Aksa Tufanı'nı diÄŸer operasyonlardan ayıran yönler nelerdir? Aksa Tufanı İslami hareketlerin düÅŸünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkileyecek? Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin'de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı ÅŸekilde devam edebilir mi? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "Aksa Tufanı" dosyasında İnsan ve Medeniyet Hareketi Genel BaÅŸkanı Kemal Özden'e sorduk.
1. Aksa Tufanı hamlesine nasıl bir anlam yüklüyorsunuz? Bu süreci önceki operasyonlardan, kıyam hareketlerinden ve maruz kalınan katliamlardan farklı kılan yönler nelerdir?
Aksa Tufanı son dönemlerde ÅŸahit olduÄŸumuz tarihe yön veren en büyük eylemlerden biridir. Özellikle OrtadoÄŸu’da İsrail ile normalleÅŸmenin neredeyse final aÅŸamasına gelindiÄŸi bir dönemde bu denli iyi hazırlanılmış, organize olmuÅŸ, psikolojik açıdan üst düzeyde, teknik olarak ise eldeki imkanlar ölçüsünde insan aklının alabileceÄŸinin çok ötesinde bir operasyon ile iÅŸgal rejiminin kurulduÄŸu günden bugüne kadar yediÄŸi en büyük darbe olarak tarihe geçmiÅŸtir. Tufan bu yönüyle İzzettin El Kassam Tugayları açısından ne kadar üst düzeyde bir hazırlık yapıldığını gösterse de bizler gibi ümmetin diÄŸer unsurları açısından o kadar hazırlıksız yakalandığımızı itiraf etmek durumundayız. Zira 7 Ekim sabahı operasyondan haberdar olduÄŸumuzda bir çoÄŸumuzun buna inanamadığını düÅŸünüyorum. Hazırlıksız olmamızın en önemli göstergelerinden biri gerçekleÅŸtirilen eylemi, doÄŸal ve olaÄŸan karşılamamış olmamızdır. Bugün operasyonun üzerinden bir yıl geçmiÅŸ olmasına raÄŸmen yaÅŸanan onca katliama, yıkıma ve saldırıya raÄŸmen direniÅŸin devam ediyor olması Müslüman dünyanın hafızalarından kolay kolay silinmeyecektir. Bir baÅŸka yönüyle de aslında insanlık kendi içinde dini, siyasi veya coÄŸrafi olarak deÄŸil; bilakis vicdani-gayri vicdani olarak ikiye ayrılmıştır. Bu süreç nasıl ve hangi ÅŸartlarda geliÅŸti? 2006 yılından itibaren 360 km² lik bir alanda 24 saat gözetim ve ambargo altında tutulan bir halkın bütün imkansızlıklara raÄŸmen destansı bir direniÅŸ hattının nasıl kurulacağına dair destansı mücadelesi diÄŸer İslami Hareketlere de ilham olacaktır. Aksa Tufanı’nın bize öÄŸrettiÄŸi en önemli derslerden biri sıradan iÅŸler yaparak sıra dışı bir baÅŸarı saÄŸlanamayacağı gerçeÄŸidir. Kendilerinin çaresizlik içinde her türlü mazereti üretme hakları (!) olmasına raÄŸmen onlar ellerindeki imkanlar ile imkansızı gerçekleÅŸtirdiler. Kesin olarak bilemiyor olsak bile Gazze’nin altında inÅŸa edilen 100’lerce km’lik tüneller ile bir aÄŸ sistemi üzerinden askeri, lojistik, güvenlik, haberleÅŸme vb. her türlü ihtiyacını karşılayan, siyasi kadro ile yüksek düzeyde uyumlu çalışan, iman, ahlak ve maneviyatın yanında disiplin, ilke ve prensip temelli hareket eden bir organizasyona sahip olunduÄŸu ortaya çıkmış oldu. DüÅŸman dahi bu denli disiplinli hareket ile mücadele ettiÄŸini son ana kadar fark edemedi.
