M. Halil Çiçek: Aksa Tufanı küfrü ve siyonizmi tarumar eden bir tufan oldu

  • PaylaÅŸ:
  • Tarih: 03 Ekim 2024     Y: M. Halil Çiçek    Yazdır
img
M. Halil Çiçek: Aksa Tufanı küfrü ve siyonizmi tarumar eden bir tufan oldu

Aksa Tufanı'nı diÄŸer operasyonlardan ayıran yönler nelerdir? Aksa Tufanı İslami hareketlerin düÅŸünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkileyecek? Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin'de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı ÅŸekilde devam edebilir mi? Ä°slam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "Aksa Tufanı" dosyasında Prof. Dr. M. Halil Çiçek'e sorduk.  

1. Aksa Tufanı hamlesine nasıl bir anlam yüklüyorsunuz? Bu süreci önceki operasyonlardan, kıyam hareketlerinden ve maruz kalınan katliamlardan farklı kılan yönler nelerdir?

Aksa Tufanı aslında küfrün ve özellikle siyonizmin tufanı oldu. Küfrün ve siyonizmin kendilerine, yüksek teknolojilerine olan güvenlerini, bununla dünyaya ve özellikle İslam ve Arap alemine olan şımarıkça tafralarını ve son derece modern, her yönüyle koruma altına alınmış olduÄŸu düÅŸünülen yüksek güvenlikli “demir kubbe” efsanelerini, gurur ve kibriyalarını boÄŸan ve tarumar eden bir tufan oldu.  Aksa Tufanı ideolojik, psikolojik, siyasî, askerî, stratejik planlama, dava ÅŸuuru, yüksek teslimiyet, büyük samimiyet, inandığını hayata geçirme, en olaÄŸan üstü ÅŸartlarda dahi Îslamî ve insanî ilkelere baÄŸlı kalma yönünden çok mana yüklü ASRIN OLAYI’dır. Kanaatimce çaÄŸdaÅŸ dünya hala Aksa Tufanının ÅŸokunu üzerinden atlatmış deÄŸildir. Yoksa Aksa Tufanı hem askerî stratejistler, hem sosyal ve siyasal bilimciler açısından kayda deÄŸer çok anlam taşıdığını düÅŸünüyorum. Aksa Tufanını planlayanların büyük bir zafer kazandıklarını ve buna mukabil modern dünyanın ürettiÄŸini iddia ettiÄŸi insan, kadın ve çocuk hakları açısından iflas ettiÄŸini ve baÅŸta ABD olmak üzere Batının evrensel deÄŸerler açısından ne kadar iki yüzlü ve münafık olduÄŸunu Aksa Tufanının ortaya çıkardığını düÅŸünüyorum. Kendi putlarını kendileri ufak bir sıkıntıda hemen yiyiverdiler. Bu süreci diÄŸer operasyon ve kıyamlardan ayıran en önemli özelliÄŸi bunun katıksız bir İslamî cihad ruhuyla, Aksa’yı kurtarma aÅŸkıyla, çok yüksek bir ihlas ve fedakarlıkla yapılmış olmasıdır. Ayrıca İsrail’le Arap ülkelerinin girmiÅŸ oldukları normalleÅŸme sürecinde Mescid-i Aksa ve Filistin davası unutulup tamamen terk edilme sürecine girmiÅŸti. DiÄŸer taraftan Mısır’da rahmetli Mursî’ye ve ihvana yapılanlar, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de olup bitenler ve Hasina hükümetinin BengladeÅŸ’te Cemaat-i İslamî liderlerine uyguladığı idamlar v.b olaylar Müslümanlarda çok ciddi bir moral bozukluÄŸuna neden oldu. Böylesine Müslümanların tüm umutlarının tükendiÄŸi bir zaman diliminde Aksa Tufanı İslamî mücadelenin hala diri ve güçlü olduÄŸu gösterdi. Küresel düzeyde Müslümanlara bir güven verdi ve var olma mücadele azmini aşıladı. Bu açıdan Aksa Tufanı çok farklı ve özellikli bir olaydır. Ayrıca Aksa Tufanı akademik dünya için çok yönlü bir laburatuvar oluÅŸturdu. Önümüzdeki süreç içerisinde onun çok farklı yönlerden akademik çalışmalarla derinlemesine irdeleneceÄŸini düÅŸünüyorum.

