Vasfi Aşur Ebu Zeyd: Alimlerin Aksa Tufanı’na Karşı Sorumlulukları

img
Vasfi Aşur Ebu Zeyd: Alimlerin Aksa Tufanı’na Karşı Sorumlulukları

Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetinde, alimlerin statüsünü açıklayan ve vazifelerinin öneminden bahseden ÅŸer’î naslar hiç kimse için gizli deÄŸildir. Åžer’î naslarda yer alan bu geniÅŸ takrîr boÅŸuna olmayıp, alimlerin üstlenecekleri bir rol olmadan bu statünün gerçekleÅŸmesi mümkün olmaz. Alimlerin yüksek statüsünü ve faziletlerini açıklayan bu nasların karşılığı olarak alimler görevlerini yerine getirmeli, yüklendikleri emaneti ifa etmeli ve gayeyi gerçekleÅŸtirmelidirler.

Alimlerin Statüsü

Alimler insanların kendilerine güven duydukları kimseler olup hüküm iÅŸlerinde referansları ve vahyin kesilmesinden sonra peygamberlerin varisleridirler. Bu baÄŸlamda İmam El-Âcurrî’nin ‘’Ahlâku’l-Ulemâ’’ isimli eserinin mukaddimesinde ifade ettiÄŸi ÅŸu husus bize yeterli tespiti sunmaktadır: ‘’Allah Azze ve Celle yarattıklarından sevdiklerini imana sevk etmiÅŸtir. Ardından da müminlerden olan sevdiklerine hususi lütufta bulunup onlara kitap ve hikmeti öÄŸretmiÅŸ, dinde derin anlayış sahibi kılmış, te’vîli öÄŸretmiÅŸ ve onları diÄŸer müminlerden üstün kılmıştır. Bu her süreçte böyle olmuÅŸtur. Onları ilimle yüceltmiÅŸ, hilm ile tezyin etmiÅŸtir. Helal ve haram, hak ve batıl, zararlı ve faydalı, güzel ve çirkin onlar vasıtasıyla bilinir. Hatırları büyüktür. Onlar peygamberlerin varisleri, velilerin göz aydınlıklarıdır. Denizlerdeki balıklar onlar için bağışlanma diler, melekler onların yollarına kanatlarını serer. Kıyamette alimler peygamberlerden sonra ÅŸefaat edicidir. Onların meclisi hikmetlidir. Onların amelleri gaflet ehlini uyandırır. Onlar abidlerden hayırlıdır. Derece itibariyle zahidlerden de üstündürler. Hayatta oluÅŸları ganimet, vefatları musibettir. Onlar gafillere (hakkı) hatırlatırlar, cahile (bilmediÄŸini) öÄŸretirler. Onlardan bir zarar beklenmez, tahribata sebep olmalarından korkulmaz. Terbiye metotlarıyla itaat ehlini yarışa, nasihatlerinin güzelliÄŸi ile de kusurluları Allah’a sevk ederler. Bütün insanlar onların ilimlerine muhtaçtır. Onlara muhalefet eden ise mücadeleci kimselerden baÅŸkası deÄŸildir. İnsanların onlara itaat etmesi zaruridir. Onlara isyan etmek haramdır. Onlara itaat eden doÄŸru yolu bulur, onlara karşı gelip asi olan da sapıtır. Müslümanların yöneticisine hakkında ÅŸüpheye düÅŸtüÄŸü bir ÅŸey ulaşırsa alimlerin görüÅŸüyle amel eder, keza müslümanların yöneticileri, hakkında ilim sahibi olmadıkları bir hususla karşılaşınca da alimlerin görüÅŸüyle hareket ederler. Aynı ÅŸekilde müslümanların hakimleri içinden çıkamadıkları bir meselede alimlerin görüÅŸleriyle hükmeder, ona istinat ederler. Alimler kulların aydınlık kaynağı, beldelerin feneri, ümmetin dayanağı, hikmetin kaynağıdırlar. Åžeytan onlara öfkelidir. Hak ehlinin kalpleri onlar vesilesiyle diri kalır, keza sapkınların kalpleri de onlar vesilesiyle ölür. Yeryüzündeki misalleri gökteki yıldızlar gibidir. Onlar vasıtasıyla kara ve denizin zifiri karanlıklarında yön tayin edilir. Nitekim insanlar yıldızlar kaybolursa yollarını ÅŸaşırırlar. Lakin onların üzerinden karanlığın perdesi bir çekiliversin, hemencecik her ÅŸeyi görmeye baÅŸlarlar.’’

