Bütün kavramlar kendi doÄŸduÄŸu coÄŸrafya ve medeniyetin deÄŸerler dünyasının bir ürünüdür. Kelime ve kavramlar canlı bir organizma gibi deÄŸiÅŸim gösterip zamanla farklı manalara bürünebilmekte kimi zamansa zıt anlamlara dahi evrilebilmektedir. Zihin, söylem ve eylem arasındaki etkileÅŸimin kavramların oluÅŸmasındaki rolü kadar kullanılan kavramların da bu üçlü zinciri doÄŸrudan etkilediÄŸi unutulmamalıdır. YaÅŸamın kuÅŸatıcı gücünün tüm bu süreçlerde en baÅŸat rolü oynadığı ise tarihsel bir gerçekliktir.
Müslümanların en büyük problemlerinden birisi; modernleÅŸme sonrası ortaya çıkan yeni sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi ve teknolojik durumlarla kendi inanç deÄŸerleri arasında hayatta karşılığı/iÅŸlerliÄŸi bulunan bütüncül bir sistem kuramamış olmasıdır. Hızla akan hayatla bizim söylemlerimiz arasındaki makas her geçen gün açılıp bunun yansımalarını günlük hayatta doÄŸrudan bir ÅŸekilde hissettikçe gerginliÄŸimiz artmaktadır. Bu gerginliÄŸi aÅŸmak için farklı çözüm yolları üretilmiÅŸtir. Modernist ekol Batı karşısındaki yenilmiÅŸliÄŸi kabullenerek kurtuluÅŸ ve çareyi, onları taklit ederek Batılı anlam ve kavram dünyasına teslim olmakta bulmuÅŸtur. Gelenekçi ekol ise geçmiÅŸi taklit ederek kendi gettosunda varlığını sürdürmeyi denemiÅŸtir. Bunlardan ilki Malik Bin Nebi'nin "öldürücü fikirler" ikincisi ise "ölü fikirler" kategorisine girmektedir. Bu metaforu "ölü kavramlar" ve öldürücü kavramlar" ÅŸekline uyarlamak da mümkündür. Bahsedilen terkiplere "ölümsüz kavramlar" diye bir baÅŸlık eklemek de gerekmektedir. Zira kadim olandan zahir olan bazı kavramlar ölümsüzdür. Ölümsüz kavramların tezahürleri farklı olabilse de özü aynıdır, ilgiye mazhar olduÄŸunda diriltici gücüyle insanlığı harekete geçirir. Tarihsel bazı kavramların tüm iÅŸlevini yitirdiÄŸi halde çözüm önerisi olarak sunulması ölüden medet ummaya benzediÄŸi gibi vahiyden kopuk, fıtrata mugayir odakların zehirli/öldürücü kavramlarında hayat bulmaya çalışmak da intihar giriÅŸimine benzemektedir. İslami hareketler geleneÄŸin tecrübesini önemsemekle kalmayıp zamanının ÅŸartlarını da anlamaya çalışmıştır. İçtihadi bir akılla cihadı kuÅŸanarak kendi bulunduÄŸu zaman ve mekanda vahyin ÅŸahitliÄŸini yapmanın yollarını arayıp "ölümsüz kavramların" izini sürmeye devam etmektedir.
İslami Hareket; Kur’an ve sünnete dayanan, tevhid inancına sadık kalan, ibadet ve eylemleri bu akideye uygun olan, adalet eksenli, bütüncül bir dünya/ahiret tasavvurunu sahiplenen, ümmet bilinciyle hareket eden, yönetiÅŸimde istiÅŸare/ÅŸurayı esas alan, cihad, tebliÄŸ ve davet çalışmalarını ana görev belleyen, yaÅŸadığı zamanın problemlerini içtihadi bir bakışla çözüme kavuÅŸturmaya çabalayan, yeryüzünün imarındaki sorumluluÄŸunu idrak eden ve tüm bunların teÅŸkilatlı bir ÅŸekilde cemaatle yapılabileceÄŸini ön görüp ihlasla, takvayla bu ilkeleri hakim kılmak için mücadele edip bu mücadele boyunca istikamet üzere olan ahlaki duruÅŸunu koruyan yapıların ortak adıdır.
