Filistin Meselesi Üzerine | Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara İle Söyleşi

img
Filistin Meselesi Üzerine | Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara İle Söyleşi

Filistin davası, yalnızca bir coÄŸrafyanın deÄŸil; bir ümmetin vicdanının, hafızasının ve direniÅŸ ahlâkının sınandığı en derin sahalardan biridir. Bugün Gazze özelinde yaÅŸanan trajediler, bir taraftan insanlığın adalet duygusunu tetiklerken, diÄŸer yandan İslam dünyasının zaaflarını, suskunluklarını ve sorumluluklarını da gözler önüne seriyor. Bu çetin süreçte, fikrî önderlerin, âlimlerin ve akademisyenlerin rehberliÄŸi, yalnızca bilgi üretimiyle sınırlı kalmayıp, ümmetin ruh köklerine dönük bir hatırlatma görevi de üstleniyor.

Elinizdeki bu söyleÅŸi, Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara’nın engin ilmî birikimi ve tecrübesiyle ÅŸekillenmiÅŸ; Filistin davasını sadece siyasal bir mesele deÄŸil, aynı zamanda bir iman, eÄŸitim ve medeniyet meselesi olarak ele alan kapsamlı bir düÅŸünce çerçevesi sunmaktadır.

Bu söyleÅŸiyi sadece okumak deÄŸil, üzerine düÅŸünmek, paylaÅŸmak ve eyleme dökmek dileÄŸiyle…

 

Nour Alhila: Sayın hocam, öncelikle hoÅŸ geldiniz.

Mehmet Ali Büyükkara: HoÅŸ bulduk Nour Hanım.

Nour Alhila: Ä°lk olarak ÅŸunu sormak isterim: "Filistin meselesi / Filistin davası" Müslümanlar için ne ifade eder?

Mehmet Ali Büyükkara: Filistin meselesi çok önemli bir meseledir. Birkaç açıdan önem arz eder. Bunlardan ilki, Filistin ülkesinin İslam âleminin tam merkezinde yer almasıdır. İşgal edilen topraklar, yani Filistin olarak adlandırdığımız coÄŸrafya,  Hz. Ömer döneminde fethedilmiÅŸtir. Ayrıca orada Mescid-i Aksa gibi çok önemli bir mabedimiz bulunmaktadır. Müslümanlar açısından, ümmetin ilk kıblesi olan bu mekân son derece kıymetlidir. İslam dünyasının kenarlarında, uç bölgelerinde birçok meselemiz ve sorunumuz var. Bunlardan biri de, DoÄŸu Türkistandır ve bu mesele çok üzüntü vericidir. Ancak Filistin İslam aleminin, iki milyarlık coÄŸrafyanın tam merkezinde bir ülke olup, tarihî geçmiÅŸiyle beraber iÅŸgale uÄŸraması Müslümanların kolay kolay kaldıracakları bir durum deÄŸildir. Bu mesele Müslümanlar açısından bir yenilgiyi, bir zulme uÄŸramışlığı bir kandırılmışlığı ifade etmektedir. Bu yönüyle öncelikli ve hayati bir meseledir.

İkinci olarak, orada siyonizmin varlığı söz konusur. Bu sıradan bir iÅŸgal deÄŸildir. Rabbimiz Tevbe sûresinde: “Lâ yerkubûne fî müminin illan ve lâ zimmeten” buyuruyor. İsrail, BirleÅŸmiÅŸ Milletler nezdinde ve Mısır baÅŸta olmak üzere etrafındaki ülkelerle yaptığı uluslararası anlaÅŸmalara riayet etmemekte, sürekli ihlallerde bulunmakta, devamlı geniÅŸlemek ve üstün konumda kalmak istemektedir. SürekliliÄŸi olan bir sorun; bir yerde bitmiyor. Ne kadar antlaÅŸma yaparsanız yapın, ne kadar onlarla masaya oturursanız oturun, ne kadar BirleÅŸmiÅŸ Milletler kararları alırsanız alın, büyük devletlerin ne kadar onayını alırsanız alın, bu sorun bitmiyor. Çünkü siyonizm orada geniÅŸlemek ve daha büyük sınırlara, iÅŸte o kutsal kitaplarındaki vaatlere ulaÅŸmak istiyor. Bu yüzden bunun yakın zamanda sona ereceÄŸi de ön görülememektedir. Bu bakımdan da mesele çok önemlidir.

Üçüncü olarak biz Müslümanlar açısından orada ta başından beri süregelen bir direniÅŸ var.  Bu direniÅŸ baÅŸlangıçta daha çok seküler bir zeminde ortaya çıkmış gibi yansıtıldı.  Aslında tam olarak öyle deÄŸildi fakat öyle yansıtıldı. Daha sonra, özellikle 1970’li ve 1980’lerden sonra, bütünüyle İslamî bir çehreye büründü. O tarihten bu yana büyük fedakârlıklar, kahramanlıklar, Müslüman halklara misal olacak direniÅŸler sergilendi. Bu bakımdan Filistin, tüm Müslümanlar açısından bir laboratuvar bir sınav mekânı olmuÅŸtur. Özellikle en son Gazze’de direniÅŸin zirve noktalarına tanıklık ettik.

Nour Alhila: Oraya gittiniz mi?

Mehmet Ali Büyükkara: Hayır, Kudüs’e gidemedim maalesef.

Nour Alhila: Gitmek ister miydiniz?

Mehmet Ali Büyükkara: Tabii ki isterdim. Benim bir mazeretim vardı; siyonizm karşıtı bir gösteride İstanbul’da bir gözaltım olmuÅŸtu. Orada belki sıkıntı olur, diye gitmedim. Bizim çocuklar, hanım ve gelin gidecekti, annemi de götüreceklerdi. Biletleri de almıştık. Ancak Aksa Tufanı baÅŸladı, uçuÅŸlar durduruldu.

Nour Alhila: Bir hayır vardır.

Mehmet Ali Büyükkara: Evet, hayırlısı. Kalacak yerleri dahi ayarlamıştık, nasip olmadı.

Nour Alhila: Ä°nÅŸaallah fetih olur, gideriz.

Mehmet Ali Büyükkara: Ä°nÅŸaallah.

Nour Alhila: Hocam siz “Dinî Hareketler” dersi veriyorsunuz, bu açıdan  Aksa Tufanı’na nasıl bakıyorsunuz?

