Alev Erkilet: İslamcılık modern toplumu teşrih masasına yatıran ilk ve en etkili düşünce sistemidir

  • PaylaÅŸ:
  • Tarih: 28 Mart 2025     Y: Alev Erkilet    Yazdır
img
Alev Erkilet: İslamcılık modern toplumu teşrih masasına yatıran ilk ve en etkili düşünce sistemidir

İslam düÅŸünce geleneÄŸi nasıl bir toplum tasavvuru ve modelleri ortaya koymuÅŸtur? Ä°slamcılar, Medine toplumunu günümüz ÅŸartlarında modelleyebilmiÅŸler midir? modernleÅŸme, dinin toplumsal etkisini nasıl ÅŸekillendirmiÅŸtir? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslamcılığın Toplum Tasavvuru" dosyasında Prof. Dr. Alev Erkilet'e sorduk. 

1. Toplum nedir? İslam düÅŸünce geleneÄŸi nasıl bir toplum tasavvuru ve modelleri ortaya koymuÅŸtur? Bu baÄŸlamda İslam toplumlarını diÄŸer toplumlardan ayırt eden temel özellikler nelerdir?

Toplum, belirli bir coÄŸrafi mekanda hayatını sürdüren, ortaklaÅŸtıkları anlam ve deÄŸerlerin iÅŸaret ettiÄŸi ilkeler doÄŸrultusunda birbirleriyle sürekli bir iletiÅŸim ve etkileÅŸim içinde bulunan insanlardan meydana gelen bir topluluk olarak tanımlanabilir. Toplum üyelerinin ortaklaÅŸtıkları anlam ve deÄŸerler bütünü toplumun omurgasını oluÅŸturur. Soyut anlam ve deÄŸerler bir yandan toplumsal etkileÅŸimlerden doÄŸar ve daha genel baÄŸlamlara uygulanırken bir yandan da kendilerini somut toplumsal eylem, iliÅŸki ve kurumlarda cisimleÅŸtirirler. Bu demektir ki, İslami deÄŸerler de İslam toplumlarında cisimleÅŸmiÅŸlerdir. Bu açıdan en önemli ve kapsamlı deÄŸer/ilke tevhid ilkesidir. Bu konuda gelmiÅŸ geçmiÅŸ en anlamlı eserlerden birini vermiÅŸ olan kiÅŸi İsmail Raci Faruki’dir. Faruki, Tevhid: DüÅŸünce ve Hayata Yansımaları baÅŸlıklı kitabında tevhid ilkesini tarih, bilgi, metafizik, ahlak, toplumsal düzen, ümmet, aile, siyasal düzen, ekonomik düzen, dünya düzeni ve estetik düzen ilkeleri ile iliÅŸkilendirmiÅŸtir. Bir baÅŸka deyiÅŸle İslam toplumları İslami ilkeler üzerine kurulurlar ve bu ilkeler hayatın istisnasız tüm alanlarına yansır. Bu nedenle de bütüncü bir perspektiften hareketle analiz edilmeleri gerekir. İslam toplumlarında tevhit ile mimari, kent, sanat/estetik arasındaki iliÅŸkilere odaklanan Sonsuzluk Arayışından MetalaÅŸmaya kitabında, ben de bu yolu izlemeye gayret ettim. İslam toplumlarının/kentlerinin sosyal adaletçi, kapsayıcı-içerseyici, dayanışmacı, çok-kültürlü, çok-dinli, çok-etnikli ve çok-dilli olduklarına, üretimin ihtiyaç eksenli olarak gerçekleÅŸtirildiÄŸine, aşırı üretim ve aşırı tüketim krizlerinden ve israf ve sefaletten korunmuÅŸ olduÄŸuna vurguda bulundum. Yukarıda kısaca özetlenmiÅŸ olan ilkeler bile İslam toplumlarının ekonomik sömürü üzerine kurulu, dışlayıcı-ayrıştırıcı, tek-kültürlü ve tek-kültürcü, aşırı-üretim ve aşırı-tüketimle vasıflanan toplumlardan farkını göstermeye kâfidir kanaatimce. 

2. Kendinden sonraki tüm İslam ÅŸehirlerine örnek olan Medine toplumunun temel özellikleri nelerdir? Bu örnekliÄŸin diÄŸer toplumları etkileme gücü hakkında düÅŸünceleriniz nelerdir? İslamcılar, Medine toplumunu günümüz ÅŸartlarında modelleyebilmiÅŸler midir?

