İslami hareketler yaÅŸadığımız çaÄŸa hitap eden özgün düÅŸünceler üretebildi mi? İslami hareketler düÅŸünsel bir kriz yaşıyor mu? İslami hareketler "öteki" ile nasıl bir iliÅŸki biçimine sahip? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslami Hareket" dosyasında Strateji DüÅŸünce ve Analiz Merkezi (SDAM) BaÅŸkanı Dr. Abdulkadir Turan'a sorduk.
1. İslami Hareket'in size göre tanımı nedir?
İslami hareket, hedefler açısından; dünyaya iyiliÄŸi hâkim kılmak için oluÅŸmuÅŸ, siyasal bir harekettir. İslami hareket, dünyanın cennet gibi olmayacağını bilmelerine raÄŸmen, Ahirette cennete ulaÅŸmak isteyenlerin dünyayı cennete dönüÅŸtürme mücadelelerinin siyasal karşılığıdır. Bu yönde bütünü gerçekleÅŸtirmek mümkün deÄŸilse de o yönde çalışmayı mukaddes bir vazife bilen iyilik ehli insanların hareketidir. Sünnetullah’a, Sünnet-i Resûl salallahü aleyhi veselem kılavuzluÄŸunda tabi olan… Kökleri Asr-ı Saadet’te, gövdesi o günden bugüne uzanan, “modern zamanlar”ın Müslüman oluÅŸumu…
İslami hareketi beÅŸerî hareketlerden ayıran, onun Vahy’e iman etmesi ve kendisini onu tatbik etmeye adamasıdır.
İslami hareketi sair Müslüman iyilik hareketlerinden üst bir konuma çıkaran ise onun bütün Müslümanca giriÅŸimleri kapsayan, kollayıcı, sürükleyici bir çatı hareket olması, bununla beraber hedeflerine devletle ulaÅŸabileceÄŸine inanması, dolayısıyla siyasi bir hareket olmasıdır.
Yakın veya uzak hedefleriyle siyasi yanı bulunmayan hareketler, İslami hareketin herhangi bir cüzü olabilir, İslami hareketin çatısı altında yer alabilir ama İslami hareketin kendisi olamaz.
Son devrin tarihsel serüveni açısından ise İslami hareket, Åžah Veliyullah Dehlevî ve muassırlarının arayışları, Åžeyh Halid-i BaÄŸdadî ez-Zülcenehayn) ve muassırlarının teÅŸkilatlanma çabaları ile yola çıkan, içeride ıslah ve dış istilaya karşı mücadele hareketidir.
Bu hareket, Milâdi 20. Yüzyılın baÅŸlarında Osmanlıda İttihad-ı İslâm (İslam BirliÄŸi) Hareketi olarak sesini duyurmaya çalışmış. Aynı yüzyılın ikince çeyreÄŸinin baÅŸlarında ise Mısır’da İmam Hasan el-Benna; Pakistan’da Mevdudî ve muasırları ile cemaat/cemiyet sürecine ulaÅŸmış, İslam aleminin farklı noktalarında gereksinim ve bakış açılarına göre, deÄŸiÅŸebilen mücadele yöntemlerine ulaÅŸmıştır.
2. İslami Hareket ve İslamcılık arasında nasıl bir ilişki vardır?
“İslamcılık”, İslami harekete yönelik bir dış adlandırmadır. İslami hareketi sindirmek üzere tetkik edenlerin yaptıkları bir yakıştırmadır.
“İslamcılık” kavramı, Batılıların “İslamizim” ya da “Pan-İslamizim” diye menfi anlamda ürettikleri iki kavramın Türkçeye çevrilmesinden ibarettir. Bu kavramlardan ilki, “İslam ideolojisi” diÄŸeri “İslam ideolojisi birliÄŸi-ümmetçilik” anlamında kullanılmıştır.
İslami hareketin önderleri, İslam`ın siyasi yönünün olduÄŸunu hep kabul etmiÅŸ ama İslam`ın beÅŸerî ideolojilere benzetilmesini doÄŸru bulmamıştır. Dolayısıyla beÅŸerî ideolojiler için yapılan adlandırmaların İslam için yapılmasını yanlış bulmuÅŸtur.
İslami hareket mensupları, meydan okuma anlamında bir tepkiyi muhataplarının anlayacağı dilden ifade etme gereksinimi duymak söz konusu deÄŸilse, inancını “İslamcılık”, kendisinin bu inanç içindeki yerini de “İslamcı” olarak ifade etmemiÅŸtir.
İnancımız için “İslam”, İslam`a inananlar için “Müslüman” adı, Yüce Allah tarafından belirlenmiÅŸtir. Ümmet de bu isimleri inancını tarif ve bu inanç içindeki konumunu ifade için yeterli bulmuÅŸtur. Bu adlandırmayı yeterli bulmayanlar, baÅŸkaları olmuÅŸtur. ÖrneÄŸin Avrupalıların bir bölümü yüzyıllar boyunca İslam için “Muhammedîlik”, Müslümanlar için de “Muhammedîler” demiÅŸtir.
