İslamcılık ve medeniyet tasavvuru arasında nasıl bir iliÅŸki vardır? İslamcılığın etkin olduÄŸu ve olamadığı alanlar nelerdir? İslamcılık modernliÄŸin bir sonucu mudur yoksa kadim bir akım mıdır? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslamcılık" dosyasında Ümit AktaÅŸ'a sorduk.
1. İslamcılık tanımınız nedir? Farklı İslamcılık anlayışları mümkün müdür? Bu farklılıkların birbirine zıt hale gelmesi kabul edilebilir mi?
İslamcılık geniÅŸ anlamıyla İslam’a dair olanı anlamaya çalışan, yorumlayan, sorunsallaÅŸtıran ve bu çerçevede bir söylem ve eylem üreten her türlü çabadır. Dar anlamıyla ise bunu özellikle de siyasal alanda yapan, çeÅŸitli biçimleriyle ideolojik ve siyasal bir söylem üreten, bir iktidar arayışı veya düÅŸünsel bir çaba içerisinde olan her türlü eÄŸilimdir. Dolayısıyla da farklı İslamcılıklar mümkündür ve yaÅŸanılan vakıa da bize bunu göstermektedir. Ve hatta bunlar birbirine oldukça zıt eÄŸilimler haline de gelebilir. Sözgelimi özgürlükçü veya baskıcı, bireyci veya toplumcu, çoÄŸulcu veya bütünlükçü, evrensel veya yerel, eÅŸitlikçi veya farklılıkçı İslamcı eÄŸilimler ortaya çıkabilir ve çıkmaktadır. Bu tür farklılıkları yok sayamayız veya kökten reddedemeyiz. Hesaplaşır, eleÅŸtirir ve anla(ÅŸ)maya ve/veya aÅŸmaya çalışabiliriz.
2. İslamcılık modernliğin bir sonucu mu yoksa kadim bir akım mıdır?
İslamcılık bir açıdan oldukça kadim, bir açıdan da moderndir. Zira baÅŸlangıçta Hz. Osman’ın katliyle baÅŸlayan kriz süreci içerisinde ve daha sonra bunun Muaviye’nin idaresiyle daha da derinleÅŸmesi akabinde, ortaya çıkan ve daha önce karşılaşılmamış olan soru(n)lar tartışılmaya ve bunlara cevaplar üretilmeye çalışıldı. Büyük günah, kader, özgürlük gibi sorunsallar etrafında sürdürülen tartışmalarda, bunlara karşı üretilen cevaplar, anlayışlar ve çözüm yolları asılda olmayan yeni bir kavramsal çerçevede üretilmekte ve tartışılmaktaydı. Kimisi buna bidat olarak karşı çıkarken kimi de farklı bakışlar, eleÅŸtiriler, cevaplar ve yorumlar üretmekteydi. Dolayısıyla bu artık yeni ve görece modern (âna, zamana özgü) bir durum ve tutumdu.
Nitekim 19. yüzyılda da Fransız Devrimi, sömürgecilik, kapitalizm ve modernitenin etkileriyle İslam dünyasında da aktif (etkin) ve reaktif (tepkin) tutumlar ortaya çıktı. Bu durum o zamana deÄŸin olmayan, geleneksel yaklaşımlarla cevaplanamayan yeni soru(n)lar ortaya çıkardı. Kimisi bunu görmezlikten gelirken, kimisi tepkisel ve savunmacı bir tavır aldı, kimisi teslimiyetçi bir tutum takındı ama kimisi de bu sorunu dikkate alarak buna yönelik cevaplar üretmeye çalıştı. İşte bu cevapları üretmeye çalışan kesimler İslamcı ve bunların ürettiÄŸi akım ise İslamcılık olarak tanımlandı. Bu artık yeni bir sorunsaldı ve bunu ifade eden terim belki en baÅŸta kullanılmamış olsa da kavramsal tartışma zamanla yaygınlaÅŸtı. Açıkçası bu, o süreçte bir tür uyku halinde yaÅŸamakta olan İslam dünyasını uyandırarak beklemedikleri bir imtihan sürecine soktu ve artık hiçbir ÅŸeyin eskisi gibi olamadığı bir dünya ile yüzleÅŸmek ve hesaplaÅŸmak zorunda bıraktı.