Mehmet Ali Büyükkara: Aksa Tufanı çok önemli bir olay.  Hem Gazze davası hem de Müslümanların umumi yararı açısından bakıyorum bu olaya. Sadece Gazze açısından bakmanın kâfi gelmediÄŸini düÅŸünüyorum.

Bu harekât Gazzelilerin ustaca planladıkları, özenle gizli tuttukları, askeri, taktiksel tüm tedbirleri alarak planladıkları bir operasyondu. Bu bakımdan bir örnek teÅŸkil ediyor. İlk defa Filistinli Müslümanlar baÅŸkente bu denli derin girdiler. Devlet dairelerine, gruplar halinde havaalanına sızdılar ve 150’den fazla -yanılmıyorsam- esir alıp baÅŸarılı bir ÅŸekilde geri döndüler. Bu büyük bir iÅŸtir. SavaÅŸ halinde askeri bir baÅŸarı olarak deÄŸerlendirilmeli. Hem dünyayı ÅŸaşırtan hem İsrail’i ÅŸaşırtan hem kendilerine hem de bizlere, ümmete tabii ki özgüven kazandıran bir harekâttır bu.

Hareketin ilerleyen safhasında ÅŸöyle de bir ÅŸey de oldu: Bunu hesapladılar mı hesaplamadılar mı tam bilmiyorum ama ben hesapladıkları kanaatindeyim, yani öyle duyumlar aldım. Bu kadar ağır ÅŸekilde İsrail’in karşılık vereceÄŸini hesapladılar mı? Hesaplamışlar anladığımız kadarıyla. Yani “Bu kadar ağır karşılık beklemiyorduk” gibi bir açıklama duymadık hiçbir zaman. Aksine büyük bir metanet ve sabır sahneleri gördük ve duyduk. Liderler kendi ailelerini kaybettiler. Fedakârlıklar, sabır örnekleri, kahramanlıklar ortaya kondu. İkinci safhada artık savunma hattında Gazze’nin ayakta kalabilmesi açısından bir tür iç hicret baÅŸladı, güneyden kuzeye, kuzeyden güneye doÄŸru. Bu süreçte pek çok acı yaÅŸandı. Burada bir halkın nasıl dininden güç alarak direndiÄŸini, sabır ve sebat gösterdiÄŸini, fedakârlık sergilediÄŸini, Allah’a güvendiÄŸini, tevekkül ettiÄŸini gördük. Aksa Tufanı bu açılardan çok önemlidir.

Üçüncü olarak da diplomasi ve siyaset alanında bir dizi kazanımlar elde edildi. Hamas ilk günlerde ÅŸu sebeplerle bu hareketi baÅŸlattığını deklare etti; öncelikle Mescid-i Aksa tehlikedeydi. Ciddi bir plan program vardı; bu mekânın İsrailleÅŸtirme, burayı Müslümanlardan uzaklaÅŸtırma planları vardı. Hamas bunu gördü ve bu projeyi önlemek istediÄŸini söyledi. İkincisi, Gazze’nin iÅŸgali yönünde planlar vardı. Hamas istihbarat birimleri bu planları tespit ettiÄŸini ve harekâtla bu planların önünü almış olduklarını açıkladı. Üçüncüsü, Filistin davası dünya gündeminden düÅŸmüÅŸtü, bunu tekrar gündeme, dünyanın birinci gündemi haline getirmek istediler. Dördüncüsü özellikle Körfez ülkeleri baÅŸta olmak üzere bazı Arap devletleri, İbrahim AntlaÅŸması çerçevesinde İsrail’le kuracakları münasebetler ile İsrail’i rahatlatacak adımları atmak üzereydiler. Hamas bu gidiÅŸatı durdurmak istedi.

Åžu anda aklıma gelen bu dört konu Hamas’ın istediÄŸi yönde gerçekleÅŸti. Ayrıca esirlerin kurtarılması da büyük bir kazanımdır. Hapishanelerde önemli isimler vardı. Bir esire karşı iki yüz, üç yüz insanın ateÅŸkesten sonra İsrail hapishanelerinden takas yoluyla kurtarılması da Hamas için zafer sayılabilir.

BaÅŸka ne oldu? Hamas’ın belki hiç beklemediÄŸi tarzda, dünya üzerinde gayrımüslimler arasında, baÅŸta Amerika olmak üzere, insanlar arasında bir Filistin bilinci, farkındalığı yükseldi. İsrail’in gerçek yüzü dünyaca görüldü. Bu Hamas’ın bu derece beklediÄŸi bir ÅŸey deÄŸildi. İlk demeçlerinde bu hususa rastlamıyoruz. Bu Allah’ın bir lütfu oldu âdeta. Bazı yerlerde, sokaklarda, gayrımüslimler arasında İslam ülkelerindeki duyarlılıktan, hissiyattan daha yüksek bir tarzda duygusal bir reaksiyonla Filistin’e destek verildi. İnsanlar bu noktada mevzuya kulaklarını daha kuvvetlice verdiler, insanlar gözlerini Filistin’e daha keskin çevirdiler.

Gazze DireniÅŸi, Küresel Tepki ve İslam Dünyasının SessizliÄŸi

 

Nour Alhila: Bunun sebebi ne olabilir?

Mehmet Ali Büyükkara: Bunun sebebi insanoÄŸlunun fıtratındaki hak ve adalet duygusudur. İnsanlar orada gördükleri acıyı fark ediyorlar. Fıtrat buna müsaade etmiyor, yoksa kimsenin bundan bir çıkarı yok. Birçok insan Amerika’da okullarından atıldı sırf Gazze’ye destek verdikleri için. Bunun devamı olarak ileriki safhalarda bu duruÅŸun daha fazla bereketini göreceÄŸiz gibi geliyor bana. Bilinç yükselmesi böyle bir neticeyi ortaya çıkardı.

Yine bir baÅŸka hayırlı geliÅŸme, -panelimizde de söyledim- Suriye’nin bir domino taşı etkisiyle, doÄŸrudan olmasa da dolaylı olarak kurtuluÅŸu. Ne oldu? İran’ın darbe alması nedeniyle Suriye’deki kuvvetlerinin zayıflaması ve böylece Suriye’deki devrimcilerin Åžam’ı fethetmesi kolaylaÅŸtı. Bu da oldukça önemli bir geliÅŸme.  Ben sosyal medyada hep ÅŸu ifadeyi kullandım -hatta bazı arkadaÅŸlar “Bunu böyle demesen iyiydi” dediler ama yine de söyledim: “Gazze ne kadar önemliyse Suriye meselemiz de o kadar önemlidir” dedim.  Çünkü Müslüman ümmetin Gazze için yapabilecekleri çok kısıtlı özellikle yakın vadede. Hiçbir ÅŸey yapamıyoruz. Türkiye’de yaşıyoruz ve burada dahi gördük ki, bu ülke İsrail’le ticareti bile bir noktada durduramadı.