Aynı Batılılar, Batı`nın İslam âlemine yönelik saldırılarını 19. yüzyılın eÅŸiÄŸinde kapsamlı bir iÅŸgal hareketine dönüÅŸtürmelerine karşı, zaman içinde, ümmeti kapsayan bir direniÅŸ fikri üretenleri ve bu fikre sahip çıkanları “İslamcı (İslamist, Pan-İslamist)”, onların dile getirdikleri fikirleri de “İslamizm (Pan-İslamizm)” diye tarif etmiÅŸlerdir.
Bu açıdan “İslamcılık” adı, esasta istilacılar ve onların İslam dünyasındaki uzantıları açısından İslami hareketi Müslüman toplumdan ayrıştırma, soyutlama, Müslüman toplum içinde marjinalleÅŸtirme çabasının karşılığı olarak oluÅŸmuÅŸtur.
Günümüzde İslamcılık kavramına müradif kullanılan “Siyasal İslamcılık” kavramı da böyle bir çabanın karşılığıdır. “Siyasal İslamcılık”; “İslamcılık” kavramının içeriÄŸindeki siyaset özünün sıfat olarak dışa vurularak muhaliflerce teÅŸhir ve ötekileÅŸtirilme gayretlerinin neticesinde türetilmiÅŸtir.
Her iki kavram da özde İslami hareketi anlatmaktadır. Ancak İslami hareketi Müslümanların çatı yapısı olmaktan uzaklaÅŸtırıp Müslümanlar içinde menfi manada siyasi hedefleri olan bir klik, bir grup gibi tarif etme niyetiyle oluÅŸturulmuÅŸtur.
3. İslami Hareketlerin temel ilkeleri nelerdir?
İslami hareket, inançta tevhid, pratikte adalet olmak üzere iki esası üzerine oturmuÅŸ bir harekettir. BaÅŸka bir ifadeyle muvahidlerin, yeryüzüne adaleti hâkim kılma mücadelelerinin hareketidir, baÅŸka bir ifadeyle tevhid ehlinin adaleti hakim kılma çabasının karşılığıdır.
Siyasal bir hareket olarak İslami hareket,
1. İlim 2. İman 3. Akide 4. Zikir (ibadet-salih amel) 5. Zühd (bireysel, sosyal ve siyasal hayatta israf karşıtlığı) 6. Dış istilaya karşı direniÅŸ 7. Sosyal adalet 8. Kalkınma
esasları üzerine tesis edilmiÅŸtir.
İlk altı ilke, bütün evreler için hemen hemen ortaktır. Son iki ilkeden sosyal adaleti Seyyid Kutup vurgulamış, kalkınmayı ise Mehmed Zahid Kotku ve Necmettin Erbakan “ağır sanayi hamlesi” ile ifade etmiÅŸlerdir. Böylece İslami hareket, devleti yönetme talebi anlamında ideolojik bütünlüÄŸe kavuÅŸmuÅŸtur. Nitekim günümüzde İslami hareketin hemen hemen bütün kanatları, sosyal adalet ve kalkınma vurgusu yapmaktadırlar.
Bu yanıyla İslami hareket, anti-emperyalist ve anti-kapitalist; sosyal adalet ve kalkınmadan yana olan Müslüman hareketidir.
Bu esas üzere İslami hareket için ÅŸu ilkelerden söz etmek mümkündür:
1. İslami hareket, her ilâhi emirde hikmet bulur. Bu mahiyette Ümmet olmayı, açık bir ilâhi emir olarak bilir. Bu emrin hikmetinde, içeride İslam’ın hükümlerinin tatbik edilmesi ve dışarıda istilaya karşı konması için Ümmet olmayı, Ümmet ÅŸuurunda olma zorunluluÄŸunu görür.
İslami hareket, Batı`nın Müslümanlar arasında etnik ve mezhepsel bölünmeler/çatışmalar üretme çabalarına karşı ümmetin birliÄŸinden yana bir hareket olarak oluÅŸmuÅŸtur. Müslümanlar arasında etnik ve mezhebî bölünme, tartışma ve çatışmaları aÅŸarak Müslümanları bütünleÅŸtirmeyi hedefler.
2. İslami hareket, Batılıların ve Batıcıların Müslümanların yaÅŸadığı problemleri İslam`la iliÅŸkilendirme sinsiliÄŸine ve sapkınlığına karşı, Müslümanların sorunlarının İslam`ın ihmal edilmesinden kaynaklandığına inanır.
3. İslami hareket, Batılıların ve Batıcıların bilim çağında Kur`an`a ve Sünnete tabi olmanın “akıl karşıtlığı” olduÄŸu propagandasına karşı bilimin kafaları karıştırdığı, ruhları bulandırdığı; bilimin ürünü teknolojinin insan soyunun varlığını tehlikeye düÅŸürdüÄŸü bir çaÄŸda Kur`an ve Sünnete tabi olmanın en akıllıca yol olduÄŸuna samimiyetle inanır, buna karşı çıkmayı akıl dışı bir tutum olarak görür.
4. İslami hareket, Kur`an ve Sünnetten uzaklaÅŸmanın sadece Müslümanlar deÄŸil, bütün insanlık için felakete yol açtığına inanır.
