Sami Kılınçlı: İslam bize ırk, bölge, dil vs. sınırlarını inkâr etmeyi değil aşmayı öğretiyor

img
Sami Kılınçlı: İslam bize ırk, bölge, dil vs. sınırlarını inkâr etmeyi değil aşmayı öğretiyor

Ümmet kelimesinin kavramsal çerçevesi nedir? Ümmet kavramının millet kavramıyla iliÅŸkisi nedir? Ümmet olgusu ve hilafet kurumu arasındaki bağı nasıl anlaşılmalı? Ä°slam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "Ümmet" dosyasında Prof. Dr. Sami Kılınçlı'ya sorduk.

1-Ümmet kelimesinin kavramsal çerçevesi, tarihsel serüveni ve millet kavramıyla iliÅŸkisi hakkında neler düÅŸünüyorsunuz? Ümmetten kasıt siyasal bir birliktelik midir yoksa ötesi var mıdır? Bu baÄŸlamda Ümmet olmanın göstergeleri nelerdir?

Kelime kökünde “yönelmek, öne geçmek, imam olmak” manalarını ihtiva eden  ümmet kelimesi “kendilerine peygamber gönderilmiÅŸ topluluk, her canlı cinsi, bütün iyilikleri ÅŸahsında toplamış kiÅŸi, kendisine uyulan önder” gibi toplumsal anlamların yanı sıra “zaman, müddet ve devir” gibi anlamlara da geldiÄŸi belirtilmektedir. Kur’an-ı Kerîm’de birçok ayette geçen bu kavram zikredilen anlamlarda kullanılmaktadır. Kelimenin kullanımı aynı deÄŸerler etrafında bir araya gelen topluluk anlamında yoÄŸunlaÅŸmaktadır.

Millet kelimesi aslı itibarıyla “izlenen, gidilen yol ve din” anlamlarına gelmektedir. GeleneÄŸimizde de “el-milletü’l-İslâmiyye, el-milletü’l-Yehûdiyye, milletü’l-hak, milletü’l-küfr” gibi tamlamalarla kullanılmıştır. Bu temel anlamıyla millet ve ümmet aynı anlam çanağında buluÅŸmaktadır.

Millet kelimesinin asli anlamından koparılıp ırk anlamındaki kullanımı modern dönemde Batı’daki nation kavramının karşılığı olarak Türkçe’ye geçmiÅŸ ve tamamen sosyolojik ve siyasal bir içerik kazanmıştır. Günümüzde ümmet kelimesinin sadece Müslümanlar, millet kelimesinin de nation/ırk anlamındaki yaygın kullanımları, her iki kavramın anlam yapısında daralma ve deÄŸiÅŸim olduÄŸunu göstermektedir. Millet kelimesi dinî içeriÄŸinden tamamen soyutlanarak sosyolojik ve siyasal bir anlama bürünmesi dikkat çekici bir durumdur. Bu husus özellikle dinî metinlerdeki kullanımının eksik ve yanlış anlaşılmasıyla sonuçlanmaktadır.

Ümmetten kasıt öncelikle ve özellikle siyasal birliktelik deÄŸildir. Çünkü İslam’da asıl ve öncelikli hedef herhangi bir zorlamaya maruz kalmadan Müslüman bir ÅŸahsiyetin inÅŸa edilmesidir. DiÄŸer ifadeyle her zaman için öncelik inanç, amel ve düÅŸüncede ıslah olmuÅŸ salih müminlerin yetiÅŸtirilmesidir.

