Vasili Grossman “Yaşam ve Yazgı” adlı anıtsal romanında Ekim Devrimi’ne sarsılmaz şekilde bağlı olan iki karakterden bahseder. Karakterlerin ilki olan Abarçuk en başından itibaren devrime yürekten inanmış, eşinin devrime olan inancını güçlü bulmadığı için ondan ayrılmış, velayeti karısında kalan oğlunun azimli bir devrim savaşçısı olarak yetiştirilemeyeceğini düşündüğü için de oğlunun soyadını kullanmasına izin vermemiştir. Kararsızları damgalamış, var olan durumdan şikâyet edenlerden nefret etmiştir. “Sağlam, sarsılmaz olmak tatlı bir şeydi. Yargılarken kendi iç gücünü, kendi idealini, kendi kusursuzluğunu doğrulardı. Onun avuntusu, inancı buydu. Parti seferberliklerinden bir kez bile kaçmamıştı. Partinin işletme yöneticilerine verdiği en yüksek aylıktan gönüllü olarak feragat etmişti. Feragat ederek kendini kanıtlamıştı. Halk komiserliği kurul toplantılarına, tiyatroya değişmez asker gömleği ve çizmeleriyle gitmiş ve Stalin’e benzemek istemişti.” (1) Hayattaki manevi gücünü, inancını başkalarını devrime olan sadakatlerini yargılama üzerinden alan Abarçuk, Stalingard kuşatmasında esir düşer ve Alman toplama kampına gönderilir. Burada eski öğretmeni ve Bolşevik partinin kurucularından Magar’la karşılaşır. Magar hayatının son demlerindedir ve Stalin dönemi uygulamalarının yarattığı hayal kırıklığıyla yüzleşmektedir. Hasta yatağında kendisini ziyarete gelen talebesi Aburçuk’a düşüncelerini açar: “Biz özgürlüğü anlamıyorduk. Biz özgürlüğü çiğniyor, eziyorduk. Bizler kamptan, taygadan geçiyoruz ama inancımız her şeyden daha güçlü. Bu, güç değil zayıflık, kendini koruma içgüdüsü. Komünistler putlar yarattılar, apolet taktılar, üniforma giydiler, milliyetçilik vaazları veriyorlar, işçi sınıfına el kaldırdılar, işi yağma ve pogrom yapan silahlı çetelere kadar vardırdılar.” (2) Yargılama hakkını yitirince kendini de yitiren ve bu yüzden başkalarını yargılaması kaçınılmaz olan Abarçuk Magar’ı davaya ihanet etmekle suçlar.
Bir diğer dikkat çekici karakter Krimov, Kızıl Ordu’da askeri komiser olarak görev yapmakta olup Ekim Devrimi’ne katılmış sıkı bir komünisttir. O, partinin eline diktatörlük kılıcını alıp hareket etmesinden, devrimin düşmanlarını yok etmek gibi kutsal bir hakkı olduğundan hiçbir zaman kuşkulanmaz, muhalefete de asla yakınlık duymaz! Buharin, Rikov, Zinovyev ve Kamenev gibi Ekim devriminin mimarları olan ve Stalin tarafından ihanetle suçlanarak öldürülen Lenin’in en yakın dava arkadaşlarının Lenin’in yolundan yürüdüklerini hiçbir zaman kabul etmez. “ Güç demek Stalin demekti! Ona bu yüzden "Patron" diyorlar. Eli bir kez bile titremedi, onda Buharin'in entelektüel yumuşaklığı yoktu. Lenin tarafından kurulan parti, düşmanlarını ayaklarının ezerken Stalin’in peşinden yürüyorlardı.” (3) Devrime olan bağlılığı devletteki yozlaşmayı görmemesine, vicdansız kararlar almasına, pek çok kişini devrime ihanetten tutuklanmasına neden olan Krimov’un kendisi de asılsız ihbarlar neticesinde vatana, devlete, partiye ihanetten tutuklanır ve işkence görmeye başlar. Bu aynı zamanda Krimov’un geçmişi sorgulamasına yol açar: “Devrimci amaç, ahlak adına ahlaktan uzaklaştırıyordu, bugünün sofularını, muhbirlerini, ikiyüzlülerini gelecek adına haklı çıkarıyordu, halkın mutluluğu adına insanı neden suçsuzlar çukuruna itmek gerektiğini açıklıyordu. Bu güç, anası babası kamplara düşmüş çocuklardan devrim adına yüz çevrilmesine izin veriyordu. Bu güç, suçsuz kocası hakkında muhbirlik yapmayan kadının çocuklarından koparılmasını ve on yıllığına toplama kampına gönderilmesini devrimin hangi nedenle istediğini açıklıyordu. (4)
Abarçuk ve Krimov tanrıtanımaz bir dünyada tanrısal tüm özellikleri mutlak bir şekilde bağlandıkları komünizme, onun icracısı partiye ve partinin mutlak yöneticisi Stalin’e vermişlerdir. Bu yüzden kolhozların, sokhozların kurulması ve işletilmesi sürecinde milyonlarca insanın açlıktan ölmesi, Stalin’in bin dokuz yüz otuzlu yılların ortasından itibaren gerçekleştirdiği büyük tasfiye hareketinde devrime sahici katkı sağlayan milyonların, işkence, idam ve dönüşü olmayan sürgünlerle yok edilmesi, Sovyet Rusya’nın büyük bir korku imparatorluğu haline dönüşmesi devrime olan bağlılıklarını etkilememiştir. Onları bu hâle düşüren mutlak şekilde iman ettikleri seküler dinlerinin tanrısı Stalin’e duydukları bağlılıktır.