2. Aksa Tufanı üzerinden bir yıl geçti. İlk dönem yapılan deÄŸerlendirmeler ve ÅŸu an yapılan yorumlar arasında hangi benzerlik, farklılık ya da tutarsızlıklar var? YaÅŸanılan bir yıllık süreci nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

Aksa Tufanı'nın gerçekleÅŸtiÄŸi 7 Ekim’den bu yana uzun bir süre geçti. Çarpışan taraflar açısından bakıldığında özellikle Siyonist bakış ve onun safında yer alıp fiilî destek veren dünya müstekbirleri açısından hiç beklenmedik uzun bir süreçtir. Zira Tufan patlak verdiÄŸinde hem Siyonist Yahudi devleti hem destekçisi olan ABD ve yandaÅŸları kısa bir sürede hem HAMAS hem de Gazze’yi bitireceklerini ve Gazze’yi kendileri için güvenli bir alan haline getirip İsrail ve ABD Gazze açıklarında Petrol aramaya baÅŸlayacaklarını düÅŸünüyorlardı. Hatta ilk aylarda Tufanın patlak vermesinin sebebinin HAMAS’ın Siyonist yapının böyle bir niyetinin olduÄŸunu sezip kendisi daha hızlı davranarak Aksa Tufanını baÅŸlattığı yönde çok yorumlar yapılıyordu. Ancak çarşıdaki alış veriÅŸ evdeki hesaba hiç uymadı. Bu gün eÄŸer Siyonist yapı ve dünya müstekbirleri tenezzül edip olup bitenlerin kendilerini ne kadar ÅŸaşırttığını ve mücahitlerinin kendilerine bu bir yıllık süreç içinde onları ne kadar sıkıştırıp zayiat verdiÄŸini itiraf edebilseydiler insanlık ve özellikle Arap alemi o zaman olup bitenleri çok daha iyi okur ve çok farklı dersler alacaklardı. Ancak hem Siyonist devlet hem onun bakıcısı ABD hem de Arap siyasetçileri hiçbir zaman bu hezimetlerini itiraf etmez ve kamuyla asla paylaÅŸmak istemezler. Ayrıca Aksa Tufanının gerçekleÅŸtiÄŸi ilk aylarda birçok Müslüman münevver bile bunun Gazze’yi İsrail’e teslim etmek için bir İsrail oyunu olduÄŸunu ve HAMAS’ın bilerek veya bilmeyerek buna alet olduÄŸunu düÅŸünüyordu. Ancak HAMAS’ın ÅŸanlı ve kararlı direniÅŸi bütün bu düÅŸüncelerin yanlış olduÄŸunu gösterdi. Bu yaklaşımlar HAMAS’I Müslüman kamu nezdinde itibarsızlaÅŸtırmak için Siyonist bir senaryo olma ihtimali de yüksektir.   

3. İslami bir hareket olan HAMAS öncülüÄŸünde geliÅŸen Aksa Tufanı, İslamcılık tartışmalarını ve İslami Hareketlerin düÅŸünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkiledi/etkileyecek?