İslam, hakikatin dile gelmiÅŸ ve tecrübe edilmiÅŸ hâlidir. Peygamberler tek baÅŸlarına birer ümmet oldukları gibi uzak hedef olarak da İslam toplum ve ümmetinin inÅŸasını amaçlayan örnek ÅŸahsiyetlerdir. Åžahıstan gruba, gruptan topluma ve toplumdan günümüzdeki yaygın anlamıyla ümmete doÄŸru giden yürüyüÅŸ/hedefler silsilesi, her peygamberin gündemi olmuÅŸtur. Hedefler, güç ve imkân dairesinde ÅŸekillendiÄŸi için üst sıralardaki hedeflere deÄŸil öncelikler fıkhı çerçevesinde hareket edilerek uygulanabilir amaçlara yoÄŸunlaşılmıştır. Ulaşılması mümkün olmayan hedeflere yoÄŸunlaşıp ütopik söylemlerle zaman ve imkân israfına gidilmemiÅŸtir. Bunların en net hâlini kıssalarda görmekteyiz. Peygamberlerin kavimlerinin tebliÄŸe tepkileri farklı olduÄŸu için Hz. Nuh, Lut, Hûd ve Salih gibi peygamberler ancak çekirdek anlamda bir ümmet oluÅŸturmuÅŸken; Rasûlullah’ın (a.s.) hayatında büyük hedeflere ulaşılmıştır. Hz. Davud, Süleyman, Zekeriya ve İsa gibi peygamberler ise var olan Müslüman toplumların korunması, eksikliklerini giderilmesi ve yozlaÅŸmanın önlenmesi gibi gündemlere sahip olmuÅŸlardır. Kıssalarda da görüldüÄŸü üzere ancak gerekli toplumsal yapı kurulduÄŸunda İslam hukukunun uygulanması, dinin daha geniÅŸ kitlelere tebliÄŸi ve doÄŸal olarak siyasal hedefler gündeme gelmektedir.

Ümmet olmanın göstergeleri İslam kardeÅŸliÄŸinin gereklerinin yerine getirilmesidir. Biz bir tarih ve geleneÄŸin mirasçısı olduÄŸumuz için ümmet içinde fikrî, mezhebî ve siyasi parçalanmışlık ve ihtilaflarla yüzleÅŸmekteyiz. Bu ÅŸartlarda ümmet olabilme beceri ve imkânımız ayrılık ve ihtilafları öne çıkarmadan birlikte iÅŸ yapabilme becerimizde gizli olmaktadır. Gerçekçi hedeflere yönelik ortak projeler ve bunlardaki baÅŸarılar ümmet olmanın anlam ve heyecanını yaÅŸatacaktır.

2-Abdulaziz döneminde temelleri atılan Abdülhamit döneminde uygulanmaya çalışılan İttihad-ı İslam siyasetini nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? Bu baÄŸlamda Ümmet olgusu ve hilafet kurumu arasındaki bağı nasıl anlamalıyız?

Kur’an ve Sünnet’te Allah’ın ipine topluca sımsıkı sarılmanın emredilip her seviyede asabiyet/ırkçılığın yasaklanması temel olduÄŸu için İttihad-ı İslam söylem ve gayretini Osmanlının son dönemine hasretmek isabetli görünmüyor.  Bu anlamda İttihad-ı İslam her zaman Müslümanların en temel inanç ve uygulamalarından olmuÅŸtur. İslam bize sadece Müslümanların birlikteliÄŸini deÄŸil farklı kültürlerle de birlikte yaÅŸamanın yol ve tecrübesini vermektedir. Milliyetçilik cereyanlarının çoÄŸaldığı dönemde, ümmetin birliÄŸini korumak için bu birliÄŸin ana çatısını oluÅŸturan Osmanlı Devleti'nin siyasal söylem olarak İttihad-ı İslam’ı gündeme getirmesi yadırganacak bir durum olmasa gerekir. Bu yönüyle İttihad-ı İslam söylemi yaÅŸanan gerçekliÄŸin daha üst perdeden ve siyasal ifadelerle dile getirilmesi olmaktadır. Ancak dönemin sosyal, siyasal ve fikrî ortamında bu söylemden istenilen sonuçlar elde edilememiÅŸtir.  

Ümmet olgusu ile hilafet arasındaki iliÅŸki sebep-sonuç baÄŸlamında doÄŸrudan bir iliÅŸkidir. Bir toplum varsa bir de yönetim mekanizması ve yöneticinin olması gerekir. Günümüzdeki resmî sınırlar, milliyetçi ve ümmet olmayı yıpratan söylemlerin etkisi, ümmet ve hilafet konularını yıprattığından dolayı bu konular birçok insan için çok fazla anlam ifade etmemeye baÅŸlıyor.  Bu söylemlerin aşılması hepimiz için öncelikli bir gereklilik oluÅŸturuyor.

3-ModernleÅŸmeyle birlikte tarih sahnesinde beliren ulus, ulusçuluk ve ulus-devlet olgusu ümmet anlayışını nasıl etkiledi? Farklı ideolojik akımların oluÅŸturduÄŸu toplumsallıklar karşısında İslamcıların ümmet vurgusu nasıl netice verdi/veriyor?

