Tâbi olmak ile mensup olmak ya da ait olmak arasında bir anlam farkı var mıdır? İnsan varoluÅŸsal sancılarının saÄŸaltımı dolayısıyla bir yere kök salmak ister. Kendini bir yere nispet eder. Bazı temel ilkelere/inançlara/kabullere bel baÄŸlar ve anlamı bu baÄŸlamlar ile keÅŸfeder. Kimisi bunu insanlığın ortak mahsulü üzerinden gerçekleÅŸtirir; kimisi sorgulanamaz ilkeler üzerinden. Ama herkes bir ÅŸekilde bir yerde vardır. Bir yerden baÅŸka yere bakar. Yukarıdaki soruya cevap vermek de dahil bütün anlamlılık, baÄŸlamla ve aktarımla gerçekleÅŸir. BaÄŸlam oluÅŸturmak için de aktarım için de yer gereklidir. Zeminsizlik ve haliyle zamansızlık mümkün deÄŸildir. O halde ÅŸunu sormalıyız: neredeyim; dolayısıyla nereden bakıyorum? Bu suale vereceÄŸimiz arındırılmış cevap, bize bizle ilgili ciddi ipuçları verecektir.
Yer, tesadüfen olan deÄŸildir. Yer, bir varlık meselesidir ve kiÅŸinin tercihleri ile direkt ilintilidir. Yersizlik olamayacağı için kiÅŸinin umursamazlığı bir yersizliÄŸe deÄŸil; umursamazlık zeminine tekabül eder. Yerden kaçış, yerden azade var oluÅŸ imkân dâhilinde deÄŸildir. Yerimizi irademiz, tercihlerimiz marifetiyle belirler. Yerimiz hem bir hal hem de bir neticedir. Yer, ya bulunur ya keÅŸfedilir ya da inÅŸa edilir. KiÅŸi ben, derken bunu bir yerden söyler. Yer olmadan kiÅŸinin ben demesi ne kadar mümkün olur? Zira kiÅŸi ben derken bir yere nispetle bunu söyler. Ben ile sen arasındaki tefrik bir yerde olur. Yer olmadan ben de sen de ve dolayısıyla biz de olmaz, olamaz. Yer, haliyle bir hududu ve bir yönü zorunlu kılar. Hudut ise fıkhın, usulün ve ilkelerin varlığına delalet eder.
İnsanın hem özne hem de nesne mesabesinde, daimi bir sirayet halinde olduÄŸu gerçeÄŸini, akılda tutarak ÅŸu suali soralım: KiÅŸi, ben bu noktada sivilim, derken neyi kastetmektedir? Sivil alan var mıdır? Hele ki mesele ümmete yani bir hukukla birbirinden mesul, anlaÅŸmış bir topluluÄŸa dair bir mesele ise bu meselenin sivilliÄŸini nasıl belirleriz? Bu noktada sivilim beyanı, yapılan eylemin hesabını vermem, hukuki baÄŸlayıcılıkları reddediyorum, anlamında mıdır; yoksa bu iÅŸin kolektif bir aklın iÅŸi olmadığı bireysel bir çaba olduÄŸu anlamında mıdır? İlk cevap çok vahimdir ve temellendirilemez. Zira hesabı verilemeyecek bir iÅŸin meÅŸruiyeti ve netice elde edilebilirliÄŸi mümkün deÄŸildir. İkinci cevap ise daha derin bir çeliÅŸki barındırır. Zira insan ben bir taraftan bakmıyorum, yalnızca kendim olarak ve ÅŸahsi bir duruÅŸla duruyorum dediÄŸinde, yersizlik iddiasında bulunmuÅŸ olur. YersizliÄŸin mümkün olmadığını az önce arz etmiÅŸtik. Åžimdi de bu denli sınırsız bir kuÅŸatıcılık, kiÅŸiliÄŸi ve ÅŸahsiyeti anlamsız hale getirmez mi, sorusu gündeme gelebilir. Biz de bu noktada ÅŸunu deriz: ÅŸahsiyet de kiÅŸilik de hele ki fikir üretimi gibi insanın en önemli meziyetleri de ancak kolektif ve sistematik bir fıkhın olduÄŸu teÅŸekküllerde mümkün olur. Ekolsüz yani okulsuz bir düÅŸünce inÅŸası mantık kuralları ile yapılabilir deÄŸildir. Olsa olsa yenice sorular sormaya baÅŸlamış taze akılların “mantıklı” soruları mesabesinde kalır. Biz daha olgun fikri mülahazalardan bahsediyoruz.