AÅŸağılanmış Siyonist rejimin ilk ÅŸok dalgasını atlatması da epey sürdü. YediÄŸi darbenin intikamını savaşın tarafı olmayan masum siviller, kadınlar, çocuklar hatta kundaktaki bebeklerden aldılar ve almaya devam ediyorlar. Tarihte bu denli ağır bir katliam çok az olmuÅŸtur diye düÅŸünüyorum. Burada insanı dehÅŸete düÅŸüren durum, yaptığı katliam ile eÄŸlenebilme/övünebilme iÄŸrençliÄŸini gösteren insanlık dışı bir toplum ile karşı karşıya olduÄŸumuz gerçeÄŸidir. Söz gelimi Filistinli bir kardeÅŸimize tecavüz eden Siyonist asker, İsrail televizyonlarında ulusal kahraman olarak lanse edilebilmektedir. Siyonist cinnet, yaptığı katliamları dini gerekçe ile ezoterik bir anlam da yükleyerek kendi içinde meÅŸrulaÅŸtırabilmektedir. Dünyanın gözü önünde tahayyül sınırlarının çok ötesinde bir soykırıma dönüÅŸen bu katliam sadece Siyonist rejimin deÄŸil, elini kolunu sallaya sallaya bu katliamı sürdürmesine izin veren ve hatta destekleyen baÅŸta ABD olmak üzere Batılı devletlerin büyük çoÄŸunluÄŸunun da ayıbı ve utancına dönüÅŸmüÅŸtür. Onlar için utançtır, peki İslam dünyası için nedir, sorusunu hemen arkasından haklı olarak sormak zorundayız. İslam dünyası için ise kelimenin tam anlamı ile zillet ve rezilliktir. Gözümüzün önünde bir millet katledilirken kendi içinde kayda deÄŸer en ufak bir siyasi, ekonomik veya askeri tedbir geliÅŸtirilemediÄŸini üzülerek itiraf etmek durumundayız. Aslında Aksa Tufanı İslam dünyası diye bir ÅŸeyin sözde olduÄŸunu, esasta olmadığını göstermiÅŸtir.
2. Aksa Tufanı üzerinden bir yıl geçti. İlk dönem yapılan deÄŸerlendirmeler ve ÅŸu an yapılan yorumlar arasında hangi benzerlik, farklılık ya da tutarsızlıklar var? YaÅŸanılan bir yıllık süreci nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Sürecin kendisini dört temel unsur üzerinden deÄŸerlendirmek gerektiÄŸini düÅŸünüyorum.
Askeri açıdan
Sivil kayıplar ve ambargo
AteÅŸkes ve müzakereler açısından
Hamas’ın liderlik fonksiyonları açısından
İlk olarak direniÅŸ hattının yaÅŸadığı kayıplara raÄŸmen sahada kararlı ve etkili olduÄŸunu belirtmek gerekiyor. Açıkçası savaÅŸ baÅŸladığında zaten ambargo altında yaÅŸamaya çalışan bir halkın savaÅŸla beraber baÅŸlayan ağır yaptırımlar (Elektrik, su, ekmek, enerji vb. hiçbirinin Gazze’ye giriÅŸine izin verilmeyecek açıklamaları) karşısında ne kadar direnebileceÄŸine dair hiçbir öngörümüz yoktu. Demek ki bizlerde maddi planın ötesini artık göremez hale gelmiÅŸiz. Cenabı Allah’ın yardımını ve mucizelerini unutmuÅŸuz. Artık bugün yeryüzünde böyle mucizelere ÅŸahit olabileceÄŸimize de dair inancımızı yitirdiÄŸimiz anda Cenabı Allah iman edenlerle birlikte olduÄŸunu bize gösterdi. Allah yediren ve içirendir, hesapsız rızık verendir, dilediÄŸi kulunu hesapsız rızıklandırandır, yaÅŸatan ve öldürendir, O bir ÅŸey dilemeden biz bir ÅŸey dileyemeyiz. O’na güvenmek ve teslim olmak bambaÅŸka bir ÅŸeymiÅŸ. Biz Müslümanız ama Yüce Allah, artık içimizden gerçek mü’minleri çıkarmak istemiÅŸtir belki de.
Sivillerin durumu son derece kötüdür. On binlerce ÅŸehit, yüz binden fazla yaralı kardeÅŸimiz bulunmaktadır. Åžehitler, yaralılar ve kayıplarla birlikte Gazze nüfusunun tamamına yakını soykırıma dönüÅŸen saldırıdan doÄŸrudan etkilenmiÅŸtir. Can kaybı ve yaralılarda çocuklar ve kadınlar başı çekmektedir. Vücut bütünlüÄŸünü kaybetmiÅŸ binlerce yavrumuz bulunmaktadır. Katliam sonucu ölmekten daha beteri olan açlık, susuzluk ve ağır yaÅŸam ÅŸartları sebebiyle hayatını kaybetmektedirler. Son dönemlerde maalesef yetersiz beslenme sonucu vefat eden çocukların sayısında artış vardır. Tüm bunların üzerine de sürekli olarak yerinden edilme durumu kardeÅŸlerimizi son derece ağır bir psikolojik travmaya sürüklemektedir. Siyonist rejim tarafından güvenli olarak ilan edilen mahaller fütursuzca bombalanmakta ve doÄŸal olarak sivillerin bulunduÄŸu bu yoÄŸun nüfus ortamında kayıpların daha çok olmasına sebep olmaktadır. Gazze’de yaÅŸamaya çalışan sivillerin sorumluluÄŸu İslam ülkelerindedir. Katliamı durdurmak, yerinden edilmelerin önüne geçmek, ihtiyaç olan gıda ve diÄŸer insani malzemenin güvenli ve kesintisiz bir ÅŸekilde Gazze’ye ulaÅŸması için her türlü baskı iÅŸgalci İsrail, ABD ve diÄŸer bölge ülkelerine yapılması ve ambargo sona erdirilmelidir.