Tüm dünyada tecrübe edildiÄŸi üzere ulus, ulusçuluk ve ulus-devlet olgusu ümmet anlayışını çok kötü etkiledi ve ümmet parçalara ayrıldı. Bu ulusçuluk söylemleri hayatı kuÅŸatıp ÅŸekillendirmeye çalışan sekülerlik ile birlikte yol aldığı için iki konunun birlikte deÄŸerlendirilmesi gerekiyor.

Müminim diyen bir insan; varlığı, bilgiyi, insanı ve hayatı seküler olarak anlamaya baÅŸladığında sadece ümmetten deÄŸil bir bütün olarak İslam’ın inÅŸa ettiÄŸi deÄŸerler sisteminden kopuÅŸ yaşıyor. Bu anlayışın güçlenerek devam ettiÄŸi ortamda baÅŸarılı faaliyetlerle desteklenmeden sloganik olarak sık sık ümmetten bahsetmek fayda yerine zarar da oluÅŸturabilir. Özellikle de günümüzde zemini ve karşılığı olmayan hilafetten bahsetmek, bunu söylemlerin merkezine almak isabetli bir durum olmasa gerekir. Konuyu ilk sorunuzdaki cevaplarla birlikte düÅŸündüÄŸümüzde ÅŸunu çok net söyleyebiliriz. İdeallere pratik adımlarla gidilebiliyor. Söylem ve gayretlerin merkezine büyük idealler konulduÄŸunda bir zaman sonra fikrî çöküÅŸ ve kimlik krizleriyle yüzleÅŸmek durumunda kalınıyor. “Farklı ideolojik akımların oluÅŸturduÄŸu toplumsallıklar karşısında İslamcıların ümmet vurgusu nasıl netice verdi/veriyor?” sorunuzun cevabını da bu çerçevede düÅŸünmek gerekiyor.

4-Kavmiyetçilik/milliyetçilik/ırkçılık ve ümmet kavramları arasında ne tür kesiÅŸme yahut çatışma noktaları vardır? Bu cihetle ümmet kavramı ekseninde İslam coÄŸrafyasında yaÅŸanan mezhebî ve siyasi ayrışmaları nereye oturtmak lazım? Bu sorunlar Ümmet fikrini bir ütopya yapar mı?

Sorularınıza ayrıntılı cevap vermek bir röportajın sınırlarını çok aşıyor. Rasûlullah’ın (a.s.) Müslim’in naklettiÄŸi “Ümmetimin cahiliyeden bir türlü terk etmediÄŸi dört husus vardır: Soy ve asaleti ile övünmek, baÅŸka neseplere dil uzatmak, yıldızları vesile kılarak yaÄŸmur duasına çıkmak ve ölüye aşırı derecede ağıt yakmak.” ÅŸeklinde tecrübesi üzerinden biraz da üzüntüyle dile getirdiÄŸi ilginç ve gerçekçi bir hadisi var.  Bu hadisteki ilk iki vurgu konumuzla ilgili. Hz. Peygamber asabiyet ve diÄŸer yanlışları ıslah edip ideal bir İslam toplum ve ümmeti kurmak için elinden gelen tüm gayreti ortaya koymuÅŸtu. Ancak istenilenlere tam ulaşılmadığı ve bu deÄŸiÅŸime direnenler olduÄŸu için Veda Hutbesi'nde de: "Ey insanlar! Åžunu iyi biliniz ki rabbiniz birdir, babanız birdir. Arap’ın baÅŸka ırka, baÅŸka ırkın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza, dindarlık ve ahlak üstünlüÄŸü dışında bir üstünlüÄŸü yoktur…” buyurmuÅŸtur.  

Bu bilgiler bize “kavmiyetçilik/milliyetçilik/ırkçılık/kabilecilik ve ümmet kavramları arasında farklı açılardan kesiÅŸme ve çatışma noktalarının olduÄŸunu gösteriyor. Aslında genel olarak insanlar yüce Allah’ın istediÄŸi ahsen-i amel iÅŸleyerek mukarrebundan olma üst hedefine ulaÅŸamıyor. Ahlak, ibadet ve birçok uygulamamızda İslami ilkelerle uyuÅŸmayan, az veya çok çatışan eksik taraflarımız hep kalıyor. Aynı durum maalesef kavmiyetçilik ve ümmet kavramları arasında da yaÅŸanıyor.  Keskin ve yıkıcı olmadan tüm eksiklikleri konuÅŸmak ve ıslah etmeye çalışmak gerekiyor. Rasûlullah’ın örnekliÄŸinde olduÄŸu gibi ideal olanlar uygun ÅŸekilde dile getirilmeli, yanlışlar hikmete uygun olarak bazen sert bazen yumuÅŸak gündeme getirilip eleÅŸtirilmeli ve doÄŸru örneklikler inÅŸa etmeliyiz. Kur’an-ı Kerim’de hemen her konuda olduÄŸu gibi kabilecilik/asabiyet konusunda da sahabilere yönelik uyarı ayetleri var. Bu ayetler muhatap ve konu merkezli okunduÄŸunda söylemek istediÄŸimiz hususlar daha iyi anlaşılacaktır.