Aksa Tufanı'yla HAMAS tüm insanlığa ve özellikle Müslüman dünyaya İslamcılığın bitmediÄŸini, bitmeyeceÄŸini ve onun çok düzenli, planlı, saÄŸlam, iç koordinasyonu mükemmel, emir ve komuta hiyerarÅŸisi saÄŸlam, örgütsel ilkelere baÄŸlılığın çok üstün olduÄŸu kurumsal bir yapıya sahip olduÄŸunu gösterdi. Aksa Tufanı bu İslamî hareketin/örgütün kurumsal yapısının kuvvetli, fikrî alt yapısı saÄŸlam, rasyonel örgüsü muhkem, planlama, muhakeme ve muhasebe kabiliyeti yüksek, öngörüsü derin/kuÅŸatıcı ve isabetli olduÄŸunu ve de örgütsel paradigması çok güçlü bilimsel, siyasal ve sosyal fikrî aÄŸlardan oluÅŸtuÄŸunu gösterdi. Ayrıca Aksa Tufanı HAMAS’ın yüksek bir manevra kabiliyetine sahip olduÄŸunu, dünyanın geliÅŸen teknolojik imkanlarını iyi kullandığını, ciddi stratejiler geliÅŸtirebildiÄŸini, eÅŸi görülmemiÅŸ bir fedakarlık ruhunu tüm örgüt üyelerine aşıladığını, bütün üyelerin kıt imkanlara raÄŸmen sahih ve saÄŸlam bir imandan kaynaklanan çok güçlü bir özgüvene sahip olduklarını da gösterdi. Bunun yanı sıra bir Müslüman için belki daha fazlası düÅŸünülemeyecek yakinî bir imana ve görürcesine bir ahiret inancına, çok coÅŸkulu bir ÅŸehadet özlemine sahip İslamî bir hareketin varlık imkanını ve bilfiil de var olduÄŸunu bütün modern dünyaya maharetle ve ferasetle gösterdi. Bütün bunları yaparken kedine ve davasına olan yüksek özgüveninden hiçbir ÅŸey kaybetmedi. İslamî hareketler açısından negatif bir atmosferin oluÅŸtuÄŸu günümüzde HAMAS’ın bütün bu pozitif yönleri İslamî hareketlerin, HAMAS’ın yapılanması doÄŸrultusunda kendilerini düÅŸünsel ve yapısal açıdan güncellemelerini zorunlu kıldı.  

4. Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin'de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı ÅŸekilde devam edebilir mi? BangladeÅŸ'te seküler diktatörün devrilme sürecinde Aksa Tufanı'nın etkisi olmuÅŸ mudur? Benzer sonuçların yarım kalmış Arap devrimlerinde tekrarlanma olasılığı hakkında düÅŸünceleriniz nelerdir?

Arap ülkelerinin İsrail arkasında saf halinde durmaları ve İsrail’den daha fazla İsrailci olmalarının en büyük sebebi İslamî bir hareket olan HAMAS’ın zaferi durumunda koltuklarını ve statükolarını kayıp etme endiÅŸesidir. Aslında Aksa Tufanı bütün Müslümanlar için önemli bir dönüm noktasını oluÅŸturmaktadır. Normalde İslam aleminde bir milat olması gerekirdi. Ne var ki insanlık bugün çok farklı bir süreçten geçmektedir. Bütün ÅŸehvanî duygu ve arzuların insanlığı kıskıvrak kuÅŸattığı, İslam dünyasında jakoben müstebit ve müstekbir hükümetlerin iÅŸbaşında olduÄŸu, kendi iktidarlarına zarar getirecek her hareketi anında acımasızca bastırdıkları bir dönemde Aksa Tufanı sonrasında İslam dünyasında radikal bazı deÄŸiÅŸiklikleri beklemek fazlaca bir iyimserlik olarak görüyorum. Tunus’ta Muhammed Buazizi’n kendisini yakmasıyla 18 Aralık 2010’da Tunus’ta baÅŸlayıp dalga dalga Mısır’a, Libya’ya, Yemen’e, Suriye’ye yayılan ve Arap baharı olarak anılan halk direniÅŸi bazı diktatörlüklerin yıkılmasına neden olmuÅŸsa da ancak yerlerine daha acımasız daha despot idareler geldi. Dolayısıyla baÅŸlanıp yarıda kalan bir halk hareketi veya yarım kalmış devrimler söz konusu deÄŸil. Evet bir halk hareketi/halkların direniÅŸi oldu; ancak Batılı toplum mühendisleri tarafından halkların lehine sonuçlanmasına izin verilmeden direniÅŸ bitirilerek sonuçsuz bırakıldı. Arap Baharının ilk iki yılıydı. Amerikalı uluslararası iliÅŸkiler Uzmanı Noman Çomski bir makalesinde Batılıların bu Arap Baharını Arap kışına nasıl çevirebileceklerinin hesabını yaptıklarını yazmıştı. Zaten öyle de oldu. BengladeÅŸ’teki olayda İslamî cemaatin etkisi kısmen olmuÅŸsa da tamamen Aksa tufanına baÄŸlamak realist bir yaklaşım olmayacağını düÅŸünüyorum. Hasina hükümetinin bölge müstekbirleri açısından ekonomik ve siyasî ömrünü doldurduÄŸu için onu sonlandırmaya gizli mahfillerde karar verdiklerini ve devrilmesine de göz yumduklarını düÅŸünüyorum. O süreçte birçok aktörü hükümeti devirmek için devreye soktular. Onlardan biri de cemaat-ı İslamidir. Yoksa cemaat-ı İslami’nin tek başına bunu yaptığını söylemek İslam alemindeki siyasî geliÅŸmeleri göz ardı etmek olur.