5. İslami hareket, Batılıların ve Batıcıların İslam hukuku Åžeriatın; suçluları cezalandırmakta katı olduÄŸu ve çağın gerçekliÄŸiyle uyumlu olmadığı propagandasına karşı yeryüzünde suçu azaltacak, suçluları ıslah edecek en etkili hukukun İslam Åžeriatı olduÄŸundan emindir. İslam hukukuna karşı geliÅŸtirilen beÅŸerî hukukun asayiÅŸi saÄŸlama adına zulüm niyetiyle örülmüÅŸ, zümrecilik barındıran, kimi suçluları kayıran, hiçbir soruna kalıcı çözüm getirmeyen, zulüm kaynağı bir üretim olduÄŸunun bilincindedir.
6. İslami hareket, Batılı ve Batıcıların ahlakın göreceli olduÄŸu, insanın elinin ulaÅŸtığı her ÅŸeyi sınır tanımadan kullanabileceÄŸi görüÅŸüne karşı insanı mutlu edecek, insanlar arasındaki iliÅŸkide emin bir ortam saÄŸlayacak, bu hususta çoÄŸu zaman ceza hukukundan daha etkili olacak ahlakın var olduÄŸuna ve o ahlakın İslam ahlakı olduÄŸuna inanmış, o ahlakı yaÅŸamaya, yaÅŸatmaya çalışmaktadır.
İslami hareket, bu düÅŸüncüler doÄŸrultusunda Ümmetin BatılılaÅŸma ve Batı propagandasına aldanmamasını, sorunlarının çözümünü Kur`an ve Sünnette aramasını, bida`tlardan uzak durup İslam tasavvufunu ıslah etmesini, İslam Åžeriatının devlet hukukuyla ilgili kısımlarının derlenip yasalaÅŸtırılmasını önermiÅŸtir.
Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kabul görmüÅŸ yaygın yöntemler hangileridir?
İslami hareket, esaslarda buluÅŸmakla birlikte yöntemlerde yer ve zaman esnekliÄŸine sahiptir. Yine de kanaatimce son yetmiÅŸ beÅŸ yıla bakıldığında İslami hareketin yöntemlerde de neredeyse ortak noktalarda buluÅŸtuÄŸu söylenebilir.
Bu temel ilkelerden ilkesel bir savrulma görüyor musunuz?
İslami hareketin odağı, Müslümanlar olarak “kendi olmak”tır. İslami hareket; Müslümanların hayatın bütün alanlarında kendi olmaları, kendi gerçekliklerini inÅŸa etmeleri, yönetmeleri ve dünyayı buna ortak etmeleri, daha doÄŸrusu dünyayı bu yönde ıslah etmeleri hareketidir.
Ne yazık ki İslami hareket, “kendi olma” veya “kendi kalma” konusunda zaman zaman dış saldırılara karşı koymakta zorluklar yaÅŸamış ve bu dış saldırılardan kaynaklı sarsılmalar “savrulma” ile ifade edilebilmiÅŸtir.
Bu bağlamda İslami hareket,
1. Bir ihya hareketidir ama ona yönelik, bir yandan dış etkilerle dinde reform hareketine dönüÅŸtürme, diÄŸer yandan “ilmî olma” namına, çaÄŸdan tamamen koparıp geçmiÅŸi araÅŸtırmak ve tartışmakla meÅŸgul bir arÅŸiv araÅŸtırmaları hareketine dönüÅŸtürme yönünde hücumlar söz konusu olmaktadır.
İhya geri gitmek deÄŸil, bugün ve yarını dönüÅŸtürme mücadelesidir, ileriye dönük bir çabadır. Bu da ancak çağı bilmek ve ona hükmedecek vaziyeti almakla mümkündür. Bu baÄŸlamda modern ilahiyat akademilerinin dirayet tefsirlerine yönelik küçümseyici tavrı ve geleneksel çevrelerin buna verdiÄŸi coÅŸkulu destek, İslami hareketin maruz kaldığı iki taraflı saldırının resmi gibidir. İslami hareket, gelenek ve modernizm arasında sıkıştırılmak istendi ve İslami hareket, zaman zaman bu sıkışmışlığa karşı direnmekte zorluklar yaÅŸadı.
Bu zorluklar içinde İslami hareket, kendisini dış etkilerle bağı açık olan reformculuÄŸa sürüklenme çabalarından genel manada korudu. Ama dış etkilerle bağı yine mümkün fakat saklı olan geleneksel çevrelerden gelen eleÅŸtiriler karşısında yer yer bunaldı.
İslami hareketin bazı mensupları ya da grupları, ihya ile geçmiÅŸ arasındaki iliÅŸkiyi doÄŸru tahlil edemedi ve bir süre, geçmiÅŸte hâl edilmiÅŸ, bugün ise hayati bir öneme sahip olmayan meselelere takılarak zaman kaybetti. Bu tartışmaların neticesinde bir kısmı da bizzat geleneksel çevrelere benzedi. Geleneksel çevrelere benzeyiÅŸ, baÅŸta kabul saÄŸlasa da uzun stratejiler baÄŸlamında hedeften uzaklaÅŸtırır, hedefe ulaÅŸmayı geciktirir.
İslami hareket, bir çatı hareketidir. Esas olan, öncülerinin takva ehli olmasıdır. Halbuki geleneksel çevreler, İslami hareketi ona yakınlık duyan herkesi takva ehli olma kriterleriyle ölçtüler. Böylece bilerek veya bilmeyerek İslami hareketi, kendileri gibi dar bir kliÄŸe dönüÅŸtürmeye çalıştılar hem de bir farklılık gördüklerinde İslami harekete yönelik ithamlarda bulundular. İslami harekete, yakın bir döneme kadar bu kıskaçla tam baÅŸ edemedi.