3. İslamcılar, yerel otoriteler ve küresel hegemonya/emperyalizm karşısında nasıl bir tutum takınıyorlar?
Modernitenin önemli bir yüzü de emperyalizmdir. Öyle ki saÄŸlanılan alt yapı Batı dışı dünyadan aktarılan kaynaklarla gerçekleÅŸtiriliyordu. İslamcılık da bu sömürü ve sömürüyü mümkün kılan yerel iÅŸbirlikçiliÄŸe karşı bir tepki ve mücadele olarak ortaya çıktı. Emperyalizme karşı mücadele ise ister istemez siyasi, düÅŸünsel ve edimsel bir bilinci ve mücadeleyi gerektirmekteydi. Bu ihyacı, diriliÅŸçi veya devrimci akım iki temel ilkeyi benimsemekteydi: Emperyalizme ve iÅŸbirlikçisi olan yerel egemenlere karşı koymak, ümmetin birliÄŸini saÄŸlamak.
20. yüzyıl boyunca süregiden bu mücahede sonucunda emperyalizmden biçimsel olarak kurtulunsa da özsel özgürleÅŸme çabası ve yerel egemenlerle olan siyasal özerkleÅŸme mücadelesi hâlâ sürmektedir. Zira asıl sorun, ümmetin madunlaÅŸtırılması ve bunun aşılma çabasıdır. Tabii ki bu, siyasal açıdan özerkliÄŸi ve insan olarak ise özgürleÅŸmeyi gerektirmekte. İşte bu noktada Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Mehmed Âkif, Muhammed İkbal, Malik bin Nebi, Ebu'l-A'lâ Mevdudi, Ayetullah Humeyni gibi birinci nesil İslamcılar çabalarını daha çok siyasal özerkliÄŸe yöneltirken, Musa Carullah, Seyyid Kutub, Ali Åžeriati, Aliya İzzetbegoviç, Malcolm X, RaÅŸid GannuÅŸi, Muhammed Esed, Roger Garaudy, Nurettin Topçu gibi ikinci nesil İslamcılar ise daha çok düÅŸünsel açıdan özgürleÅŸme çabası vermiÅŸlerdir.
Yukarıda zikrettiÄŸim ve zikredemediÄŸim birçok isim kendisini kategorik olarak İslamcı olarak görmeyebilir. Ama bu kiÅŸisel bir duruÅŸtan daha ötesidir. Yani bir insan ÅŸayet hayatını İslam eksenindeki bir mücadeleye hasrediyorsa, kendisi doÄŸrudan ve cephesel olarak İslamcı mücadele içerisinde yer almasa da, onun çabaları İslamcı bir yönelim içerisinde mütalaa edilebilir. Öyle ki bu tür bir vaziyet alış kimi Müslümanları İslamcılığın dışında tutarken, Müslüman olmayan bazı ÅŸahsiyetleri ise İslamcı kılabilir.
4. İslamcılık ve medeniyet tasavvuru arasında nasıl bir ilişki vardır?
Medeniyet meselesi son yıllarda epeyce tartışıldı. İslamcı cereyanın Batı medeniyetine karşıtlığı, sadece Batı’ya özgülüÄŸe dair bir karşıtlık mıdır yoksa medeniyet kavramsal olarak da sorunlu mudur meselesi henüz sonuçlandırılmamış bir tartışma. Bu açıdan medenileÅŸme ile medeniyetçilik arasındaki ayrımı da gözden kaçırmamak gerekir.