5. İİT, Arap BirliÄŸi gibi örgütlerin konumu ne olacak? MeÅŸruiyetleri ve güvenirlikleri uzunca bir süredir yüksek sesle sorgulanan ve iflas ettiÄŸi söylenen uluslararası arası düzen yerine nasıl bir yeni dünya düzeni kurulacak? Büyük savaÅŸların galipleri tarafından kurulan dünya düzenin sonuna geldik mi?

İİT, Arap BirliÄŸi gibi örgütlerin dün, bugün ve yarın da fazla bir kıymet-i zatiyesi olmadı ve olmayacak da. Bu tip kuruluÅŸlar sadece çörek ve börek dağıtma ve yeme örgütleridir. ÖrneÄŸin bu her iki kuruluÅŸun kuruldukları günden bugüne dek hangi ciddi meselede ağırlıkları olmuÅŸ ve hangi meselede kendi baÅŸlarına bağımsız bir ÅŸekilde karar verebilmiÅŸlerdir? Ya da bölgesel hangi sorunu çözebilmiÅŸtir? Zaten genelde bu kuruluÅŸların başında bulunanların kahir ekseriyeti belli bazı Batılı veya DoÄŸulu İslam muhalifi odaklarla koordineli olarak çalışmaktadırlar. Dolayısıyla bu tür kuruluÅŸlardan çözüm yönünden ve yaptırım uygulama açısından fazla bir ÅŸey beklenmez. Halklarını susturmak için vitrin önünde çok gürültü patırtı yaparlar; yerine göre büyük laflar ederler ve büyük tehditler savururlar. Ancak bütün giriÅŸimleri fiyasko ile sonuçlanır. Onların tüm çabaları boÅŸtur; hiçbir sonuç vermez. Bunlar fonkisyonları itibarıyla kartondan yapılmış kaplanlardan öteye geçmezler.

Uluslararası arası düzenin deÄŸiÅŸimi konusuna gelince ÅŸunu söylemek isterim: Olup bitenler dünya siyaset ve ekonomisini ellerinde tutan Amerikalı ve Batılı müstekbirlerin zararına olsaydı, bu akan kan onların kanı veya köpeklerinin kanı olsaydı yeni bir dünya düzenini düÅŸlemek veya beklemek anlamlı olabilirdi. Kendilerine ciddi bir zarar dokunmadıktan sonra zevahiri kurtarmadan baÅŸka kıllarını bile kıpırdatmazlar.  BirleÅŸmiÅŸ milletler ve benzer bazı örgütler canlarını yakan ikinci dünya savaşının ardında kurulması da bunu göstermektedir. Son çeyrek asırda İslam aleminde ve diÄŸer üçüncü dünya ülkelerinde yaÅŸanan savaÅŸlar, katliamlar, soykırımlar, iÅŸgaller ve toplu tehcirlerden her biri yeni bir dünya düzenini kurmak için yeter ve artar bile. Ama zararın ucu fazla kendilerine dokunmayınca ve konforlarından fazla bir ÅŸey bozulmayınca hiç oralı olmayıp kulakları üzerinde yatarlar. Dolayısıyla onlar açısından yeni bir dünya düzenini gerektirecek fazla bir ÅŸey yok.  Kamuoyunun rahatsız olması onlar açısından fazla önemli deÄŸil. Hele Müslüman Dünya kamuoyunun veya üçüncü dünya kamuoyunun onlar nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. 1990’lı yıllarda yaÅŸanan Bosna-Hersek Sırp savaşında Gazze’de yapılanların daha fazlası yapıldı; ama uluslararası düzeni ellerinde tutanların kılı bile kıpırdamadı. Ne zaman kendileri açısından durum tehlikeli olmaya baÅŸlayınca Dayton sürecini rahmetli İzzebegoviçe dayattılar. O da süreci kerhen kabul etmek durumunda kaldı. Bu itibarla bugün Gazze’de yaÅŸanan insanlık faciası onlar açısından düzenin sonunun gelmesi anlamına hiç de gelmez. Bir müdahale ihtimali varsa o da güçlüleri ve Orta DoÄŸuda İsraili korumaya yönelik bir müdahale olabilir. BaÅŸka da bir ÅŸey beklenmez. Uluslararası Adalet Divanı (UAD) İsrail’in suçlu olduÄŸuna ve insanlık suçunu iÅŸlediÄŸine karar verdi. Ancak sonuç hiç deÄŸiÅŸmedi ve İsrail, yandaÅŸlarının ve destekçilerinin teÅŸvikiyle aynı suçları ve barbarlıkları iÅŸlemeye devam etti, hala da devam ediyor. Herkesin ÅŸikayetçi olduÄŸu bu bozuk/zalim/insafsız düzeni kendileri bu ÅŸekilde kurdular. Onların yüksek menfaatlerini koruduÄŸu sürece devam edecektir. Hiç kimsenin bunda kuÅŸkusu olmasın. Güçlü bir İslam Alemi olsaydı ve onların düzenlerine alternatif teÅŸkil edebilecek bir güçte olsaydı o zaman rekabet saikiyle belki kendi yapılarını gözden geçirebilirlerdi. Öbür türlü bu modern birleÅŸmiÅŸ vahÅŸilerin kurdukları bu hegemonik siyasî yapıdan vazgeçmeleri beklenemez ve zaten bunu yapmaları da eÅŸyanın tabiatına aykırıdır.   