Ama orta ve uzun vadede Filistin’in kilidi Åžam’dır. Åžam’ın bir defa özgürleÅŸmesi lazım, dedik. Åžam fethi, Kasım 2024 öncesinde bir senelik bir zaman zarfında vuku buldu. Åžu an Kudüs’e sadece iki yüz kilometre uzaklıkta bir baÅŸkentimiz (Åžam) var. Esasen İsrail iÅŸbirlikçisi olan ama dışarıda asla böyle görüntü vermeyen, İsrail’le beraber her zaman hareket eden, İsrail’in “alıştığı bir düÅŸman” olan Esed rejimi düÅŸtü. Bu da kısa vadede olmasa bile orta vadede, Filistin’in kurtuluÅŸu açısından çok önemli bir geliÅŸmedir. Filistin’in kapısı açılmış oldu. Ben bunu çok önemsiyorum.

Aksa Tufanı hakkında söyleyeceÄŸim bunlardır. Özetleyecek olursak, bir, kendi planladıkları hedefler Allah’ın izniyle gerçekleÅŸti. DiÄŸeri ise kendilerinin belki planlamadığı ÅŸekilde Allah’ın bir lütfu olarak dünyadaki bilincin yükselmesi ve Suriye’deki durumun iyileÅŸmesi bu iÅŸin baÅŸka bereketi. Tabii ki bunlar çok büyük bedeller ödenerek ortaya çıktı. 50,000 civarında insan -ki bunların %90’ı sivildir; çocuklar ve kadınlar buna dahildir- katledildi. Bu çok büyük bir katliamdır ve soykırım boyutundadır. Ama ne yazık ki dünya bu duruma yeterli tepki veremedi.

Nour Alhila: Aynı noktaya dönüyoruz. Dünyadaki bilinç yükselmesi ile ilgili.  Onlar çalıştılar, daha fazla eylem yaptılar. Müslüman akademik sahası neden bu kadar güçlü deÄŸildi?

Mehmet Ali Büyükkara: Ä°slam alemindekiler mi?

Nour Alhila: Evet.

Mehmet Ali Büyükkara: Bunun nedeni İslam dünyasında özellikle Arap aleminde, Arap Baharı sonrası eski diktatörlük rejimlerinin geri gelmiÅŸ olmasıdır. Yani Arap Baharı bir kurtuluÅŸ vesilesi olamadı. Arap Baharı’nın etki etmediÄŸi Körfez ülkeleri gibi yerlerde ise yönetimler İslami hareketlere karşı daha da katılaÅŸtı. Filistin duyarlılığı hususunda da bu iÅŸin arkasında İhvan-ı Müslimin’in olması onlar için bir problem teÅŸkil etti. Arap Baharı sürecinde de bir nevi onların suçlu ilan edilmesi, bazı Arap ülkelerini Filistin davasına duyarsız hale getirdi. Yani bir korku var sanki, Hamas baÅŸarısız olsun istiyorlar. Tabii bu devletlerin, hükümetlerin korkusu, endiÅŸesi; halkın deÄŸil. Ancak bu tavırları halkın özgürce sokaÄŸa çıkmasına, davayı özgürce desteklemesine mani oldu. Bu anlaşılabilir, doÄŸal bir ÅŸey. İnsanlar meydanlarda toplanamadı, bazı ülkelerde tweet bile atamadılar. Sosyal medyada bile bu meseleler suç addedildi.

Arap dünyası dışındaki ülkelerde bu durum biraz daha rahat olsa da yine yeteri kadar destekçi bulamadı.  Neden böyle oldu diye düÅŸününce, belki ÅŸundan kaynaklanıyor:  Bu neredeyse seksen yıllık bir dava. 1940’lardan itibaren süregelen hatta daha evveline uzanan bir süreç -İngilizlerle, 1940’dan baÅŸlatsak 85 sene- olmuÅŸ. Bu süreçte devamlı Filistin gündemde oldu. İnsanlar sanki buna alıştı, belki bazıları için usanç durumu mu oldu, bilmiyorum. Daha önce birinci ve ikinci intifadalar oldu ama çok bir netice elde edilemedi. Üçüncüsünde de bir sonuç çıkmayacak mı acaba diye düÅŸünüyor, olabilirler.

Karşılarında ise Batılı güçlerin ve Amerika’nın desteklediÄŸi güçlü bir İsrail var. Bu yüzden “yine  olan Müslüman halka olacak” düÅŸüncesi hakim. “KeÅŸke bu hareket hiç baÅŸlamasaydı” diyenler bile oldu. Oysa bu iyi bir bakış deÄŸil, aksine kötü neticeler doÄŸuracak, daha büyük maÄŸduriyetler doÄŸurur. Bir nevi sanki Don KiÅŸot vari bir biçimde büyük güçlere karşı savaÅŸmanın imkânsızlığı gibi menfi bir duygu oluÅŸtu bazı kesimlerde. Bir kesimde ise Filistin davasının sürekli gündemde olmasıyla alakalı belki bir bıkkınlık oluÅŸtu. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Türkiye için konuÅŸacak olursak, çok büyük yardımlar yapıldı, sokak gösterileri düzenlendi, bunun dışında “daha ne yapabiliriz” sorusunun cevabı pek verilemedi. Ben 57 yaşındayım, kendimi bildim bileli eylemlerin içinde oldum, bir bıkkınlık olabilir. Bu bizler açısından hiç iyi bir ÅŸey deÄŸil.

Batı’da ise Gazze’de olup bitenler yeni bir görüntüydü, bu kadarı bilinmiyordu. Dünyanın gözlerinin önünde özellikle sosyal medya ve internet imkânları yakın geçmiÅŸte bu kadar iyi deÄŸildi.1980’lerde, 1990’larda böyle imkânlar yoktu. Olaylar artık Hollywood filmlerinden farklı birebir gerçek ve canlı olarak Batılı sıradan halkın gözü önüne geldi. Biraz adalet duygusu olan, insanlık duygusu olan insanlara ağır geldi. Ayrıca bu kırımı destekleyen kendi hükümetlerini de anlayamadılar, “Neden böyle yapıyor devletimiz?” sorusunu sordular. Burada güçlü bir anti-emperyalizm tepki de oluÅŸtu.