İslamcılık ise özünde ahlaki ve düÅŸünsel bir kurtuluÅŸu esas alan, özgürleÅŸmeci ve devrimci bir tutumdur. Üstelik bu sadece emperyal güçlere karşı deÄŸil, yerel güçlere karşı da verilen bir mücadeledir. Dolayısıyla İslamcı ve medeniyetçi anlayışlar arasında mücadele tarzı, stratejik önceleme ve de kavramsal anlamda bir mahiyet farkı bulunmaktadır.
Meseleyi bir açıdan da Malik Bin Nebi, Seyyid Kutub, Nurettin Topçu, Aliya İzzetbegoviç ve Ali Åžeriati gibi düÅŸünürlerin dahil olduÄŸu medeniyet ve kültür tartışmaları çerçevesinde de düÅŸünmek gerekir ki bu tartışmalarda Oswald Spengler’e, Pitirim Sorokin’e ve Henri Bergson’a da atıflar vardır. Buna göre kültür özgün, diri ve üretken bir baÅŸlangıca dair o yaratıcı hamlenin tezahürüyken, medeniyet ise yaratıcı kabiliyetini kaybederek ölü eserler stoku haline gelmiÅŸ bir döneme iÅŸaret eder. Bir haÅŸmeti ve ÅŸaÅŸaası olsa da esasında yaratıcı niteliklerini kaybetmiÅŸtir. Bu konuda Sezai Karakoç ile İsmet Özel’in tartışmalarında da ortaya çıkan durdukları ve savundukları yerin karşıtlığı da meselenin özündeki kavramsal karşıtlığı göstermektedir.
Dolayısıyla İslamcılık belli bir medeniyet arzusu veya belli bir medeniyet çağına dönüÅŸten ziyade düÅŸünsel ve siyasal olarak ortaya konan/çıkan özgün bir tutumdur. Ona dair deÄŸerlendirme, ürettiÄŸi yapıtlardan çok edindiÄŸi öncelikler ve edindiÄŸi tutumlar üzerinde yapılmalıdır. KuÅŸkusuz ki bu tavrın neticesinde kimi medeniyetler ortaya çıkabilir ama bunlar amaç deÄŸil, hasıladır. İslamcılık doÄŸrudan bir medeniyet çaÄŸrısı deÄŸil, eyleme, yaratıcılığa, özgünlüÄŸe, özgürlüÄŸe, yenileÅŸmeye, üretkenliÄŸe bir çaÄŸrıdır.
Ama kimi zaman sesler birbirine karışmakta, aslında muhafazakâr bir eÄŸilim olan medeniyet savunusu (medeniyetçilik), İslamcılık gibi anlaşılabilmektedir. Medeniyetçi sesler ve çaÄŸrılar, geçmiÅŸteki bir görkem çağına çağırır bizi. Oysa İslamcılığın yüzü geçmiÅŸe deÄŸil geleceÄŸe dönüktür. Elbette bu, geçmiÅŸle bir ilgisi yoktur ya da geçmiÅŸe dair ilkelerden yoksundur gibi bir anlama gelmemeli. İslamcılığın esas aldığı geçmiÅŸ Hz. Muhammed’in özgün mücadelesidir. Bu mücadele ise biçimci ve taklitçi bir üslupla deÄŸil, çağımıza özgü bir özgünlük çerçevesinde verilmelidir. Yapılması gereken herhangi bir medeniyetin ihyası veya taklidi deÄŸil, nübüvvete dair özsel tutumun yeni bir üslupla ortaya konulmasıdır. Roger Garaudy’nin deyiÅŸiyle bir ırmağın sadakati kaynağına doÄŸru deÄŸil, denize doÄŸru akışıyla ortaya konulabilir. Ve yine onun deyiÅŸiyle ataların ocağından külleri deÄŸil, ateÅŸi almak gerekir.
5. İslamcıların düÅŸünce, kültür ve sanat dünyasına katkıları nelerdir?
