Aile içi iletişime ve çocuk eğitimine dair söz etmezden önce ailenin temelini oluşturan bireyin duruşunu ve durumunu bilmemiz gerekir. Birey yeryüzüne biricik olarak gelir ve yine biricik olarak terk eder. Ne gelirken, ne de giderken birlikte olduğu bir dostu vardır. Aynı şekilde mükemmeli arayan ama asla mükemmel olamayacak eksik bir varlıktır. Ancak bir şansı vardır ki o da kendisi gibi eksik fakat kendi eksikliğini tamamlayacak dostlar edinebilmesidir. Böylece eksiklerde varolan farklı güçlerin uyumlu birlikteliği, mükemmel yapılara dönüşecektir. Bu anlamda; tarihe mal olan başarılı kişilerin tek başlarına değil ama bulundukları mekan, zaman ve toplum bağlamında değer kazandıklarını görmekteyiz.
Bireyin toprakla buluşan tohum gibi hayat bulmasının hali, aile olmaktır. Toprakla buluşmayan/buluşamayan tohum da toprak da bir değerdir ama hayata dair sunacakları katkı sınırlıdır, eksiktir.
Maalesef çağdaş ailenin oluşumunda “atom çağı” düşünürlerinin, insanı ve eşyayı atomize eden yaklaşımı çok etkili olmuştur. Yani her şeyin bütünselliğini önceleyen bir yaklaşım yerine parçaları önemseyen bir yaklaşım evreni parçalayarak incelediği gibi sosyal alanda toplumu bireye indirgeyerek incelemiştir. Bu yaklaşım ormanın toplamda güzelliği yerine bütün dikkatin haşerata yönelmesine sebep olmuştur. Daha açık ifadesiyle insanın bütününe odaklanmak yerine yalnızca bağırsaklarına odaklanmak gibi bir şey... Görece insanı ve haklarını önceleyen bu yaklaşım kişiyi yalnızlaştırmış, bencilleştirmiş ve birbirinden uzaklaştırmıştır. Aslında toplum mu, birey mi öncelikli? Sorusu işin başlangıcı olmuş, modern çağın tipik yaklaşımı ile Tanrının isteği doğrultusunda, toplumu önceleyen kiliseye tepki için bireyi önceleyen, merkeze oturtan yaklaşım tercih edilmiştir.
Dolayısıyla bugünün çocuklar yetiştirilirken öz saygı derken kibiri edinmişler, özgür hareket etme yeteneği derken sorumsuzluğu öğrenmişler, kendini sevmek derken bencilliği üretmişlerdir. Belki Fransız devrimi ve öncesi yeni bir paradigma ile ortaya çıkan eğitimin öncüleri bunu istememişlerdi ama daha önce belirttiğimiz gibi tepkiye dayalı teoriler bu sonucu sağlamıştır.
İnsan eğitiminde yaşanan aynı kriz doğada da yaşanmaktadır. Beni öne çeken modern çağ düşüncesi aslında insanın bütünleştiği doğaya ve dolayısıyla yine en çok insana zarar vermiştir. İnsanlar vebayı, sıtmayı, çiçek hastalığını yenmişler ama kanser hastalığına yenilmişlerdir. Yani denizi geçmiş ama çayda boğulmuşlardır. İnsanları daha çok doyuralım aç kalmasınlar ya da daha çok para kazanayım derken yapılan genetik oynamalar bumerang misali insanı vurmuştur. Çevre yok edilirken zengin ülkeler kendi ülkelerini koruyarak varolan küresel zarardan korunacaklarını zannetmişler ama bu zarar toplamda onları da vurmuştur. Yani bütünün önemini zararı görünce anlamışlardır.
İşte bizim aileyi inşa anlayışımız bu bütünsellik içerisinde bireyin değerini göz ardı etmeyen ama bireyle toplum arasında denge arayan bir anlayışa dayanmaktadır.
En basit haliyle aile; bir kadın ve bir erkekten vücut bulur. Aile; coğrafi, kültürel, fiziksel, maddi, ailevi, duygusal, fikri yakınlıklar gibi sayılabilecek pek çok sebebin de iştirak ettiği bir inşa projesidir. Gecekondu olarak alelacele inşa edildiği gibi her santimetrekaresi hesaplanmış mükemmel bir mekân olarak da inşa edilebilir. Ancak yeryüzünde var olan her şey gibi o da dayanıklılığı ölçüsünde sınanacaktır.
