Moderniteye Dışarıdan Bakmak
Yazar: Mustafa AYDIN
Yayınevi: Açılım Kitap
GiriÅŸ
Yazar bu kitabında moderniteyi açıklarken dışarıdan yani bir Müslüman olarak müslümanca bakış açısıyla bakmaya çalışmış ve ona göre sorunları ve eleÅŸtirileri ortaya koymuÅŸtur. Yazar kitaptaki amacını ÅŸöyle belirtmektedir: “Amacımız, sırf kafamızdaki akademik sorulara cevaplar bulmak deÄŸildir. Yapmak istediÄŸimiz ÅŸey, yine de bilimsellik çerçevesi içinde kalarak moderniteye İslâmi bir projeksiyonla bakma denemesidir.
Moderniteyi "Åžimdi" anlamında tanımlamakta yeniyi, son durumu ifade ettiÄŸini, Modernite kavramının sosyal/kültürel geliÅŸmeler anlamında (en azından sözlük anlamıyla) ciddi zihni, kültürel deÄŸiÅŸiklikler ifade eden her dönem için kullanılabileceÄŸini belirtmektedir. Ancak bu tanımın çağımız için bundan daha ötede bir anlam taşımakta olduÄŸunu; özel bir tarzı, zihniyet ve üslubu temsil ettiÄŸini söylemektedir. Yazara göre bu kendine özgülüklerden birisi, ÅŸimdinin içinde kalarak, geleceÄŸi kurgulamaktır.
Yazar geleneksel olarak nitelediÄŸi kültürlere kendini karşıt olarak gösteren ve onları er-geç dönüÅŸtürme tutkusuyla dopdolu olan modern kültürün "AvrupalılaÅŸma" olarak adlandırıldığını ancak AvrupalılaÅŸma ifadesinin lokalliÄŸi nedeniyle evrensellik iddialarına ters düÅŸtüÄŸü için bir süre sonra terk edilip "BatılılaÅŸma" ifadesinin kullanıldığını daha sonra ise DoÄŸu toplumları için Batıcılık ÅŸöyle veya böyle onur kırıcı olduÄŸundan yeni bir ad güncelleÅŸtirildi ve buna modernlik adı verildiÄŸini belirtmektedir.
Yazara göre Batı bizim için sorun olma özelliÄŸi taşımayan ÅŸeyleri sorun olarak sunmakta, çözümlerinin başına da bir modern nitelemesi getirmektedir. Örnek olarak "Silahlı Kuvvetlerin nicelik ve özellikle nitelik bakımından geliÅŸtirilmesi yeni araç ve gereç donanımları" eskiden beri genel bir sorun olup, "Silahlı Kuvvetlerin modernizasyonu kliÅŸesiyle" sanki bu sorun yeniymiÅŸ gibi daha gizemli bir anlam verildiÄŸine inanılmaktadır.
Modernliğin Tarihsel Aşamaları
Kitapta ModernliÄŸin yaklaşık 400 yıllık bir tarihi olduÄŸunu ve bu 400 yıllık zaman diliminin de kendi içinde üç bölüme ayrıldığı belirtilmektedir. Bunlar:
- 16. yüzyılda baÅŸlayan Rönesans hareketlerinden 18. yüzyıl Aydınlanma hareketine kadar süren iki yüz yıllık dönem,
- 18. yüzyıl aydınlanmasından 20. yüzyıla kadar geçen iki yüzyıllık dönem.
- 20. yüzyıldan günümüze kadar süren dönem
Birinci dönem modernitenin temellerinin oluÅŸtuÄŸu, tabir caizse tohumlarının ekildiÄŸi dönemdir. Klasik olarak da nitelendirebileceÄŸimiz bu birinci dönemde modernitenin felsefi alt yapısı kabul edilen Rönesans ve Aydınlanma felsefeleri gerçekleÅŸti. İkinci dönemde Fransız İhtilali büyük bir öneme haizdir. Çünkü burada dramatik bir biçimde yeni bir kamu oluÅŸur. Modernite bu ikinci dönemde kurumsallaşır; laiklik, kapitalizm, demokrasi gibi kurumlar geliÅŸir. Üçüncü dönemin en belirgin özelliÄŸi ise modernitenin neredeyse bütün dünyayı kapsayacak ÅŸekilde yaygınlaÅŸmış olmasıdır.