İslamcılık özünde entelektüel bir tutum, İslam dünyası açısından bir aydınlanma çabası, emperyalizme karşı toplumun uyandırılmasına dair düÅŸünsel ve edimsel bir sorumluluk, ahlakın yenilenmesi ve siyasetin topluma mal edilmesine yönelik bir bilinçlendirilme mücadelesidir. Bu çabaları sürdürürken daha çok okuma, yazma, düÅŸünce üretme, eleÅŸtirellik ve toplumun uyandırılması açısından düÅŸünsel kavramlara ve sanatsal imgelere baÅŸvurulmuÅŸtur. Birçok gazete, dergi, kitap, oyun, film, müzik gibi eserler ortaya koyan İslamcılar, çalışmalarını halkın bilinçlendirilmesini esas alan bir amaçla ve daha çok barışçıl yollarla sürdürmüÅŸlerdir.
6. İslamcılık düÅŸüncesi küreselleÅŸen dünyada etkin ve kurtuluÅŸ reçetesi olabilecek bir fırsat yakalayabilir mi? YaÅŸadığımız bu iki binli yıllarda hangi temel zafiyetleri göstermekte ve bunlardan nasıl kurtulabilir?
İslamcılık kuÅŸaklar boyunca kendisini yenileyen ve etkinleÅŸtiren, mücadele biçimi kadar araçlarını da deÄŸiÅŸtir(ebil)en bir akımdır. KurtuluÅŸ reçeteleri bir ölçüde ütopik olan iddialarıdır. Gündelik pratikler açısından ortaya konulan ise daha çok toplumun ihtiyaçlarına binaen cari durumun açığa çıkarılması, eleÅŸtirilmesi ve mevcut sorunların aşılması için yeni adımların atılmasıdır. Bunun içinse öncelikle kendisini yerellikten ve tarihsel saplantılarından kurtarması gerekir. Bu baÄŸlamda cemaatler kadar siyasetin kendisini araçsallaÅŸtırması karşısında da duruÅŸundan taviz vermeyerek statik yapılarla belli bir mesafeyi korumalı ve bunların stratejilerine araçsallaÅŸmamalıdır.
KuÅŸkusuz cemaatler ve siyasiler de gereklidir ve onların da gidermekle yükümlü oldukları zaruretler vardır. Ancak bu yükümlülükler güncel ve acil olduÄŸu için çoÄŸu kez öne çıkarılmakta ve düÅŸünce erbabı da bu iÅŸlerde istihdam edilmektedir. Oysa nesnel bir öncelikler sıralaması yapıldığında en önemli uÄŸraşın toplumsal ve düÅŸünsel araÅŸtırma, ideolojik üretimler, eleÅŸtirellik, yol gösterme ve toplumu aydınlatma çabaları olduÄŸu görülebilir. Dolayısıyla da İslamcılık doÄŸrudan iktidarın amaçlarına koÅŸulmak yerine kendine özgü bu iÅŸtigal alanında kalmalı, düÅŸünsel ve toplumsal faaliyetlerini özerkliÄŸini koruyarak sürdürmelidir. Onun çabaları günü deÄŸil geleceÄŸi kurtarmaya yöneliktir ve dolayısıyla da bu konuda güncel olanın baskıları kadar arzularından da uzak durmalıdır.
7. İslamcılığın etkin olduğu ve olamadığı alanlar nelerdir?
İslamcılık, entelektüel ve siyasal faaliyetlerde etkin olsa da, bu etkinliÄŸi uygulamaya dönüÅŸtürmede pek fazla olumlu pratikler ortaya koyabilmiÅŸ deÄŸil. Sözgelimi uygun bir yönetim biçimi, partiler, ÅŸirketler, dayanışma aÄŸları gibi. YardımlaÅŸma faaliyetlerinde etkili olunsa da bu faaliyetleri üretken ve olumlu aÄŸlara dönüÅŸtürememiÅŸtir. Yani yardımlaÅŸma faaliyeti olarak daha çok tüketici ihtiyaçlar giderilmiÅŸ, bu imkânlar üretici stratejilere çevrilememiÅŸtir.
