Prof. Dr. Muhittin Ataman: El-Aksa Tufanı’nın en önemli etkilerinden biri bölgesel düzeyde ortaya çıkardığı yeni dengelerdir

  • PaylaÅŸ:
  • Tarih: 11 Temmuz 2024     Y: Muhittin Ataman    Yazdır
img
Prof. Dr. Muhittin Ataman: El-Aksa Tufanı’nın en önemli etkilerinden biri bölgesel düzeyde ortaya çıkardığı yeni dengelerdir

Aksa Tufanı'nı diÄŸer operasyonlardan ayıran yönler nelerdir? Aksa Tufanı İslami hareketlerin düÅŸünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkileyecek? Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin'de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı ÅŸekilde devam edebilir mi? Ä°slam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "Aksa Tufanı" dosyasında Prof. Dr. Muhittin Ataman'a sorduk.  

          1. Aksa Tufanı hamlesine nasıl bir anlam yüklüyorsunuz? Bu süreci önceki operasyonlardan, kıyam hareketlerinden ve maruz kalınan katliamlardan farklı kılan yönler nelerdir?

El-Aksa Tufanı olarak adlandırılan Hamas’ın İsrail'e yönelik sürpriz saldırısı bugüne kadar İsrail’e karşı yapılan en büyük ve en etkili saldırı oldu. Hamas’ın potansiyelini ve caydırıcılık gücünü gösteren bu saldırı, İsrail’e tarihinin en büyük hasarını verdi. El-Aksa Tufanı Filistin direniÅŸinin bitmediÄŸini ve İsrail ile iliÅŸkilerde barışçıl yaklaşımın etkisizliÄŸini gösterdi. Ayrıca bu saldırı, İsrail’in yenilmezlik mitini yok etti ve caydırıcılık, erken uyarı ve hızlı mukabele ilkelerine dayanan İsrail’in güvenlik doktrinini çökertti. Batıdan gelen muazzam siyasi, ekonomik ve askeri desteklere ve yıkıcı silah ve teknoloji avantajına raÄŸmen İsrail’in de yenilebileceÄŸi görüldü.

İsrail hükümeti için, Arap isyanları ve devrimleri sonrası dönemde Arap devletlerinden kaynaklanan anlamlı bir tehdit kalmamıştı. Kaldı ki bazı Arap devletleri İbrahim AnlaÅŸmaları aracılığıyla İsrail ile iliÅŸkilerini normalleÅŸtirmek üzereydi. Sonunda, İsrail hükümeti devletlerini tehdit eden hiçbir güç olmadığından emindi. En son saldırı İsrail’i de Arap devletlerini de ÅŸaşırttı ve projelerinin baÅŸarısızlığını gösterdi. Bundan sonra sadece bölge halkı deÄŸil, bütün dünyanın vicdanlı insanları Filistinlilerle dayanışma içerisinde olacaktır. Bu “küresel intifada” gelecekte İsrail’in temel söylemini ve siyasetini menfi yönde etkileyecektir.

Öte yandan, İsrail’in Filistinlilere karşı orantısız güç kullanımı ve İslam’ın sembollerine yönelik saldırıları bölgedeki halk nezdindeki Åžii-Sünni ayrışmasını azalttı. Arap ayaklanmaları sonrası dönemde İran liderliÄŸindeki Åžii blok ile bölgedeki Sünni devletler ve halklar arasında yüksek düzeyde bir gerginlik vardı. Özellikle, İsrail’in Beytül Makdis’e yönelik saldırıları ve Filistinlilere yönelik sürekli İsrail vahÅŸeti Åžii ve Sünni mezheplerini ortak bir noktada buluÅŸturdu. Netice itibariyle, Beytül Makdis ve Kudüs’ün geleceÄŸini merkeze alan “Filistin için İslami proje” güçlenmiÅŸ oldu.

El-Aksa Tufanı, ABD himayesinde, İsrail’in öncülüÄŸünde ve Körfez monarÅŸilerinin desteÄŸinde baÅŸlatılan OrtadoÄŸu’daki “yapay normalleÅŸme süreçleri”ni akamete uÄŸrattı. İsrail hükümetinin kısıtlanmayan ve tek yanlı politikaları Orta DoÄŸu bölgesindeki hakiki normalleÅŸmeye zarar veriyordu. Arap sokaklarından gelen baskı, İsrail hükümetine karşı önlem almasalar bile, kendi hükümetleri üzerinde yapay normalleÅŸme süreçlerini durdurmaları yönünde baskı yarattı.