Bugün artık dünyanın egemenleri kendi halklarını da ezmeye baÅŸladılar. Kendi insanlarını fakir ve iÅŸsiz bırakıyor, dışlıyorlar; zengin daha zengin yoksul daha yoksul hale geliyor. Bu durum sadece İslam ülkelerinde deÄŸil artık Batı’da da görülen ÅŸeyler. Bu ÅŸartlar altında Filistin meselesi, bu haksızlığa  karşı  kendi hükümetlerine tepki olarak ortaya döküldü. Filistin’e destek aynı zamanda Almanya’ya, Amerika’ya, Biden yönetimine karşı bir duruÅŸ olarak da göründü. İnsanlar bu adaletsizliÄŸin arkasında dünya üzerindeki siyonist sermaye baronlarının, büyük bankaların ve  ÅŸirketlerin olduÄŸunu fark etti. Bu yapılar hem dünyayı kirletiyor hem yaÅŸanmaz hale getiriyor  hem de İsrail’i de destekliyorlar. O halde bizim İsrail karşısında, İsrail’in düÅŸman bellediÄŸi, ezmeye çalıştığı Filistinlilerin, Müslümanların yanında olmamız lazım, diye bir toplumsal duygu ve bilinç ortaya çıktı. Ne yazık ki bu türden bir duygu ve bilinç İslam âleminde yeterince mevcut deÄŸil.

Bir Akademisyenin SorumluluÄŸu ve Gelecek Neslin YetiÅŸmesi

 

Nour Alhila: Bir akademisyen olarak Filistin meselesi için elimizden ne gelir?

Mehmet Ali Büyükkara: Akademisyen olarak elimizden gelen, her ÅŸeyden önce bu konu etrafında akademik çalışmalar yapmaktır. Mesela “İsrail bu toprakları nasıl bu kadar kolay yutabiliyor, bunu yaparken geliÅŸtirdiÄŸi iliÅŸkiler nedir?” bunu anlamaya çalışmak; “yayılma stratejisi nasıl iÅŸliyor,  siyonistlerin bölgeye ilk geliÅŸleri nasıl oldu?” gibi konular üzerinde durmak gerekir. Bunların hepsi akademik çalışma konularıdır.

Yine siyaset bilimi açısından bakıldığında, siyonistler ne tür manipülasyonlar yaptılar? Askerî ve istihbarat alanlarında kendilerini nasıl geliÅŸtirdiler? İlahiyat açısından yapılacak akademik çalışmalar da var. Mesela Kudüs bilincini vermek gerekir. O topraklar nihayetinde Bilâdü’ÅŸ-Åžam’ın bir parçası.  Peki Bilâdü’ÅŸ-Åžam niye önemlidir? Oradan hangi alimler çıkmıştır, geçmiÅŸte mazide ve yakın zamanda neler yaÅŸanmıştır? İhvan-ı Müslimin orada nasıl örgütlenmiÅŸtir, İslamî çalışmaları nasıl baÅŸlatmış, daha sonra seküler kesimlere galebe çalıp nasıl bu davanın sözcüsü haline gelmiÅŸ, halkın sevgisini ve güvenini kazanmıştır? Bunların hepsi ilahiyat sahasının akademik konularıdır.

Aynı ÅŸekilde Kudüs tarihi araÅŸtırmaları da hakeza bizim konularımız dahilindedir. Bu çalışmalar sonucunda elde edilen cevaplar, ulaşılan sonuçlar üzerinden kitaplar, makaleler, tezler yazılır, projeler yapılır. Filistin üzerine yapılan projeleri destekleyen resmî ve sivil kuruluÅŸlarımız var. Osmanlı’dan İsrail’e geçiÅŸ süreci incelenir, haritalar, coÄŸrafya vs. çalışılır. İkinci olarak, akademisyenler daha net ve metodik düÅŸünen insanlardır. Akademi bir kahve mekânı deÄŸildir. Hâliyle halkın ve yöneticilerin sözünü dinleyeceÄŸi insanların bir kısmını biz akademisyenler oluÅŸturuyoruz. Bu gücümüzü sadece akademik dergilerle sınırlamadan popüler tarzda yazılar yazarak, konuÅŸmalar yaparak, programlar tertip ederek, televizyona çıkarak, video içerikleri üreterek, öÄŸrencilerle eÄŸitim halkaları oluÅŸturarak kullanabiliriz.

Nour Alhila: Sizce bir akademisyen yani -Müslüman akademisyen diyelim, çünkü akademisyen deyince hem Müslüman hem gayrimüslim akademisyen aklımıza geliyor- üzerine düÅŸeni yaptı mı, özellikle bu 15 ay içinde?

Mehmet Ali Büyükkara: Tam yapamadı. Her konuda olduÄŸu gibi bunda da yapamadık. Biz de dört dörtlük insanlar deÄŸiliz maalesef.

Nour Alhila: Genel olarak?

Mehmet Ali Büyükkara: Genel olarak, sadece Filistin'e deÄŸil -ki çok sıkıntılar çeken baÅŸka yerler de var İslam âleminde- onlara da yeterince  duyarlı deÄŸiliz. Ancak Gazze’de yaÅŸananlar az önce de bahsettiÄŸim gibi kabuk baÄŸlamış kalpleri yumuÅŸattı. Eskiden sesi çıkmayan akademisyenler bile artık konuÅŸmaya baÅŸladı. Mesela eskiden diyelim on akademisyenden ikisi konuÅŸuyorsa ÅŸimdi beÅŸ tanesi konuÅŸuyor. Bu neden kaynaklandı? Batı toplumlarını harekete geçiren o hissiyat, bizi de bir ölçü de harekete geçirdi. Bu da bu sürecin tabii ki yine bereketlerinden bir tanesidir.

Nour Alhila: Hocam, bu nesli Filistin davası baÅŸta olmak üzere ümmetin meselelerine sahip çıkması için fikrî ve ilmî açıdan nasıl yetiÅŸtirmeliyiz,?