Arapça'da toplamak bir araya getirmek manasındaki cem masdarından türetilen cemaat kelimesi insan topluluÄŸu anlamına gelmektedir. Parçalanmışlık ve dağılma anlamına gelen tefrikanın karşıtıdır. Fıkhi kullanımda imamla birlikte namaz kılan topluluÄŸun adıdır. En geniÅŸ anlamıyla ümmet manasında tüm Müslümanları kapsar. Yani her mümin İslam cemaatinin bir üyesidir. Kavramsal olarak ise belirli bir fikir ve dava etrafında toplanıp ittifak edilmiÅŸ bir metotla ortak hedefe doÄŸru yürüyen topluluÄŸa verilen isimdir. Rastgele bir araya gelen kuru kalabalıklara cemaat adı verilmez.
Sosyolojinin de önemli kavramlarından biri olan cemaat terimi tarih boyunca farklı anlamlarda kullanılmıştır. Aydınlanma dönemine kadar toplumla aynı anlamda kullanılan cemaat kavramı aydınlanma sonrası özellikle Ferdinand Tonnies’le birlikte modernite öncesi duygu temelli, kan, toprak ve akrabalık baÄŸlarına dayalı topluluklar için kullanılıp cemiyet yani toplumun zıddı bir manaya konumlandırılmıştır. Burada köy ve ÅŸehir karşıtlığı da söz konusudur. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiÅŸle doÄŸrudan ilintili yeni bir kavramsallaÅŸtırma söz konusudur.
Modern dönemlerde cemaatin artık içine doÄŸulan bir olgu olmaktan daha ziyade yeniden inÅŸa edilen topluluklar olduÄŸu söylenir. Bazılarına göre bu cemaatler geleneÄŸin bir iz düÅŸümü olarak kaçınılması gereken bir yapı iken bazılarına göreyse modern kent yapısının zorlu ÅŸartlarında kendini yalnız ve tedirgin hisseden kiÅŸilere huzur ve güven sunan birer limandır. Bu baÄŸlamda cemaatler, modernitenin anlam krizine maruz bıraktığı bireyi, içine düÅŸtüÄŸü bu bunalımdan kurtarıp ona kimlik ve anlam dünyası kazandıran bir olgu olarak toplumdaki yerini alır. ModernleÅŸme projesiyle cemaatten cemiyete doÄŸru bir toplumsallaÅŸma inÅŸa edilmeye çalışılsa da göç, dini canlanma vb. nedenlerle yeni tür cemaat yapıları ortaya çıkmıştır. Zamanla bu cemaatsel yapılar farklı sentezler ortaya çıkarmıştır.
Müslüman coÄŸrafyada cami merkezli bir ÅŸehirleÅŸme modeli esas alınmıştır. Külliye ÅŸeklinde görev ifa eden camiler, mahalle kültürünün de mayasını oluÅŸturur. Cami cemaati mahalledeki insan iliÅŸkilerinin dinamik gücüdür. Medrese, vakıf, tekke ve zaviyeler de farklı cemaat öbeklerinin mekanları olarak ortaya çıkar. Cumhuriyet dönemi sonrasında bu tür yapılanmalar dağıtıldı ve toplumda geniÅŸ bir yeri olan tarikatlar yasaklandı. Yeni seküler rejim, toplumu ”hayali cemaat” olan bir ulus etrafında toplamak istedi. Ancak küçük seçkinci bir grup ve ÅŸehir merkezlerindeki bir avuç bürokratik ve yeni burjuva eliti dışında istedikleri o yeni cemiyete-ulusa kavuÅŸamadı.
Çevreden merkeze, köyden kente göç dalgaları hızlandığında ÅŸehirlerde hem baskı altında tutulan eski tarikat yapılanmaları tekrar canlandı hem de eski yeni karışımı cemaatsel yapılar ortaya çıktı. İnanç deÄŸerleri, dayanışma, ekonomik fırsatlar, güven ortamı, çocukların eÄŸitimi ve geleceÄŸi gibi birçok husus bu tür yeni cemaatsel yapıların güçlenip yaygınlaÅŸmasının yolunu açtı. Cemaatler ortaya koydukları faaliyetlerle; ekonomik krizlerin daha kolay aşılması, suç oranlarının azalması, devletin yetersiz kaldığı sosyal ve kültürel alanların doldurulması gibi çok iÅŸlevsel bir toplumsal yapılanma modeli ortaya koydular. Ülkemizde yakın zamanda gerçekleÅŸip on bir ili kapsayan büyük depremde cemaatlerin toplumsal fayda üreten bu yapısı çok yakından hissedildi.
