İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz / Şankiti

img
İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz / Şankiti

İslam Medeniyetinde Anayasal Kriz / Muhammed Muhtar Şankiti

Yayınevi: Mana Yayınları Çeviren: Muhammet Çelik

Özet: Ömer Budak

"Ümmet arasındaki en büyük ihtilaf, imamet (siyasal iktidar, baÅŸkanlık) hakkındaki ihtilaftır. Çünkü İslam'da imametten dolayı kılıç çekildiÄŸi gibi hiçbir dini kaideden dolayı kılıç çekilmemiÅŸtir." Åžehristani, el-Milel ve-Nihal

Moritanyalı siyaset düÅŸünürü Muhammed Åžankiti bu hacimli eserinde, Müslümanların daha İslam medeniyetinin doÄŸuÅŸ aÅŸamasında yüzleÅŸtiÄŸi, Åžehristani'nin İslam ümmeti arasında ortaya çıkan "en büyük ihtilaf" olarak ifade ettiÄŸi ve büyük fitneden Arap baharına kadar da bitmek bilmeyen bir krizi ele almaktadır: “İslam medeniyetinde anayasal kriz.”  Burada "anayasal kriz" ifadesi, yazarın anlatımıyla; "İslam'ın siyasi ilkeleri ile Müslüman halkların yaÅŸadığı ve halen yaÅŸamakta olduÄŸu tarihsel gerçeklik arasında var olan tezat ve bu tezattan kaynaklanıp hicri birinci yüzyıldan günümüze kadar devam eden siyasi meÅŸruiyet kavgasına" gönderme yapmaktadır.

Yazar savunduÄŸu tezi kitabın giriÅŸ bölümünde ÅŸu cümleleriyle özetlemektedir: "İslami vahiy, insanlığa adil bir siyasi sistem inÅŸa etmeye kefil olabilecek birtakım siyasi deÄŸerler sunmuÅŸ, bu deÄŸerlerin zaman, mekân ve imkân ÅŸartlarına göre kurumlara ve icraata dönüÅŸtürülmesi hususundaki içtihadı ise onlara bırakmıştır. Fakat bu deÄŸerler İslam tarihinde, Arap yarımadasındaki siyasi boÅŸluk ile bu bölgenin etrafını kuÅŸatmış olan imparatorlukların baskısı sonucunda oluÅŸan tarihsel baÄŸlam sebebiyle iÅŸlevsiz bırakılmıştır. İslam siyasi deÄŸerlerinin ihyası ve içinde barındırdığı âtıl bırakılmış imkanların etkin hale getirilmesi, bugün Müslümanların hem kendi bünyeleri ile hem de tüm insanlıkla barış içinde yaÅŸayabilmeleri için önlerinde bulunan tek yoldur. Bunun da iki ÅŸartı vardır: Birincisi, İslam siyasi kültürünün asırlarca esiri olduÄŸu fitne korkusundan kurtarılması ve siyasi zulümlere karşı devrimci bir ilkeyi benimsemesinin saÄŸlanması; ikincisi ise, İslam siyasi deÄŸerlerinin hem İslami vahyin hem de ortak mülkiyete benzeyen çaÄŸdaÅŸ bölgesel devletin gereklerine cevap verebilecek ÅŸekilde anayasal kurumlara dönüÅŸtürülmesidir.”

Yazar söz konusu tezini iÅŸlediÄŸi kitabına uzun bir giriÅŸ bölümüyle baÅŸlamakta ve kitabı temel üç bölüme ayırmaktadır. GiriÅŸ bölümünde, bahsi geçen anayasal krizin sadece siyasal bir problem olmadığı, aksine İslam medeniyetindeki tüm görünümlerin bu krizin rengiyle boyandığı vurgulanmaktadır. Zaruret ve istisna hallerine ait olan "emir seçilmeden yönetime geçme" olgusu tarih içerisinde "emirin seçimi hakkında müÅŸavere etme" ÅŸeklindeki temel İslami ilkenin yerini almıştır. Ancak "emirin seçimi hakkında müÅŸavere etme" temel ilkesi İslam medeniyetinin akışı boyunca "unutulmayı reddeden bir imkan" olarak varlığını sürdürmüÅŸtür. Ayrıca giriÅŸ bölümünde yazar, tezini temellendirirken faydalandığı geniÅŸ yelpazedeki DoÄŸulu ve Batılı düÅŸünürlere ve onların sunmuÅŸ olduÄŸu kavramlara dikkat çekmektedir. Bu düÅŸünürlerin isimlerini "Muhammed İkbal, Malik b. Nebi, Muhammed Abid el-Cabiri, Ebu Yarub el-Merzuki, Rıdvan es-Seyyid, Abdulcevad Yasin, Hegel, Oswald Spengler, Johan Huizinga, Samuel Huntington ve Francis Fukuyama" ÅŸeklinde sıralamaktadır.