Mehmet Ali Büyükkara: Öncelikle çalışkan olmalıyız. Çocuklarımıza Müslümanlığı, İslam'ı öÄŸretiyoruz, fakat bunun dışında günümüzde Müslümanların lehine veya aleyhine neler olup bitiyor, bunu saÄŸlıklı bir ÅŸekilde öÄŸretemiyoruz. İslam tarihindeki âlimleri öÄŸretiyoruz;  mezhebimizi, mezhep alimlerini anlatıyoruz. Ama günümüzde neler olup bittiÄŸine dair bir eÄŸitim imkânımız neredeyse yok. Mesela bizim ilahiyat fakültesinde “ÇaÄŸdaÅŸ İslamî Akımlar” adında seçmeli bir ders var. Bu seçmeli ders olmasa, sözgelimi Hamas kimdir, İhvan-ı Müslimin nedir, İhvan-ı Müslimin hangi düÅŸünceyi temsil eder, yani bu teÅŸkilatlar ne yapmak istiyor, nasıl bir eÄŸitim sistemleri var vs.? Bunları anlatamıyoruz. Oysa neredeyse her derste -tasavvufta, kelamda, tefsirde- öÄŸrenci dönüp dolaşıp Gazzâlî, İbn Teymiyye, Fârâbî, İbn Sînâ’yı okutuyoruz. Elbette bunlar öÄŸrenilsin/öÄŸretilsin, ben buna bir ÅŸey demiyorum ama günümüzle alakalı İslam alemi açısından olup bitenler konusunda orta öÄŸretimi veya imam hatip okullarını falan bırakın, yüksek öÄŸretimde dahi bir ÅŸey veremiyoruz. Bu öÄŸrenciler mezun olacak; imam, öÄŸretmen olacak, Kur’an kursu hocası, müftü olacak ama bu geliÅŸmelerden habersiz kalacak! Böyle bir ÅŸey olabilir mi? Dolayısıyla eÄŸitim-öÄŸretim müfredatımızı düzenlememiz lazım. İlkokuldan itibaren bu bilinç kazandırılmalı. ÖÄŸrenci sekiz yaşında DoÄŸu Türkistan’da, Filistin’de, Arakan’da ve baÅŸka yerlerde neler yaÅŸandığını bilmelidir. Bu çok önemli.

Ayrıca dinî mekânlarda da vaizlerin, imamların bu konuları dile getirmesi, halkın bu meselelerle yüzleÅŸmesini saÄŸlaması gerekir. Gazetecilerimizin medyada bu meseleleri iÅŸlemesi lazım. Ancak bu da dikkatli yapılmalı. Devamlı pohpohlayarak veya tersine bir bıkkınlık yaratacak ÅŸekilde deÄŸil, dengeli bir ÅŸekilde anlatılmalıdır. Her gün Filistin haberlerine maruz kalan insanlarda zamanla duyarsızlık oluÅŸabilir. Çünkü yaÅŸananlara karşı bir ÅŸey yapamıyor, bir ÅŸey yapamadığı için de her defasında bu acılarla yüz yüze gelmeleri bu sefer de psikolojik bir soÄŸukluk ve bıkkınlık doÄŸurabiliyor.  

Politikacılarımızın bu hususta dengeli bir ÅŸekilde siyaset üretmeleri, bunları halkla paylaÅŸmaları lazım. Gazze sadece Filistinlilerin ya da Arapların meselesidir, diyemeyiz. Dün bir harita dolaşıyordu medyada: İsrail, Suriye’yi üçe bölmek istiyor -bir Alevi devleti, bir Sünnî devleti, bir de Dürzi ve Kürt devleti. Baktım haritaya, batıda Batı Åžeria’dan baÅŸlayarak sözde kurulacak Dürzi ve Kürt devleti üzerinden İsrail doÄŸrudan Türkiye’ye komÅŸu oluyor.  Böyle bir muhayyel koridor açılmış haritada. Bu iÅŸler doÄŸrudan bizi ilgilendiriyor. Yani Türkiye’yi, Türkleri ilgilendiriyor, Türkiye’nin güvenliÄŸini ilgilendiriyor. Filistin uzak bir diyar deÄŸil. Tarihî baÄŸlarını, Osmanlı geçmiÅŸini söz etmesek bile, bu mesele ülkemizin güvenliÄŸi için çok önemlidir. Dinî deÄŸerleri kuvvetli olsun olmasın, bütün Türk vatandaÅŸlarının bu konuda aynı safta olması beklenir.

Maalesef Türkiye’deki milliyetçilik, bazen Arap düÅŸmanlığı ÅŸeklinde tezahür edebiliyor. Bu durum biraz da Suriye muhaceretinden kaynaklandı.  Bu tavır Gazze’yi  bazı kesimlerin yalnız bırakmasına neden oldu. Maalesef bu tür milliyetçilikler ve ırkçılıklar, Gazze ve Filistin meselesinde tam bir toplumsal mutabakat oluÅŸmasını engelledi. Hamas’a, Filistin’e, Gazze’ye sahip çıkmak,  terörizme destek vermek gibi gösterildi. Bu çok da baÅŸarılı oldu diyemeyiz fakat yine de Türk halkı içinde belli bir kesimi etkiledi.  Bu bakışların ortadan kalkması gerekiyor. Siyasetin de bu konuda tedbir alması gerekir. Basında ve medyada yalan haber yayanları, kışkırtıcıları, Arap düÅŸmanlığı ya da İslamofobik tutum sergileyenleri etkisiz hale getirmesi gerekir. Ama bu nasıl yapılacak doÄŸrusu ben de bilmiyorum.

Siyonist Medya ve EÄŸitim Modeli Üzerine

 

Nour Alhila: Hocam, siyonistler Türkçe twitter hesabı açtılar, sizce neden açtılar?

