1
Özgürlük çığlıklarının debdebesinin göklere ulaÅŸtığı asırlarda yaşıyoruz. Kulaklarımız anılan sayha ile sağırlaÅŸtırılırken gerçekte olup bitense insanoÄŸlunun idrak melekelerinin sistemli bir ÅŸekilde iÄŸdiÅŸ edilmesi. Kendi gözlerimizle bakamıyor, onların gör dediklerini onların istediÄŸi biçimde ve zamanda görüyoruz. İşitmelerimiz, tatmalarımız, koklamalarımız onlar tarafından belirleniyor. Kuklacılar, iyi -kötü, güzel- çirkin, normal- anormal gibi pek çok deÄŸer yüklü kadim anlamlandırmaların büyük ölçüde hayattan çekilmesini saÄŸladılar. Böylelikle çöl Nietzsche’nin hayal edemeyeceÄŸi sınırlara ulaÅŸtı. Caddeler, sokaklar, kent meydanlarından sonra evlerimizde gidenlerin geri dönmediÄŸi Sahra’ya dönüÅŸtü.
İsimler çoÄŸunlukla aynı kalsa da müsemmaları deÄŸiÅŸti. Serabın adı su, vahanın adı çöl oldu. Çıplaklık cesaret, bencillik kendilik bilinci, ukalalık özgüven, iffetsizlik tabuları yıkmak olarak nitelendirildi. Hırsızlık, rüÅŸvet, entrika akıllılığın alametifarikası haline geldi. Siyâsala dair handiyse tüm kavramlarda benzeri biçimlendirilmeye tâbi tutuldu. Emperyalizmin deÄŸirmenine su taşımayan tüm yapıların kanlı darbelerle alaÅŸağı edilmesi demokrasinin gereÄŸi sayıldı, çoluk çocuk demeden on binlerce mâsumu katletmek özgür dünyanın en tabiî bir hakkı olarak görüldü. Bütün bunları evvela “Hak” kavramını târümar ederek gerçekleÅŸtirdiler. Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ‘Hak’ ile yaratan(1) Allah’a karşı verdikleri savaÅŸ gereÄŸi hikmete hücûm ettiler. Varlığı birbirine rapteden o vazgeçilmez cevhere çevirdiler tüm oklarını. Biliyorlardı, mücevheri yok sayarsa insanoÄŸlu anlamı da yitirecekti. Hikmeti unutanlar mülkün sahibini unutacaktı, mülkün sahibini unutan kendini unutacaktı. Nisyan, isyanın eÅŸiÄŸiydi.
Huxley, “Cesur Yeni Dünya” da bebeklerin, Kuluçka ve Åžartlandırma Merkezi’nde kadınlardan alınan yumurtalıkların erkeklerden alınan sperm dolu havuzlara batırılmasıyla meydana getirildiÄŸini, toplumun hangi tip insana ihtiyacı öngörülüyorsa o tip insan üretildiÄŸini, kadından alınan yumurtanın tomurcuklanarak çoÄŸaltılması suretiyle bir yumurtadan doksan altı aynı insanın oluÅŸturulduÄŸunu, fiziksel ve zihnî olarak birbirinin aynısı olan doksan altı insana Bokanovski adı verildiÄŸini anlatır. Toplumsal istikrarı saÄŸlamak adına toplumun ihtiyaç duyduÄŸu tipler, seri üretimle adeta bir makine parçası gibi üretilirler. “Sonsuz bir biçimde BokanovskileÅŸtirebilseydik bütün sorun çözülürdü.”