Ne Abarçuk ne Krimov istisna teşkil ederler. Aydınlanmayla başlayan süreçte adım adım dinler etki alanını yitirmiş, bu daralma her biri sarsılmaz doğma kabul edilen büyük anlatıları, her şeyi birkaç faktörle izah eden beşer ürünü amentüleri doğurmuştur. Adeta ideolojiler çöplüğüne dönen dünyamızda bu ideolojilerin, yani seküler dinlerin müntesiplerinin mutlak emin oluş hallerini yönelttikleri, yani iman ettikleri nesne genellikle kurucu, kült liderlerdir. Bu liderler ya da parti her şeyin en doğrusunu, en iyisini bilirler ve tüm kudreti kendilerinde toplamaya çalışırlar. Tüm kudretin tanrıya ait olması ve tecezzi kabul etmemesinin seküler versiyonunu dünya arenasında icra etmeye çalışırlar. “Cumhuriyet Halk Fırkasının başkanının Cumhurbaşkanı, Başkan yardımcısının başbakan, genel sekreterinin iç işleri bakanı ve il başkanlarının vali olmalarını öngören düzenlemelerin akabinde parti genel sekreteri Recep Peker Türkiye Cumhuriyetinin dünyadaki ilk parti/devlet olduğunu duyurması” (5) örneğinde olduğu üzere farklı sesler bastırılarak her türlü muhalif hareket ve hatta potansiyel muhalefet ihanet olarak nitelendirilir.
20. Yüzyıldan itibaren kültün oluşumunun bizzat liderin sağlığında tasarlanması nispeten yeni bir gelişmedir. Nispeten diyoruz zira insanlık tarihi bir ölçüde hanedanların tarihi olup hükümdarların tanrının yeryüzündeki elçisi, temsilcisi, gölgesi olduğu teması mâzide sıklıkla kullanılmıştır. Hânedanlar döneminin ortadan kalkmasıyla başlayan süreçte iktidarı ele geçirenler ise “tevârüs edilmemiş bir asâlete” sahip değillerdir. Stalin, Hitler, Mussolini ne de erki eline alan üçüncü dünya ülkelerinin liderleri yüzyıllara uzanan bir hânedana mensupturlar. Bu yüzden kan bağı yolu ile kurulamayan sözde seçilmişliğin yerine propaganda esaslı sözde seçilmişliği ikâme etmeye çalışmışlardır. “O, kurtarandır(halaskâr), koruyandır(hâmi),kurandır(bâni), yetiştirendir(mürebbi),yol gösterendir(mürşit), denetleyendir(vâsi), önder olandır(pişüva),layık olandır(liyâkatli),şaşmaz olandır(layetezelzel), baş-başkandır(reis), havarileri olandır, tekdir(Ben), en büyük babadır(Atatürk). Daha sonra izleyicileri ve toplum tarafından Atatürk’e yakıştırılacak olan-çoğu resmen ve yaygın olarak- olan bu yüceltici, ululayıcı sıfatların hepsini zaten Nutuk’ta açık ya da dolaylı ve örtük, Atatürk’ün öz yakıştırmaları olarak kendileri ve tanımları, izleri ve gerekçeleri vardır.” (6)
Kült liderlerin pozisyonlarını tahkim etmek adına başvurdukları söylemler takipçilerce coşkuyla karşılanır, birler bin, damlalar göl olur. Aşkın olan şiddetle reddedilse de “şeyh uçmaz, mürit uçurur” sözündeki müritlerin hâlet-i rûhiyesi ile hareket edilir. Liderin her hareketinde bir olağanüstülük görmeye meyilli bu tipolojiyi Troçki, epigon(taklitçi) kelimesiyle izah eder. Stalin’in çevresini saran müritlerini anlatmak için bu kavramı kullanan Troçki tanımı daha da detaylandırır: “ Epigon yalnız önderini izleyen değil, onun belirleyici özelliğini abartarak taklit eden kişidir.” (7) Epigonlaşma konusunda içinde yaşadığımız topraklar oldukça münbit olup bu türün sayılamayacak kadar çok ferdine ev sahipliği yapmıştır, yapmaya devam etmektedir. “ Ona Gazi diyorlar, Mürşit, Rehber, Muallim, Münci diyorlar; lakin