2. İslami hareket, Müslümanlar arası bir bütünleÅŸtirme hareketi iken onu milliyetçilikle sentezleme ya da bir mezhep hareketine dönüÅŸtürme yönünde itelemeler söz konusudur. Bu itelemeler ile Sünni dünyada milliyetçileÅŸme, Åžiî kesimde ise bununla birlikte mezhep savaÅŸçısına dönüÅŸme yönünde kaymalar yaÅŸandı.
Ama bu kaymaların hiçbir zaman İslami hareketin tamamında bir savrulmaya ya da onun ana evrenini deÄŸiÅŸtirmeye vardığı söylenemez.
3. İslami hareket, bütünleÅŸtirici bir itidal (orta yol, vasat) hareketi iken, bu yanıyla uçları buluÅŸtururken onu uçlardan biri olmaya iten saldırılara maruz kalmaktadır.
Bu baÄŸlamda, radikalleÅŸme ve hoÅŸ görücülük, son kırk yılın önümüze konan uçlarıdır. RadikalleÅŸme, İslami hareketi içeride sert bir mücadeleye hatta iç savaÅŸa sürüklerken hoÅŸ görü, dış güçlerle vekalet iliÅŸkisine dayanan iliÅŸkilere götürebilmektedir. İslâmî hareketi bu iki uç arasında eritme yönünde ciddi bir çabanın olduÄŸundan hiç kuÅŸku yoktur ve İslâmî hareketin kendi kalması ancak bunlardan korunması ile mümkündür.
İslami hareketler, hiçbir zaman dezenformasyonun önüne geçebilecek kadar içeride sert mücadele tercihini kârlı kılacak bir güce ulaÅŸmadılar. Hiçbir zaman dış güçlerle de dengeli bir iliÅŸki kuracak kadar da dış güçlerle dengeli bir ittifak kuracak güce de ulaÅŸmadılar. Dolasıyla iç ÅŸiddet ve dışarıyla vekalet iliÅŸkisi geliÅŸtirmeye çalışan İslâmî hareket birleÅŸenleri erimeye, dışlanmaya mahkûm oldu. Ne yazık ki bu, pek çok emeÄŸin de heba olmasına yol açtı.
İslami hareketin bu ikili tuzağı aÅŸması durumunda kurulmaya çalışılan küresel imparatorluÄŸu çökerteceÄŸinden hiç kuÅŸku yoktur.
4. Dünden bugüne İslami hareketlerde (düÅŸünsel, fıkhı ve pratik zeminde) bir deÄŸiÅŸim gözlemliyor musunuz? İslami hareketlerde düÅŸünsel bir kriz görüyor musunuz?
İslâmî hareket, dış tehdidin ilk hissedildiÄŸi noktalardan Hindistan’da Åžah Veliyullah Dehlevî’de bir ilmî arayış olarak ilk iÅŸaretlerini verdi. Onun arayışlarının müradifi, Osmanlıda ve diÄŸer sahalarda ıslahat çabalarıdır.
Åžeyh Halid-i BaÄŸdadî ez-Zülcenaheyn, Irak ve Åžam’da yine dış tehditlerden bağımsız olmadan, ıslah ve teÅŸkilatlanmaya tarikat baÄŸları üzerinden yöneldi. Åžeyh Halid, bu anlamda Cezayir’den Çeçenistan’a hatta Açe Sumatra’ya kadar Miladi 19. Yüzyılın İslami mücadelelerinin neredeyse tamamını etkiledi, 20. Yüzyılın mücadelesi için de zemin oluÅŸturdu. Onun üzerinde durduÄŸu temel husus, yaÅŸadıklarımızın eserimiz olduÄŸu ve kendimizi deÄŸiÅŸtirmenin de yine elimizde olduÄŸuydu. Bu, içinde bulunduÄŸumuz koÅŸulların cebri olduÄŸunu öne süren ve “Kıyamet yakındır!” diyen oldukça güçlü, imparatorluklar çağı yaklaşımlarına karşı tarihî bir meydan okuyuÅŸ ve esastan bir ihya çabasıdır.
Åžeyh Halid, tarikat baÄŸlamında Müslümanların teÅŸkilatlanmasının onların sorunlarını çözeceÄŸine inanmış ve bu yönde İslam aleminin neredeyse her noktasına varan etkiler oluÅŸturmuÅŸtur. Onun hareketinin dış istilaya karşı tercihi Cezayir’den Çeçenistan’a nettir ve cihaddır. Buna karşı içerideki tutumu kendisinden yüzyıl sonra Türkiye’de Åžeyh Said ve Açe Sumatra’da laikleÅŸmeye karşı kıyam hareketleri dışında genellikle maslahatçıdır, sivil direniÅŸten yanadır.
Miladi 19. Yüzyılın sonlarında Åžeyh Halid’in bu yaklaşımının yerini biraz daha reform ve sentezcilik ile iliÅŸkilendirilebilecek bir akım öne çıktı. Tam bu süreçte İslami duyarlılığı olan ÅŸahsiyetler İttihad-ı İslâm’ı gündeme getirmeye baÅŸladılar.