Belki iÅŸe en baÅŸtan baÅŸlanılmalı ve Hacc ya da İslam İşbirliÄŸi Örgütü gibi göstermelik edimler etkin, edimin ruhuna uygun bir çabaya dönüÅŸmelidir. Buralarda İslam dünyasının ve toplumlarının sorunları tartışılmalı ve çözümlenmeli, Müslüman topluluklar kaynaÅŸtırılarak düÅŸünsel ve eylemsel birliktelikler saÄŸlanılmalıdır. Dahası ise sömürgeciliÄŸin etkilerinden olduÄŸu kadar güncel baskılarından kurtuluÅŸa dair de düÅŸünsel ve edimsel giriÅŸimler örgütlenilmelidir. Tabii bunun için öncelikle Müslüman toplumların küresel güçlere uydulaÅŸmaktan kurtarılması gerektiÄŸinden, bunu öne alan faaliyetlere giriÅŸilmelidir.
8. İslamcıların ortak özellikleri nelerdir? Bu ortak noktalar üzerinden bir imkân/fırsat oluÅŸturulabilir mi?
Ortak özellikler İslam dünyasını ortaklaÅŸtıran yönlerdir. Sözgelimi baskıcı siyasal anlayışlarla mücadele edilmesi yerine çoÄŸu yerde buna uyum saÄŸlanması; yerel ve güncel çıkarlar nedeniyle evrensel ve geleceÄŸe dair önceliklerin gözden çıkarılması gibi. Sömürgecilik sonrası bir kültürle baÅŸ etme çabası ama bunun sömürgeciliÄŸin cevaplanmasına ve ardında bıraktığı maduniyetten kurtuluÅŸa dair bir stratejiye çevrilememesi gibi. Geleneksel kültürle modern kültür arasında kalmak ve buradan özgün bir çıkışın ivmesinin yakalanamaması gibi. Ve doÄŸal olarak da eleÅŸtiriler ve çözümlemelerin sömürgeciliÄŸin ardında bıraktığı ulusal sınırların ve anlayışların çerçevesini aÅŸamadığı için küresel çapta bir uzlaşı ve iÅŸbirliÄŸinin oluÅŸturulamaması gibi.
Ve maalesef, her ne kadar İslamcı bir kuruluÅŸ olmasa da, genel manzaraya iÅŸaret etmesi açısından, sözgelimi İslam İşbirliÄŸi Örgütü, dünyanın en zayıf ve baÅŸarısız örgütlerinden birisidir. Bunu Gazze direniÅŸi sürecinde gösterdiÄŸi etkisizlikten de bir kez daha müÅŸahede ettik. Bu ise temel altyapı ve zihniyet yetersizliÄŸinin en bariz göstergelerinden birisi.
9. İslamcılara yöneltilen baÅŸlıca ithamlar nelerdir?
İslamcılık farklı çevrelerce postkolonyalist bir tepki, bir taÅŸra ruhu, geç kalmış bir iktidar arzusu, hınçlı bir ideoloji, selefi bir baÅŸkaldırı, modernliÄŸe çaresiz bir karşı koyma çabası, yoksulların veya ezilmiÅŸlerin bir feryadı, dinin siyasallaÅŸtırılması gibi yaftalarla anılmıştır. Bunların dar bakışlı ve/veya haksız yakıştırmalar olması bir yana, yanlış anlamanın asıl sebebi, eÅŸzamanlı ve biçimsel benzerliÄŸi olan akımlarla bilerek ya da bilmeksizin karıştırılmasıdır. Bu ise doÄŸal olarak ondaki olumluluÄŸu görmezlikten gelen ve onu ısrarla kötücülleÅŸtirmeye çalışan bir baÄŸnazlığın sonucudur.