İslam coÄŸrafyasında yaÅŸanan mezhebî ve siyasi ayrışmalar -hoÅŸumuza gitmese de- diÄŸer eksiklik ve günahlarımız gibi bir gerçeklik. Bunları kaşımak ve gündemde tutmak bir ÅŸey kazandırmıyor. Tam tersine ayrılıklar çoÄŸaldığı için ideallerimiz ütopya haline geliyor. İdealleri unutmadan iÅŸimizi en iyi yapmanın peÅŸinde olmalıyız. “Hayat sıçrama yapmaz.” ÅŸeklinde bir söz var. Biz hep sıçrama, hem de büyük sıçramalar yapmak istiyoruz. Hayat ise “Bu böyle olmaz.” diyerek yerimize oturtuyor. Aslında Kur’an ve Sünnet hayatta sıçrama yapılamayacağına dair usulü ve tecrübeleri bol miktarda veriyor.

5-Müslümanların Ümmet olma idealini ütopik bulan çevrelerin ‘hayali bir cemaat’ olan ulusçuluÄŸu dayatması ve bu uluslar arasındaki ırk, bölge vb. zeminler üzerinden yeni birlik arayışlarına girmelerini nasıl deÄŸerlendirmek gerekir? Aynı ÅŸekilde farklı ırk, din ve kültürleri olan toplumların Avrupa BirliÄŸi ve Amerika BirleÅŸik Devletleri vb. çatılar altında toplanması söz konusuyken ümmet idealinin realizmden uzak olduÄŸu iddialarını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

Aslında ulusçuluk hayalî deÄŸil tam tersine en gerçekçi cemaattir. Niçin kabilecilik, hemÅŸericilik ve kavmiyetçilik çok yaygın veya birçok kiÅŸide bunun izleri var? Çünkü en gerçek olan o olduÄŸu için. İnsan pratik düÅŸündüÄŸünde kendini en fazla bilen, gören, koruyan ve hayatı paylaÅŸtığı kiÅŸiler önce akrabaları/aÅŸireti sonra da kendi kavmi oluyor. Bu ilk ve bir anlamda basit ama gerçekçi, iÅŸe yarayan bir düÅŸünce. Ancak birleÅŸtirdiÄŸi kadar parçalıyor. Bir yönüyle en dar anlamda birleÅŸtiriyor, iliÅŸki dünyası geniÅŸledikçe ayrıştırıyor. İslam bize ümmet olmayı, ırk, bölge, dil vs. sınırlarını inkâr etmeyi deÄŸil aÅŸmayı öÄŸretiyor. Ümmetçilik bu anlamda üst seviyeli bir düÅŸünce oluyor. Herkes yukarı çıkamıyor maalesef.

DediÄŸimiz gibi ulusçuluk ümmet olmayı unuttuÄŸumuz veya unutturulduÄŸunda çok mantıklı bir çözüm gibi görünüyor. Ancak bu yolun hiçbir açıdan kabul edilmesi mümkün deÄŸil.

Avrupa BirliÄŸi, Amerika BirleÅŸik Devletleri, İngiliz Milletler TopluluÄŸu vb. çatılar aslında bize ümmet idealinin ütopya olmadığını gösteriyor. Gerçekçi projelere, doÄŸru adımlara, büyük düÅŸünen ilim ve siyaset ehline ihtiyaç var. Güçlü fikir ve ÅŸahıslar toplumları doÄŸal olarak yakınlaÅŸtırıp birleÅŸtiriyor. Batı kendi birlikteliÄŸini inÅŸa edip güçlendirirken kolaylıkla ÅŸekillendirmek ve sömürmek için kendi dışındaki bütün toplumları ayrıştırmaya çalışıyor. Buna uygun fikirler üretiyor. Bazıları da bunların peÅŸine takılıp gidiyor maalesef

6-Ulaşım ve iletiÅŸim teknolojilerinin baÅŸ döndürücü bir ÅŸekilde hızla geliÅŸtiÄŸi ve küreselleÅŸmenin had safhaya vardığı bir dönemde ümmetçilik fikrinde yeni bir anlayış ve dile ihtiyaç var mı? Bu bize toplumsallaÅŸma için yeni bir imkân sunabilir mi?

