Abdurrazık Makri: Islahın Öncelikleri: Siyasetten Önce Medeniyet Fikri

img
Abdurrazık Makri: Islahın Öncelikleri: Siyasetten Önce Medeniyet Fikri

Malik bin Nebi Uyanışın Åžartları kitabında siyaset ve fikir meselesini incelemeye ÅŸu güzel ifadeyle baÅŸlar: "Söz; kutsaldır ve bireyin vicdanına bıraktığı güçlü tesir ile sosyal fenomenin oluÅŸumuna büyük ölçüde katkı saÄŸlar. Bireyin kalbinin derinliklerine nüfuz eder, anlamları oraya yerleÅŸir ve böylece onu ilke ve misyon sahibi bir insan kılar. İnsanın söylediÄŸi bir söz ruhlarda dünya hadiselerini deÄŸiÅŸtirecek fırtınalar kopardığında sosyal bir faktöre dönüÅŸebilir."

Siyaset Kuruntuları

Aynı eserde bin Nebi, fikrin ülkesindeki etkisi hakkında Cezairli Müslüman Alimler BirliÄŸi'ni örnek vererek ÅŸöyle söyler: "DiriliÅŸ mucizesi Bin Badis’in aÄŸzından dökülen kelimelerden fışkırıyordu. İşte uyanış saatlerinin çaldığı o an gelmiÅŸti ve uyuÅŸmuÅŸ Cezayir halkı yeniden hareket etmeye baÅŸlamıştı. Göz pınarları hâlâ uyku akan bir halkın ne güzel ve ne mübarek uyanışıydı o! Ne ki deÄŸiÅŸim arzusu halkın kalbine iÅŸlenmiÅŸti ve halk konuÅŸmalarında deÄŸiÅŸimi düstur edindi. Toplumsal anlam böylece yeniden uyandı ve ferdî münâcat halkın sözüne dönüÅŸtü."

Daha sonra bu uyanış, Alimler BirliÄŸi'nin kendisini de aÅŸtı ve Kasım Devrimi bizzat uyanışın temiz sonuçlarından biriydi. Devrimden önce Kasım, 1954 yılının aynı ayında yayınlanan birinci bildirideki bir sözden ibaretti. Bildirinin hedefleri; özgürlük, toplumsal dayanışma ve İslami ilkeler çerçevesinde bağımsızlığa ulaÅŸmak ve Kuzey Afrika'dan baÅŸlayıp doÄŸal süreci takiben Arap-İslam milletlerine uzanan ümmetin birliÄŸini gerçekleÅŸtirme çaÄŸrısında bulunmuÅŸtu. YürüyüÅŸ henüz tamamlanmamıştı, sömürgeciliÄŸin ve onun iÅŸbirlikçilerinin desiseleri karşısında devam ediyordu.

Bin Nebi'nin söylediklerine göre tüm bu ihya hareketleri, toplumsal bir fenomen olarak medeniyetin oluÅŸumunun, ilk medeniyetin doÄŸduÄŸu koÅŸullarda ve ÅŸartlarda, Medine-i Münevvere ortamında gerçekleÅŸebileceÄŸi düÅŸüncesini temele alarak faaliyet gösterdi. EÄŸer fikir bu koÅŸulları üretmeye devam ederse, medeniyetin yeniden doÄŸması kaçınılmazdı. EÄŸer siyasetler, kurumlar, yapılar ve yöntemler fikri takip ederse ve fikri asla terk etmezse, ne kadar zorluk ve meydan okuma olursa olsun, Allah'ın izniyle yeni bir ÅŸafağın doÄŸuÅŸuna ulaÅŸacaktı.

Ne var ki bin Nebi, Cezayirli Müslüman Alimler BirliÄŸi'ni eleÅŸtirdi. Çünkü Birlik 1925-1936 yılları arasında sadece on yıllık süreç içerisinde Cezayir toplumunu uyandırdığını ve bireysel-sosyal olarak sömürgeden kurtulmaya hazır hale getirdiÄŸini düÅŸünüyordu. Bu yüzden Birlik 1936'daki İslam Konferansı'nda, siyasi elitlerle birlikte – ki siyasi elitler ne medeniyet fikrine ne de kültürel yöne sahipti, sömürgecilerden koÅŸullarını iyileÅŸtirmesinden baÅŸka bir ÅŸey istemiyordu- reformlar ve haklar meselesinde sömürgecilerin taleplerine düÅŸüncesizce atıldığında, fikirsel temelinin hilafına siyasetin kuruntularının peÅŸine düÅŸmüÅŸtü.

Islaha Suikast

Bin Nebi, Cezayirli Müslüman Alimler BirliÄŸi'nin liderlerinin niyetlerini suçlamamıştı ve kendi ifadesiyle temiz ve masum niyetlerinden dolayı art niyetin bulaÅŸmadığı ulemanın hatası karşısında üzüntüsünü beyan etmiÅŸti. Ancak 1936 yılında ulema, ıslah fikrinin Fransız sol hükümetinin hesapsızca savurduÄŸu vaatlerin tuzağına düÅŸmesine izin verdiÄŸinde, aslında hükümet ıslahın suikastını gerçekleÅŸtirmek için çalışıyordu.