Mehmet Ali Büyükkara: Bu, Suriyeliler üzerinden oluÅŸan Arap düÅŸmanlığını istismar etme çabasıdır. Suriye’de son günlerde yaÅŸanan bazı olayları bahane ediyorlar. Aynı zamanda Suriye’de Alevilere İsraillilerin sahip çıkması da dikkat çeki. Bu medya yapılanmalarıyla tüm bu geliÅŸmeleri kullanarak bir İsrail sempatisi yaratmak istiyorlar. Sünniler arasında çok baÅŸarılı deÄŸiller, ama Türkiye‘de Sünni olmayan %10’luk belki %15’i bulmayan bir kesim var. Bu insanların desteÄŸini kazanmak siyonistler için baÅŸlı başına büyük bir baÅŸarıdır. Yani bu kutuplaÅŸma üzerinden bu azınlık kesimin de desteÄŸini alıyorlar. Bunun üzerine bir de Sünni olup da ırkçı olanları, ırkçı olup Arap düÅŸmanı olanları ekleyin, bakın ne olacak? İsrail buradan kazanacak. Ne kadar sempatizan toplarsa ne kadar kendine yandaÅŸ toplarsa, o kadar iyidir. Bunu daha önce de yapıyordular deÄŸiÅŸik mecralarda, ama ÅŸimdi daha düzenli, sistemli yapıyorlar anladığım kadarıyla. Bu önemli bir geliÅŸmedir. Türkiye'nin de bu konuda tedbirlerini alması lazım, sosyal medyanın istismarına meydan vermemesi lazım.

Nour Alhila: Hocam, bu kelimeyi kullanmak istemiyorum ama -çünkü bu davaya çalışan genç kalır diye inanıyorum- gençliÄŸinizde ümmet meselelerine sahip çıkmak veya bu yolda mücadele etmek adına neler yaÅŸadınız, nasıl yetiÅŸtirdiniz kendinizi?

Mehmet Ali Büyükkara: Ben, ailem ve çevrem açısından elhamdülillah bu bakımdan bazı imkânlara sahiptim. Etrafımda iyi insanlar, duyarlı kiÅŸiler ve bu davaya gönül vermiÅŸ cemaatler vardı. Böyle bir çevrede  büyüyünce, böyle hocalarla, böyle arkadaÅŸlarla beraber olunca haliyle Cenâb-ı Hak daha istikametli bir yol, daha duyarlı bir çizgi nasip ediyor. Gençlerin tek başına sadece, sosyal medyadan birilerini takip etmek, alkışlamak, beÄŸeni koymak, paylaşımlar yapmakla bu olmuyor. Mahallelerde, okullarda halkalar, birliktelikler vs. olması lazım. İnsanlar bir araya gelip ne yapacak? Her zaman, hayat boyu beraber olacaklar. Ramazan olacak, beraber iftar edecekler; bayram olacak, beraber sevinecekler ve toplandıklarında da ümmetin meselelerini, Filistin’i, Gazze’yi ve diÄŸerlerini konuÅŸacaklar. Böyle ortamlar olduÄŸu müddetçe bereketleniyor.

1980’lerde, 1990’larda, bizim gençliÄŸimizde bu faaliyetler daha fazlaydı. Åžimdi gençler daha bireysel, sadece internet üzerinden, sanal cemaatler içinde böyle kendilerini eÄŸlendiriyorlar, veyahut bilinçlendiklerini sanıyorlar. Bu da kıymetli ama yetmez tabii ki. Hiç olmamasından iyi ama böyle fiziki birlikteliklerin de olması lazım. Örgütlenmeler, teÅŸkilatlanmalar, dernekleÅŸmeler, vakıflaÅŸmalar olmalı. Yani buradaki birlikteliklerin, sanal alem birlikteliÄŸinin fiziki boyuta taşınması lazım. İleride Allah ne gösterir göstermez bilemeyiz ama, bir toplanma çaÄŸrısı yapıldığında bu fiziki yapıların çok daha hızlı bir ÅŸekilde cevap vereceÄŸini ben düÅŸünüyorum ve eÄŸitim de orada daha saÄŸlıklı oluyor, görerek, bilerek, kol kola, el ele, yan yana. Biz elhamdülillah böyle ortamlarda yetiÅŸtiÄŸimiz için bu bilincimiz daha yüksek. Gençleri de o bireyselliklerinden kurtarıp buna katmak, cemai bir hale getirmek lazım. Türkiye’deki sorun bu. Arap aleminde de benzer durumlar var ÅŸüphesiz.

Nour Alhila: Bunu gerçekleÅŸtirebilmek için ne yapmalıyız?

Mehmet Ali Büyükkara: Bunu gerçekleÅŸtirmek için gençlerle çalışmalar yürütmeliyiz. Yetenekli, kabiliyetli, etrafını sürükleyecek gençleri bulup ortaya çıkartmalıyız. Hem kadınlardan hem erkeklerden liderliklik vasfına sahip gençleri eÄŸitip, fiziki teÅŸkilatlara,  birlikteliklere, platformlara yönlendirecek bir aktivizmin olması gerekir.  Bu da yaygın bir davet çalışmasıyla mümkündür. Tıpkı Gazze’de son 50-60 yıldır yapıldığı gibi. Bu yaklaşım en azından örnek alınması gereken bir eÄŸitim stratejisi olabilir. Bu Müslümanlar nasıl bu hâlde, bu fedakârlık nereden geliyor, bu öÄŸrenilmiÅŸ bir ÅŸey mi? Bunu kitaplardan mı okudular? Hayır. Bu kitaplardan öÄŸrenilen bir ÅŸey deÄŸil. Bizzat yaÅŸanarak, birlikte geçirilmiÅŸ tecrübelerle öÄŸrenilen bir ÅŸey.  Türkiye’de ise bu bilinç zayıfladı. Özellikle dindar insanların hükümette yer alması Müslümanları gevÅŸetti. Eski cemaat bilinci, dayanışma ruhu kayboldu. Herkes kendi kafasına göre bir yol tuttu gidiyor. Nasıl olsa idarecilerimiz biliyor deyip iÅŸleri onlara bırakıyorlar. Eski zor koÅŸullar da yok, herkes rahat para kazanabiliyor. Daha fazla imkân, daha iyi okullar var. Yurtdışı fırsatları da öyle. Bunlar bizim zamanımızda yoktu. Böyle olunca ne oluyor? İnsan bu rahatlıkla gevÅŸiyor, rahatlıyor. Böyle olmaması lazım. Bu noktada Gazzeliler bunu nasıl baÅŸardı, Filistinliler bu ruhu nasıl koruyor? Yahya Sinvar gibi liderler nasıl yetiÅŸti?  Cezaevinde on yıllardır kalan insanlar, nasıl aynı ruhla o hapishaneden çıkıyorlar? Bir tükenmiÅŸlik yok. Aileler ÅŸehit verirken nasıl tükenmiyor,  daha da dirileÅŸiyorlar. İşte bunları konuÅŸmak, bu tecrübeleri yaygınlaÅŸtırmak lazım.