El-Aksa Tufanı, İsrail’in dünyadaki imajını derinden etkilemiÅŸtir. El-Aksa tufanı sonrasında yaÅŸananlar dolayısıyla belirli bir Yahudi kesim ve Batılı halklar bile İsrail’in izlediÄŸi politikaya ÅŸiddetle karşı çıkmıştır. Hamas’ın saldırısından sonra Filistin halkının topraklarını ele geçirmeye çalışan yeni iÅŸgalcilerin Filistin’e akın etmesi engellenmese de yavaÅŸlatılmıştır. Artık İsrail’in iç siyasi ortamı sorunsuz olmadığından, büyük olasılıkla diÄŸer ülkelerde yaÅŸayan Yahudiler İsrail’e yerleÅŸmek konusunda tereddütlü olacaklardır.

İsrail ve ABD tarafından atılan tek taraflı adımların bölgedeki sorunları çözemeyeceÄŸi artık daha belirgin oldu. Bölgesel sorunların çözümünde bölgesel aktörlerin endiÅŸeleri ve beklentileri de dikkate alınmak zorundadır. ABD’nin birleÅŸik Kudüs’ü İsrail'in baÅŸkenti ilan etme ve Golan Tepelerinin ilhakını tanıma kararları, ki zaten ilgili uluslararası hukukun temel ilkelerine ve BM kararlarına aykırıdır, bölgedeki aktörler tarafından ciddiye alınmamaktadır.

Neredeyse tüm Batılı büyük devletler İsrail’i desteklerken, Batı dışındaki çoÄŸu ülke daha dengeli siyasetler izliyorlardı. Batı ile Batı dışındaki ülkeler arasında birçok sorun alanında artan bir gerginlik var ve bu en önemlilerinden biri. İsrail'in yayılmacı politikalarının maliyeti yakın gelecekte Batı için çok daha yüksek olacaktır. El-Aksa Tufanı sonrasında yaÅŸananlar Batının deÄŸerler sisteminin baÅŸarısızlığını ve Batılı devletlerin ikiyüzlülüÄŸünü gösterdi.

          2. Aksa Tufanı üzerinden bir yıl geçti. İlk dönem yapılan deÄŸerlendirmeler ve ÅŸu an yapılan yorumlar arasında hangi benzerlik, farklılık ya da tutarsızlıklar var? YaÅŸanılan bir yıllık süreci nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

El-Aksa Tufanı’ndan hemen sonra hemen herkes İsrail’in intikam almak için Hamas’a büyük bir saldırı düzenleyeceÄŸini bekliyordu, ancak pek çok kimse bu cevabın bir soykırıma evrilmesini beklemiyordu. 21. yüzyılda ve bütün dünyanın gözü önünde İsrail dahil hiçbir devletin soykırıma giriÅŸemeyeceÄŸi beklentisi vardı. Ancak, beklentilerin aksine Batılı devletlerin önemli bir kısmının onayı ve desteÄŸiyle İsrail Filistin halkına karşı tarihin nadiren görebileceÄŸi bir vahÅŸetle saldırılar düzenledi.

Hamas’ın saldırısının üzerinden geçen bu bir yıllık süre içinde çok önemli geliÅŸmeler yaÅŸandı. Sorunun boyutları deÄŸiÅŸti. İlk baÅŸlardaki beklentilerin önemli bir kısmı maalesef gerçekleÅŸti. Benim yaptığım ilk deÄŸerlendirmelere göre, İsrail’in kırmızı çizgilerinin olmadığı ve dolayısıyla geleneksel olarak uluslararası hukuk ilkelerini dikkate almadığı tezi teyit edildi. Bu süre zarfında İsrail hükümetinin iÅŸlemediÄŸi hiçbir insan hakları ihlali kalmadı. İsrail sistemli bir ÅŸekilde savaÅŸ suçları, insanlığa karşı suçlar ve nihayetinde soykırım suçunu iÅŸlemektedir.

Saldırıların başında Arap hükümetlerinin büyük ölçüde kayıtsız kalacağı beklentisi vardı. Maalesef son bir yıllık süre zarfında Arap devletleri Filistin konusunda etkili tek bir adım atabilmiÅŸ deÄŸiller. Bazı Arap devletleri beklentilerin ötesinde giderek dolaylı olarak İsrail’e destek verirken, diÄŸerleri ise sadece sessiz kalmayı tercih etmiÅŸlerdir.

