktir. Bunun yanında te’vilin sınırları olması gerektiÄŸi de üzerinde uzlaşılan bir husustur.
Bennâ, hadis yorumunda geleneÄŸi bütünüyle ele almış, tercihlerde bulunmuÅŸ, bununla birlikte Sünnî geleneÄŸi kendi içinde uzlaÅŸtırma yoluna gitmiÅŸtir.
Hadis Usulüne Bakışı
Bugün elimizde bir bütün hâlinde var olan risâleler içerisinde yer almamakla birlikte kendisinin 1947 yılından sonra Mecelletü’ÅŸ-Åžihâb’da kaleme aldığı ve sonrasında Prof. Dr. Mâcid DervîÅŸ tarafından bir araya getirilen[18] hadis usulü makalelerinde[19] Bennâ, hadis usulüne dair klasik anlayıştan neredeyse hiçbir farklılık göstermeyen bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu makalelerin ömrünün sonlarına doÄŸru yazılmış olması da hadis usulü konusundaki kanaatlerinin sistemleÅŸmiÅŸ olduÄŸu kanaatini güçlendirmektedir. Daha önce hayatına dair kaleme aldığımız yazıda belirttiÄŸimiz üzere Bennâ babasının hadis birikiminden doÄŸrudan etkilenmiÅŸ görünmektedir. Zira sözünü ettiÄŸimiz makalelerde net bir hadis usulü birikimi, tartışmaları ortaya koyacak düzeyde bir literal zenginlik göze çarpmaktadır.
Söz konusu makalelerin bir araya getirilmiÅŸ hâli dilimize çevrilmiÅŸtir. Burada Bennâ, isnad metin, râviler, râvilerin tenkit edildiÄŸi kriterler, hadislerin zayıf hasen sahih ÅŸeklinde ayrımı, bu ayrımların tanımlanması ve açıklanması konularında detaylar vermektedir. İbn Hacer, Süyûti, İbnü’s-Salâh gibi hadis usulü otoritelerinin kanaatlerini bir anlamda derleyen Hasan el-Bennâ, âdeta bir hadis usulü ders materyali sunmuÅŸtur. Tabiin döneminden itibaren hangi râvilerin hangi râvileri ne açıdan üstünlük kurduÄŸu unsurlarına dahi klasik kaynaklardan alıntılar yaparak deÄŸinmiÅŸtir.[20]
Hasan el-Bennâ’ya göre hadislerin sıhhat derecelerine göre sahih, hasen, zayıf ÅŸeklinde ayrılmasının temelinde râvilerin zabt ve adalet bakımından farklı derecelerde olması yatmaktadır.[21] Bu yorum, klasik hadis usulünün senedi temel alan yaklaşımıyla örtüÅŸmektedir.
Hadis usulü meselelerine dair yaklaşımında dikkatimizi çeken bir husus olarak makaleleri kaleme aldığı tarihin de göz önünde bulundurulduÄŸu düÅŸünülürse klasik hadis usulünü meydana getiren geleneÄŸin ve âlimlerin hadislerin isnadına önem verirken metin ve içeriÄŸi yeterince incelemedikleri veya dikkate almadıkları konusundaki tartışmalara da deÄŸindiÄŸi görülmektedir. Hasan el-Bennâ, bu iddiayı kabul etmemekte, aksine hadis âlimlerinin, rivayetlerin içeriÄŸini ÅŸeriata aykırı olup olmama noktasında deÄŸerlendirdiklerini, senede metinden yola çıkarak hüküm verdiklerini belirtmektedir.[22]
Yine dönemindeki tartışmalara cevap olarak, Bennâ, Ebû Hanîfe’nin sadece 17 hadisi sahih kabul ettiÄŸi yönünde öne sürülen iddiaları kesin bir dille reddetmek de bunun kasıtlı bir saptırma olduÄŸunu belirtmektedir.[23]
Hadis ıstılahlarında klasik ulemaya tâbi olan Bennâ söz gelimi, hasen hadis türünün Tirmizî tarafından ilk defa kullanıldığı bilgisini İbn Teymiyye gibi âlimlerden alıntılarla ortaya koymuÅŸtur.[24]
Klasik usulün yanında gelenekte hadis usulü konusunda var olan zenginlikleri de yok saymayan Bennâ, bir hadisin sıhhatini kazanma ÅŸartlarında, âlimlerin hadisi kabul etmesinin ve amel ediliyor olmasının önemini vurgulamış dolayısıyla, isnadın yanında fıkıh ve amel faktörünü de dikkate almıştır.[25]
Ayrıca hadisin sahih olmasının onun baÄŸlayıcılık düzeyini ne açıdan etkilediÄŸini tartışırken râvilerin güvenilir olmasının dahi hadisin içeriÄŸini zaruri bilgi hâline getiremeyeceÄŸini bununla birlikte belli bir oranda zan içerdiÄŸini Nevevî’den aktararak, en azından bu noktadaki farklılıkları göz önünde bulundurduÄŸunu ortaya koymuÅŸtur.[26]
Hadis usulüne dair görüÅŸleri arasında dikkatimizi çeken son husus, mezhep imamlarının bazı hadislere aykırı görülen görüÅŸ ve fetvalarında aslolanın hadise göre amel etmek olduÄŸunu vurgulamasıdır. Zira ona göre söz konusu hadis, mezhep imamına ulaÅŸsaydı, imam o hadise tabi olurdu.[27]
Buraya kadar aktardığımız veriler, Bennâ’nın ilkesel olarak hadis usulünü benimsediÄŸini, usulcülerin ihtilaf ettikleri hususlara vâkıf olduÄŸu ve bu noktada tercihlerde bulunabildiÄŸini göstermektedir.