Aslında önceki sorunuz baÄŸlamında deÄŸindiÄŸim hususları burada da gündeme getirebiliriz. Zira Turgut Cansever’in ya da Akif Emre’nin tezahürlerini Bursa’da, İstanbul’da, İsfahan’da, BaÄŸdat’ta, Åžam’da, Kahire’de gördükleri İslam kentlerinin ilk ve aziz örneÄŸi Medine’dir. İdeal bir örnek ya da model olmak üzere tasarlanmış ve inÅŸa edilmiÅŸtir. Dolayısıyla kendisinden sonra gelen İslam kentleri onu örnek almış, ondan esinlenmiÅŸ, kendilerine özgü coÄŸrafi, kültürel vasıflara sahip olsalar da son tahlilde Medine’nin üzerine kurulu olduÄŸu temel deÄŸerleri cisimleÅŸtirmiÅŸlerdir. Sorun, modernleÅŸme sürecinin Müslüman toplumları ve İslam kentlerini bu “insani” ve “medeni” vasıflarından uzaklaÅŸtırarak, onları çıkar merkezli aşırı-üretimin ve tüketimin getirdiÄŸi adaletsizliklerle baÅŸ baÅŸa bırakmasıdır. İslam düÅŸüncesi ve İslamcılık Medine toplumunu günümüzde hayata aktarabilmek için kapitalizmle hesaplaÅŸmak ve ona karşı mesafelenmek durumundadır. Bunun için gereken bilgi ve kuram birikimi mevcuttur. Ancak kapitalizmin ve modern toplumun aşılabilirliÄŸine dair bir iman tazelemeye ve azimli bir eylemliliÄŸe ihtiyaç bulunmaktadır.  

3. Birey, toplum ve din iliÅŸkilerinde köklü deÄŸiÅŸimler meydana getiren modernleÅŸme, dinin toplumsal etkisini nasıl ÅŸekillendirmiÅŸtir? Bu baÄŸlamda moderniteyle beraber İslam toplumları harici/batılı (Marksizm, Liberalizm, Muhafazakârlık gibi.) unsurlardan ne kadar etkilenmiÅŸlerdir. İslam toplumları ya da İslamcılar bu sürece karşılık nasıl bir aksiyon ortaya koymuÅŸlardır?

Modern toplum ekonomide kapitalizm, siyasal alanda ulus-devlet ve kültürel alanda da sekülerleÅŸme ile vasıflanmaktadır. Batı’da bu üç temel direk kendiliÄŸinden bir sosyal deÄŸiÅŸmenin neticesinde geliÅŸip serpilmiÅŸ ya da kiliseye karşı verilen mücadelelerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. ModernleÅŸme ise bu modern toplum örüntülerinin Batı’nın dışına doÄŸru yayılması durumunda söz konusu olmaktadır. Sosyolojide ve antropolojide bu sürece kültürel yayılma (diffusion) adını veriyoruz. DiÄŸer taraftan bu bir ödünç alma (borrowing) ve taklit (imitation) sürecidir. Sorokin’in de dediÄŸi gibi, fikirlerin, inançların, davranış biçimlerinin, maddi araç gereçlerin bir ülke ve coÄŸrafyadan diÄŸerine doÄŸru yayılması söz konusudur. Bu süreçte Batı-dışı toplumlar Marksizm, liberalizm ve muhafazakârlık gibi ideolojilerden etkilenmiÅŸlerdir. Ancak, yalnızca Osmanlı toplumuna özgü olmayan bu ödünç alma ve taklit sürecine ilk tepki koyanlar ve modernleÅŸmenin sorunlara bir çözüm getirmeyeceÄŸini göstermeye çalışanlar da İslamcılar olmuÅŸtur. Mısır’da İhvan, İran’da Ali Åžeriati gibi aydınlar, Osmanlı’dan bugüne Namık Kemal, Mehmet Akif, Said Nursi, Necip Fazıl, Sezai Karakoç gibi isimler tevhit ilkesi çerçevesinde bir yeniden yapılanmanın önemine iÅŸaret etmiÅŸ ve Batı karşısında özür-dilemeci ve taklitçi bir tavrı terk etmek gerektiÄŸini vurgulamışlardır. Sezai Karakoç’un Masal ÅŸiiri de Celal al-i Ahmed’in BatılılaÅŸma Hastalığı kitabında pek güzel analiz ettiÄŸi “garbzedeliÄŸi” sorgulamakta deÄŸil midir? Burada sadece bir örnekle yetinecek olsak da, özetle diyebiliriz ki İslamcılık modern topluma bir tepki olarak doÄŸmuÅŸ deÄŸildir ama onu teÅŸrih masasına yatıran ilk ve en etkili düÅŸünce sistemidir. Bu hem analitik hem de pratik düzlemlerde böyledir. ÇeÅŸitli versiyonları ile Marksizm(ler) ve sömürge-karşıtı ulusalcılıklar da sömürüye son vermek ve uluslarının bağımsızlığını müdafaa etmek istemiÅŸlerdir; ancak, son tahlilde kapitalist dünya-sistemin çekim alanına kapılarak sosyo-ekonomik ve kültürel bağımsızlıklarını yitirmiÅŸlerdir. İslamcılık modern-kapitalist toplumun olumsuz getirilerine karşı hala ayakta olan yegâne ontolojik-epistemolojik itirazın ve alternatifin sahibidir.