I. Dünya Savaşı’nda İslam aleminin büyük bir kısmı istilaya uÄŸradı ve ardından Anadolu’da KurtuluÅŸ Savaşı baÅŸarıya ermesine raÄŸmen hilafet askıya alındı.
Geleneksel Müslüman dünya, KurtuluÅŸ Savaşı gibi bir savaşı verebildiÄŸi hâlde savaÅŸ sonrası süreci yönetemediÄŸini gördü. Bunun oluÅŸturduÄŸu ÅŸok, geleneksel dünyamızla ilgili bir soruÅŸturmaya yol açmış olmalıdır. Nitekim, bundan sonra biz yeni tarikatlarla deÄŸil, o güne kadar henüz varlık bulmayan ve resmi levhası bulunan cemaatler ya da cemiyetlerle karşılaÅŸacağız. Süreç “tarikattan cemaate” diye özetlenecek ve böylece ilk müteÅŸekkil İslami hareketler zuhur edecektir.
Bu tarihsel süreçlere bakarak 19. Yüzyılın baÅŸlarından 20. Yüzyılın baÅŸlarına İslami hareketin beÅŸ evresinden söz edebiliriz: (1) Åžah Veliyullah Dehlevi ve ilmi arayışlar evresi (2) Åžeyh Halid ve tarikat evresi, (3) İttihad-ı İslam gündemde olmakla birlikte reform ve senteze yatkın bazı isimler üzerinden fetret evresi ve (4) İmam Hasan el-Benna-Üstad Ebü’l-Ala Mevdudî üzerinden cemaat/cemiyet evresi. (5) İslami partiler ya da siyasi çatı evresi.
Cemaat ve cemiyetlerin Åžah Veliyullah ve Åžeyh Halid’den ilmen ve teÅŸkilat olarak istifade ettikleri kesindi, üçüncü dönemdeki isimlerden de dünyayı tanıma konusunda istifade ettikleri de muhakkaktı. Ama son elli yılda yapılan kimi analizler ısrarlı bir ÅŸekilde menÅŸei belirsiz bazı isimler üzerinden bu fetret evresini İslami hareketin baÅŸlangıç evresi olarak öne çıkardı. Tarikat evresini tamamen dışlayan bu yaklaşım, köksüzleÅŸtirme ve müphemleÅŸtirmeye yol açarak bizim bugün bazı meseleleri doÄŸru tahlil etmemizi engellemektedir.
Hakikatte tarikat evresi İslami hareketin son ikiz yüz yıl açısından teÅŸkilat olarak kök evresidir. İslami hareketin o evreyi sorgulaması da İslami hareketin bir gerçeÄŸidir. Bununla birlikte tarikatlar bugün İslâmî hareketlerin dışında olmadıkları gibi, tarikat karşıtı bir Müslüman olmak da kimseyi mutlak İslami hareket mensubu yapmaz.
Nihayetinde İslami hareket, bir sarsılmaya yaÅŸadıysa da bugün tarikat-cemaat buluÅŸması hatta kimi ferdi tercihleri buluÅŸturma ve çatı hareket olma noktasında pek çok sorununu aÅŸmış gibidir. Bu, çok büyük bir baÅŸarıdır.
İslami hareketler, siyasi çizgi açısından geleneksel dünya ile sıkı iliÅŸkiler içinde oldukları evrelerde Cezayir örneÄŸinde çok açık görüldüÄŸü üzere istiklal savaÅŸlarının kazanılmasını saÄŸladılar ama o savaÅŸ sonrası süreci yönetemediler. KurtuluÅŸ savaÅŸları sonrası süreçlerin emperyalist güçlerce ulusalcı sosyalist vekillere teslim edilmesi üzerine Müslüman ÅŸahsiyetler, SaÄŸ kesime yöneldiler, sentezciliÄŸe düÅŸtüler, toplumsal bir destek ararken kaybolabildiler.
Seyyid Kutub’un İslami hareketin mevcuttan ayrışması yönündeki düÅŸünceleri her ne kadar kasıtla tekfire yorumlandıysa da sentezcilikten kurtulmak için yol oluÅŸturdu, bazı cemaatler partisiz mücadeleyi tercih ederken partili mücadeleyi tercih edenler, SaÄŸ partilerden uzaklaÅŸtı ve kendi partilerini kurdu.
Bugüne gelindiÄŸinde İslami hareketin genel olarak partili mücadele tartışmalarını geride bıraktığı, bu hususta bir konsensüsün oluÅŸtuÄŸu görülmektedir. Bugün İslami hareketin neredeyse bütün kesimleri partili mücadele ile ilgililer.
Bir ara ifade olarak ulusalcı sosyalist vekillerden zulüm gören bazı Müslüman ÅŸahsiyetlerin Körfez Emirliklerine sığınması da ilk fetret (3. Dönem) evresinden yüzyıl sonra yıpratıcı bir fetret evresinin önünü açtı. Körfez Emirliklerine sığınanlar, VehhabîleÅŸmeyi İslami hareketin esası gibi gördüler, marjinalleÅŸtiler ve etkisizleÅŸtiler. Bununla birlikte, oldukça keskin tercihleri olan bu kesim ile senteze yönelenler arasındaki mesafe de açıldı. Böylece İslami hareketin İttihad-ı İslam iddiası etkisizleÅŸtiÄŸi gibi, İslami hareket iç bölünmelerin keskin bir tarafı gibi de göründü.