Zamanla insan kaynağı ve ekonomik imkanlar açısından büyüyen bazı cemaatlerde istenmeyen sapmalar da meydana geldi. HoldingleÅŸen cemaatler ya da politik arenayı hiçbir ilke tanımadan kendi menfaatleri için araçsallaÅŸtırıp inanç deÄŸerlerinin altını oyan kimi yapılar ortaya çıktı. İslam’ın en temel inanç ilkesi tevhidden sapan ve ahlaki ilkeleri hiçe sayan bazı yapılar, amaca ulaÅŸmak için her ÅŸey mübah mantığıyla hareket etiklerinde iç ve dış istihbarat aÄŸlarının kullandığı birer aparata dönüÅŸtüler. Ancak cemaatlerin çoÄŸunluÄŸu bu tür sapkın cemaatsel yapılar karşısında inanç deÄŸerlerini ve milletin menfaatlerini korumak için 15 Temmuz’da olduÄŸu gibi hep teyakkuz halinde, doÄŸru bir pozisyonda kalmaya çalıştı.
BeÅŸer, doÄŸası gereÄŸi içtimai bir varlıktır ve insanların cemaat olarak yaÅŸaması fıtri bir olgudur. Aile cemaatin/toplumun en küçük birimidir. İnsanların farklı isim ve yapılar altında bir araya gelip örgütlenmesi bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmemektedir. 15 Temmuz darbe giriÅŸiminden sonra cemaat kavramı etrafında olumsuz hava oluÅŸturmaya çalışanlar art niyetli çevrelerdir. Aslında bu kara progandanın borazanlığını yapan seküler çevrelerin oluÅŸturduÄŸu yapılar tarikatvari en büyük cemaatsel örgütler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu seküler tarikatlerin ne kadar gizemli, kirli ve sıkı bir örgütlenme içinde oldukları günlük hayatta ve sosyal-sanal medya ortamlarında çok iyi gözlenmektedir.
Harekete geçen her düÅŸüncenin örgütlü bir yapıya dönüÅŸtüÄŸü gerçeÄŸinden hareketle, cemaat olma çabasının kaçınılmaz bir durum olduÄŸunu söyleyebiliriz. Büyük hayalleri olan ve dünyayı deÄŸiÅŸtirmek isteyen her fikri akım, din ve ideolojinin hedeflerine ulaÅŸmak için ciddi bir hazırlık, nitelikli planlamalar ve güçlü bir teÅŸkilata sahip olmasının gerektiÄŸi bedihi bir gerçekliktir. İslami Hareketlerin bu baÄŸlamda teÅŸkilat yapılanmasını cemaat olarak gerçekleÅŸtirmesi gayet tabii bir olgudur. İslamî Hareket kavramı cemaati kapsayan ancak onu aÅŸan bir anlam ifade etmektedir. Cemaat İslami Hareketin teÅŸkilati yönünü ifade etmektedir. İslami Hareket aÅŸamasına geçen bir yapı kendi teÅŸkilatına/cemaate üye olmayan kiÅŸi ve gruplarla da yoÄŸun bir iletiÅŸim kurabilen ve hedeflerine ulaşırken farklı çevrelerle ilkesel iÅŸbirliÄŸi gerçekleÅŸtirebilen yapılanmalardır. Zira İslami Hareket için kiÅŸilerden daha ziyade kiÅŸilik ve ilkeler önceliklidir. İslami Hareketin bu muhkem duruÅŸu, ümmeti bir arada tutması gereken cemaat olgusunu; yeni ya da paralel bir din haline getiren yanlış ya da art niyetli giriÅŸimlere fırsat vermemesi bakımından tüm çevrelerce takdir edilmesi gereken bir husustur.