Sivil olmak demek resmi alanın dışında olmak anlamında da kullanılır. KiÅŸi pek çok libasa girer ve pek çok statüde çeÅŸitli iÅŸler yapar. Bunlardan biri de kamudaki vazifelerdir. Ve fakat bu çeÅŸitli konumlar kiÅŸinin görevleridir; kimliÄŸi deÄŸil. Hangi iÅŸte yer alırsak alalım, görev tanımımız ne olursa olsun, bu bizim vazifemize taalluk eder; kimliÄŸimize deÄŸil. KimliÄŸimiz o iÅŸi nasıl yaptığımız üzerinden anlaşılabilir belki. Bu izahtan sonra tekrar, ben bir kurum ve teÅŸkilatın dışından, sivil olarak söylüyorum/yapıyorum, denirse o zaman da az önceki beyanımızı bir kez daha söyleriz: kiÅŸinin hele ki fikir çıktılarında ekolsüzlüÄŸü mümkün deÄŸildir. Bu büyük fikir üretim okullarının altındaki herhangi bir tabelanın dışındayım, denirse o zaman da, o halde bu da bir teÅŸekkül olma hali deÄŸil midir? Yani söylenilen de yapılan da üretilen fikir de bir istiÅŸare ile ortaya çıkmıyor mu? Burada bir klik ile süreç yürütülmüyor mu? Evet ise dediÄŸimiz zuhur etmiÅŸ olur, hayır ben müstakil ve münferit yalnızca ben olarak bu çıktıyı veriyorum denirse yazının giriÅŸine yönlendiririz. Ve dahası bu iÅŸler bir sürecin neticesi deÄŸil midir? Bu neticede süreç boyunca neticeye katkı saÄŸlayan girdiler neticede etkili deÄŸiller midir? Netice ve süreç ayrıdır denirse orada susarız. Çünkü bu artık baÄŸlamın dışında bir mügalataya dönmüÅŸ olur.
Sivillik iddiası ile birey olma ve bireysel iÅŸlerimizin sorumluluÄŸu da birbirine karıştırılabilir. TeÅŸekkülün içindeki sorumluluk alanının hesabını verebilme, sürdürülebilirliÄŸini saÄŸlama ve devredebilme meziyetleri, bireyin kolektif akıldan öÄŸrendiÄŸi ve uygulamayı taahhüt ettiÄŸi bireysel sorumluluklarıdır. Bunun da süreÄŸen hal alması, yapılan hayrın birlikte yapılması ile; rüku edenlerle birlikte rüku edilmesi ile olacağını iddia ediyoruz.
Yapılan küçük bireysel eylemler; mesela yere çöp atmamak, selamlaÅŸmak gibi, bütün bu söylenenler zemininde belki sivil kabul edilebilir. Ama Ümmetin maslahatı, insanlığın iyiliÄŸi gibi iddialarla yapılan ve ÅŸekli, hukuku, neticesi, gayesi itibariyle teÅŸekküllü yapıların eylemelerine paralel eylemler ancak, iddialarında sivil kalabilirler. Hele bir de sivil eylemin banileri çeÅŸitli yerlerde mesul ve vazifeli iseler durum yalnızca sivillik iddiasıyla kalmaz aynı zamanda komik de olmaya baÅŸlar. Sivil deÄŸiliz, fakat falanca yapılardan ÅŸu sebeplerle beriyiz ve ayrılıyoruz, ama elbette biz de bir teÅŸekkülüz denirse buna saygı duyarız.
İnsan mensup olur. Yeni kendini bir ÅŸeye nispetle tanımlar. İnsan tabi olur. Yani aklının yetmediÄŸi durumlarda aklını ikna eden üst referanslara itaat eder. Buna da elbette iradesi ile yapar. İnsan ait olur. Yani kendisini bir yerin yerlisi olarak kabul eder. Bu yer, en geniÅŸ haliyle yaratılmış olmak; en hususi haliyle ise kulluk makamıdır. Allah’a ait olduÄŸunu ifade etmek bir tür teselli ÅŸeklidir mesela. Teselli olduÄŸumuz aynı zamanda teslim olduÄŸumuzdur, demiÅŸtik baÅŸka bir baÅŸlık altında.
İnsanların teÅŸekküllü yapılara karşı gösterdikleri refleksi, bu yapıları anlama çabası için geride durma ÅŸeklindeyse olması gereken bir hal olarak görüyorum. Anladıktan sonra ama uzak durmak ister ama yük alır ama dua eder ama bizzat kadrosunda yer almak ister, anlayabiliriz. Fakat ülkü birliÄŸi, iÅŸ yapma ÅŸekli, besin kaynakları aynı olup da usul olarak, ben yokum, diyenleri, küstüm, diyenleri anlamaya çalışınca zorlanıyorum. DoÄŸru yapılıyorsa gel beraber yük alalım. Yanlış yapılıyorsa gel beraber düzeltelim, demek istiyorum. Çok süfli olabilir ama bu durum bana, bazen sanki iÅŸten, yük almaktan kaçmak gibi de görünüyor.
Ez cümle deÄŸerli olmak isteriz. DeÄŸerli olmak ile verimli olmamız müsavidir. DeÄŸer gördükçe verimimiz artar. Ama deÄŸer görmek mi deÄŸer üretmek mi, diye sorulmalıdır. Ya da deÄŸer görmek mi deÄŸere tabi olmak mı? Bu da bizim kimliÄŸimizin ve dolayısıyla kiÅŸiliÄŸimizin rengi ile ortaya çıkar. İnsanın bu çok boyutlu hali ve ruhsal durumları ihmal edilmemeli evet; ama ÅŸifanın da anlamın da kolektif bilinç ve damıtılmış tecrübelerden ayrılmamakta olduÄŸu da unutulmamalıdır, deriz.
En iyisini Allah bilir.
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam DüÅŸüncesi'nin editoryal duruÅŸunu yansıtmayabilir.