(2) diye yakınır Kuluçka ve Åžartlandırma Merkezi’nin müdürü. Bu toplumda aile yoktur, anne, baba yoktur, tek eÅŸlilik, romantizm, duygusallık yoktur. Nesiller öyle ÅŸartlandırılmışlardır ki bunların varlığını dahi hayal edemezler ötesi iÄŸrenç bulurlar. “fakat ÅŸunu unutmamalısınız ki o barbarca bebek doÄŸurarak çoÄŸalma günlerinde çocuklar, Devlet Åžartlandırma Merkezleri’nde deÄŸil ebeveynleri tarafından yetiÅŸtirilirdi.” (3) Dört ay süren bir iliÅŸki toplumun istikrarı için tehlikelidir. Cinsellik üzerine ulu orta konuÅŸmak olaÄŸan, konuÅŸmamak olaÄŸan dışıdır. Kitabın kahramanlarından Lenina asansöre bindiÄŸinde asansörde bulunan tüm erkeklerle iliÅŸkiye girdiÄŸini anımsar, cinsel iliÅŸki tekliflerini herkes içinde yapar. Çünkü o “her saÄŸlıklı ve erdemli İngiliz kızının davranması gerektiÄŸi gibi davranmaktadır” (4)
“Yaklaşıyor yaklaÅŸmakta olan”… Huxley’in distopik dünyasının simetrisinde soluklandığımızı anlamak için metrekareye düÅŸen Bokanovski yoÄŸunluÄŸuna bakmak yeterli. Ezber cümlelerle ÅŸartlandırılmış tek tiplere artık her yerde ve her zaman rastlamak mümkün. Onlar ki, söylediklerinin muhtevâsını zerre kadar anlamadan aynı nakaratı haykırıyorlar. On iki yıl boyunca her gece yüz elli kez kulaklarına tekrarlanan “Evet, artık herkes mutlu.” cümlesini her durumda mırıldanan Lenina gibiler. Sâhici bir ÅŸeyleri yok, hayatları gibi ÅŸarkıları da güdük. Önce besteyi sonrasında güfteyi kaybettiklerinden anlamsız sözlerle sermestler. Aslında ne söz ne müzik umurlarında. Umurlarında olan tek ÅŸey havalarda, hevâlarında tepinmek.
Yaşandı bitti saygısızca
Aldatmanın tadına varınca
DoÄŸru söylesen kimin umurunda
Gözüme inanırım, haydi zıpla (5)
DeÄŸilleme cümleleri eÅŸliÄŸinde zıplayıp durmaları, kulak kesildikleri dünya hariç her ÅŸeye sağır olmalarından, kendilerine iÅŸaret edilene kayıtsız ÅŸartsız itaat etmelerinden kaynaklanıyor. Äžarur’un, kuklacının kuklası olmanın kıvancıyla, aldatılmanın gururuyla övünüyorlar. (6)
Huxley, kitabında ,Bokanovskilerin ruhsuzluÄŸunun ifÅŸasını en çarpıcı biçimde toplumun dinlediÄŸi ÅŸarkılarla ortaya koyar. Metalik tıkırtılar ve mânâsız sözlerden ibaret olan bu parçalarda insana dair hiçbir ÅŸey bulunmaz.
Arasam tüm dünyayı yine de bulamam
Küçük sevimli ÅŸiÅŸem gibi bir baÅŸka ÅŸiÅŸe
ÅžiÅŸem benim, ben hep seni istedim!
ÅžiÅŸem benin, yine sana döneyim!