Bütün kavram ve olguların suistimali, içinin boÅŸaltılması, araçsallaÅŸtırılması, yapıbozuma uÄŸratılarak kötü amaçlara alet edilmesi mümkündür. Cemaat kavramının son dönemlerde başına gelen üzücü olumsuz algı operasyonları da bu baÄŸlamda deÄŸerlendirilmelidir. En önemli hususlardan birisi cemaatin kenti müntesiplerinin ÅŸahsiyetini örseleyici deÄŸil geliÅŸtirici bir rol oynaması gerektiÄŸinin bilincine varılmasıdır. Araçların gaye edinilmesi en büyük hatalardan biridir. Kontrol ve denetim mekanizmalarının eksikliÄŸi, ÅŸuranın iÅŸletilmemesi birçok problemin ana kaynağıdır. Tarikat ve cemaatsel yapılar yaÅŸanılan tecrübeleri de göz önünde bulundurarak Kur'an, sünnet, fıtrat ve kevni ayetler ışığında kendilerini tekrardan gözden geçirmesi gerekmektedir. Cemaat, dayanışmanın, rahmetin, iÅŸ bölümünün, kardeÅŸliÄŸin merkezidir. Adı baÅŸka olan ama kötülüÄŸün merkezi olarak çalışan farklı örgütsel yapıların cemaat kavramını aşındırmasına izin verilmemelidir. Seküler kesim farklı isimler altında en büyük ve etkin tarikatler ve cemaatler inÅŸa edip tuhaf ritüeller eÅŸliÄŸinde kamuoyunda arzı endam etme garabetini gösterirken, dindarların içinde bulundukları eziklik psikolojisinden derhal kurtulmaları gerekmektedir. Müslümanların tüm bileÅŸenleriyle kendi yapılarına sahip çıkmaları zaruridir. Bu sahip çıkışlık, özeleÅŸtiri ve bir takım ıslahatları gerekli kılabilir. Bazı kesimler için bu özeleÅŸtiri ve deÄŸiÅŸim ertelenmemesi gereken varoluÅŸsal bir zarurettir.
Sivil toplum kavramı Batılı bir kavramdır, özellikle modernleÅŸme ile birlikte birey, toplum ve devlet iliÅŸkilerinde yeni bir örgütlenme biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Özel alan, piyasa ve devlet arasında dördüncü bir pozisyonu ifade etmektedir. Gönüllülük, kar amacı gütmemek, çoÄŸulculuk, devlet dışılık ve güç odaklarından bağımsızlık gibi özellikler biçilen STK’ların pratikteki konumları oldukça tartışmalıdır. Devlet karşısında bireyi ve farklı grupları korumak, onların haklarını gözetmek, özgürlükleri savunmak, demokratikleÅŸmeyi saÄŸlamak, otoriter ve totaliter siyasal sisteme evrilmeyi engellemek gibi misyonlar yüklenen STK'lar diÄŸer bir yönden; devletin eksik bıraktığı, yetiÅŸemediÄŸi yerlerde toplumsal sorumlulukları yerine getirerek dezavantajlı toplulukları, zayıf bırakılmışları, çevreyi, hayvanları, tabiatı korumak gibi görevleri de ifa ederler. Sivil toplumculuÄŸun günümüz halinin yukarıdaki hususların yanında bireyci, boÅŸ zamanları deÄŸerlendiren, yardım faaliyetlerini hobi gibi gören, etkinliklere manevi tatmin aracı olarak yaklaÅŸan bir yönü de vardır. Ayrıca STK’ların kendini inkar edercesine küresel ve yerel güç odakları tarafından araçsallaÅŸtırılıyor olması bazı küçük deÄŸinilerle geçiÅŸtirilecek bir konu deÄŸildir.
Genel bir bakışla sivil toplum, kimi zaman İslam medeniyetinin vakıf, medrese, tekke, zaviye, lonca gibi kurumları ile örtüÅŸürken kimi zaman tarikat veya cemaatsel yapılarlarla kesiÅŸtiÄŸi noktalar söz konusu olabilir. Özellikle kendi iradesiyle ve gönüllü olarak baÅŸkaları için faydalı olabilme çabası bu tür yapılanmaların ortak noktalarından olsa gerektir. Ancak beslendikleri felsefi ve tarihi arka plan ve hedefledikleri fayda açısından önemli ölçüde ayrışmaktadırlar.
İslam'ı Hareket kavramını teÅŸkilati olarak modern zamanlarla iliÅŸkilendirmek mümkün olmakla birlikte, mefhum olarak Hz. Adem ve Peygamberlerin yaptığı tevhid ve adalet mücadelesiyle baÅŸlatmak daha doÄŸrudur. Hz Muhammed sonrasında sahabe ve ıslahat önderleri ÅŸirk, zulüm, bidat, hurafe ve sapkınlıklara karşı, inanç, ahlak, fıtrat, adalet mücadelesini sürdürmüÅŸtür. Bu baÄŸlamda İslami Hareket, cemaati aÅŸan bir merhaleyi ifade eder. STK formunun İslami Hareket olarak nitelendirilmesi mümkün deÄŸildir. İslami Hareketin STK'ları olabilir ancak STK gömleÄŸi İslami Harekete çok dar gelir. İslami Hareket konjonktürel geliÅŸme ve onun ürettiÄŸi geçici örgütsel formların fevkinde bir duruÅŸun adıdır. Müslümanların muhalefette ya da iktidarda olmasıyla da doÄŸrudan iliÅŸkili deÄŸildir. Zira birçok temel ilkesi bu ikilemi aÅŸan sorumluluklar yüklemektedir ona.