Modernitenin Türevleri
Kitabın bu bölümünde yazar Modernitenin türevleri olarak Modernizm ve Gelenek kavramı üzerinde durmuÅŸtur. Modernizm kavramının ilk defa 19. yüzyılın ikinci çeyreÄŸinde Guatemala'da çıkan bir dergide Peru'daki bir edebi hareket hakkında yazan Nikaragualı bir ÅŸair tarafından kullanıldığını, buradaki anlamının da natürizm, romantizm vb. gibi bir estetik akım anlamına geldiÄŸini söylemektedir. İngilizce'deki yaygın kullanımının ise ancak 20. yüzyıl ortalarında bulunduÄŸunu daha sonraları ise modernizm kavramının modernitenin ideolojik konumunu ifade etmek üzere kullanılageldiÄŸini belirtmiÅŸtir.
Yazar kitapta gelenek kavramına ÅŸu ÅŸekilde bakmaktadır: “Gelenek, Batının uzun bir zamandır moderniteyi tanımlamak için karşısına aldığı gelenek deÄŸildir. Çünkü Batının modernite karşısına diktiÄŸi gelenek de sonuç itibariyle bir modernite ürünüdür. Yani bu anlamda gelenek, Modernitenin kendini tanımlayabilmek için ürettiÄŸi ve "baÅŸkası"nı ifade etmek için kullandığı bir olgudur. Modernite, kendini çeliÅŸmeziyle tanımlayabilmek için bir geleneksel türetmiÅŸ; kendisinin taşımadığını düÅŸündüÄŸü nitelikleri sayıp üzerine bir geleneksel etiketi yapıştırmıştır. Aslında bu nitelikler listesinin asıl adı "modern olmayan özellikler" olmalıdır..”
Bir Zihniyet Olgusu Olarak Modernite
Yazar modernitenin zihni yapısını incelemiÅŸ ve modernitenin rasyonel, içkin, seküler, bilgiye dayalı, görünürlükçü, evrimci, bireyci, yayılmacı ve determinist bir zihniyete sahip olduÄŸunu ifade etmiÅŸtir. Modern zihniyet içkinci bir zihniyet derken buradaki içkinlik, aÅŸkınlık (kutsallık) karşıtıdır. Kadim kültürlerde her ÅŸeyin bir, insan, nesne-doÄŸa üstü tarafı vardır. Modern kültür her olguyu nesnenin içine indirger; onu tabiat, birey veya toplumun doÄŸasında bir yerlerden türetmeye çalışır.
Modern zihniyet görünürlükçüdür. Modern kültür, baÅŸkasına kapalı bir özel hayat iddiasına raÄŸmen mahrem alanları kamusala açmıştır. O, paradoksal olarak, bir taraftan baÅŸkalarıyla paylaÅŸmak zorunda olmadığımız bir özel alandan söz ediyor, diÄŸer taraftan özelin tüm olgularını deÅŸifre ediyor. Cinsellik bu deÅŸifrenin ilk akla gelen örneklerinden birisidir.
Modern zihniyet determinist bir zihniyettir. Determinizm mutlak seküler bir anlayıştır. Bu konu, modernitenin göz ardı edilen önemli açmazlarından birisidir. Çünkü modernitenin riski ortadan kaldırdığı veya kaldırabileceÄŸine aşırı güven, sonunda telafisi zor hayal kırıklıkları yaÅŸatmaktadır. Çünkü doÄŸadaki mevcut yasalardan yararlanmak ile ona bütünüyle egemen olma çabası farklı ÅŸeylerdir.
Modernitenin Bazı Paradigmaları
Yazar modernitenin paradigmaları olarak evrim, ilerleme, yenileÅŸme, bilim ve bireycilik üzerinde durmuÅŸtur. Modernite açısından evrim bir inanç ilkesi gibi olup, bir yığın yanlışlık taşıdığının hiçbir önemi yoktur. Evrim ilkesi biyolojik olandan çıkartılıp sosyal-kültürel dünyaya da uygulandı. Sosyal-kültürel dünyada evrim kuramının iki tipi vardı: klasik ve modern evrim kuramları. Klasik evrim kuramlarına, evrimin tek yönlü ve organizmacı tipleri dendiÄŸi gibi; modern tipine de tek çizgili evrim kuramları adı verilmektedir.