İşte sorunların çözümü ya da çözümsüzlüğü de bu inşa sürecinin ilk adımında hayat bulur. Hiçbir problem için çözüm geç değildir ama her problemin daha oluşmadan çözüme konu edilmesi daha sağlıklıdır. Durum; tıpta "koruyucu hekimliğe" benzemektedir. Bir anlamda problemlerin oluşum süreci tahlil edilerek, problem oluşmadan, müdahale edilecek süreçler üzerinde çalışmak, daha önemlidir. Meşhur sivrisinek bataklık ilişkisinde, en baştan bataklığı tespit ederek kurutmak, var olan sivrisinek larvalarına (problemlere) hayat hakkı tanımayacaktır. Aile oluşumunu da, aynı mecaza dayalı olarak problem öncesi çözüme ön ayak olacak, bir sınıflamayla açıklayabiliriz. Bu sınıflamanın başka aile sınıflamalarından farkı, problem karşısında çözüm odaklı yaklaşımın sonucudur. Bu anlamda ailenin oluşumu üç kategoride değerlendirilebilir:
Ailenin Oluşumu
1- Aile katkılı evlilik
2- Gönül katkılı evlilik
3- Hem gönül hem aile katkılı evlilik.
1- Aile katkılı evlilik
Günümüz batılı yaşam tarzında gittikçe azalmakla birlikte aile bağları varlığını korudukça var olacak, evlilik seçeneğidir. Bu seçenek, bütün dünyada ilk insan çiftinin varlığından beri olan en eski evlenme biçimidir. Sosyolojide yapılan aile sınıflamalarında "Ataerkil" aile sınıflamasına denk gelmektedir. Ancak bu sınıflama, aileyi aşağılayan, gelişmişlik safhasından geriye ilkel bir döneme işaret eden modernitenin sınıflamasıdır. Oysa insanlık aile ile var olmuş ve varlığını aile ile idame ettirmiştir. Aileyi ilkel dönemin sosyal oluşumu saymak, günümüz insanının temel bunalımıdır. Aileyi kaybeden insan tıpkı ruhunu kaybeden ceset gibi ruhunu aramaktadır.
Aileye dönüş çözümlerin tamamı olmamakla beraber çözümün başlangıcıdır. İnsanlığın devasa boyutlara varan problem çözümlerinin masası aile ocağıdır. Bu ocağı yeniden inşa edip bacasını tüttürdükten sonra topluma dair çözülmeyecek sorun yoktur.
Bu doğal yapılanmanın kendi içerisinde tutarlı ilişkiler bütünü vardır: komşu, akraba, esnaf, hemen alışveriş yapılan tanıdık bakkal gibi sayılan geleneksel figürlerdir. Baba saygı duyulan lider, Anne evin içinde sözü son söyleyen (içişleri bakanı) kişi, çocuklar ise kendilerini bu ilişkiler ağında inşa eden yeni insan binacıkları. Ama hepsinden öte meşhur ifadesiyle Mahalle baskısının hâkim olduğu bir çevre.
Mahalle baskısı her zaman, her şartta pozitif veya negatif anlam yüklenecek bir kavram değildir. Kavramın pozitif veya negatif etkisi ailenin inşa sürecinde beslendiği kaynaklarla ilgilidir. Aile geleneksel yanlışları tekrar etmenin yanında, hiçbir sorgulamada bulunmayan bir enkazın üzerine inşa edilmiş ise mahalle baskısı düşünsel kaynakları, kişisel ihtiyaçları dışlayan bir koyunlaşma sürecine dönüşecektir. Burada kastettiğimiz koşulsuz, ne olursa olsun bir aile inşa etmek değildir.
İdeal ailenin inşası aynı zamanda günümüz toplumsal yaşantısının da problemlerine çözüm kaynaklığı edecektir. Bu açıdan ailenin inşa edildiği mekân, kültürel yapı, ekonomik koşullar göz ardı edilerek ne aileyi inşa etmek ne de problemlere çözüm bulmak mümkün değildir
Ailenin tarihsel ve karakteristik oluşumunu anladıktan sonra aile katkılı oluşumu daha iyi anlayabiliriz. Bir tohumun verimli ve verimsiz bütün genleri vücudunda taşıdığı gibi aile de ürettiği yapısıyla zayıf ve güçlü yönleri beraberinde taşır. Bu yönlerini fiziksel olarak aktardığı gibi sosyal olarak da aile üyelerine ve çevreye aktarır. Dolayısıyla aile çocuklarını evlendireceği zaman bu aile bünyesine uygun tipler arayışına girer. Çoğunlukla Anadolu’da bu evlenme tipine “Görücü Usül” denir. Bu tip evlilik yalnızca Anadolu’ya has olmayıp din ve ırk ayrımı gözetmeksizin Doğu toplumlarında yaygın olan bir evlenme biçimidir. Bu evlilikte eş adayları önce yakın çevreden belirlenir. Sonrasında bir araya getirilerek, “söz kesme”, “nişanlılık” gibi süreçlerde birbirlerini tanımaları amaçlanır. Eğer bu süreçlerde negatif bir durum çıkmazsa evlilik gerçekleşmiş olur. Bu tür evlilikler “aşkın gözü kördür” sözünün negatif etkilerinden uzak olmakla beraber, yeterince sevgi dolu olduğu söylenemez. Sevgi ise ailenin temel yakıtıdır. Daha doğrusu toplumsal bedeni birbirine bağlayan yaşam hücresidir. Bu aile oluşumunda, bu eksiklikten dolayı oluşacak sorunları ve çözümleri ileriki başlıklarda inceleyeceğiz.