İslami Hareket ve STK olgusu birbirinin karşılığı deÄŸildir. Bundan ötürü ikisi arasında tam bir kıyas doÄŸru sonuçlar üretmez. Bununla birlikte bir takım deÄŸerlendirmeler yapmak da gereklidir. ÖrneÄŸin odaklanma ve özellikle bir alanda faaliyet gösterme yaklaşımı STK'lar için önemli bir baÅŸlıktır ve kendi içinde anlamlı, doÄŸru bir bakış açısıdır. Aynı bakış açısını cemaatlerden beklemek de çok yerinde olmayacaktır. Zira cemaatlerin tek bir alanda faaliyet göstermesi bu tür yapıların doÄŸasına aykırıdır. Cemaatlerin kendi potansiyelini aÅŸan ve duruÅŸunu bozan alanlarda faaliyet göstermesi ayrı bir baÅŸlıkta deÄŸerlendirilmelidir. İslami Hareket ise bütüncül İslam anlayışı ve teÅŸkilatlanma tarzı itibarıyla tek bir alanda faaliyet göstermesi düÅŸünülemez. Aksine İslami Hareketin gücü ve konumuna göre hayatın her alanıyla ilgili sözünün ve eylemliliÄŸinin olması beklenir. İslami Hareket, sahip olduÄŸu bütüncül hayat tasavvurunun sonucu olarak STK ya da farklı yapıları bünyesinde bulundurup öncelik durumuna göre bunlardan bazılarını ön plana çıkarabilir.
Sivil toplumun en önemli özelliklerinden olan gönüllülük konusuna gelince bu husus ele aldığımız üç kavram açısından ortak bir olgu olmakla birlikte meselenin farklı veçheleri de bulunmaktadır. STK'lar için gönüllülük daha gevÅŸek bir bağı ifade eder. Cemaat ve İslami Hareketler içinse gönüllülük aynı zamanda görev bilincini de içinde barındırır ve bir ibadet ÅŸuuruyla eda edilir. Her ne kadar müntesiplerini baÄŸlayıcı yasal vb. bir mekanizma olmasa da aradaki kardeÅŸlik hukuku ve ahlaki baÄŸlayıcılık önemli bir husustur. STK gönüllüleri için rutin bir etkinliÄŸi yerine getirmenin gönül rahatlığı söz konusuyken cemaat ve İslami Hareketlerde faaliyetler bir adanmışlık bilinciyle yerine getirilir.
STK'ların kimi zaman bir düÅŸünce kurumu kimi zamansa eÄŸitim ya da bir yardım kurumu vs. olarak karşımıza çıkması söz konusu olabilir. İslami Hareketse tüm bunları kapsamakla birlikte düÅŸünce ve eylem arasında her daim bir denge kurar. Son dönemlerde cemaatlerin farklı STK’lar üzerinden kendi tabanını mobilize etmesi dikkat çekici bir durumdur. EÄŸer diÄŸer cemaatleri ve ülkenin ya da dünyanın farklı toplumsal gruplarını çeÅŸitli alanlarda etkileme gücüne ulaşılmışsa İslami Hareket aÅŸamasına doÄŸru önemli bir adım atılmış demektir. İslami Hareket bu baÄŸlamda cemaat, STK, toplum, farklı kültür ve medeniyet hareketlilikleri arasında baÄŸ kurma kabiliyetiyle öne çıkar.