4.   Ä°slam bir toplum/cemaat dinidir. İslamcılar/İslami hareketler toplumsallaÅŸma hususunda bir baÅŸarı ortaya koyabildiler mi? Bu baÄŸlamda İslamcıların toplum tecrübesini nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

İslamcılığın Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra girdiÄŸi yeni evre açısından baktığımızda ben oldukça baÅŸarılı bir toplumsallaÅŸma gerçekleÅŸtirdiklerini düÅŸünüyorum. 1928 sonrası İhvan örneÄŸi bu bakımdan oldukça aydınlatıcı ve fikir açıcı bir örnektir. Tabi burada toplumsallaÅŸmadan ne kastettiÄŸimizi de belirtmemiz gerekir. Ben toplumsallaÅŸma derken, İslami deÄŸer ve hükümlerin hayata aktarılabilmesi için ihtiyaç duyduÄŸumuz kurumsallaÅŸmanın gerçekleÅŸtirilmesini ve bu baÄŸlamdaki baÅŸarılı iletiÅŸim ve organizasyonu kastediyorum. Bu açıdan bakıldığında, bugün farklı coÄŸrafyalardaki pek çok hareketin 20. yüzyıldaki toplumsallaÅŸma kalıplarının öncelikle Kur’an ve Sünnet’ten, ikinci olarak da İhvan örneÄŸinden izler ve esinler taşıdığı söylenebilir. Ekonomi ve siyaset alanında yeni katkıların yapılmasına ihtiyaç bulunduÄŸu doÄŸrudur ancak bunlar da öncekilerin nasıl geliÅŸtirilebileceÄŸi ile ilgili arayışlar olacaktır.   

5. Postmodernitenin ürettiÄŸi akışkan zeminde kimliksiz bir sürece savrulan toplumsal yapı ve onun temel direÄŸi olan aileye karşı oluÅŸturulan LGBT tarzı saldırılar karşısında İslami Hareketlerin çözüm önerileri neler olmalıdır?