Evrim ile ilgili açıklamalarından sonra yazar evrim ilkesine getirilen eleÅŸtirileri de dile getirmekte ve ÅŸu ÅŸekilde açıklamıştır:
- Evrimcilik her ne kadar "her ÅŸeyin basitten karmaşığa doÄŸru geliÅŸtiÄŸi" gibi temelde doÄŸru gibi gözüken bir paradigmaya dayanıyorsa da bu, pratiklere döküldüÄŸü zaman beklenen sonuçları vermemektedir. Difüzyoncuların eleÅŸtirisi ve gayet yerinde bir deyimiyle bir "tahmini tarihçilik" yapmaktadır.
- Evrimcilik "her ÅŸey deÄŸiÅŸme halindedir, bu basitten karmaşığa doÄŸrudur; deÄŸiÅŸme geriye dönüÅŸsüz bir ilerlemedir ve her ilerleme bir yeniliktir" gibi bir seri sayıltıya dayanmaktadır. Ancak bu diÄŸer teoriler tarafından haklı olarak eleÅŸtirilmiÅŸtir çünkü modern kültürün özünü oluÅŸturan ilerleme ve yenileÅŸme nesnel bir olgu deÄŸil birer kabulden ibarettirler.
- Evrim kuramı kurgusaldır ve kapalı uçludur. "ilkelden geliÅŸmiÅŸe" yargısında bile süreç, bir ilkelin tespitinden hareketle yapılmamış, õnce geliÅŸmiÅŸ olduÄŸu kabul edilen ÅŸimdiden geriye doÄŸru bir ilkel tespitine gidilmiÅŸtir
Yazara göre modernitenin paradigmalarından ilerleme ile ilgili de eksiklikler mevcuttur. Batı kültürüne göre ilerleme olumlu bir sonucu kapsıyor. İlerleme kavramının daha anlamlı hale gelebilmesi için bazı ÅŸartların olması gerektiÄŸini ifade eden yazar ÅŸartları ÅŸu ÅŸekilde açıklamıştır:
- Bir kere ilerlemede üstü örtük bir karşılaÅŸtırma vardır, yani iki ÅŸey gizil de olsa birbirleriyle karşılaÅŸtırılmakta ve birisinin diÄŸerine göre daha önde olduÄŸu kanaatine varılmaktadır.
- İkincisi ilerlemeden söz edebilmek için sürece katılan öÄŸelerin belli bir çıkış noktaları olmalıdır. Farklı çıkış noktalarından hareket eden öÄŸelerin birbirlerine nispet edilip ileri veya geriliklerinden söz edilemez. DoÄŸal olarak baÅŸlangıçları farklı hareketler geldikleri yer itibariyle birbirleriyle karşılaÅŸtırılamazlar.
- Üçüncüsü, bunlar aynı yönde olmalıdırlar. Farklı istikamette gidenlerin birbirleriyle ilintileri ilerleme kavramıyla anlatılamaz.
- Dördüncüsü ve belki de daha önemlisi ilerleme maddi olanla ilgilidir, manevi öÄŸelerin ileriliÄŸinden veya geriliÄŸinden söz edilemez. İnsanlıkta ne kadar mesafe kat ettiÄŸimiz ilerleme kavramıyla ifade edilemez. Mesela ilahi dinlerin en önemli hedefi olan takva, ilerleme kavramı ile anlatılamaz.
Modernitenin bir baÅŸka paradigması bireyselleÅŸmedir. BireyselleÅŸme süreci bireyi eritmekte olup, bir varlık olarak insan kendini koruyamaz bir duruma gelmektedir. Bireyler kitle denen sosyal birliktelik ile izole ediliyor ve insan sürüsü haline gelmektedirler. SürüleÅŸtirilen insan kitle iletiÅŸim araçlarıyla sevk ve idare edilmektedir. Acizlik, güçsüzlük, kendi hiçbir ÅŸeyine yetememe, modern insanın tipik özelliÄŸidir. Bireylerde bazen kendisi tarafından bazen de baÅŸkası tarafından verilen iki tür kimlik oluÅŸmaktadır. Verilen veya alınan bu kimlikler arasında bir hiyerarÅŸi yaÅŸanmaktadır. İçerikten çok görünürlüklerle ilgili olan kimliÄŸin en önemli sorunları da, sosyal varlığın kendisi için uygun bulduÄŸu kimlikle baÅŸkalarının zorla verdiÄŸi kimlik arasındaki çeliÅŸki ve baÅŸat kimliÄŸin ne olacağı noktalarında toplanabilir. Yani birileri diÄŸerlerini aÅŸağı görüp bastırmakta hatta yok sayabilmektedir. Bu da doÄŸal olarak çatışmalara sebep olmaktadır.
