Modernite, 20. yüzyılda Batı merkezli düÅŸünce sisteminin hemen hemen her alanda (iktisat, hukuk, eÄŸitim gibi) hâkim olduÄŸu bir paradigma haline gelmiÅŸ ve toplumsal dönüÅŸümün en önemli aracı olmuÅŸtur. Ancak 21. yüzyılda modernitenin ürettiÄŸi toplumsal, siyasal ve ekonomik krizler daha fazla göz ardı edilemez hale gelmiÅŸ ve bu paradigmanın baÅŸka bir versiyonu olan postmodern söylem tarafından moderniteye ciddi eleÅŸtiriler yöneltilmiÅŸtir. Dahası moderniteye karşı yapılan bu eleÅŸtiriler, yalnızca İslamcılık düÅŸüncesiyle sınırlı kalmamıştır. Bugün, Batı’nın içinde dahi moderniteye karşı yöneltilen eleÅŸtiriler, post-modernitenin krizleri etrafında yoÄŸunlaÅŸmıştır. Kapitalist ekonomik düzenin ortaya çıkardığı insanın sömürülmesi, sosyal adaletsizlikler, çevre tahribatı ve kültürel yozlaÅŸma gibi sorunlar, modernitenin vaad ettiÄŸi refah ve ilerleme hayalinin sadece bir illüzyondan ibaret olduÄŸunu göstermiÅŸtir.
Sebep ile müsebbibin (neden-sonuç) paradoksal bir biçimde birbirlerine yönelttiÄŸi bu eleÅŸtirel söylem (postmodern eleÅŸtiriler), kendilerinin ürettikleri krizlere çare olamamış ve insanlık bu anlayış karşısında ağır bedeller ödemek zorunda kalmıştır. Modernitenin kendi eliyle inÅŸa ettiÄŸi bu buhrana yönelik en köklü, mantıksal tutarlılık açısından da en makul eleÅŸtiriler İslamcılık düÅŸüncesi tarafından yapılmıştır. Ayrıca İslamcılık, bu kriz eleÅŸtirilerinin de ötesine geçerek, Batı’nın sunduÄŸu diÄŸer alternatiflerin (Marksizm gibi) de moderniteye hizmet eden baÅŸka versiyonlar olduÄŸunun farkına varmıştır. Nitekim Postmodernizm, Marksizm ya da diÄŸer ekoller tarafından moderniteye yöneltilen eleÅŸtirilerin; sömürünün el deÄŸiÅŸtirmesi, otoritenin farklılaÅŸması, eÅŸitsizliklerin yön deÄŸiÅŸtirmesi ve pratiklerinin buhranlarla sonuçlanması gibi baÅŸka baÅŸka krizleri ortaya çıkaran “nedenler” olduÄŸu görülmüÅŸtür.
İslamcılık, modernitenin dayattığı ulus devlet, sekülerizm, kapitalizm, pozitivizm ve rasyonalizm gibi temel yaklaşımlara karşı, Müslümanca bir duruÅŸun savunucusu olmuÅŸtur. Burada Müslümanca bir duruÅŸdan kast edilenin “özün korunması” yani İslam’ın temel aksiyomlarına dayanan bir anlayış olduÄŸunu hatırlatmakta fayda vardır. Dahası Müslümanca bir duruÅŸ etrafında ÅŸekillenmiÅŸ olan bu eleÅŸtirilerin merkezinde yalnızca bir karşıtlık deÄŸil, aynı zamanda “yeni bir dünya tasavvuru” da yer almaktadır. Bu tasavvurun gerçekleÅŸmesi adına Müslüman zihnin ortaya koyduÄŸu bu mefkure, Batı’nın sunduÄŸu ve alternatifsizlik üzerine inÅŸa ettiÄŸi moderniteye karşı “özgün” bir dönüÅŸümün de anahtarıdır.
İslamcılık mefkuresinde, bu özgün arayışın en somut biçimlerinden biri, iktisadi alanda kendini göstermiÅŸtir. Batı’nın kapitalist üretim ve tüketim anlayışı, İslamcılık düÅŸüncesinde köklü bir eleÅŸtiriye tabi tutulmuÅŸtur. Çünkü Kapitalizmin insanı ve tabiatı metalaÅŸtıran yapısı, toplumsal ve ahlaki çürümeyi beraberinde getirdiÄŸi gibi, Müslümanların öz benliklerinden neÅŸet eden bir iktisadi anlayışın ortaya konmasındaki en büyük engel olmuÅŸtur. İşte bu noktada İslamcılık, modernitenin iktisadi tanımlarını yeniden ele almak ve yeni bir iktisadi söylemin arayışına girerek meseleye buradan baÅŸlamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki bu söylem, yalnızca Batı kapitalizmine karşı bir duruÅŸ olarak deÄŸil, aynı zamanda Müslümanların kendi deÄŸerlerine dayanan iktisadi bir modelin oluÅŸturulma çabası olarak da okunmalıdır. Zira İslam’ın temel aksiyomlarına dayanan bu iktisadi mefkure hem inancın pekiÅŸtirilmesi hem de mevcut iktisadi anlayışların dönüÅŸtürülmesi üzerine kuruludur.
Elbette bu eleÅŸtiriler sadece teori ile sınırlı kalmamıştır. İslamcılık, bu düÅŸüncelerin pratiÄŸe dökülmesi için alternatif modeller geliÅŸtirme çabasını da sürdürmektedir. Her ne kadar günümüz araÅŸtırmacıları tarafından bu çabaların beyhude olduÄŸu, tekerleÄŸin yeniden keÅŸfedilmesine ihtiyaç olmadığı iddia edilse de ekonomik alanda İslam’ın ilkelerine dayalı bir sistemin mümkün olduÄŸu ve hangi araçlarla bu pratiklerin uygulanacağı üzerine ciddi tartışmalar yürütülmekte ve arayışlar devam etmektedir.
Netice itibariyle İslamcılık düÅŸüncesinin sunduÄŸu iktisadi söylemin ortaya çıkarılma gayreti, modernitenin ekonomik tanımlarını yeniden ele alan, kendine özgü araçları ve kurumlar inÅŸa eden ve en önemlisi de Müslümanların kendi deÄŸerlerinden beslenen bir sistemin arayışıdır. Hakim paradigma iddiasında olan bu anlayışa karşı geliÅŸtirilen bu özgün tasavvur, modernitenin bütün araçlarını sorgulayan ve yeni bir dünya mefkuresini sunan bir eleÅŸtiriyi de beraberinde getirmektedir. Bu baÄŸlamda, İslamcılık ve iktisat arasındaki bu yeni söylem iliÅŸkisi, toplumsal dönüÅŸüm sürecinde iktisadi açıdan Müslümanların nasıl bir konum almasına dair “yoldaki iÅŸaretleri” ifade etmektedir. İlerleyen yazılarda İslamcılık düÅŸüncesi içerisindeki iktisadi tasavvurun temel yapı taÅŸları ele alınacak ve tanımlardan hareketle hakim paradigmanın eleÅŸtirisi yapılacaktır. Çünkü ne kaynaklarımız kıttır ne de ihtiyaçlarımız sınırsız… Vesselam.
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.