7 Ekim 2023 sabahı ajansların geçtiÄŸi haberler ve paylaşılan fotoÄŸraflar, insanlarda yıllardır izlemeye ve okumaya aÅŸina olduÄŸumuz karşılıklı lokal operasyonlardan biri intibaını uyandırmış olabilir1. Tarihin akışını hızlandıran veya akış yönünü deÄŸiÅŸtiren hadiselerin failleri veya o zamana tanıklık edenler yaÅŸadıkları ve/ya ÅŸahitlik ettikleri hadisenin büyüklüÄŸünün farkında olabilirler mi?
“İsrail’in kuruluÅŸu, büyük güçlerin kendi çıkarları doÄŸrultusunda gerçekleÅŸtirdikleri siyasi bir eylemdir. Devletin kuruluÅŸundan önceki yerleÅŸim dönemi ve devletin kuruluÅŸu, yerli nüfusun hakları ve çıkarları göz önünde bulundurulmaksızın gerçekleÅŸmiÅŸtir.”(Herbert Marcuse- 1972/Jerusalem post röportaj) [İsrail’in kuruluÅŸ hikayesi hakkında konuÅŸmaya baÅŸlamak hem bu yazının odağının dağılmasına yol açar hem de yazının sınırlarından taÅŸmamıza neden olur.]
Filistin halkın neredeyse yüz yıla yakındır mütemadiyen yaÅŸadıklarını kanıksamış insan topluluklarının 7 Ekim sabahı baÅŸlatılan Aksa Tufanı operasyonunu anlama ve yorumlamada yaÅŸadıkları maluliyet ise hemen göze çarptı.
Biraz geriden baÅŸlayacak olursak;
1979 Camp David SözleÅŸmesi ile Mısır, 1994’de ise Ürdün İsrail’i tanımasıyla baÅŸlayan normalleÅŸme süreci, Trump döneminde ilan edilen Yüzyılın AnlaÅŸması kapsamında, 2020 yılında İbrahim AnlaÅŸması ile BAE ve Bahreyn, ardından da Sudan ve Fas’ı da bu sürece dahil ederek İsrail’i tanıyan dört Arap ülkesi olacakları dünya kamuoyu ile büyük bir zevkle paylaÅŸmışlardı. İşgal hızla ilerliyor buna paralel biçimde normalleÅŸme süreci de hızla ilerliyordu. Suudi Arabistan’ın başını çektiÄŸi birçok ülke ise 2023 sonu itibariyle İsrail’le normalleÅŸme anlaÅŸmaları imzalayıp akabinde resmi tanıma öncesi büyükelçilikler açacaklarını ifade ediyorlardı. Peki tüm bu Arap Devletleri neden böylesi bir adım atma ihtiyacı hissediyorlardı.
Özellikle Arap Baharı süreci ile ortaya çıkan tablo demokratik seçimlerin olduÄŸu her ülkede iktidarı İslamcıların elde edeceÄŸi idi. Ayrıca İran’ın yayılmacı politikası ve Åžii nüfus barındıran ülkelerin İran’ın nüfuzunun artmasından duydukları endiÅŸe aynı zamanda Amerika’nın İran sopası ile Arap monarÅŸilerini korkutarak dengeleyici bir güç olarak İsrail’in varlığını vurgulaması da bu adımların atılmasında teÅŸvik edici rol oynuyordu. Serbest seçimlerde iktidarların el deÄŸiÅŸtirmesi fikri sadece Arap monarÅŸilerini deÄŸil (ulus devleti yönetecek olsalar da dış politikada ümmeti kendi paradigmalarının en önemli parçası yapacak yönetimler) meseleyi beka meselesi olarak okuyan İsraili ve hamisi ABD’yi de tedirgin ediyordu. Amerika’nın bölgedeki çıkarlarının devamı da Arap MonarÅŸilerinin iktidarlarının devamı da İslamcıların iktidarı ele geçirmelerini engellemekte birleÅŸiyordu. İş bu sebeplerle Arap Baharı süreci baltalanıyor ve sürecin en önemli kazanımlarından sayılan Mısır Devrimi kanlı bir darbe ile engelleniyordu. Kısa iktidarı döneminde Mursi’nin Filistin meselesine dönük yaptığı açıklamalar İsrail’i ve partnerlerini had safhada rahatsız etmiÅŸ Refah Kapısı üzerinden Gazze’ye tedarik edilen malzemenin çeÅŸitliliÄŸi ise hem Gazze halkının hem de direniÅŸ gruplarının sevinmesine yol açmıştı.
2012 de Cabari ÅŸehit edilmiÅŸ 2014 de öldürülen üç İsrailliye cevaben baÅŸlatılan operasyonda 2100 Filistinli ÅŸehit edilmiÅŸti. 2018 de ablukayı kaldırması için Gazze halkının sınırlarda yaptığı gösterilere İsrail’in gösterdiÄŸi tepkilerde ÅŸehit edilen insan sayısı 170’i bulmuÅŸtu. 2021 den itibaren Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik politikalar sertleÅŸmiÅŸ ve mescide yönelik eylemlerde ciddi bir artış baÅŸlamıştı. Neredeyse her yıl gerçekleÅŸen büyük çaplı olaylar, iÅŸgalciler için yıkılan evler, yakılan tarlalar ve sökülen aÄŸaçlar dünyanın geri kalanı için artık vakayı adiyedendi. Ve bu dünyanın mensuplarının Filistin halkından da beklentilerinin aslında meseleye onların da aynı ÅŸekilde bakması, iÅŸgali kanıksaması ve uysal bir kuzu olarak düÅŸmanının kendisini öldüreceÄŸi ana kadar yaÅŸamından zevk almayı öÄŸrenmesiydi.