Bu sorunlara raÄŸmen İslami kesime dayanan ilk partiler, Meclislerde ancak yer alabilirken bugün çok farklı bir aÅŸamadan söz ediyoruz. GeldiÄŸimiz bu aÅŸamada Aliya İzzetbegoviç’in Seyyid Kutub’un düÅŸüncelerini kendi kalarak memleketi sahiplenme yönünde yorumlamasının büyük katkısı vardır. İzzetbegoviç, kanaatimce “siyasetin MüslümanlaÅŸması” ile ifade edebileceÄŸimiz bir sürece öncülük etti ve İslami hareketlerin ülkelerin millî hareketine dönüÅŸmesinin önünü açtı. Bu bir yandan İslam Åžeriatını tatbik talebinden yana bir ödün gibi görünse de hakikatte İslami hareketin Malezya, Türkiye, Sudan, Cezayir ve bugün pek çok baÅŸka örnekte ülke siyasetinin baÅŸ aktörü konumuna çıkmasını saÄŸladı. Bu bir sapma veya kriz deÄŸil, titizlikle deÄŸerlendirilmesi gereken bir aÅŸamadır.
Bugün geldiÄŸimiz bu noktada boÄŸulmamak ve bunu daha ileri bir aÅŸamaya taşımak için ortak bir Müslüman aklına ihtiyacımız vardır. Artık üzerinde uzlaÅŸacağımız bir aklın oluÅŸmasını beklemek yerine buluÅŸma zeminleri oluÅŸturarak ortak aklı üretme yönünde bir gayret içinde olabilirsek dünyanın deÄŸiÅŸim hızını geçer ve geleceÄŸin aktörleri arasında yer alırız.
5. İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami hareketlerin STK’lar üzerinden yapılanmasını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? Bu baÄŸlamda amaç-araç iliÅŸkisinin saÄŸlıklı bir zeminde ilerlediÄŸini düÅŸünüyor musunuz?
Sorunun tarikatla ilgili kısmını önceki sorularda cevapladım. STK ile ilgili kısma gelince Müslümanların henüz ilk günden büyük bir sivil toplum tecrübesi vardır. Lâkin bu sivil toplumun ilmî bir alt yapı kazanması gerekir. Bunun için İmam Zeynelabidin, İmam Cafer-i Sadık, İmam Ebû Hanife, İmam Malik, İmam Åžafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel gibi önderlerin hayatlarının çok iyi tetkik edilmesinde yarar vardır. Yine İslam tarihinin ilk zühd hareketleri de bizim STK meselesini nasıl anlamamız gerektiÄŸine yardımcı olacaktır.
6. İslami Hareketler İslam DüÅŸünce dünyasına ne tür katkılarda bulunmaktadır? YaÅŸadığımız çaÄŸa hitap edecek özgün bir düÅŸünce üretebilmiÅŸler midir?
İslami hareket, 19 ve 20. yüzyılın düÅŸünürlerinin tasvir, anlama, anlatma, düÅŸünce, öneri ve mücadeleleri ile varlık buldu; son otuz yılda ise aniden kendisine uçlar handikabında buldu. Reformistlerin, gelenekçilerin, gelenekçilerin ılımlıları ve katı geçmiÅŸ aktarıcıları arasındaki tartışmalar ve o çevrelerden gelen hücumlar karşısında buldu. Dış güçlerin yanında bu dışarıyla da kimi zaman iliÅŸkili iç yapıların duruÅŸ ve hücumlarına karşı İslami hareketin dayanıklılığı ona yönelik düÅŸmanın korkusunu, dostun umudunu da artırmaktadır. İslami hareket hakikatte fiili baskıların yanında bu yapılara karşı dirençliliÄŸi ispatlayarak kalıcı olduÄŸu gösterdi. Son dönemde siyasetin MüslümanlaÅŸması dediÄŸimiz, ülke yönetimlerinin milli kimliÄŸin korunmasında İslam’a yönelmesinde bu dirençliliÄŸin payı az deÄŸildir.
Lâkin İslami hareketi, bugün geçmiÅŸin önderlerini dışlamadan çağı okuyacak ve çaÄŸa hükmetmeyi saÄŸlayacak bir düÅŸünce fırtınasına ihtiyaç duymaktadır. İslami hareketin bu düÅŸünce fırtınasını estirecek zemini oluÅŸturmak yerine Neo-Oryantalistlerden ve self-Oryantalizmden (yerli oryantalistlerden) istifade yoluna gitmesi, daha doÄŸrusu neredeyse onları bekleyip onlara cevap vermekle kalması, bir kiriz iÅŸareti olarak görülmelidir. Zira bu İslami hareketin “kendi olmak”, “kendi kalmak” odağının dağılması anlamına gelir.
Sabitelerimiz kimliÄŸimizdir, yeniden tartışmaya açamayız; deÄŸiÅŸkenlerimiz ise bereketimizdir. Sabitelerimize sahiplendiÄŸimiz kadar deÄŸiÅŸkenlerimizi de yönetme kabiliyeti göstermezsek geride kalır ve ihya iddiamızı kaybederiz.