Eserin birinci bölümünde yazar, "siyasi yapı deÄŸerleri" ve "siyasi icra deÄŸerleri" ÅŸeklinde ikiye ayırdığı ve toplam otuz adet olarak tayin ettiÄŸi İslam siyasal deÄŸerlerini ele almaktadır. Yazara göre temel İslam siyasi deÄŸerleri, tarihin eski çaÄŸlarından beri siyaset felsefesinin cevap bulmaya çalıştığı sorulara doÄŸrudan cevap vermektedir. İnsanın halifeliÄŸi ve ÅŸerefli kılınması, ona asla feragat edemeyeceÄŸi birtakım haklar bahÅŸetmektedir. YaÅŸama hakkı, özgürlük hakkı, mülk edinme hakkı ve onuru koruma hakkı gibi haklar bunların arasındadır. Bu açıdan Batılı filozofların insanın doÄŸal hakları olarak gördüÄŸü ÅŸeyler, İslam'da kutsal ve ilahi kaynaklı insan haklarıdır. İslami tevhid ilkesi yönetilenlerin yönetene kulluk etmesini ve onlara kutsallık atfetmesini reddetmiÅŸ ve böylece siyasi putperestliÄŸi kökünden parçalamıştır. Ä°slam siyasi deÄŸerleri Firavuncu piramidi tersine çevirmiÅŸ, toplumsal tabakaları ortadan kaldırmış, aslolanı ümmet olarak tayin etmiÅŸ ve yöneticiyi ümmete hizmetkar kılmıştır. Yöneticinin seçimi hususunda toplumun özgür tercihine dayalı karşılıklı rıza ve sözleÅŸmeye vurgu yapmıştır. Burada dikkat çeken husus, Batılı siyaset düÅŸünürlerin dile getirdiÄŸi farazi toplumsal sözleÅŸme teorilerinin aksine, İslami biat ilkesi toplumsal sözleÅŸmeyi bilfiil bir zemine oturtmaktadır. Nisa Suresi 59. ayette ifadesini bulan "Allah ve Rasulüne götürmek" ilkesi, siyasi otoriteyle ümmet arasında vuku bulacak herhangi bir ihtilaf durumunda baÅŸvurulması gereken merciinin Allah ve Rasulü olduÄŸuna iÅŸaret eder. Bu ilke yönetilenlerle yönetenleri ÅŸeriat önünde eÅŸit kılmakta, bu baÄŸlamda hukukun üstünlüÄŸünü tesis etmektedir. İslam siyasi deÄŸerleri yöneticinin hem emanet hem de ehliyet sahibi olmasını ve ümmetin ÅŸura ile seçtiÄŸi yöneticinin meÅŸruiyetini koruması için kararlarını istiÅŸareye dayandırmasını vurgulamaktadır.

İlk bölümde İslam siyasi deÄŸerlerini temellendiren yazar, kitabın ikinci bölümünde bu deÄŸerlerin neden bir "imkân" olarak kaldığı ve fiiliyata geçemediÄŸi problemini irdelemektedir. Yazara göre bunun baÅŸlıca iki sebebi vardır. İlk neden, Arap coÄŸrafyasındaki siyasal boÅŸluktur. Åžöyle ki, Arap yarım adasındaki insanlar herhangi bir devlet otoritesinden ve düzenden azadeydi, bu yüzden devlet, nizam ve kanun fikrini kabullenebilmeleri için güçlü bir eÄŸitim sürecine ihtiyaç duymaktaydı. Bu siyasal boÅŸluk ve anarÅŸiye meyilli olma hali ise İslam siyasi deÄŸerlerinin filizlenmesine, köklü kurumlara ve icraatlara dönüÅŸmesine engel olmuÅŸtur. Bu siyasi bedevilik nihayetinde "büyük fitne" denilen hadisenin patlak vermesine neden olmuÅŸtur.  Ä°slam dini, Allah ve Rasulüne götürme ilkesini tesis ederek Müslümanları ÅŸeri metinlere dönmekle sorumlu tutmuÅŸ olsa da Arapların alışageldikleri bedevilik ve siyasi özgürlük kültürü onları yargıya ve meÅŸru hükümetin yardımına deÄŸil, güce baÅŸvurarak hükmetmeye, kendi aÅŸiretleriyle birlikte savaÅŸmaya, delilleri ve gerçekleri yeterince araÅŸtırmaksızın maktüllerin öcünü almaya sevk etmiÅŸtir. Büyük fitnenin ardından, ümmetin sonu gelmez iç savaÅŸlara sürüklenmesinin ve birliÄŸin dağılmasının önüne geçmek için Hz. Hasan, Muaviye'ye biat etmiÅŸtir ve bu yüzden hicri 41 tarihi "cemaat yılı" olarak adlandırılmıştır. YaÅŸanan bu sulhun ardından yönetim hilafetten saltanata dönüÅŸmüÅŸtür. Siyasi meÅŸruiyetin ümmetin birliÄŸine feda edildiÄŸi cemaat yılı, İslam siyasi fıkhında kurucu bir olaya iÅŸaret eder. Fitne korkusu İslam siyasi aklını adeta esir almış, ümmetin birliÄŸinin korunması için siyasi meÅŸruiyeti olmayan yöneticilere göz yumulmuÅŸtur. İslam tarihinde asıl fitne olan zorba yöneticilere karşı gerçekleÅŸtirilen baÅŸkaldırılar "fitne" olarak ("ibn Zübeyr fitnesi" ve "ibn EÅŸas fitnesi" adlandırmaları örnek verilebilir) isimlendirilmiÅŸtir. Böylece bu denklem devrimci bir fıkıh üretilmesinin önüne geçmiÅŸtir. Ancak siyasi meÅŸruiyeti feda eden bu denklem hem İslam siyasi deÄŸerlerinin kökünü kazımış hem de arzulanan birliÄŸi tesis etme konusunda sınıfta kalmıştır. Çünkü ilk baÅŸta Abbasiler-Emeviler ÅŸeklinde ayrışan ümmet, sonrasında siyasal olarak onlarca parçaya ayrılmıştır. GörüleceÄŸi üzere ehveni ÅŸer siyaseti sadece günü kurtarmaktadır ve gelecekte meydana gelecek felaketlerin önüne geçme hususunda tamamen elveriÅŸsizdir.