Bundaki birincil amaç kendi kötücüllüÄŸünü örtbas etmek ve bunu açığa çıkaran İslamcılığı tam da bununla yaftalamaktır. İkincisi ise iktidarlara özgü doÄŸal bir tepkidir: İktidarını kaybetmemek ve buna karşı yükselen her sesi iktidarının peÅŸinde olmakla suçlamaktır. Oysa İslamcılığın temel arzusu -her ne kadar bazı iÅŸbirlikçilerce oraya doÄŸru sürüklense de- iktidarın ele geçirilmesi olmadığı gibi, temel güdüsü de siyaset deÄŸil, ahlaktır.
10. Post-İslamcılık tartışmaları hakkında neler dersiniz?
Postmodernizm tartışmaları ardında bir yığın “post” ile baÅŸlayan geçmiÅŸ ile hesaplaÅŸmaya veya geleceÄŸi yenilemeye dair tartışmalar bıraktı. Oysa İslamcılık, İttihadı İslam’la baÅŸlayan yüz elli yıllık süreç içerisinde zaten birkaç kuÅŸaÄŸa dayanan yenileÅŸmeler ve deÄŸiÅŸmeler yaÅŸadı ve yaÅŸamaya da devam etmekte. İttihadı İslam eÄŸiliminden baÅŸlayan bir süreçte, cemaatleÅŸmeyle evrenselleÅŸme, ulusçulukla ümmetçilik, devrimcilikle geleneksellik, toplumculukla bireycilik, selefilikle tarihselcilik, otoriterlikle demokratiklik gibi eÄŸilimler tartışılmıştı ve bu tartışmalar ÅŸimdilerde kendisini yenileyerek sürdürülmekte. Ama bunun post-İslamcılık yerine İslamcı sürecin yeni bir aÅŸaması olarak görülmesi daha doÄŸru olacaktır.
11. Aksa Tufanı’nın İslamcılık üzerindeki etkileri hakkında neler düÅŸünüyorsunuz?
Aksa Tufanı’nın İslamcılık üzerinde doÄŸrudan bir etkisi olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Çünkü 2. Dünya Savaşı sonrası baÅŸlayan İslamcı dalga son etkilerini Arap Baharı sürecinde ortaya koyarak geriye çekildi. Aksa Tufanı ise sürecin müttefiki konumunda olan Åžii kuÅŸağının dışında doÄŸrudan bir etki ortaya koymadı. Öyle ki Åžii kuÅŸağın dışında ortaya çıkan destek çabaları Batı dünyasının bile gerisinde kaldı. Bu çabaların içerisinde elbette ki İslamcılar var ama bu artık önceki kuÅŸağın etkisiz bir sahiplenmesinden ziyade belirmekte olan baÅŸka bir kuÅŸağın ilk sesleri gibi.
Yeni kuÅŸağın nasıl bir İslamcı bakış ve eÄŸilim içerisinde olacağını henüz bilememekteyiz ama kesinlikle önceki kuÅŸak gibi olmayacağını söyleyebiliriz. Sanırım daha evrenselci, insan hakları ağırlıklı, farklı kültürlere ve topluluklara açık, çeÅŸitli ırkçılıkları ve geleneksel bakışları aÅŸmış bir kuÅŸakla karşılaÅŸabiliriz. Önceki kuÅŸağın iktidar merkezli ve güç metafiziÄŸine dayalı anlayışlarından uzaklaşıldığı, metin merkezlilik yerine yorum merkezli bir anlayışın geliÅŸtiÄŸi de oldukça açık. Belki de en önemli sorunu karşıt kutuplar arasında bölünmüÅŸ bir dünyada ortada, orta yolcu bir eksende dengesini yitirmeksizin kalabilmek ve insanlığın geleceÄŸine bir yol açabilmektir. İçerisinde yaÅŸadığımız kadim uygarlıkların merkezi olan coÄŸrafya (Afro-Avrasya kıstağı) da bizi (nübüvvet havzasını) bununla yükümlü kılmakta. Sorumlu bir kuÅŸaÄŸa düÅŸebilecek olan misyon da budur sanırım.