Sekülerizm, Laiklik ve Din
Yazar laiklikle ilgili çok önemli bir bilgiye yer vermiÅŸ ve laikliÄŸin daha önceleri hangi anlamda kullanıldığını çok iyi bir ÅŸekilde ifade etmiÅŸtir. Yazara göre dördüncü yüzyılda Hıristiyanlığın yegane temsilcisi olan Katolik mezhebine göre tüm insanlar ikiye ayrılıyorlardı: Müminler ve paganlar. Müminler Hıristiyanlığa inanan herkesti, paganlar ise Hıristiyanlığa inanmayanlardır. Hangi dinden olursa olsun diÄŸer tüm insanlar pagandı yani müÅŸrikti. Müminler de kendi arasında Klerje ve laikler olarak ikiye ayrılıyordu. Klerje, din adamı ruhban demekti ki iÅŸi din ve mabet hizmetleri olan, kendini Tanrı'ya adamış kimselerdi. Laikler ise din adamı olmayan bütün müminlerdi. Laik kavramının yüzyıllarca din dışılıkla hiçbir iliÅŸkisi olmadı, 18. yüzyıla kadar rahip olmayan Hıristiyan anlamında kullanıldı. Klerje de kendi arasında ikiye ayrılıyordu: Regülier ve Seküler. Batı dillerinde kurallı, düzenli anlamına gelen regülier, burada da etimolojik anlamıyla uyumlu olarak, bütün iÅŸi din hizmetleri olan din adamı demekti. Yani regülier yalnızca mabede baÄŸlı olarak yaÅŸar, hayatını sürdürebilmek için gerekli asgari ihtiyaçları laikler (yani diÄŸer müminler) tarafından karşılanır; kendisi geçimini saÄŸlamak için ticaret ve tarımla uÄŸraÅŸmaz, özellikle de evlenmezdi. Buna karşılık klerjenin seküler tipi, dini hizmetlerinin yanında dükkanını çalıştırır, baÄŸ ve bahçesiyle ilgilenirdi. Pazar günleri mabedde dini ayinleri idare eder, günün herhangi bir saatinde diÄŸer müminler tarafından din ile ilgili bir iÅŸe çağırıldığında bu görevi yerine getirirdi. Bu arada evlenir ve eÅŸ-çocuk sahibi olurdu.
Modernitenin En Temel Kurumları
Kitapta Modernleşmenin en belirgin kurumları şunlardır:
1) İliÅŸki biçiminde sömürgecilik, 2) Ekonomide liberalizm-kapitalizm, 3) DoÄŸaya egemen olmada bilim ve teknoloji, 4) YerleÅŸim biçiminde sinai-kent olgusu, 5) Politik alanda ulus/devlet, 6) Sosyal/politik hayatta insan hakları, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisidir.
Sömürgecilik, 15. yüzyıl sonlarından itibaren çeÅŸitli Avrupa ülkelerinin dünyanın geniÅŸ alanlarını keÅŸif, iÅŸgal, ilhak ve iskan etmeleriyle ortaya çıkan siyasal ve ekonomik bir olgudur. SömürgeciliÄŸin temel esprisi hazır servet ve ucuz depolarının yaÄŸmalanmasıdır. Ancak, uzun vadede de olsa hesap sorulabilirliÄŸi endiÅŸesiyle acımasız bir imhayı da esas almaktadır. Bu amaçla ekonomik olduÄŸu kadar din, dil, tarih emek örgütlenme imkanları mümkün olduÄŸunca imha edilmeye çalışılmıştır. Ancak Batı dillerinde sömürgecilik veya yayılmacılık, kolonileÅŸme olarak adlandırılmış; Batı kültürünü veya Hıristiyanlığı götürme, medenileÅŸtirme anlamına gelen masum bir kavram ile örtülmeye çalışılmıştır.
ModernleÅŸmenin DoÄŸurduÄŸu Sorunlar Ve EleÅŸtiriler
Yazar kitapta modernleÅŸmeye getirilen eleÅŸtirileri Batı'da yöneltilen eleÅŸtiriler olarak almış ve ÅŸu maddelerde özetlemiÅŸtir:
- Modern dışı toplumların duraÄŸan olduÄŸuna iliÅŸkin görüÅŸ doÄŸru deÄŸildir.