6. Alim, aydın, akademisyenler, kanaat önderleri, STK'lar İslam dünyasında, Batı'da ve diÄŸer bölgelerde Siyonist soykırımı karşısında nasıl bir tavır ortaya koymuÅŸlardır, gerekli performansı göstermiÅŸler midir?

Modern devlet yapısının dünyanın her tarafında etkin ve baskın olduÄŸu ve tüm halkları kendi hegemonyası altına aldığı bu dönemde bireylerin kendi baÅŸlarına devletin politikasına aykırı çok etkin bir faaliyette bulunmalarına devletler pek izin vermezler. İslam Dünyasının tamamına yakınını iÅŸgal eden siyasî mütegallibeler HAMAS’ın baÅŸarılı olmasını istemezler. Ancak bu mütegallibe gruh bazen gayri ihtiyari bir ÅŸekilde bazı etkinliklere göz yummak durumunda kalabilir. Onun dışında sadre ÅŸifa bir ÅŸeye izin vermezler. Dolayısıyla alim, aydın, akademisyen, iÅŸ adamı, kanaat önderi ve STK’ların devlet politikalarına aykırı ciddi bir faaliyetlerine izin verilmiyor. Bundan ötürü İslam dünyasındaki mezkur ÅŸahıs ve STK’ların yapabilecekleri her ÅŸeyi yaptıkları söylenemez. Ancak ÅŸurası da bir gerçektir ki, Müslüman halkların çok büyük bir kısmı  birey ve kurumsal düzeyde çok çırpındılar; çok önemli maddi katkılarda bulundular. Mevcut ulus devletlerin ÅŸu yapay sınırları olmasaydı fiilî bir ÅŸekilde çok daha güzel ve etkin katkılarda bulunacakları kesindir. Ancak her ÅŸeye raÄŸmen yapılanlar az deÄŸil; ama yeterli de deÄŸildir. ÖrneÄŸin yedi ekimden sonra TRT World’un hazırlamış olduÄŸu Kutsal İşgal adlı belgesel ile el- Cezire kanalının Åžifa Hastanesine Yönelik Saldırıları konu edinen belgesel türünden Arapça, İngilizce ve diÄŸer dünya dillerinde bu barbarlığı konu edinen çok sayıda belgesel türü görseller hazırlanıp dünyaya dağıtılabilir. Ama buna bile mevcut Müslüman devletler izin vermezler. Sosyal Medyanın, internet mecralarının, dizi ve belgesellerin ne kadar önemli ve etkin birer araç olduÄŸunu herkes bilmektedir. Ama Gazze konusunda bunlar yeteri düzeyde etkin kullanılmadı.