2- Gönül katkılı oluşum
“Gönül kimi severse güzel odur!” sözüyle yola çıkan gönüllerin bir araya geldiği aile oluşumudur. “İki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş” sözü de herhalde sevginin her şeyi nasıl değiştirdiğini göstermek için söylenmiştir. Sevginin gücü bütün kâinatta kendini apaçık gösterirken, insan dışındaki bütün varlıklar adeta bu sevgiyle hayat bulurken, insanlık ailesinin tohumu aileyi, bu sevgiden ari düşünemeyiz. Ancak sevgiyi, sorumlulukla birlikte düşündüğümüzde, çoğu aşığın aşktan istifa ettiğini görüyoruz. Evliliği başlatan gönül sıcaklığı; aşk, evlilik kurumunun inşası ile birlikte sorumluluk yüküyle karşı karşıya kalır. Eğer aşk; vefayı, saygıyı, diğergamlığı içeriyorsa sorumluluk yükünü sırtlayacak, yeni gelen her sorumluluk yükünde ise gücünü artırarak sevdiğini yanında tutacaktır. Ama bu durum, gönül evliliklerinin ne kadarı için geçerlidir, tartışmalıdır.
Aile mahkemesinde görevli bir adliye katibi anlatıyor: “genç kadın 17 yaşında evlendiği servis şoföründen boşanmak için gelmişti. Hâkim evlilik tarihine bakınca, evliliklerinin üzerinden henüz 1 ay geçtiğini gördü.
Kızım! Daha evleneli 1 ay olmuş niçin boşanıyorsun dedi.
Eşimle servis’de, O şoför ben de öğrenciyken tanıştık. Birbirimizi çok sevdik. O’nun için lise eğitimimi yarıda bıraktım. Evlendik ama gördüğünüz gibi birbirimize uygun olmadığımızı anladık. Şimdi şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanmak istiyorum.
Sonunda hakim iki tarafın da kararlı olduğunu görünce, şahitler eşliğinde onları boşadı.
3- Hem gönül hem aile katkılı evlilik
Aşkın kaçamak olmadığı, çoğunlukla anne ile paylaşıldığı, babanın gizliden haberdar olduğu ama sabırla beklediği aile tipinde meydana gelen evliliktir. Bu tip evliliğin olduğu aile bireyleri; ailenin saygınlığına tam inanmakla beraber özgüvenli bireylerdir. Yaptıkları doğru işlerin arkasında durmayı bildikleri gibi yanlışlarını da itiraf edip özür dileme erdemine sahiptirler. Çocuklar; özsaygı ile bir araya gelmiş, sevgilerini saygıyla yoğurmuş bir ailenin meyvesidir. Bu aile tipinde de "mahalle baskısı" egemendir ama koyunlaştıran, körü körüne itaati öngören değil, aklın rehberlik ettiği gerçekten mahalli/dini değerlerin evrensel insan ahlakıyla örtüştüğü bir "mahalle baskısı"dır. Eğer mahalle baskısı bu değerlerin dışına taşarsa, mahalle baskısına karşı aile bireyleriyle kenetlenir ve bu baskıyı bertaraf ederler. Ne yazık ki bu tür evlilik çok nadirdir. Ama çoğunluğun böyle olduğu toplumda daha sağlıklı aileler ve dolayısıyla daha sağlıklı toplumlar oluşması muhtemeldir.
Sunduğum aile oluşum modelleri bize genel özellikleri vermektedir. Elbette bütün evlilik tiplerini kapsaması beklenemez. Bu modellerin temel özellikleri, aynı zamanda bunların ürettiği problemleri çözmemizde de yardımcı olacaktır.
Ayrıca bu aile tiplerinin ürettiği, yetiştirdiği çocukların eğitim problemleri ve sonuçları konusunda da bilgi sahibi olacağız.
Sonuçta; ayakları yerden kesilmeyen gerçekçi ama umutlarını da kaybetmemiş bir anlamda “çözümcü aile” tipine ulaşacağız. Ekranların birbirine düşman etmediği aksine uzakları yakın ettiği, iletişimi azaltmadığı, küçük sms'lerin bile ilişkiye değer kattığı, sanal dünyanın kaçamaklar için değil birbirine yakınlaşmak için vesile kılındığı aile tipine ulaşacağız.
Selametle…