Bugün gelinen nokta itibariyle ateÅŸkes görüÅŸmelerinde bir ilerleme olmadığını görüyoruz. Netanyahu rejimi katliamı sürdürmek ve siyasi geleceÄŸini teminat altında tutmak için faÅŸist ortakları ile birlikte ateÅŸkes konusunda isteksiz davranmaktadır. İsteksizdir zira Mayıs ayında ABD tarafından ortaya konan ÅŸartları Hamas kabul etmiÅŸ ve aynı pozisyonunu muhafaza etmektedir. Dolayısıyla ateÅŸkesi istemeyen taraf iÅŸgalci Siyonist rejimdir. Siyonist rejim hükümeti koalisyonunun faÅŸist ortakları iÅŸgali sürdürme ve Filistin'i tamamen ilhak etmesi yönünde Netanyahu'ya baskı yapmakta aksi taktirde koalisyondan çekilmekle tehdit etmektedir. Hamas cephesi ise ateÅŸkes için ileri sürdüÄŸü üç temel ÅŸarttan hiçbir ÅŸekilde taviz vermemektedir. Bunlar; Tüm Filistin’li esirlerin serbest bırakılması, iÅŸgalin tamamen sona erdirilmesi ve iÅŸgalci askerlerin tümüyle Gazze dışına çıkması ve insani yardımla ilgili tüm kısıtlamaların kalkması, Gazze’ye yardım giriÅŸine izin verilmesi. Bu ÅŸartlar tamamen saÄŸlanmadan herhangi bir ateÅŸkesin olmayacağı yönünde beyan edilen irade çok önemli. Bu ÅŸekilde Hamas çatışmayı sürdürmeyi ve cepheyi geniÅŸletmeye hazır olduÄŸunu düÅŸmana açık ve net bir ÅŸekilde ifade etmiÅŸ oluyor.
Savaşın en önemli geliÅŸmelerinden biri de Hamas’ın Siyasi Büro BaÅŸkanı olan İsmail Heniyye’nin İran’da ÅŸehit edilmesi oldu. Rahmetli ÅŸehit lider Heniyye’nin vefatından hemen sonra Hareketin Liderlik fonksiyonunda herhangi bir kesinti olmadan çok önemli ve çok güçlü bir siyasi figür olan Yahya Sinvar’ı Hareketin yeni lideri olarak seçmesi, daha önce bahsettiÄŸimiz hazırlık aÅŸamasında Liderlik ve Kadro planlamalarının da iyi derecede yapıldığını ve hareketin sürekliliÄŸini sekteye uÄŸratmayacak bir ciddiyette devam ettiÄŸini, ettirildiÄŸini göstermesi açısından son derece önemlidir.
3. İslami bir hareket olan HAMAS öncülüÄŸünde geliÅŸen Aksa Tufanı, İslamcılık tartışmalarını ve İslami Hareketlerin düÅŸünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkiledi/etkileyecek?
Filistin İslami DireniÅŸ Hareketi’nin İslami düÅŸünce yapısının oluÅŸmasında İhvan etkisinin belirleyici olduÄŸunu biliyoruz. İşgal altındaki Filistin topraklarında 1980’lerden sonra direniÅŸ Hamas ile İslami bir yapıya büründü. İlk intifada hareketinden itibaren İslami Hareket iÅŸgalci rejime karşı sahada etkili olabilecek yöntemler belirledi. Filistin direniÅŸine dair yazılan kitaplarda 1980’lerin sonları itibariyle sahadaki inisiyatifin taÅŸ atan Filistinli gençlerin eline geçtiÄŸini ifade eden analizlere rastlamak mümkündür. Bu İslami Hareket olan Hamas’ın kendisini deÄŸiÅŸen saha koÅŸullarına ve dinamik bir ÅŸekilde hareket eden iÅŸgal rejimine karşı mücadele anlamında adaptasyon yeteneÄŸinin geliÅŸmesine baÄŸlı olduÄŸunu söyleyebiliriz. Nitekim bu direniÅŸ Gazze’de sonuç verdi ve iÅŸgalci rejim 2005 itibariyle Gazze’den tamamen çekildi. 2006 yılından itibaren iÅŸgal rejimi de strateji deÄŸiÅŸtirdi. Halihazırda İsrail’i bir ÅŸemsiye gibi koruyan Demir Kubbe 2006 yılında Lübnan’dan gelen saldırılar sonucu verilen kayıplar ile belki de ilk defa kendisini koruma psikolojisine yöneltti. Bu sebeple her ne kadar saldırgan taraf olsa bile İsrail 2006 yılından beri kendisini korumak için de ciddi savunma harcamaları yapmaya baÅŸladı. Bugün bunun da karşılığını alıyor. Nereden gelirse gelsin (Gazze, Yemen veya Lübnan) füzelerin büyük çoÄŸunluÄŸunun havada önlenmesi ile ciddi bir yara almadan kendisini savunabilecek bir düzeye geldi. Elbette siyasi ve ekonomik birçok alanda olduÄŸu gibi savunma konusunda ABD’nin koÅŸulsuz desteÄŸi İsrail’in rahat hareket etmesini saÄŸlıyor ve özellikle Batı Åžeria’da iÅŸgalci yerleÅŸimciler eliyle Filistin topraklarını gasp etmeye devam ediyor.