Aynı ÅŸekilde büyük alim ve muhakkik İbn Kayyım el-Cevziyye’nin telif ettiÄŸi bir kitaba koyduÄŸu isim de kalpleri ürperten, tüyleri diken diken eden bir ÅŸekilde alimlerin önemine iÅŸaret eder. O, kitabının ismini ‘’İ’lâmu’l-Muvakkıîn An Rabbi’l-Âlemîn’’ yâni ‘’ Müftülerin Alemlerin Rabbi adına bildirimde bulunması” ÅŸeklinde koymuÅŸtur. Yani alimleri Allah Azze ve Celle adına ‘’imza atanlar/fetva verenler’’ olarak betimlemiÅŸtir. İbn Kayyım mezkur eserinde (1/9) ÅŸöyle demiÅŸtir: ‘’Meliklere niyabeten imza atma makamının kıymeti inkar edilmiyor, takdir ediliyorsa -ki bu vazife yüksek makamların en üstünüdür- yer ve göÄŸün Rabbi adına imza atma makamının büyüklüÄŸünün ne nispette olduÄŸu düÅŸünülmelidir. Bu makamla sorumlu kılınan kimseye gereken ona hazırlık yapması ve bu makamın kıymetini bilmesi, hakkı söylemek ve haykırmak hususunda hiçbir rahatsızlık duymamasıdır. Åžüphesiz Allah onun yardımcısı ve rehberidir. Bu vazifeye ÅŸeref ve yücelik olarak Rabbu’l-erbâb olan Allah’ın onu üstlenmesi yeter. Nitekim Allah Teala kitabında ÅŸöyle buyurur: ‘’ Senden fetva istiyorlar. De ki: Allah size fetva veriyor…’’ Müftî, fetvasında kime niyabet ettiÄŸini iyi bilmeli, yarın mahÅŸerde Allah’ın huzurunda durdurulup, bundan hesaba çekileceÄŸini yakinen bilmelidir.’’

Alimlerin Aksa Tufanı’na karşı sorumlulukları

Alimlerin kendilerine verilen bu deÄŸer ve yücelikten hareketle baÅŸta haberi âfâkı saran, dünyayı meÅŸgul eden, dünya savaşı mesabesinde seyreden Aksa Tufanı karşısında olmak üzere taşıdıkları birçok sorumlulukları bulunmaktadır. Maalesef bu savaÅŸta zayıf olan taraf müslümanların tarafıdır. Tabi bu boyun eÄŸelim, bükülelim anlamına gelmez. Ama yadsınamaz gerçekleri, apaçık olan hususları beyan etmek, mümkün olan her ÅŸeyi yapmak ve seferber olmak gerekmektedir. İşte alimler bu noktada en önde gelmektedirler. Alimlerin sorumluluklarından bazıları ÅŸunlardır:

Bilgi noktasındaki sorumluluk. Filistin davasının gerçeklerini ÅŸer’î naslar ve ÅŸeriatın mekâsıdı ışığında açıklamak, onunla ilgili her ÅŸeyin ÅŸer’î ve biliÅŸsel kökenini açıklamak, tarihine ışık tutmak, ÅŸu an ulaÅŸtığı realitesini aydınlatmak, davayla ilgili ileri sürülen genel, özel ve kısmi ÅŸüpheleri çürütmek. Bu, alimlerin her zaman, özellikle de Aksa Tufanı savaşı sürecinde üstlenmeleri gereken bir sorumluluktur.
Genel olarak Filistin davası, özel olarak da Aksa Tufanına iliÅŸkin ÅŸer’î hükümlerin açıklanması. Filistin'de Müslümanların başına felaketler geldikçe, yeni olaylar vücut bulmakta ve güvendikleri alimlerden içerisinde bulundukları durumlarla ilgili fetva istemektedirler. Burada, halka cevap verme çabasıyla ÅŸer’î gerçekleri açıklama, bu felaketlerle ilgili fıkhî hükümleri belirtme, Allah’a kulluk ve O’nun rızasına nail olmak maksadıyla Müslümanların Rablerinin kanunlarının çatısı altında olmalarını, Allah'ın hükümlerinden sapmamalarını temin etmek alimlerin rolü olarak ortaya çıkmaktadır.

Tevhide ve birliÄŸe çaÄŸrı. Hele ki Müslümanların çeÅŸit çeÅŸit davalarla bölündüÄŸü, birçok aktif hareketin parçalandığı bir dönemde ümmet için alimlerin sancağından baÅŸka sancak kalmamıştır. Çünkü ümmeti toplayacak ve saflarını bir araya getirebilecek, özellikle de Filistin davasının birleÅŸtirici olan, kendisi için çalışan ve cihad edenleri yüceltici, onu yüzüstü bırakıp, karşı komplo kuranları ise alçaltıcı nitelikteki sancağı altında birleÅŸtirebilecek olanlar sadece alimlerdir.