- Bu toplumlar sırf manevi kültür sahibi deÄŸildirler, maddi kültürleri de vardır.
- Modern dışı toplumlar sırf homojen değildirler.
- Öyle sanıldığı gibi gelenekler her haliyle ortadan kalkmamaktadırlar.
- Modern ve modern dışılık iddia edildiÄŸi gibi mutlak bir çatışma içinde deÄŸildir, dolayısıyla birbirlerini hep dışlamazlar (Geleneksel kültür sanıldığının aksine çoÄŸu kere moderniteye karşı kayıtsızdır).
- ModerneleÅŸme hep gelenekleri zayıf düÅŸürmez. Onların kendilerini ifade etme imkanlarını da saÄŸlar.
Modernite ve Postmodernizm Karşılaştırılması
Modernite ve postmodernizm karşılaÅŸtırması yaparken yazara göre Postmodernite ve modernite iliÅŸkisi ile ilgili birbirlerini pek de dışlamayan iki temel eÄŸilimle karşılaÅŸmaktayız. Bunlardan birisine göre postmodernite, modernitenin bir geri tepme sistemi, kendi kendini bir yeniden dizayn etme, geldiÄŸi yerin bir muhasebesini yapma sistemidir ve bu haliyle bir modernite türevidir. Bir ikinci görüÅŸe göre ise moderniteyle baÄŸlantılı olsa da ondan öte bir ÅŸeydir.
Postmodernitenin Modernite EleÅŸtirisi
Modernitenin İnsan hakları projesi en iddialı olduÄŸu alanlardan biridir. O, bu konuda kadim kültürlerden farklı bir durum ortaya koyduÄŸunu, insanı saygınlaÅŸtırdığını ileri sürmektedir. Postmoderniteye göre sonuç iddia edildiÄŸi gibi olmamıştır. İnsan sinai kapitalist düzen içerisinde bir sömürü aracı haline gelmiÅŸ, sıkça dile getirilen eÅŸitlik de hiçbir ÅŸekilde gerçekleÅŸmemiÅŸtir.
Modernite kentin mimari yapısıyla özgün bir çevre oluÅŸturulmasını savunmuÅŸ ancak bugün kent çevresinde pek çok sorun yaÅŸanmaktadır. Bugünkü kent ortamında insanlar ezilip bunalmaktadırlar. YoÄŸun bir anarÅŸi duygusu vardır ve bu gittikçe yer yer terörizmle sonuçlanmaktadır.
Postmoderniteye göre modernitenin bilgiye yüklemiÅŸ olduÄŸu misyon geri tepmiÅŸtir Modernitenin bilgi toplumu diye övündüÄŸü ÅŸey, bazılarının çıkarlarını meÅŸrulaÅŸtıran, gücüne yeni güçler ekleyen bir oluÅŸumdur.
Sonuç Olarak
Mustafa Aydın bu kitabında Moderniteyi, Modernizmi ve Postmodernizmi açıklamaya çalışmış ve bu kavramların günümüzde ne anlamlara geldiÄŸi, bu kavramların nasıl kullanıldığı ve bunlar üzerindeki eleÅŸtirileri dile getirmiÅŸtir.
Modernite konusu çok geniÅŸ bir konu olup, kitap bu konu ile ilgili yeni okuma yapanlar için bir giriÅŸ mahiyetinde okunabilecek bir kitaptır. Moderniteyle ilgili eleÅŸtiriler de batılı gözüyle eleÅŸtiri yapılmış, İslamın önerdiÄŸi yaÅŸam ÅŸartıyla çok az bir karşılaÅŸtırma yapılmış ve bu anlamda öneri sunulmamıştır. Bu da kitabın çok fazla dışarıdan bakıldığını gösterememektedir.
Mustafa Aydın’ın Sosyal ve Ekonomik AraÅŸtırmalar Merkezi’nde verdiÄŸi seminerlerin bir ürünü olan kitabının yine de sorulara akademik cevaplar sunmaktan çok modernliÄŸin ‘dışarıdan’, yani Müslümanlar’ın bakış açısınca tartışılmasına katkısı olması açısından önemli olduÄŸu kanısındayım.