Sonuç Yerine
Bütün bunlardan sonra, Hasan el-Bennâ’nın birçok İslâmî hareket öncüsü gibi olumlanırken dahi belli bir alana indirgendiÄŸini belirtmeliyiz. Zira Mısır baÅŸta olmak üzere Arap ülkelerinde Hasan el-Bennâ ve İhvan hareketine mensup olan veya sempati duyan yakın dönem yazarları bile onun siyasi görüÅŸlerini incelerken genellikle bulunduÄŸu koÅŸullar ve yaÅŸadığı dönemdeki siyasi anlayışlarla mukayese etmekle yetinmiÅŸlerdir. Bu mukayese kimi zaman farkları belirtme kimi zaman da benzerlikleri ortaya koyma ÅŸeklinde standart olarak ilerlemiÅŸtir. Fakat daha detaylı ve bugünden yapılan bir okumada Hasan el-Bennâ’nın siyasi okumalarını dahi besleyen, belli bir “dinî metinleri anlama biçimine sahip olduÄŸu”, âyet ve hadisler baÅŸta olmak üzere nasları anlama, yorumlama ve bir İslâmî hareket öÄŸesi olarak insanlara sunmada kendi içinde tutarlı diyebileceÄŸimiz bir ilmî metodu takip ettiÄŸini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yararlanılan Kaynaklar
Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, Dârü’d-Da‘ve, İskenderiye, 2002.
Hasan el-Bennâ, Hadis Risâlesi, Beyan Yay., İstanbul, 2018.
Kütüb-i Sitte
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.
[1] https://islamdusuncesi.org.tr/?h324/hasan-el-benna
[2] Buhârî, “Ehâdîsü’l-Enbiyâ”, 19.
[3] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, Dârü’d-Da‘ve, İskenderiye, 2002, 23.
[4] Ezrakî, Ahbârü Mekke, II/121.
[5] Bk. Tirmizî, “Fazlü’ÅŸ-Åžâm”, 75.
[6] Müslim, “Birr”, 23.
[7] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 54.
[8] İbn Mâce,” İkâmetü’s-Salât”, 77.
[9] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 350.
[10] Buhârî, “Tefsîr” (Âl-i İmrân), 12.
[11] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 353 (والشجاع الأقرع هو الثعبان الخطر واللهزمتان هما الشدقان).
[12] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 358.
[13] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 398.
[14] Müslim, “Elfâz mine’l-Edeb”, 1.
[15] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 401.
[16] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 425.
[17] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 427.
[18] Mâcid DervîÅŸ bu makaleleri derlemiÅŸ, ÅŸerh etmiÅŸ ve el-Îzâh li-Makâlâti’l-Istılâh adıyla yayınlamıştır. Tüm çabalarımıza raÄŸmen maalesef bu eserin matbu veya pdf ÅŸeklinde bir nüshasına ulaÅŸamadık.
[19] Bu bilgilere ulaÅŸmamızı saÄŸlayan M. BeÅŸir Eryarsoy ve İsâm Telîme hocalarımıza müteÅŸekkiriz.
[20] Bk. Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, Beyan Yay., İstanbul, 2018, 36-39.
[21] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 53.
[22] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 65.
[23] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 75.
[24] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 95.
[25] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 105.
[26] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 113.
[27] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 125.