Dünyada çok az İslami camia Filistin’de ve Kudüs’teki gelmekte olan tehdit ve tehlikenin farkında idi. Siyonist çetelerin Mescid-i Aksa’yı iÅŸgal ve ilhak planları, yıkılıp yerine Süleyman Mabedi'nin inÅŸa edilecek olması söylenen ama gerçekleÅŸmesi uzak bir ihtimal olarak deÄŸerlendiriliyordu. (Kudüs kırmızı çizgimizdir sözlerini hatırlayalım.) İbrahim AnlaÅŸmaları ile birçok bölge ülkesi İsrail’i tanıma ve normalleÅŸme sürecine girmiÅŸti. BaÅŸta Suudi Arabistan ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri olmak üzere Körfez’deki birçok devlet İsrail’i fiili olarak baÄŸrına basmıştı bile. Zira bölgedeki ülkeler açısından Hamas’ın sahip olduÄŸu özgün düÅŸünsel ve ideolojik yapısı, İsrail’den çok daha tehlikeli ve korkutucu hale gelmiÅŸti. Maalesef üzülerek belirtmeliyiz ki bölge ülkelerinin yöneticileri, bu savaÅŸ vesilesi ile Hamas’ın yok edilmesini en az İsrail kadar arzu ediyorlar. Sivillerin maruz kaldığı katliam ve soykırım, onlar açısından da kabul edilemez olabilir. Ancak Hamas’ın varlığı ve ortaya koyduÄŸu cihat fikri, bölge ülkelerinde var olan bir devrimci kanalı bir ÅŸekilde besleyecektir. Tüm dünyada yükselen aşırı saÄŸ beraberinde İslam karşıtlığını da körükleyecektir. Bundan sonraki aÅŸamada Müslüman toplulukları baÅŸta Batı ekseni olmak üzere zor bir süreç beklemektedir.
Peki Aksa Tufanı ile genel olarak Hamas ve özelde İzzettin Kassam Tugayları ve diÄŸer direniÅŸ grupları nasıl bir mesaj verdiler?
7 Ekim’e dönelim. Haber kanalları “Festivalde eÄŸlenmekte olan gençleri ve İsrailli sivilleri Gazze’den paramotorlar üzerinde gelen cihatçı gruplar infaz ettiler.” ÅŸeklinde haberler geçtiler. Hatta kafaları koparılan bebeklerden bahsettiler. Hiçbir zaman belgelendirilememiÅŸ olsa da bu yalanı ABD BaÅŸkanı’nın diliyle dünyaya servis ettiler. ABD ve AB baÅŸta olmak üzere neredeyse tüm dünya Hamas’a karşı büyük bir öfke duymaya baÅŸlamıştı. O günlerde Türkiye dışında (CumhurbaÅŸkanı’nın, Hamas ülkesinin bağımsızlığını savunan bir mücahitler grubudur, sözü önemliydi.) neredeyse Hamas’ı “terörist” ve Aksa Tufanını da “terör eylemi” olarak nitelendirmeyen yoktu. Ta ki gerçekler birer birer ortaya çıkmaya baÅŸladığı ana kadar;
İsrail’in Hannibal protokolü kapsamında kendi vatandaÅŸlarını öldürdüÄŸü,
Kafası koparılan bebekler haberinin koca bir yalan olduğu,
Mücahitlerin askeri operasyonlarının tamamının İsrail’e ait askeri üslere yapıldığının ve infaz edilenlerin İsrail askerleri olduÄŸunun,
Esir olarak alınan İsrail vatandaÅŸlarına yönelik insani davranışlar ve ilk esir takasında mücahitler ile İsrailli esirlerin birbirlerine karşı gösterdikleri iltifatların ortaya çıkardığı durumun hiç de İsrail ve Batılı haber kaynaklarının anlattığı ÅŸekilde olmadığını ortaya koydu.
Buna mukabil İsrail tarafından esir alınan Filistinlilere uygulanan korkunç iÅŸkence ve muameleler neticesinde aklını yitiren, uÄŸradığı zulüm ve insanlık dışı muamele sonucu her yeri yara içinde içinde kalmış Filistinli esirleri de gördü dünya.