Gençler, Sosyal Medya ve DireniÅŸ Ahlâkı

 

Nour Alhila: Ben birkaç program yaptım, direniÅŸ meselesi, nasıl yetiÅŸtiler …

Mehmet Ali Büyükkara: Bu önemli bizim için, çok önemli.

Nour Alhila: Birkaç yerde bunu anlattım. Mesela bir gün Gazze'de nasıl baÅŸlıyor, anneler çocuklarını nasıl yetiÅŸtiriyor, bu gördüÄŸümüz gençler nasıl yetiÅŸtiler? Ama sonra bir öÄŸrenci geliyor, “Ben de onlar gibi olmak istiyorum, ne yapmalıyım?”

Bu soruya nasıl cevap verebiliriz?

Mehmet Ali Büyükkara: Ä°ÅŸte bu örnekleri anlatırız.

Nour Alhila: Sadece anlatmak mı?

Mehmet Ali Büyükkara: KeÅŸke imkân olsa da bu gençleri o mümtaz örneklerle bir araya getirebilsek. Evet, artık dünya eskisi gibi deÄŸil. Mesela bizim zamanımızda, 20'li, 30'lu yaÅŸlarımızda Suriye’ye, İran’a, Irak’a gitmek kolay deÄŸildi. Åžimdi dünya küçüldü. Ulaşım daha kolay, belki daha ucuz. Suriye hür bir hâle geldi. Suriye'de Filistinlilerle Türklerin bir araya geldiÄŸi ortak platformlar oluÅŸturulabilir. Böyle programların tertip edilmesi lazım. İnsanların bir araya gelmesi ÅŸart. Artık dil problemi pek yok. Mesela biz İmam Hatip’te okuduk, sonra ilahiyatta,  dolayısıyla klasik Arapçayı, Kur’an Arapçasını çok iyi anlarız. Ama ÅŸahsım adına söyleyeyim, eski klasik kitapları okuruz ama medya Arapçası veya pratik Arapça eksiktir bizim nesilde. Åžimdiki gençlerde ise bu eksiklik daha az. Dizi izliyorlar, film seyrediyorlar, daha rahat iletiÅŸim kurabiliyorlar -İngilizce, Arapça, Farsça… Bu yeni nesil için büyük bir imkân.

Ayrıca Suriye'li misafir dostlarımız uzun yıllardır buradalar, sizler buradasınız, Sudanlılar var, Yemenliler var. Çok güzel bir imkân. Bizim zamanımızda mevcut olmayan çok büyük bir zenginlik, çok büyük bir nimet. Maalesef bunu iyi deÄŸerlendiremiyoruz. Hatta siz, diasporadaki Araplar bile kendi aranızda bir araya gelmekte zorlanıyorsunuz; duyduÄŸum, gördüÄŸüm kadarıyla Yemenliler, Mısırlılar vs. herkes kendi dairesi içinde kalıyor. Biz ise hiç sirayet edemiyoruz. Bunun böyle olmaması lazım. Birlikteliklerin arttırılması, tecrübelerin aktarılması, güzelliklerin paylaşılması, karşılıklı öÄŸrenilmesi gerekiyor. EÄŸer sıkıntılarımız varsa da nehy-i an’il-münker gibi bir kifâî farz yoluyla onların izale edilmesi gerekiyor. Önyargıların giderilmesi ancak bir araya gelerek giderilebilir. Bu platformları fazlalaÅŸtırmak bunu kolaylaÅŸtırır. Biz bu imkândan on senedir Türkiye’de yeterince yararlanamadık. Oysa Arap Müslümanlar burada büyükçe bir nüfusa sahip.

Nour Alhila: Siz aktif olarak sosyal medyayı kullanıyorsunuz. Peki ben bu davaya destek vermek ve canlı tutmak için sosyal medyayı nasıl kullanabilirim?

Mehmet Ali Büyükkara: Sosyal medyada yapılacak ÅŸey belli. Elbette önemsiz demiyorum ama tek başına yetmez tabii ki. Fakat insanlara olayları doÄŸru bir ÅŸekilde anlatmak için uygun bir araç. Çünkü sosyal medya aynı zamanda yalanın da çok hızlı yayıldığı bir mecra. Bu sebeple, bir taraftan siz doÄŸruları yazacaksınız, bir taraftan da yalanların önüne geçeceksiniz, yani çarpıtmaları tashih edeceksiniz. İşte diyelim ki Filistin/Gazze üzerinde bazı çarpıtmalar var, bunların doÄŸrusunu ortaya koymak bir görev olabilir.

Tercümeler yoluyla, Türk okuyucusunun bilmediÄŸi bazı konular kısa kısa mesajlarla aktarılabilir. Çünkü artık insanlar uzun yazıları okumakta zorlanıyor, sıkılıyorlar. Onlara kısa, çarpıcı cümlelerle mesajlar vermek, bilmeleri gereken meseleleri sade bir dille anlatmak, sosyal medyada yapılabilecek çok faydalı bir faaliyet olur.

Nour Alhila: Hocam, gençler konusunda mukassir kim, onlar mı, yetiÅŸtirenler mi?

Mehmet Ali Büyükkara: Tabii ki yetiÅŸtirenler baÅŸ mesuldür ama insanoÄŸlu mükellef olduktan sonra kendinden sorumludur. Gençlerimiz maalesef iyi durumda deÄŸiller. Ben Türkiye için konuÅŸuyorum. Nesil farklı, iÅŸte “X kuÅŸağı” diyorlar, “Z kuÅŸağı” diyorlar. Artık bir noktada biz birbirimizi dahi anlamakta zorlanıyoruz. Yani mukassir her iki taraftır. Ben sadece bir tarafı kabahatli bulmuyorum, çünkü insan akil-bâliÄŸ olduktan sonra kafasını çalıştırmak zorunda, artık büyükler tarafından yönlendirilecek bir ÅŸahıs deÄŸildir o. Kendi sevap ve günahlarıyla mükellef bir gençtir.

Dünyada, özellikle gayrimüslimler arasında gençler çok güzel iÅŸler yapıyorlar. Bizim gençlerimizden de biz bunu bekliyoruz. Kusurun bir kısmı tabii ki bizde, yani bu imkânları onların önlerine koymamak, onları biraz önce bahsettiÄŸimiz örneklerle tanıştırmamak bizim kusurumuzdur. Ama gençler de tümüyle bundan azade deÄŸildir.  Bu noktada kendi ayaklarını denk almaları, dünyanın heva ve hevesine kendilerini kaptırmamaları lazım.