7. YaÅŸadığı anlam bunalımını teknolojik ilerleme ile kapatmaya çalışan, fütüristik bir gelecek kurgusuna, dijital dünya ve yeni sekülerleÅŸme dalgasını basamak kılan küresel hegemonya karşısında Aksa Tufanı dünya halkları için farklı seçeneklerin kapısını aralayabilmiÅŸ midir, bu süreçte İslami Hareketler nasıl bir rol üstlenmelidir?

Bugün bizim mevcut insanî, medyatik ve teknolojik ortamı ve bu ortamda zihniyet ve kültürü ÅŸekillenen insanı da iyi okumamız ve iyi tanımamız gerekir. Çağımızda Kur’an-ı Kerim’in Casiye suresi (45/23) ‘de çok net bir ÅŸekilde ve mu’cizevî bir biçimde ifade edildiÄŸi gibi insan oÄŸlu heva ve hevesini, tüm nefsanî arzu ve isteklerini tanrılaÅŸtırdığı olaÄŸan üstü bir dönemden geçmektedir. Bunun yanı sıra birtakım ifsat ve idlal ÅŸebekleri de insanların maneviyatını bozmak için çok yoÄŸun mesailer harcamaktadır. Ayrıca küresel düzeyde egemen olan siyasî sistem ve global kültür de tamamen pozitivist, laik ve seküler bir yapıda ÅŸekillenmiÅŸtir. Sosyal medya, internet mecraları, televizyon yayın ve dizileri de tamamen pozitivist/seküler/laik bir yapıyla kurulmuÅŸ ve yapılandırılmıştır. Tüm aktiviteleri de bu yöndedir. Öte taraftan maddi imkanların bolluÄŸu, nimetlerin çokluÄŸu, hayatın zorluklarını bertaraf eden vasıtalara eriÅŸimin kolaylığı insanları bir taraftan şımartmış diÄŸer taraftan haddini bilmez bir konuma sokmuÅŸtur. İşte arz ettiÄŸimiz bu ve benzeri durumlardan ötürü Aksa Tufanı gibi haddizatında çok önemli olan olaylarla modern Müslümanın/insanın kendine gelebileceÄŸini ve anlam haritasını yeni bir İslamî bakışla yeniden oluÅŸtura bileceÄŸini düÅŸünmüyorum. Ferdi bazı kıpırdamalar olabilir; nitekim Batı’da bu manada bazı önemli kıpırdamalar oldu. Ama bunların lokal kalacağını ve maneviyatı toptan tehdit eden bu deccalizmin global düzeyde fikrî planda sorgulanmasına neden olmasının zor olduÄŸunu düÅŸünüyorum.

Cenab-ı Allah her ÅŸeye kadirdir; kalpleri evirip çeviren, halkları yükselten ve alçaltan da yalnızca O’dur. Ancak Cenab-ı Allah genelde insanların amelleri ve tercihleri doÄŸrultusunda irade gösterdiÄŸi için biz zahirî sebepler doÄŸrultusunda böyle düÅŸünüyoruz.

Aksa Tufanının tüm İslamî hareketler için önemli bir mektep olduÄŸunu, çok önemli dersler taşıdığını, her İslamî hareketin Aksa Tufanına bakarak ibadet, ihlas, samimiyet, fedakarlık, cesaret, sabır, sebat, feragat, yüksek ahiret inancı, Aksa gibi İslamî sembollere sahip çıkma azmı, her türlü olaÄŸan üstü ÅŸartlarda İslamî deÄŸer ve ilkelerden ayrılmama iradesi, yüksek planlama ve manevra kabiliyeti, ileriyi görüp ona hazırlıklı olma yeteneÄŸi, sır saklama, hareket üyelerinin hiçbir ÅŸekilde haber sızdırmama ve her bir üyenin hareketi temsil etme bilinç ve sorumluluÄŸunu taşıma kararlılığı sadece İslamî hareketlere deÄŸil bütün bir insanlığa çok önemli ve eÄŸitici dersler ve mesajlar verdiÄŸini düÅŸünüyorum. Ancak diÄŸer İslamî hareketlerin bundan ne kadar ders alacaklarını zaman gösterecektir. Gerçek galibiyet hak ve adaleti savunanlarındır.  

Yorum Yapın