GeçmiÅŸte cemaatlerin STK'laÅŸması diye bir süreç yaÅŸanırken son zamanlarda STK'ların cemaatleÅŸmesi ÅŸeklinde bir olgu da gözden kaçmamaktadır. Tarikatların cemaatleÅŸmesi, cemaatlerin tarikatleÅŸmesi de söz konusu olabilmektedir. Bu durum bazen düÅŸünsel bazen de teÅŸkilatlanma biçimlerinde kendini göstermektedir. Cemaatlerin STK’laÅŸmasın bazı sebepleri ÅŸunlardır; küreselleÅŸme, mekanları dönüÅŸtürücü gücü, sekülerleÅŸme dalgası, STK tarzı metod ve iletiÅŸimin yaygınlaÅŸması, mali kaynaklardaki deÄŸiÅŸim, proje bazlı etkinliklerin artışı, gönüllülükten profesyonelliÄŸe geçiÅŸ... Türkiye’de cemaatlerin özellikle de İslamcı hareketlerin STK’laÅŸmasının en önemli sonuçlarından birisi de paradoksal bir ÅŸekilde devletle yakınlaÅŸma olarak tezahür etmiÅŸtir. Aslında STK’lara biçilen devlet dışılık misyonunun hiç de inandırıcı olmadığını göz önünde bulundurursak bu geliÅŸme bir paradoks olarak görülmeyebilir. GeçmiÅŸte cemaatler devlet ve iktidar güçleriyle karşılıklı menfaat iliÅŸkisine girmiÅŸ olsa da ideolojik olarak büyük oranda bir temkinlilik söz konusuyken son dönemlerde bu bariyerler aşılmış gözükmektedir. Elbette bu genel deÄŸerlendirme her cemaat için geçerli deÄŸildir. İslami Hareketler düÅŸünsel ve ekonomik bağımsızlığını koruyarak bazı cemaat ve STK’ların menfaat iliÅŸkisine dayanan, konjonktürel rüzgara göre ÅŸekillenen iÅŸ tutma tarzına karşı itirazını yükseltip ilkesel diyalog yönteminin geliÅŸtirilmesinin yolunu açmalıdır.
Cemaatsel yapılanmaların içinde organik bir baÄŸ ile yer almayan özellikle gençlik gruplarının butik cemaat denilebilecek gevÅŸek küçük yapılanmalara meylettiÄŸi de gözlenmektedir. Bireysel dindarlığını sürdüren yeni nesil eÄŸitimli gençlerin bir kısmı cemaat ya da cemaatsel bir STK'nın içinde düzenli faaliyet göstermeyi tercih etmezken STK’ların imkanlarından faydalanarak çekirdek ailesiyle dindarlığını yaÅŸamanın yollarını aramaktadır. Bu kiÅŸiler öÄŸrencilik dönemi ya da ailesi vasıtasıyla tanıştıkları eÄŸitimli ve kariyer sahibi kiÅŸilerle oluÅŸturdukları network üzerinden fayda temelli bir toplumsallığı daha konforlu bir tercih olarak benimsemektedirler.
ÅžaÅŸkınlıkla izlediÄŸimiz teknolojik geliÅŸmeler yeni toplumsallıklar inÅŸa etmektedir. İnternet çağında uluslararası edinilen tanışıklıklar farklı iliÅŸki tarzları doÄŸurmaktadır. Teknoloji devleri toplumları mobilize etmede görünür bir üstünlük kazanmaktadır. Konvansiyonel güç odakları hala hayata yön veren baÅŸ aktörler olarak belki de son dönemlerini yaÅŸamaktadır. DijitalleÅŸen dünyada sanal mecraların sosyal medya diye isimlendirilmesi, toplum olgusunun nasıl da radikal bir dönüÅŸüme maruz kaldığının iÅŸaretidir. Dijital teknoloji, yapay zeka, robotik vb. alanlardaki geliÅŸmelerin ele aldığımız üç toplumsal kavramı nasıl etkileyeceÄŸi önemli ve ayrı bir araÅŸtırma konusudur.
7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleÅŸen Aksa Tufanı, İslam dünyasındaki tüm cemaat, STK ve İslami Hareketlerin kendilerini köklü bir ÅŸekilde revize etmeleri gerektiÄŸini açığa çıkarmıştır. İslam dünyasındaki yönetimlerin çürümüÅŸlüÄŸü ya da İİT gibi kurumların iÅŸlevsizliÄŸi zaten biliniyordu. Ancak ümmete umut olacak İslami oluÅŸumların tarihin önemli bir kırılma noktası olan Aksa Tufanı’nın kendilerine sunduÄŸu bu fırsatı daha etkin kullanabilmesi gerekirdi. Aksa Tufanı’nın Batı toplumlarında oluÅŸturduÄŸu etki gücünü de göz önüne alarak, büyük bir kaosa doÄŸru yuvarlanan dünyamızda umut meÅŸalesini yakmak adına İslami Hareketlerin önümüzdeki dönemde daha ikna edici söylem ve örgütlenme biçimleriyle sahaya inmesi gerekmektedir.
STK kavram/kurumunun Batılı “öldürücü” zehirlerini bertaraf edecek, cemaat kavram/kurumunun “ölü” kalıplara mahkum edilmesini engelleyecek “ölümsüz” iradeyi ortaya koymak İslami Hareketlerin üzerine düÅŸen bir vecibedir.