Serbest bırakılan esirlerden bir kadın, küçük kızının yaÅŸadığı bu durumu daha saÄŸlıklı atlatması için mücahitlerin gösterdiÄŸi insani tutumlardan ötürü ömür boyu müteÅŸekkir olacağını bizzat İsrail televizyonlarında söyledi. Gazze’de her gün onlarca Filistinli katledilirken, katledilen ailelerin soylu evlatları yer altındaki tünellerde esirleri hayatta tutmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Åžu ana kadar bildiÄŸimiz kadarı ile esirlere karşı iki olumsuz davranışın olduÄŸunu ve bununla ilgili olarak Hamas’ın gerekli sorumluluk protokollerini yerine getirdiÄŸini biliyoruz.
İşte tam olarak bu nokta İslami Hareketler için bundan sonraki süreçlerde bir çıkış noktasıdır. Cihad hayat vermek içindir. Hayattan koparmak için deÄŸil. “Sizi, size hayat verecek ÅŸeylere çağırdığı zaman Allah’a ve Resulü’nün bu çaÄŸrısına icabet edin” ayeti kerimesinde buyurulduÄŸu üzere, cihad en büyük davettir. Cihad bu yüzden dinin en büyük ibadetidir. DireniÅŸ diriliÅŸtir.
Kendimizden baÅŸlamak üzere kadrolarımızı hem manevi olarak hem de disiplin olarak bu üstün ahlaki donanımla yetiÅŸtirmek zorunda olduÄŸumuzu unutmamak durumundayız.
4. Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin'de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı ÅŸekilde devam edebilir mi? BangladeÅŸ'te seküler diktatörün devrilme sürecinde Aksa Tufanı'nın etkisi olmuÅŸ mudur? Benzer sonuçların yarım kalmış Arap devrimlerinde tekrarlanma olasılığı hakkında düÅŸünceleriniz nelerdir?
İkinci sorudan baÅŸlayalım. BangladeÅŸ’te seküler diktatör olan Hasina’nın devrilmesinde ana unsur; adı geçen ÅŸahsın yıllardır uyguladığı baskı, iÅŸkence ve gayri adil uygulamalarıdır. Dolayısıyla Hindistan’ın başındaki faÅŸist iktidardan ilham alan ve onun desteÄŸi sayesinde 174 milyon nüfuslu bir ülkeyi kendi heva ve heveslerine göre yönetmeye çalışan bir diktatörün kaçınılmaz sonunu yaÅŸamıştır. Nizâmü’l-Mülk’ün devletin bekâsı için tavsiyelerinden oluÅŸan Siyasetnâme’sinde, “Küfür ile belki, ama zulüm ile âbâd olmaz devlet.” ifadesi yer alır. Dolayısıyla bir devletin bekasından olan adaletten ayrıldığı oranda sonununda yakın olduÄŸunu söyleyebiliriz. BangladeÅŸ halkının diktatöre karşı meydanlara indiÄŸinde ellerinde BangladeÅŸ bayrağı ile birlikte Filistin bayrakları da taşıyor olmalarını Aksa Tufanı’ndan alınan ilham olarak deÄŸerlendiriyorum. Dolayısıyla ana sebep olmasa bile devrimi ateÅŸleyen bir katalizör olduÄŸunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu arada BangladeÅŸ’teki devrimin İslami bir devrim olmadığını ama özellikle cemaatli, İslami Hareket üyesi gençlerin öncülük ettiÄŸi bir devrim olduÄŸunu söylememiz gerekiyor.
Buradan hareketle Aksa Tufanı sonrasında bölgedeki ülkelerin mevcut durumlarını ne ÅŸekilde sürdürecekleri en azından bir muammaya dönüÅŸmüÅŸ durumdadır. Muamma diyorum zira sıcak bölgeye en yakın sınır komÅŸusu olan ülkeler halen daha net bir tavır takınmamıştır. EÄŸer bugünden tezi yok Filistin tarafında yer alarak İsrail’e karşı anlamlı bir tepki geliÅŸtirmedikleri, her türlü normalleÅŸme adımını iptal etme, bağımsız Filistin Devleti’ni tanıma, Arap ligi ve İslam İşbirliÄŸi TeÅŸkilatları olarak Filistin lehine İsrail aleyhine siyasi, ekonomik ve askeri ambargo kararları almadıkları sürece bir gelecekleri olmayacaktır.
5. İİT, Arap BirliÄŸi gibi örgütlerin konumu ne olacak? MeÅŸruiyetleri ve güvenirlikleri uzunca bir süredir yüksek sesle sorgulanan ve iflas ettiÄŸi söylenen uluslararası düzen yerine nasıl bir yeni dünya düzeni kurulacak? Büyük savaÅŸların galipleri tarafından kurulan dünya düzeninin sonuna geldik mi?
Kaos geldi hoÅŸ geldi, çünkü düzen yenildi.