Bugün Avrupa uygarlığının el deÄŸiÅŸtirdiÄŸi artık tartışmaya açık olmaktan çıkmıştır. Batı uygarlığı, net olarak Avrupa uygarlığı olmaktan çıkmıştır. Karşımızda Avrupa uygarlığı deÄŸil, Yahudi uygarlığı vardır. Yahudi uygarlığı, moderni çoktan aÅŸmış, postmodern yöntemlerle İslam’a karşı mücadele etmekte, İslami hareketi sindirmeye çalışmaktadır. Postmodernlik; moderni terk etmeden çok yönlü ve seçeneklere açık vaziyet alabilmektir, bir tür bukalemunluktur. Gücünü müphemlikten ve ilke tanımadan ve hızla konum deÄŸiÅŸtirmekten almaktadır. Dolayısıyla modernin ikili yapısı ne kadar net ise postmodernin çoklu yapısı o kadar karmaşık ve ÅŸaşırtıcıdır. Bizimse ÅŸaÅŸkınlık içinde zaman kaybetme lüksümüz yok.
Batı uygarlığı modern dönemde de zevkperestti ama ideolojik/düÅŸünsel yanı ile öne çıkıyordu. Bugün ise zevkperizmle öne çıkıyor, ideolojik/düÅŸünsel yanı arka plana attı. Onun modern imajı düÅŸünseldi, postmodern imajı ise zevkperesttir. Bugün gençlik ideolojik söylemle deÄŸil, zevkperizmle saptırılıyor.
Vaziyet bu iken modern döneme karşı geliÅŸtirdiÄŸimiz söylemler, çağın gerisinde kalabilmektedir. Salt düÅŸünsel söylem, İslam’ın özüne aykırıdır. Önceki nesil, geleneksel dindar ailelerden geldiÄŸi için düÅŸünsel söylem, onlarda ibadet ve nefis terbiyesi zeminine oturup tutarlı bir bütün oluÅŸturabiliyor ya da düÅŸünselliÄŸin aşırı belirmesine yol vermiyordu.
“Entellik” ile ifade edilip eleÅŸtirilen salt düÅŸünsel söylem, bugün gençliÄŸi ayakta tutmak için yetmiyor. Yeni nesil, araya önceki neslin girmesiyle geleneksel dindarlıktan epey uzaklaÅŸtı. Nefis tezkiyesi, zühd, ibadeti artırmak gibi geleneksel dünyada zengin İslami yönleri, günün dili içinde yeniden iÅŸlemek, duyurmak ve tatbik etmek gerekir ki gençlik zevkperizm ve tüketim köleliÄŸine karşı koyabilsin. Yine apolitik olma iddiasındaki sözde zühd topluluklarından da korunabilsin.
Aynı ÅŸekilde insanlık neden zevkperest olmamalı, neden tüketim köleliÄŸine düÅŸmemeli, bu yöndeki tasvir, anlama ve anlatımı geliÅŸtirecek olanlar da Müslümanlardır. Bunu yapabilirsek dünyanın ezilen halklarına düÅŸüncemizi duyururuz ve bu düÅŸünce, bizim inancımızın yayılmasını saÄŸlayacak, bizi yeniden insanlığın düÅŸünce önderleri konumuna çıkaracaktır.
7. İslami Hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır?
İslami hareketin varlık gösterdiÄŸi son yüzyılda İslam dünyası ideolojiler ve zevkperizm çağı olmak üzere iki evreli bir saldırıyla karşı karşıya kaldı.
İslami hareket, ulusalcı Sol ve milliyetçi-sentezci hareketlerin aynı strateji yönünde iÅŸleyen BatılılaÅŸma yönünde toplumsal deÄŸiÅŸimi, ideoloji (SoÄŸuk SavaÅŸ) evresinde BatılılaÅŸma yönündeki toplumsal deÄŸiÅŸime baÅŸarıyla karşı koydu. Komünizmin İslam alemine yayılmasını engelledi, seküler milliyetçilik dalgasını da kırdı.
Ama ideolojilerin akamete uÄŸramasından sonra Neo-liberalizm çerçevesinde SaÄŸ ve Sol bütün BatılılaÅŸma akımının “yaÅŸam tarzı ittifakı” mahiyetinde zevkperizme yönelmesi, İslami hareketi büyük ölçüde sarstı. Kendilerini ideolojilerin etkisinden koruyan hatta çevrelerinde SaÄŸdan ve Soldan pek çok ismin hidayetine vesile olan İslami hareket mensupları bugün aile efratlarını zevkperizm dalgasından korumakta güçlük çekiyorlar. Çünkü İslami hareketin son otuz kırk yılda düÅŸünsel alanda yaÅŸadığı durgunluk ve geçmiÅŸe yöneliÅŸ, dünyayı doÄŸru anlamasını engelledi. Batı, Postmodern anlayış içinde Marks’ı terk etmeden Freud çağına geçti ve 21. Yüzyılı resmen Freud Yüzyılı ilan etti. Toplum da 20. Yüzyılda ideolojilerin hücumuna uÄŸradığı gibi 21. Yüzyılda zevkperizmin hücumuna uÄŸradı. Bu hücum pek çok Müslüman aileyi sarstı, akidesi gayet düzgün nice insan, günahlara kapılıp gitti. İslam hareket, bugün hâlâ bu evreye ÅŸaÅŸkınlıkla izlemektedir. Toplumsal yaÅŸam ise yeni bir dalga hâlinde son birkaç yılda sekülerleÅŸmektedir.