Nour Alhila: Onlar ÅŸöyle diyorlar; “Siz Gazze'de bu zorlukları yaÅŸadığınız için böyle yetiÅŸtiniz.”

Mehmet Ali Büyükkara: Evet, “Biz o ÅŸartlarda deÄŸiliz” diyorlar! Tabii bunda bir doÄŸruluk payı var. Cenâb-ı Peygamber'in (s.a.s) ashabı arasında da Mekke'de yetiÅŸenlerle Medine'de yeni Müslümanlar olanlar bir deÄŸildi. Bedir ashabıyla, Mekke'nin fethinden sonra İslam’a girenler bir deÄŸildi. Aralarındaki farkı kendileri de biliyordu, biliyorsun. Dolayısıyla bu fark tabii ki olacak, o fark olmadan olmaz. Zorluklar insanları daha iyi yetiÅŸtirir. DiÄŸer taraftan ise refah, bolluk, rahatlık insanı gevÅŸetir. Hem dinî anlamda gevÅŸetir hem de dünyevi anlamda tembelliÄŸe sevk eder.  Tabii burada bir dengenin saÄŸlanması lazım. Bu sıkıntılar bugün sizdedir, yarın bizdedir. Buna hazırlıklı olmak lazım. Bunlar başımıza gelmeyecek ÅŸeyler deÄŸil. Gençlerin bu bilinçle donanması lazım, bugün Gazze’de yarın bizde. Her zaman bu sınavlara hazır olmalıyız

Nour Alhila: Bazı ülkelerde zorluklar oldu ama mesela onlar Gazzeliler gibi olmadılar!

Mehmet Ali Büyükkara: Az önce dediÄŸim gibi, Gazzeliler bir teÅŸkilat terbiyesiyle yetiÅŸtiler. O Åžeyh Ahmed Yasin’lerin ve ondan evvelkilerin baÅŸlattıkları o bereketli hareket, düzenli ve sistematik olarak devam etti. Bunun düzenli, sistematik gitmesi de oradaki koÅŸullarla alakalıdır. Mesela aynı hareket Mısır’da o kadar etkili olamadı. Sudan’da da aynı ÅŸekilde. Çünkü koÅŸullar farklıydı. Bu anlamda bir yönüyle nimet ama diÄŸer yönüyle de büyük bir külfettir. Ümmet için büyük bedeller ödeniyor. Olup bitenler ruhumuz yakıyor, içimizi kanatıyor.

Gazze’den Han Yunus’a İmtihan Bilinci

 

Nour Alhila: Yeni bir yazı okudum Han Yunus ile ilgili. Han Yunus’u biliyorsunuz. Ben Han Yunus’luyum. Yazarın amacı oradan neden bu kadar lider çıktığını göstermekti herhalde. Ben de birkaç hocayla görüÅŸtüm ve dedim ki “Ben isnadın silsilesini öÄŸrenmek istiyorum, neden bu kadar Yahya Sinvar,  Muhammed ed-Dayf,  Abdülaziz Rantisi,  Kassam Tugayları'nın ilk lideri hep oradan çıktı?”

Mehmet Ali Büyükkara: Evet, niye Kudüs ve çevresinden deÄŸil de, özellikle Han Yunus’tan bu kadar lider çıktı? Bunun sosyolojik bir arka planı mutlaka vardır.

Nour Alhila: Orada dini hep canlı tutmaya çalıştılar, özellikle Han Yunus'ta. Hocam son sorum ÅŸu, vaktinizi daha fazla almak istemiyorum. Biz ÅŸu anda bir imtihan içinde yaşıyoruz, bu imtihanı/bu sınavı nasıl baÅŸarırız?

Mehmet Ali Büyükkara: Bu Cenâb-ı Allah'ın bir imtihanıdır. Cenab-ı Allah, dilediÄŸine fazla, dilediÄŸine az verir; dilediÄŸine kısar, dilediÄŸine bol verir. Ve yine buyurur, “Tilke’l-eyyâmu nudâviluhâ beyne’n-nâs” (Âl-i İmran, 3/140) –“İyi günler / kötü günler insanlar arasında sürekli deverân eder.” Bu dünyanın kuralıdır. Müslümanlar bazen zenginlikle bazen fakirlikle, bazen  hastalıkla, bazen saÄŸlıkla, bazen savaÅŸla ve barışla imtihan olurlar. Herkes kendi bulunduÄŸu durumda o imtihanı geçmekle mükelleftir.  

Öncelikle bu gerçeÄŸi bizim bilmemiz sonra da  insanlara anlatmamız gerekir. Ne durumda olursak  olalım bir imtihan içindeyiz. Zenginsen yapacağın ÅŸey bellidir, fakirsen de. SavaÅŸta ne yapacağın bellidir, barışta ne yapacağın da. Kur’an-ı Kerim ve sünnet bunların her birine dair deÄŸiÅŸik örneklerle doludur. Siyer-i Nebi, Asr-ı Saadet, Peygamberimizin ve sahabe efendilerimizin yaÅŸadıkları önümüzde açık birer örnektir. Biz bulunduÄŸumuz hâlin gereÄŸini yapmakla mükellefiz. Gördük ki Gazzeliler bunu yaptılar, hakkıyla baÅŸardılar. Bu noktada ümmet için güzel bir numune, örnek oluÅŸtu. Aynı durum bütünüyle İslam aleminde tekrarlanmayabilir. Burası olur, Gazze kurtulur; Gazze kurtulur, baÅŸka yerde olur. Her hâlde ne yapmamız gerektiÄŸinin bilincinde olmak gerekiyor. Fazla söze gerek yok, ne yapacağımız belli. Allah ve Resulü, ondan sonraki selef-i sâlihin bize bunu öÄŸretti. Bunun örneklerini takip etmek, imtihanı kazanmanın yoludur.

Nour Alhila: Son söylemek istediÄŸiniz bir ÅŸey var mı?

Mehmet Ali Büyükkara: Yok, saÄŸ olasınız.

Nour Alhila: TeÅŸekkür ederim, Allah razı olsun.

Mehmet Ali Büyükkara: Allah cümlemizi selamete çıkarsın.

Yorum Yapın