Batılı bir düÅŸünürün bu süreçte söylediÄŸi söz tam anlamıyla gerçeÄŸin ifadesidir. 2. Dünya Savaşı sonrası kurulmuÅŸ olan müesses nizam sadece Filistin meselesinde deÄŸil, dünyadaki çatışma bölgelerinde yaÅŸanan neredeyse hiçbir sorunu esastan çözememiÅŸtir. BM Genel Sekreteri’nin Gazze’deki soykırımın sona ermesi için uluslararası toplumu (!) adeta çırpınırcasına göreve çağırmasına karşılık hiçbir somut adım atılamaması karşısında duyduÄŸu öfke ve hayal kırıklığı malumdur.
Buna mukabil İslam İşbirliÄŸi TeÅŸkilatı bu süreçte en kötü sınav veren uluslararası kuruluÅŸlardan biri oldu. Birlik üyesi ülkeler sadece iki kez toplandı ve kınama dışında hiçbir yaptırım kararı alamadı. Aslında yöneticilerin İslam ülkelerini temsil etmedikleri de bu vesile ile ortaya çıkmış oldu. Oysa elinde çok önemli imkanlar olan İİT’nin ne denli etkili olacağını görmek için İsrail’in haritadaki yerine bakmak bile yeterlidir. Biraz risk alarak baÅŸta petrol üretimini kısmak suretiyle hem ABD hem de AB üzerinde İsrail’e baskı yapmak mümkün olabilecek iÅŸlerin başında geliyor. ABD dahil hiçbir devlet, tüm İslam dünyasını karşısına almaya cesaret edemeyeceÄŸi açıktır. İslam dünyasının kendi içindeki kronik sorunlarına raÄŸmen bu böyledir. İkinci olarak da İsrail ile her türlü ticaretin sona erdirilmesidir. Maalesef bu konuda Türkiye olarak biz de iyi bir sınav vermedik. Ticaret önemli oranda azalmış olmakla birlikte sıfırlanmadı. Özel sektör ticaretine devam ediyor.
Üçüncü olarak da biraz ütopya olmakla beraber göstermelik de olsa ortak bir İslam Barış gücünün hazırlıklarına baÅŸlanabilir ve Gazze’nin yeniden imarı bu barışı koruma gücüne verilebilirdi.
6. Alim, aydın, akademisyenler, kanaat önderleri, STK'lar İslam dünyasında, Batı'da ve diÄŸer bölgelerde Siyonist soykırımı karşısında nasıl bir tavır ortaya koymuÅŸlardır, gerekli performansı göstermiÅŸler midir?
Ellerinden geldiÄŸince her kurum bir ÅŸeyler yapmaya gayret etti/ etmeye devam ediyor. Elbette ki her kurum kendi gücü ve etki alanı kadar amel ortaya koyacaktır. Bunların yeterli olduÄŸunu söylemek doÄŸru olmaz. Mesela ambargo kaldırılabilmiÅŸ olsaydı bahsettiÄŸimiz kurumlar bir ÅŸey yapmış olurlardı. Ambargo ÅŸiddetini artırarak devam ettiÄŸine göre yapılanlardan yetinmek kendimizi kandırmak olur.
11 Eylül saldırıları sonrasında ABD BaÅŸkanı George Bush kameralar önünde dünyayı ÅŸu sözlerle tehdit etmiÅŸti. “Tüm dünya uluslarına sesleniyorum. Artık bu saldırılardan sonra ya bizdensiniz ya da onlardan (Yani teröristlerden!) “
7 Ekim de acaba dünyada böyle bir ayrışmaya sebep olabilir mi? Ya Gazze gibi özgürlükten yanasınız ya da uygar kölelikten. Ya vicdan sahipleri ile beraber olursunuz ya da zalim düzenlerden, ya mazlumdan ya da zalimden yana.
Aksa Tufanı bu anlamda büyük bir potansiyel barındırıyor. Belki bir milad olarak da deÄŸerlendirilebilir. Ancak her ÅŸeyi bu operasyona baÄŸlamak da doÄŸru olmadığı kanaatindeyim. Bundan sonra yaÅŸanacaklar için Aksa Tufanı önemli bir referans olacaktır. İslami Hareketler ders konusu olarak bu operasyonu kadrolarına anlatacaklardır. Asla unutulmayacak bir tarih olarak hafızalara çoktan kazınmış oldu.1987 yılındaki ilk İntifada Ayaklanması da bu kadar önemliydi kanaatimce. EÄŸer bir olay sonrasında artık hiçbir ÅŸey eskisi gibi olmayacak deniyorsa o olay önemlidir.
Olumlu anlamda yaÅŸanan en önemli geliÅŸmelerden bir tanesi Siyonizm ideolojisinin iÄŸrenç yüzünün tüm dünya tarafından görülmüÅŸ olmasıdır. Siyonizme karşı siyaset, ekonomi, akademi, medya, sanat, spor vb. birçok alanda duyulan korku duvarının aşıldığını düÅŸünüyorum. Birçok ülke Siyonistlerin ülkelere giriÅŸlerini yasakladığı gibi İsrail vatandaÅŸlarını da ülkeden kovdu. Aksa Tufanı yaÅŸanmamış olsaydı bu tedbirlere baÅŸvurulmazdı.