bütün bu sıfatlar, hatta bu sıfatların mecmuu, onu tamamıyla ifade edebiliyor mu? Ben zannetmiyorum; bence O, ancak O’dur. Ona izafe edilen sıfatların hepsi, Onu tavsiften acizdir.” (8) Yusuf Akçura’nın bu satırlarının ilhamını Hazreti Musa’ya kendisini ilk defa tanıtan Yüce Allah’ın “ben, benim, âlemlerin Rabbiyim” (9) hitabından aldığı açıktır. Akçura’nın kafası oldukça karışıktır. Eşi benzeri bulunmaz, hiçbir isimle, sıfatla tavsif edilemez, her şeyden münezzeh gördüğü liderini yazısının devamında bilinemeyen bir sonsuzluğun içinden gönderilmiş haberlerle yüklü bir resul olarak nitelendirir. Tipik bir epigonun zihniyeti, karakterini net bir şekilde ortaya koyan bu sözlerin benzerlerine aynı zamanları solumuş kimi yazarların distopik eserlerinde rastlamak şaşırtıcı olmasa gerektir. Örneğin Huxley “Cesur Yeni Dünya”sında benzeri hangi sınıfa mensup olurlarsa olsunlar herkesin ortak zikir cümlelerini şöyle sıralamaktadır: “Ford’a şükürler olsun”, “Ford aşkına”, “Ford bilir”, “Temizlik Ford’a imandan gelir” “Ford’la neşelen” (10)
Maverayla irtibatını hoyratça koparan bu insanların tanrısal tüm özellikleri kendileri gibi olan bir beşere vermekte neden bu kadar ısrarcı oldukları sorusu elbette tek bir nedene indirgenerek açıklanamaz. İktidarın nimetlerinden faydalanmak, sofranın kırıntılarından dahi olsa nasiplenebilmek, muktedirin gazabını üzerine çekmemek ya da ilahi olanı reddetmekle kalbinde açılan derin yarığı doldurmaya çabalamak gibi birçok sebep sıralanabilir. Şüphesiz ki bu sebeplerin içinden en dramatik olanı, inanmadan yaşayamayan insanın bir yanılsamanın peşinde ömür tüketmesidir. Çöldeki serapı su zannederek coşkuyla koşan ve neticede su yerine kumdan başka bir şey bulamayan insanın hali ne hazindir. “ Küfredenlere gelince onların amelleri ıssız çöllerdeki serap gibidir. Susamış kimse onu su sanır. Yanına geldiğinde hiçbir şey bulamaz. Ama Allah’ı orada bulur. O’da onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çabuk görendir” (11)
KAYNAKÇA
1.Yaşam ve Yazgı,Vasili Grossman, çev,Ayşe Hacıhasanoğlu, Can yayınları,İstanbul, 5. Baskı Aralık 2022 sayfa 256
2. Yaşam ve Yazgı,Vasili Grossman, çev,Ayşe Hacıhasanoğlu, Can yayınları,İstanbul, 5. Baskı Aralık 2022 sayfa 267
3. Yaşam ve Yazgı,Vasili Grossman, çev,Ayşe Hacıhasanoğlu, Can yayınları,İstanbul, 5. Baskı Aralık 2022 sayfa 724
4. Yaşam ve Yazgı,Vasili Grossman, çev,Ayşe Hacıhasanoğlu, Can yayınları,İstanbul, 5. Baskı Aralık 2022 sayfa 727
5. Mesut Yeğen, Kemalizm ve Hegemonya, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 2 Kemalizm, İletişim yayınları İstanbul. 10. Baskı 2021
6. Taha Parla, Türkiye’de Siyasal Kültürün resmi kaynakları cilt 1. İletişim yayınları
7. Murat Belge, Mustafa Kemal ve Kemalizm, Murat Belge, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 2 Kemalizm, İletişim yayınları İstanbul. 10. Baskı 2021 sayfa 39
8. Onur Atalay, Türke Tapmak,Seküler Din ve İki savaş Arasında Kemalizm ,İletişim yayınları, 8. Baskı 2024 İstanbul (Yusuf Akçura’ya ait yazının ilk hali Hakimiyet-i Milliye’de 1927 yılında çıkar.)
9. Kasas Suresi 30. Ayet
10. Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya,Çevirmen Ümit Tosun, İthaki yay, 2021 İstanbul sayfa 26
11.Nur Suresi 39. Ayet