Aslında bu sorunun cevabını diÄŸer soruların içinde vermiÅŸ oluyoruz. BilindiÄŸi üzere Kur’an ve Sünnet’i anlamada tedricilik, nasih ve mensuh konularını bilmek zaruridir. Bu çerçevede naslara ve Rasûlullah’ın örnekliÄŸine baktığımızda hedeflerin, gündem, dil ve söylemlerin, diÄŸer din ve toplumlarla iliÅŸkilerin hikmet ve basiret üzere sürekli yenilendiÄŸini görüyoruz. Hayat dinamik iliÅŸkiler ağında ÅŸekillendiÄŸi için bizim de gündem, hedef ve söylemlerimizi güncelleÅŸtirmemiz gerekiyor. Gelenek bizim için vazgeçilmezdir. Ancak geleneÄŸin de hep sonradan gelen ‘ek’lerle inÅŸa edildiÄŸini dikkate aldığımızda sorunlarımızın çözüm yolu da kendiliÄŸinden ortaya çıkmış oluyor. Yoksa usul eksikliÄŸimizden kaynaklanan sıkıntılardan dolayı bizzat kendi inandığımız deÄŸerler ve takip ettiÄŸimiz örnek ÅŸahsiyetler sorunun parçası haline geliyor. İmkânlar ve imkânsızlıklar bizim takip ettiÄŸimiz usullere göre açılıyor veya kapanıyor. Bu konulara daha çok eÄŸilmek gerekiyor gibi.

7-Tek tip insan modelini dayatan Batı emperyalizmine karşı uzun süredir direniÅŸ gösteren İslam dünyasında, Aksa Tufanı ümmet bilincini yeniden canlandırabilir mi? Tüm dünyada Gazze hususunda bu kadar yüksek bilinç oluÅŸmasına karşın Filistin meselesinde Müslümanlar neden yol alamıyor?

Batı kendi tarihsel tecrübesini evrensel hakikat olarak sunup dayatıyor. İslam dünyası farklı alanlardaki çabalarıyla direnmeye çalışıyor. Bu çabalar meyvelerini henüz tam olarak veremedi.

“Aksa Tufanı ümmet bilincini yeniden canlandırabilir mi veya ümmet bilincini nasıl etkiler?” Bu soruyu net olarak cevaplamak çok kolay bir mesele deÄŸil. Aksa Tufanı gerçekleÅŸme ÅŸekli, ortamı ve muhtemel sonuçları üzerinden farklı açılardan okunabilecek bir tablo oluÅŸturuyor. Aksa Tufanı’nın ümmet bilincini yeniden canlandırıp canlandırmaması, güçlendirip güçlendirilmemesi kiÅŸinin bakış açısına göre deÄŸiÅŸiyor. EÄŸer olaylar Müslümanların siyasi ve askerî olarak yenilgisiyle sonuçlanırsa bunun olumsuz sonuçları olacaktır.  Bekleyip görmek gerekiyor. Konuya dünyevi sonuç/zafer açısından baktığımızda baÅŸka; iÅŸgal ve sürgüne direnme, mücadele, ÅŸehadeti kabullenme ve fedakârlık yapabilme açısından baktığımızda farklı tablo ve çok güzel sonuçlar ortaya çıkıyor.

Filistin meselesinde yol almak imkân ve güçle alakalı bir husus. Müslümanlar Medine’ye hicret ettiÄŸinde, hicret edemeyen bazı sahabiler Mekke’de kalmış ve baskı görmeye devam etmiÅŸlerdi. Onların kurtarılması ancak Mekke’nin fethiyle mümkün olabilmiÅŸti. Biz ümitsizliÄŸe düÅŸmeden, yılgınlık göstermeden elimizden geldiÄŸi kadarıyla kardeÅŸlerimizin derdiyle dertlenmeli ve mümkün olan tüm yardımları yapmalıyız. İlahi takdirin de etkisiyle sonucun nasıl ÅŸekilleneceÄŸini bekleyip göreceÄŸiz

Yorum Yapın