Özellikle sermaye gücüne haiz Siyonist ÅŸirketler deÅŸifre oldu. Boykot her geçen gün daha da anlam kazanıyor. Önce satın almıyoruz ile baÅŸlayan boykot süreci ÅŸimdilerde “Satmıyoruz” ile yeni bir aÅŸamaya geçmeye baÅŸladı. EÅŸ zamanlı olarak alternatif ürünler piyasaya sunuluyor ve karşılık görüyor. Boykotun etkili olduÄŸunu iÅŸgalci İsrail’e hizmet eden markaların yaptıkları büyük indirim kampanyalarından da anlayabiliriz. Boykot sürecinin son aÅŸamasının ise geliri bağımsız Filistin devletinin kurulmasına hizmet etmek üzere üretim yapan ÅŸirketler kurmak ve bu tür ürünleri piyasaya sürmek olacaktır.
ABD’de birçok üniversite de çok anlamlı ve deÄŸerli tepkiler ortaya konuldu. Siyonistleri rahatsız etmiÅŸ olacak ki bizzat polis ve asker iÅŸbirliÄŸi ile üniversitelerdeki protestolara müdahale edildi. ABD tarihinde olmayan siyasi protestolardır bunlar. Aynı ÅŸekilde Avrupa’da; İspanya ve İrlanda baÅŸta olmak üzere İngiltere Fransa, Almanya, Danimarka, Hollanda gibi ülkelerde daha önce görmediÄŸimiz kadar büyük kalabalıkların meydanlara indiÄŸini görmüÅŸ olduk. Savaşın üzerinden bir yıl geçmiÅŸ olmasına raÄŸmen halen daha belirli aralıklarla protestoların devam ettiÄŸini görüyoruz.
Ülkemizdeki akademik kurumların (baÅŸta üniversiteler) kayda deÄŸer bir tepki ortaya koyduklarını düÅŸünmüyorum. Her ÅŸeye raÄŸmen ülkemizde İslami cemaatler ve İslami kanaat önderleri ilk günden itibaren Aksa Tufanına sahip çıkmaya devam ediyor. İniÅŸli çıkışlı olsa da kesintisiz bir ÅŸekilde eylemlilik hali devam ediyor. (Rahmetli Heniyye’nin vasiyeti üzerine AÄŸustos ayında İstanbul’da yaklaşık 300 bin kiÅŸi meydanlarda idi) Yardımlar konusunda da insanımızın duyarlılığı devam ediyor. Filistin ve Gazze birinci öncelik olmayı sürdürüyor.
7. YaÅŸadığı anlam bunalımını teknolojik ilerleme ile kapatmaya çalışan, fütüristik bir gelecek kurgusuna, dijital dünya ve yeni sekülerleÅŸme dalgasını basamak kılan küresel hegemonya karşısında Aksa Tufanı dünya halkları için farklı seçeneklerin kapısını aralayabilmiÅŸ midir, bu süreçte İslami Hareketler nasıl bir rol üstlenmelidir?
Aksa Tufanı’nın dünya halkları açısından farklı bir alternatifin kapısını açtığı hususuna katılmıyor deÄŸilim. Ancak bu alternatif dijitalleÅŸmeyi, teknolojik ilerlemeyi ıskalamak veya göz ardı etmek zorunda deÄŸildir. Teknolojik ilerleme ve dijitalleÅŸme sorunlu olabilir ama kaçınılmazdır. Nitekim Kassam Tugayları elinde imkanları sınırlı da olsa dijital cihazlarla düÅŸmanı gözetleme, saldır planı yapma, dronelarla saldırı gibi videolar silahlı direniÅŸte dijitalleÅŸmenin hiçbir ÅŸekilde ıskalanmaması gerektiÄŸini ortaya koymaktadır. Tam da burada İsrail’in Lübnan’da Hizbullah üyelerine yönelik olarak gerçekleÅŸtirdiÄŸi sansasyonel dijital saldırının da hatırlanması gerekiyor. Cephede aylar hatta yıllarca çarpışma ile verilebilecek insani zayiat birkaç saniye içinde eÅŸ zamanlı olarak patlatılan çaÄŸrı cihazları ile verilmiÅŸ oldu. 3000 Yaralı ve 10 civarı vefat eden saldırının ÅŸoku atlatılmadan ikinci bir dijital saldırı daha yapıldı. Bu defa ölen sayısı daha fazla ve 500 yaralı olduÄŸu bilgisi ulaÅŸtı.