Yıllardır bu hususta anlattıklarım ise ne yazık ki topluma yeteri kadar ulaşmamaktadır.
8. İslami Hareketlerin öteki ile kurduÄŸu iliÅŸki biçimi ve beraber yaÅŸama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir?
İslami hareket, tekfircilik ile hoÅŸgörü adı altındaki uzlaşı arasında bırakılmak istendi. Ona, bir tür ya tekfir ya hoÅŸgörü dendi ve İslami hareket, kendisini bundan korumakta sorunlar yaÅŸadı. Tekfir, İslami hareketi marjinalleÅŸtirirken hoÅŸgörü, onun alamet-i farikalarını silikleÅŸtirdi, varlığını anlamsızlaÅŸtırdı. Tekfir, toplumla aramıza duvarlar örerken hoÅŸgörü, bizi toplumun önderliÄŸinden topluma tabi olanlar konumuna düÅŸürdü. HoÅŸgörü, bu noktada özellikle neo-liberal hücum karşısında düÅŸmanın müttefiki gibi iÅŸ gördü ve nice Müslüman evladının kimliÄŸini yitirmesine sebep oldu.
Son yıllarda her iki musibetin de aşıldığın dair ciddi bir umut söz konusudur. Lâkin bu umudun iÅŸ görmesi, yeni sürecin ilmî olarak desteklenmesine baÄŸlıdır.
9. İslami hareketler bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyabiliyorlar mı? Bu konuda İslami hareketlerin kaçırdıkları ve yanıldıkları temel durumlar nelerdir?
Bu soruyu diÄŸer sorular içinde az çok cevapladım.
10. İslami Hareketler diÄŸer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluÅŸturmakta mıdır?
İslami hareket, çağın yegane muhalif hareketidir, ideolojilere karşı dayanıklı tek harekettir. Toplumlarla doÄŸru bir temas kurması durumunda yegane kurtuluÅŸ hareketi olarak öne çıkacaktır. Bu konuda özellikle 19 ve 20. Yüzyıl İslami hareketlerinin emperyalizme karşı mücadele deneyimlerinin yeni bir dille iÅŸlenmesi gerektiÄŸine inanıyorum. HAMAS’ın oluÅŸturduÄŸu örneklik de bu hususta elimizi güçlendirmektedir.
11. İslami Hareketler ve Aksa Tufanı arasındaki iliÅŸki hakkında neler söylemek istersiniz?
Filistin’de HAMAS’ın dayatılan Ulusalcı Sol vekillerin yerine milli kurtuluÅŸ hareketi konumuna çıkması, İslami hareketin ulaÅŸtığı düzeyin net bir görünümü gibidir. İslami hareket, bütün engellemelere raÄŸmen olgunlaÅŸarak çatı hareket olma düzeyini yakalamış ve o düzeyi onurla korumaktadır.
Aksa Tufanı sürecinin eÅŸiÄŸinde İslami hareketlerin millileÅŸmesi handikabı vardı. Olması gereken kendi yurdunda saÄŸlam bir yer edinip bütün Ümmete açılması iken kendisini ulusal sınırlarla kısıtlama gibi bir sorun yaÅŸanıyordu.
Aksâ Tufanı, öncelikle İslami hareketin Ümmetsel yanını ihya etti. Ama sadece o deÄŸil, İslami hareket neredeyse ilk günden daha çok bir İslam alemi içi hareketi olarak varlık bulmuÅŸtu. Küresel hedeflere sahip olmakla birlikte küresel bir açılımı söz konusu deÄŸildi. Oysa olması gereken İslami hareketin dünya halklarına yönelik mesajlarının olması, örneÄŸin önceki yüzyıllarda olduÄŸu gibi Siyahilerin kurtuluÅŸ hareketi olarak belirmesiydi. Bunun yanında kapitalizm karşıtlığı ve sosyal adalet yanlılığı İslami hareketin dünyaya açılmasını saÄŸlayacak söylemlerken bu söylemler, kısmen Körfez Emirliklerine sığınmaların da etkisiyle terk edilmiÅŸti.
Aksâ Tufanı, İslami hareketin dünyaya açılma, dünyanın vicdanlı toplulukları ile birlikte hareket etme potansiyelini bir daha görmesini saÄŸladı. Aksâ Tufanı, bir düzey atlattı. İslam karşıtı siyonist cepheyi teÅŸhir ederken İslami hareketin direnme gücünü küresel çapta duyurdu. Biz, bugünden sonra, küresel imparatorluk iddiasındaki Yahudi uygarlığını gerilemesinden İslami uyanışın ise daha belirgin bir ÅŸekilde küresel boyutlara ulaÅŸmasından söz edeceÄŸiz.
İslami hareket, kendisini Aksâ Tufanı ile gelen bu düzeye hızla uyarlamak, dünyayı doÄŸru okumak ve son din İslam’ın mesajını dünyaya doÄŸru aktarmak durumundadır.