İslam siyasi deÄŸerlerinin filizlenmesinin önüne geçen diÄŸer neden ise Sasani siyasi aklının yöneticileri ele geçirmesidir.   Bu itibarla "ArdeÅŸir Vasiyetnamesi"nde ifadesini bulan Sasani siyasi deÄŸerlerinin zaferi sonucunda, yöneticiler nezdinde siyasi putperestlik kök salmış, din hizmet edilmek yerine otoritenin tesisi için kullanılan bir ÅŸey haline gelmiÅŸ (Fars kültürü içinde yetiÅŸen Halife Memun'un ulemayı bastırmak için 'halk'ıl Kuran' mihnesine imza atması bu açıdan okunabilir) ve toplumsal tabakalaÅŸma yeniden gün yüzüne çıkmıştır.

Yazar kitabının üçüncü bölümünde ise İslam siyasi deÄŸerlerinin etkin hale getirilmesi için çözüm yolları önermektedir. İlk olarak yapılması gereken, siyasal meÅŸruiyeti ümmetin birliÄŸine feda eden zaruretler fıkhının kıskacından kurtulabilmektir. Bu açıdan yazar 2010 yılının sonunda Tunus'ta baÅŸlayan Arap devrimlerine büyük önem atfetmektedir.  Çünkü yakın plandaki gidiÅŸatı ne olursa olsun, bu devrimler İslam kültüründe derin bir tarihsel dönüÅŸüme, fitne korkusu kültüründen devrimsel atılım kültürüne geçiÅŸe iÅŸaret etmektedir. Bu doÄŸrultuda devrimlerin baÅŸarılı bir netice vermesi için geçmiÅŸ devrimlerin tarihinden faydalanmamız elzemdir.

Yapılması gereken diÄŸer bir husus ise İslam siyasi deÄŸerlerini kurumlara ve icraata dökmektir. Bu meselenin çözümü ise tarihteki bir yaÅŸanmışlığı kopyalayarak deÄŸil vahiyden ilham alarak geleceÄŸi ÅŸekillendirmek suretiyle gerçekleÅŸecektir. "Bugün Müslümanların ihtiyaç duyduÄŸu ÅŸey İslam'a geri dönmek deÄŸil İslam'a ilerlemektir. İslam, Müslümanların peÅŸlerinden sürükledikleri eski bir tarihsel miras deÄŸildir, aksine o, istikbale doÄŸru koÅŸan Müslümanlara ilham verici ahlaki ve tasavvuri bir ufuktur." Bu açıdan imparatorluk kültüründe yeÅŸermiÅŸ siyasal fıkhın sınırlarını aÅŸmak, Batı düÅŸüncesinden saÄŸlıklı bir ÅŸekilde istifade etmek zorunlu gözükmektedir. Ayrıca ulusalcı aşırılıklar neticesinde parçalanmış tarihsel ve kültürel akrabalıkları yeniden buluÅŸturmak, İslami birliÄŸi gerçekleÅŸtirmeye yönelik atılacak ilk adımdır.

İslam siyasi deÄŸerlerini temellendirmeye, bu deÄŸerlerin tarihsel süreçte karşılaÅŸtığı engellere ve bu deÄŸerlerin günümüzde yeniden ikame edilmesine aynı anda odaklanması, kısaca özetlemeye çalıştığımız bu kitabı, meselenin sadece bir yönünü ele alan diÄŸer İslam siyasi düÅŸüncesi kitaplarından ayırmaktadır. Ayrıca yazarın doÄŸu ve batı düÅŸüncesi hakkındaki derin birikimi ve tezini temellendirirken baÅŸvurduÄŸu geniÅŸ yelpazedeki kaynak eserde ayırt edici diÄŸer bir husustur. Bu haliyle kitap, konuyla ilgili okurlara yeni ufuklar açmaktadır.

Yorum Yapın