Dijital/Siber saldırı finansal sistemlere, haberleÅŸme sistemlerine, ulaşımı ve tedarik zincirlerinin kesintiye uÄŸraması ÅŸeklinde alışık olduÄŸumuz alanların dışında ilk defa bu denli geniÅŸ boyutta suikast ve savaÅŸ aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Åžimdi her birimiz kullandığımız elektronik cihazların ve kullandığımız yazılımların ne denli güvenli olduÄŸuna dair ÅŸüpheler içindeyiz. Sanırım Hizbullah ve İran baÅŸta olmak üzere birçok örgüt ve devlet de aynı güvenlik endiÅŸeleri yaşıyordur.
EÄŸer Yapay Zeka’yı, Metaverse’i Müslüman akıl üretmiÅŸ olsaydı eminim ki yeryüzünün imarına hizmet etmek için tasarlamış olurdu. Bunun için geç deÄŸil, hala yapılabilecek çok iÅŸ, gidilebilecek çok mesafe var. Ancak düÅŸmanın bu araçları ne için ve hangi amaçla kullandığına bakarak İslam dünyasının da misli ile mukabele etmeyi aklından çıkarmaması gerekiyor. Nitekim Yüce Allah (cc) mübarek kitabımızda bizleri “gizli, açık düÅŸmanlara karşı gücünüzün yettiÄŸi kadar (bütün imkânları kullanarak kuvvet ve baÄŸlanıp beslenen atlar hazırlayın ki bunlarla Allah’ın ve sizin düÅŸmanlarınızı ve Allah’ın bildiÄŸi (ama) sizin bilmediÄŸiniz diÄŸer (gizli ÅŸer ve nifak odaklarını) korkutasınız ve caydırıcılık gücüne sahip olasınız.” ÅŸeklinde uyarmaktadır. Burada caydırıcılık kavramının kritik olduÄŸunun altını çizmek gerekir.
Aksa Tufanı ile toplumların küresel hegemonik sisteme karşı inançlarının kalmadığını, uluslararası sistemin çöktüÄŸünü, medeniyetin insanlık adına ürettiÄŸi tüm deÄŸerlerin yerle bir olduÄŸunu söylemek yanlış olmayacaktır. Elbette burada geleceÄŸe dair sözü olan medeniyetin İslam Medeniyeti olduÄŸunu çok rahat söyleyebiliriz. Ancak bu nasıl olacak? Hangi söylemler, hangi iÅŸler, hangi tavırlar, hangi örnekler? Bu konuda iyi bir sınav verebileceÄŸimize dair endiÅŸelerim olmakla beraber uzun zamandır IŞİD, DeaÅŸ, El Kaide, Boko Haram, HaÅŸdi Åžabi vb. hareketler yüzünden ciddi anlamda yara alan İslam dünyası tarihi bir fırsat yakalamış görünüyor.
11 Eylül saldırılarından sonra Amerikan toplumunda İslam ciddi olarak araÅŸtırılmış ve sorgulanmıştır. BaÅŸlangıçta İslam’ın terör ile baÄŸlantısı üzerinden suçlayıcı dil, bir süre sonra olayların akışına da baÄŸlı olarak İslam’a karşı bir ilgi ve sempatiye dönüÅŸmüÅŸ ve 100 binden fazla Amerikalının Müslüman olmasına vesile olmuÅŸtur. Daha geçenlerde ABD’nin dünya da iÅŸlemiÅŸ olduÄŸu cinayetler, katliamlar ve gerçekleÅŸtirdiÄŸi iÅŸgaller sebebiyle başına gelen 11 Eylül saldırılarını haklı bulan ABD’lilerin videoları yayınlandı. ABD’nin baÅŸka ülkeleri iÅŸgal etmek için kendisini saldırıya açık ilan etmesi ve hemen ardından baÅŸta Afganistan olmak üzere tekrar Irak’a saldırması, bu coÄŸrafyalarda iÅŸlediÄŸi cinayetlerin ve ortaya attığı yalanların açığa çıkması ile ibre tersine döndü. ABD gibi jakoben bir ülkenin vatandaşı olmak, dünyanın süper gücü olan bu devletin pasaportunu taşımak geçmiÅŸte insanlara büyük keyif verebilirdi. Ancak Aksa Tufanı ile birlikte artık bu ülkenin vatandaşı olmaktan iÄŸreniyorum diyen vicdan sahiplerinin de hiç de azımsanmayacak sayıda olduÄŸunu görmemiz gerekiyor.
İslami Hareketler yıkıcı deÄŸil tamamen yapıcı (imar üzerinden) söylemlerle dünyaya alternatif bir yaÅŸam hakkı sunabilirler. Küçük veya büyük demeden, önemli veya önemsiz ayrımı yapmadan en insani olanı, herkes için adil ve iyi olanı, yeryüzünün tamamını kuÅŸatacak çözüm reçeteleri ile insanlığın huzuruna çıkmaya hazır olmak zorundalar.