Bu soru baÄŸlamında dikkat çekmek isteyeceÄŸim birkaç husus var. Öncelikle ÅŸu an post-modern bir toplumda ya da evrede yaÅŸadığımızı düÅŸünmüyorum. Sosyolojide 20. ve 21.  yüzyılın en önemli düÅŸünürleri modernitenin aşılmadığını, tam tersine geç ya da radikal modern bir toplum düzeni içinde yaÅŸamaya devam ettiÄŸimizi söylüyorlardı. Giddens bu baÄŸlamda ilk akla gelenlerden biridir. Bauman düÅŸüncesinde de günümüzü imleyen “akışkan modernite” kavramı post-moderniteye karşılık gelmez; ziyadesiyle küreselleÅŸmiÅŸ ve ihtiyaçlardan ziyade arzulara endekslenmiÅŸ geç modern/kapitalist topluma tekabül eder. Demek ki, modern toplum henüz aşıl(a)mamıştır. Daha ileri bir evresine girmiÅŸtir. İslami hareketlerin çözüm önerileri modernitenin anti’si olarak düÅŸünülmemelidir zira onlar insanın yaratılmasından ve vahye muhatap kılınmasından bu yana hep var olan özgün bir tez olarak İslam’ın kavranması ve hayata aktarılması içindir. Bu aktarımın tevhit ilkesi temelinde ve bütünselci bir perspektifle gerçekleÅŸtirilmesi gerektiÄŸini düÅŸünen İslami hareketler, saygı, sevgi, istiÅŸare ve dayanışma ile vasıflanan ve kademe kademe diÄŸer kurumlarla iliÅŸkilenen Müslüman ailenin toplumun İslamlaÅŸması bakımından da hayati bir rolü olduÄŸunu savunmaktadırlar. Onlara göre aile, makro ölçekteki toplumsal deÄŸiÅŸimi de harekete geçirebilir. Hasan el-Benna (Risaleler), Seyyid Kutub (Kadın ve Aile), Ali Åžeriati (Kadın: Fatıma Fatımadır), Sezai Karakoç (DiriliÅŸ Neslinin Amentüsü) bu baÄŸlamda zikredilebilecek önemli isimlerdir.    

6. DijitalleÅŸmenin yükseliÅŸte olduÄŸu, sanal dünyanın toplumsal gerçekliÄŸe meydan okuduÄŸu, insan sonrası tartışmalarının gelecek senaryolarında önemli bir yer tuttuÄŸu günümüzde vahye ve fıtrata uygun bir toplumsal modelin cazibe haline gelmesinin yolları ve imkânları nelerdir?

Yeni dönemde karşılaÅŸtığımız her teknoloji ya da her düÅŸünce, fikir, teori mutlaka kötü ya da zararlı olmak durumunda deÄŸil. Sosyolojik perspektiften bakıldığında bunların olumlu etkileri de olabilir, olumsuz etkileri de olabilir. ÖrneÄŸin dijitalleÅŸme sanal dünyanın toplumsal gerçekliÄŸe meydan okuduÄŸu bir durum yaratsa da, diÄŸer yandan OrtadoÄŸu’da ve dünyanın pek çok yerinde diktatörlerin üzerinde durduÄŸu zemini sarstı. Bugün Suriye’de Esed sonrası bir yönetimden söz ediyorsak, bunda dijital mücadelelerin de büyük etkisi oldu. Benzer bir bakış açısını post-human tartışmaları ile ilgili olarak da zikredebiliriz. Bu tartışmalar, bizi insanın diÄŸer türlerle baÄŸlantıları hakkında tefekkür etmeye yöneltmektedir. Böylece insanın çevreye ve diÄŸer türlere verdiÄŸi telafisi olmayan zararların önüne geçilebilir ve yaratılışın bütünsel doÄŸası daha iyi kavranabilir. İnsanın eÅŸref-i mahlûkat olmasının anlamını sömürgeci ve kapitalist perspektiflerden deÄŸil de İslami bir vahdet perspektifinden anlamak için böyle bir bakış açısı deÄŸiÅŸimine ihtiyaç vardır belki de. Demem o ki, bugünümüz ve geleceÄŸimiz hakkında karamsar olmaktan kaçınmalıyız. Her yeni teknolojinin, her yeni fikrin muhakkak zararlı olması gerekmez. Bizim onlara atfettiÄŸimiz mana ve onları kullanım biçimimiz de en az kendileri kadar önemlidir. Nitekim Marx da matbaa makinasının kapitalizmin bir ürünü olduÄŸunu ama Komünist Manifesto’yu basmakta da kullanıldığını söylerken bu ikili iÅŸleve dikkat çekmekteydi. Vahdet prensibinden neÅŸet eden bir bütünlük algısı, yalın, gösteriÅŸsiz bir güzellik anlayışı, varoluÅŸun hakikatine ulaÅŸma çabası o kadar temel ve ortak eÄŸilimler ki, engelleri aşıp ilahi hikmetin anlaşılmasına ve onunla amel edilmesine vesile olacaktır diye düÅŸünüyorum. Bize düÅŸen İslam ile insanlar arasındaki engelleri kaldırmaya çalışmaktır. Sosyal bilimciler olarak bizlerin tefekkür ve çalışmaları da bu süreci kolaylaÅŸtıracaktır inÅŸallah.

Yorum Yapın