İçindeki gökler mavi,
Hava daima güzel;
Çünkü
Arasam tüm dünyayı yine bulamam
Küçük sevimli ÅŸiÅŸem gibi bir baÅŸka ÅŸiÅŸe
Uyusunda büyüsün yumurcak
Yakında ÅŸiÅŸeden çıkacak
Streptokok-mikrop/cehenneme direk (6)
2
Feurbach’a göre din, insanın kendisine yabancılaÅŸmasının en müÅŸahhas halidir. DüÅŸünür, insanın bilinci ile bilinç taşımayan düÅŸünce ve eylemlerinin aralığının büyük ölçüde din ile doldurulduÄŸunu iddia eder ve daha da ileri giderek insanın bir nevi özlem ve isteklerine projeksiyon tutmasıyla kendi ihtiyaçları ve idealleri doÄŸrultusunda tanrıyı yarattığını söyler. Yaratma iÅŸleminin fâili olarak insanı münfâili olarak tanrıyı gören bu anlayış ÅŸüphesiz ki târihin en büyük altı üste getirme eylemi olsa da bâtıl olan ilâhların büyük bir kısmı için bu söylemin geçerli olduÄŸu aÅŸikârdır. Bilhassa aydınlanma sonrası sahneden kovulan dinlerin yerini alan ideolojiler yâni bir bakıma seküler dinler için bu mutlak olarak böyledir. Zira seküler dinler baÅŸtan sona kurmaca olup kuranlar ve kuranlara tabi olanlar pekâlâ bunun farkındadır. Yaygın, otoriter propagandaya eklemlenen zorunlu eÄŸitimle yetiÅŸen nesillerse olup bitenin bir oyun olduÄŸunun bilgisini yitirerek büyürler. Onlar için mîlât kavramı dahi bir baÅŸka hale dönüÅŸür. 1939 yılında kaleme alınan vasatın altında bir romansta geçen cümle dönüÅŸümün sayısız örneklerinden biridir: “Büyük Atatürk’ün doÄŸumundan 2084 yıl önce idi. Hunluların ilk cumhur hakanı Teoman Tanyunun sevgili ve güzel karısı Katun ölmüÅŸtü” (8) Böylesi bir tahrif ancak gerçekliÄŸin yerine simülasyonların ikame edilmesiyle gerçekleÅŸebilir. Simule edilmiÅŸ olan dünyanın da kahramanlara ihtiyacı vardır. Simulasyonun kahramanı ise gerçekliÄŸin simülasyonunun köpürtülmesiyle elde edilir. “Gözüme inanırım haydi zıpla” diye zıplamanın derdinde olan yığınlar ise farkındalığını yitirdiÄŸinden sahte tanrıların, helvadan putların peÅŸinden sürüklenir. Bireyin zekâ seviyesiyle orantılı kararlar almasını önleyen “Yığın psikolojisi” de iÅŸin ekstalargesidir.
Velhâsılkelâm “Tayyip deÄŸilsen zıpla” gibi anamoli hallerinin zuhuru, Gustava Le bon’un düÅŸüncelerinin Åžemsi PaÅŸa Pasajında tekerlemeye dönüÅŸmesi ve “Cesur Yeni Dünya”lar oluÅŸmasıyla varlık sahasına çıkmıştır. Fareli köyün kavalcısı, kavalını her dâim çalmaya devam etmektedir.
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.
DİPNOT
- Ankebut 44, Casiye 22
- Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya,Çevirmen Ümit Tosun, İthaki yay, 2021 İstanbul sayfa 26
- A.g.e sayfa 80
- A.g.e sayfa 83
- Burak Kut’a ait ÅŸarkı
- garûr “aldatan, kandıran” anlamında ÅŸeytanı, dünyayı ve genel olarak insanı gaflete düÅŸürüp yanıltan ÅŸeyleri ifade ederken, yaygın görüÅŸe göre gurur tekil bir kelimedir ve “insanın, mânevî ve ahlâkî açıdan deÄŸersiz sayılan süflî ÅŸeylerin cazibesine kapılarak onlarla avunması” anlamına gelir. Bu anlam alanları dahilinde Aziz Kur’an’da yirmi yede kere kullanılır.. TDV İslam Ansiklopedisi Äžarur maddesi.
- A.g.e sayfa 93. Åžarkıda geçen ÅŸiÅŸeyle kastedilen toplumun her kesimine devlet eliyle verilen Somo uyuÅŸturucusudur.
- Günahlar Devleti, Haluk Cemil Tanju, Ömer Türlek Güdük bir Edebiyat kanonu, Modern Türkiye’de Siyasi DüÅŸünce,cilt 2 Kemalizm, İstanbul 2021 sayfa 443