Malik bin Nebi'nin 1930'ların sonlarında Müslüman Alimler BirliÄŸi'nin kusurları olarak belirttiÄŸi ve üzüntüsünü dile getirdiÄŸi aynı kusurların, günümüzde İslami akımdaki ihya hareketlerinde var olduÄŸunu söyleyebiliriz. İhya hareketleri geçen yüzyılın sonunda ümmeti uyandırmış ve halklarının uyanışını gerçekleÅŸtirmiÅŸti. Ne var ki siyasetin savaÅŸ alanına fikirlerini koruyarak geçiÅŸ yapmak yerine, bu hareketlerin çoÄŸu toplumda davet alanından modern devlet kurumlarına kendilerini özgün kılan fikirlerinden yoksun bir ÅŸekilde geçiÅŸ yapmak için yarışır hale geldi. Sahte bir demokratik faaliyet içerisinde siyasi varlığın kıyı köÅŸelerinde kendilerine izin verilmesi, liderlerinin düÅŸüncesinin ulaÅŸabildiÄŸi son sınır oldu. Bu yüzden aynı minval üzere önümüzdeki yüz yıl boyunca çalışmaya devam etseler dahi bulundukları kıyı köÅŸelerin düÅŸük çatısı deÄŸiÅŸim gerçekleÅŸtiremez.

Bu yeni pragmatik siyasi perspektif zımnında bu hareketlerin bariz -ve belki de tek- tezahür biçimi, ülkelerimizde ve tüm dünyada hegemonyasını sürdüren Batılı düÅŸünce ve medeniyet sistemine entegre olmuÅŸ partisel tezahür oldu. En iyi durumda bile bu tezahür, fikir seviyesini aÅŸacak ve İslam ümmetinin medeniyet düzeyinde geri dönüÅŸünü saÄŸlayacak ciddi projeler ortaya koymaksızın kimliÄŸin görünümleri ve medeni hukukla ilgilenen muhafazakar partiler olmaktan öteye geçemedi.

"DüÅŸüncebilim"

Küresel kapitalizmin hegemonyasından sonra, İslami güçleri "ideoloji"yi bırakmaya ve siyasal uygulamalarında yalnızca insanların çıkarlarıyla ilgilenmeye çağıran aldatıcı sesler yükseldi. Bu çaÄŸrı diÄŸer tüm ideolojilerin ortadan kaldırılması ve egemen tek bir ideolojinin ayakta kalmasından; nüfusun çoÄŸunluÄŸunun çıkarlarını, yeryüzünün zenginlikleri üzerinde hükmeden azınlıkların lehine ziyan eden kapitalizmin varlığını devam ettirmesinden baÅŸka bir ÅŸey hedeflemez.

EÄŸer "ideoloji" kelimesinin anlamı "düÅŸüncebilim" ise, fikrin siyasetten önce gelmemesi nasıl tasavvur edilebilir? DüÅŸüncebilimin suçlanması, dünyadaki partilerin hepsinin haksızca "orta" veya "merkezci" olarak adlandırılan bir alanda birbirine yaklaÅŸmasına ve benzer programlara sahip olmasına neden oldu. Bu partileri seçmenler zahirde seçse de açıktan ilan edilmeyen ve sorumlu tutulmayan güçler bunlar üzerinde egemen olur. Bunlar mali ve askeri güçler, büyük ÅŸirketler ve azınlık lobileri olarak karşımıza çıkar.

Gizli güçler gerçek iktidarı ele alırken, öne çıkan parti güçleri parlamento sandalyeleri, bakanlıklar ve kurumlar için can çekiÅŸir ve siyasi tartışmalarda fikirler, medeniyet düzeyindeki eÄŸilimler, insan onurunun nasıl korunacağı hakkında hiçbir ÅŸey iÅŸitilmez. Arzu edilen devletin doÄŸası, piyasa ideolojisine karşı ekonomik, sosyal ve kültürel vizyonlar hakkında hiçbir ÅŸey duyulmaz. Halkın krizlerinin tedavisi ise seçim vaatleriyle veya insanların isteklerinin düÅŸük seviyelerde tutulması için krizlerin derinleÅŸtirilmesiyle saÄŸlanır.

Islahatçılarının yolları uzadıkça fikirlerinden uzaklaÅŸmaları onlardan inisiyatifi alır ve daha cesur olanlar, medeniyet fikrine sahip olmasalar bile, bu inisiyatifi ele geçirir. Bu da modern devlet baÄŸlamında ümmetin çektiÄŸi sıkıntıları daha da uzatır ki, söz konusu modern devletin dogmatik otoritesi altında tüm beÅŸeriyet ÅŸu an ıstırap çekmektedir.

İslami ihya hareketlerinin liderleri, kurucu fikirlerinden daha fazla korunmaya deÄŸer bir ÅŸeye sahip deÄŸildir. Yalnızca onların kurucu fikirleri, yetiÅŸtikleri toplumun temelleriyle uyumlu olabilir. Aksi taktirde sözleri ne kadar süslü olursa olsun boÅŸ ve anlamsız kalır. Malik bin Nebi'nin de doÄŸru bir ÅŸekilde ifade ettiÄŸi gibi: "Toplumsal kurallar ve temeller hakkında kör cehalete saplanmış bir siyaset, iÅŸlerini yönetirken duygusal saiklere dayanan ve otoritesini tesis ederken boÅŸ kelimelere bel baÄŸlayan bir devletten baÅŸka bir ÅŸey meydana getiremez." Belki de "Tufan" ÅŸoku mevcut durumu düzeltir.

Kaynak: el-Cezire, 8/6/2024

Çeviren: Ömer Budak

Yorum Yapın