Gazze halkı 2007 yılından beri devam eden ve muhtemelen insanlık tarihi boyunca görülen en uzun ve kapsamlı ambargoyu bitirmenin dünyanın merhameti ile mümkün olmadığını tekrar ve tekrar tecrübe etmiÅŸ oldu. Ambargoyu kanıksamayan direniÅŸ ise son teknolojik aletlerle yapımı bile hayranlık uyandıran metro çalışmalarına nazire yaparcasına Gazze’yi yer altı tünelleri ile dizayn ediyor ve Gazze’nin özgürlüÄŸü ile Mescid-i Aksa’nın özgürlüÄŸü arasında ki koparılamaz bağı tüm dünyaya hatırlatıyordu.
Kısaca özetlemeye çalıştığım son yıllar; Filistin halkına bakan yönüyle ağır ve sürdürülemezken İslam dünyasının geri kalanı için normalleÅŸmenin lüzumunun sürekli arttığı bir vasata tekabül ediyordu. İslam dünyasının son dönem mütefekkirlerinden Tâhâ Abdurrahman “Aksa Tufanı; insanın yeni deÄŸerlerle kendi özünü keÅŸfettiÄŸi, İsrail iradesinin köleleÅŸtirici deÄŸerlerinin yaygınlık kazandığı bir vasatta yeni kavramlarla özgürlüÄŸünü aradığı, sapkın deÄŸerlerin yayıldığı bir gerçeklikte yeni ÅŸartlarla fıtratını yeniden kazandığı bir aÅŸama, medeniyet için yeni bir baÅŸlangıç, ümmet için yeniden diriliÅŸ, insanlık için yeniden doÄŸuÅŸtur.” meseleyi sahici bir yerden deÄŸerlendirme cesareti gösteriyordu.
Egemenler tarafından kurulan iÅŸgal rejimi, modernliÄŸin taşıyıcısı ve silahlı karakolu olarak Filistin’i uzun yıllardır adım adım iÅŸgal ediyor. Filistin’in acıyla yoÄŸrulmuÅŸ onurlu halkı ise her geçen gün direnmeye devam ediyor ve direniÅŸin kapasitesini artırmak için ömrünü adıyor. Batılı devletler tarafından yapılan vatandaÅŸlık tekliflerine, ev ve iÅŸ yerleri için vaad edilen yüksek meblaÄŸlara raÄŸmen deÄŸerlerinden ödün vermeyen Filistin halkı özü itibariyle Batılı olan her bir ÅŸey için tehdit olmaya devam ediyor. Bu sebeplerledir ki Batılı devletler iÅŸgalin Hamas’ın yok edilmesi ile sonuçlanması için İsrail’e her türlü siyasi ve ekonomik desteÄŸi vermeye devam ediyor.
Aksa Tufanı bireysel ve toplumsal düzeyde yorumlanabileceÄŸi gibi İslami hareketler ve devletler açısından da muhasebeyi hak ediyor. Aynı zamanda Aksa Tufanı operasyonu askeri, taktik ve strateji gibi birçok açıdan ele alınabilecekken hayatın ve ölümün anlamı baÅŸta olmak üzere insan hakları, demokrasi vb. birçok kavramın Batılılar tarafından hangi anlam çerçevesinden kullanıldığını tüm çıplaklığıyla ortaya koymuÅŸ oldu. Yine direniÅŸin iradesini kırmak için masum insanların üzerine bırakılan onlarca ton bombadan sonra enkazdan çıkarılan insanların verdiÄŸi tepkiler insanlığı, hayatın ve ölümün hakikatini kavramış bir mefkureye davet ederken Müslümanlara ayna tutarak bu aynada kendi Müslümanlıklarını izleme imkânı sunuyor.
Aksa tufanı; uzun yıllardır modernliÄŸi anlamaya, İslam dünyası için Müslümanca bir modernliÄŸi sistemleÅŸtirmeye çalışan ve çabasını onlarca kitapla ortaya koyan Tâhâ Abdurrahman’ı; ümmetin medeniyet inÅŸasına ve insanlığın yenilenmesine katkıda bulunabilmesinin yegâne yolu cihattır” demek durumunda bıraktı. (ide aralık 2023 sayısı,röportaj) Yine Aksa Tufanı bünyesinde mahfuz olan tüm anlam katmanları ile Batılı düÅŸünme biçimine ve özellikle pozitivizme yönelik yaptıkları eleÅŸtirileri ve ötekini anlamak için en çok çaba harcayan Batılı düÅŸünür olarak lanse edilen Frankfurt Okulu’nun meÅŸhur ismi Habermas’ı İsrail’in yanında hizalanmaya itiyordu. Meseleyi bir misilleme olarak okuyan Habermas’ın imzaladığı bildiri ve Batı akademiyasının iki yüzlü tavrı Aksa Tufanı sürecinin Batılı bilme sistemine yönelik esaslı bir muhasebeyi ve kendi referans deÄŸerlerimize istinad etmiÅŸ yeni bir bilme biçiminin ufkunu zorlamamız gerektiÄŸini bizlere hatırlatıyor.
1- Bu metin 22 Şubat 2024 tarihinde kaleme alınmıştır.