Alimler, her emir ve yasakta, her faaliyet ve çalışmada, gösterilen her çaba ve beslenilen her ümitte halktan ve halkla olup insanlarla ilgilenmelidirler. Åžüphesiz ümmet hayır ve lütufla doludur. Sadece tüm bunlara yatırım yapacak ve fertlerin asil madenlerini ve deÄŸerli kaynağını ortaya çıkaracak kimselere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunu yalnızca alimler yapabilir.

Bu sorumlulukların yerine getirilmesi için gerekli olan hususlar

Alimlerin bu sorumlulukları yerine getirebilmeleri ve bu hedeflere ulaÅŸabilmeleri için gerekli olan bazı nitelikler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri ÅŸunlardır:

Cenâb-ı Hakk'tan korkup O'nu murakabe etmek, O'nun büyüklüÄŸünü ve murakebesini daima hatırda tutmak, O’na takdim edildiÄŸini, O'nun huzurunda durdurulduÄŸunu hissetmek. İşte alimi, ayak kaymasından, sapıklıktan, ikiyüzlülükten, Allah'ın dinini çarpıtmaktan, Müslümanları saptırmaktan koruyacak ÅŸey yalnızca budur.

Usûl alimlerinin müçtehit hakkında belirttikleri Kitap ve Sünnet naslarını, sebeb-i nüzûl ve vürûdu, nâsih ile mensûhu, icma ve ihtilaf konularını, mekâsıd-ı ÅŸerîayı, arap dilini bilmek gibi hususlarda ilmî ve ÅŸer’î formasyona sahip olmak. Muasır meselelerde konuÅŸan fakihin bu genel ilimlere sahip olması zaruridir. Spesifik bilgiye gelince, bu, Filistin davasına dair malumat sahibi olmaktır. Bu davaya dair yer alan metinlerin, davanın yaÅŸadığı tarihin ve ÅŸu anda içinde yaÅŸadığı gerçekliÄŸin bilgisine vakıf olmak lazımdır. Bütün bunlar, ümmetin içinden geçtiÄŸi sürecin bilgisi, dünyanın içinde bulunduÄŸu baÄŸlamın, cihadın ve mücahitlerin realitesinin ayrıntıları ve insanların genel ve hususi koÅŸullarının farkındalığı ışığında olacaktır. Ta ki fıkıhçı, konusuna hakim olsun ve fetvası doÄŸru, etkili olup amacına ulaÅŸsın.

Alimin doÄŸruyu söylemesi ve onu haykırmasını saÄŸlayan psikolojik ve yürek cesaretinin olması. Alim bunu yaptığı takdirde -İbn Kayyım’ın dediÄŸi gibi- Allah onun yardımcısı ve rehberidir. Aksi takdirde alimlerin misyonunu, rabbânilerin görevini, tebliÄŸ ve beyanın gereÄŸini yerine getirmek ve onlara yüklenilen emaneti ifa etmek mümkün deÄŸildir. Bu psikolojik cesaret, âlimin -takva ve haÅŸyetle- görevini yerine getirmesini, emaneti ifa etmesini ve ÅŸeriatın otoritesini insanlar ve yaÅŸam üzerinde hakim kılmasını saÄŸlayan ÅŸeydir. Åžüphesiz bunun için alimin ödemesi gereken bir bedel ve yapması gerekli olan fedakarlıklar vardır. O bu bedel ve fedakarlıkları göÄŸüslerken sadece Allah’tan karşılık bekler ve O’nun lütfuna raÄŸbet eder.

Åžüphesiz bu tarz olaylar Rabbâni alimleri ortaya çıkarır. Allah Teala bu tarz olaylarla temiz olanı pisten, sadık olan alimi münafıktan ayırır. Olur ki alimin benimsediÄŸi sadık bir tutum ile Allah Teala ümmeti ayaÄŸa kaldırır, o alim de bu tutumuyla insanlar arasında yüceliÄŸe eriÅŸir ve tarih onu telif edilen yüzlerce kitap ve vaazın yapamayacağı bir ÅŸekilde ebedi kılar. ‘’EÄŸer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, ÅŸüphesiz o topluluk da (MüÅŸrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden ÅŸahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez. Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar.’’ (Âl-i İmrân, 140-141.)

Tercüme: Hamza Korkmaz

Yorum Yapın