Beklenmeyen bir geliÅŸme; Batılı devletlerin bu derece İsrail’e bağımlı oldukları gerçeÄŸidir. Son bir yıllık süre zarfında, ABD baÅŸta olmak üzere bütün büyük Batılı devletlerin siyasetlerinin büyük ölçüde İsrail’e ve Siyonist lobilere bağımlı olduÄŸunu öÄŸrendik. Batılı devletlerin İsrail’e desteÄŸinin bir sınırı olduÄŸu düÅŸünülüyordu, ancak bu beklenti içerisinde olanlar yanılmış oldu. ÖÄŸrendik ki Batılı hükümetlerin İsrail’e desteÄŸinin bir sınırı yokmuÅŸ. İsrail hangi suçu iÅŸlerse iÅŸlesin Batılı hükümetlerin ve siyasi seçkinlerin bu suçları inkâr etme ve/veya görmezden gelme politikası uyguladıklarını gördük. Önemli ve ilginç bir husus da İsrail’in bütün bölgeyi ve hatta bütün dünyayı savaÅŸa sürükleme çabalarına Batıdan ciddi bir tepkinin gelmemesidir.

          3. İslami bir hareket olan HAMAS öncülüÄŸünde geliÅŸen Aksa Tufanı, İslamcılık tartışmalarını ve İslami Hareketlerin düÅŸünsel ve kurumsal yapılanmasını nasıl etkiledi/etkileyecek?

Hamas, Arap isyanları ve devrimlerinden sonra Arap dünyasında hayatta kalan tek etkili İslami harekettir. Arap isyanları ve devrimlerinden sonra bazı Körfez ülkeleri ve Mısır gibi Arap devletleri İhvan-ı Müslimin baÅŸta olmak üzere Arap dünyasındaki bütün İslami hareketleri ortadan kaldırma çabasına giriÅŸtiler. Bunun temel nedeni, Arap dünyasında meydana gelecek muhtemel bir siyasi deÄŸiÅŸime mâni olmaktı. Çünkü İslami hareketler, Arap isyanları ve devrimleri sürecinde Arap dünyasındaki en etkili ve en örgütlü toplumsal ve siyasal aktörler olarak ön plana çıkmışlardı. Dolayısıyla Arap dünyasındaki deÄŸiÅŸim ihtimalini ortadan kaldırmak için öncelikle bu deÄŸiÅŸimi talep eden temel aktörler olarak İslami hareketlerin ortadan kaldırılmaları gerekmekteydi. Aslında bölgesel statükodan yana olan bir siyasi koalisyon etkili bir siyaset de izledi. Batılı devletler ve İsrail’in de desteÄŸiyle Arap dünyasındaki bütün İslami hareketler ya ortadan kaldırıldılar ya da pasifize edildiler. Hatta, Hamas ve İhvan dahil bazı İslami hareketler bazı Arap devletleri tarafından “terör örgütü” ilan edildiler.

Hamas’ın ortadan kaldırılması da İsrail’e havale edildi. İsrail de Hamas’ı ortadan kaldırmak amacıyla askeri tedbirler alıyordu. Bunun farkında olan Hamas da tabir caizse bir altın vuruÅŸ ile dengeleri tamamen deÄŸiÅŸtiren bir süreç baÅŸlattı. Ancak, bu geliÅŸmelerin bölgedeki diÄŸer İslami hareketleri derinden etkilemesini pek beklemiyorum. Çünkü, mevcut hükümetler ve rejimler İslami hareketlerin yeniden etkili olmalarını engellemek için çok fazla tedbir almaktadırlar. Ayrıca, özellikle Arap dünyasındaki insanların kimliklerinde önemli deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸüm yaÅŸanmaktadır. Arap isyanları ve devrimleri sürecinden sonra Arap devletlerindeki Arap ve İslami kimlikler ikinci plana itilmeye baÅŸlandı. Her ÅŸeye raÄŸmen İslamcılık fikri yeniden canlandı. Hiçbir devletin tek başında dışarıdan gelen tehditlere karşı koyamayacağı bilindiÄŸinden Arap/Müslüman devletleri de bir araya gelmek zorunda kalacaklardır. Dolayısıyla yakın gelecekte, Arap dünyası baÅŸta olmak üzere bütün Müslüman dünyada İslam dini ve ümmetçilik anlayışı yeniden önem kazanabilir.

Bu arada, Hamas’ın 2017 yılında kabul ettiÄŸi İkinci Siyaset Belgesi Hamas’ın düÅŸünsel ve kurumsal dönüÅŸümünde önemli bir kırılmaya yol açmıştır. Bu dönüÅŸümün, diÄŸer devletlerdeki İslami hareketleri de etkilemesi kuvvetle muhtemeldir. Ham İslami bir düÅŸünceye sahip olmak hem de ulusal/ülkesel menfaatlerin önemsenmesi, yani milli yönün güçlendirilmesi mümkün hale gelecektir. DiÄŸer bir ifadeyle, İslami bir düÅŸünceye sahip olmak, İslamcı kadroların kendi devletlerinin menfaatlerini görmezden gelmesini gerektirmemektedir. Bilakis, her bir İslami hareketin öncelikle kendi devletlerinin, vatanlarının ve halklarının menfaatini savunma, daha sonra da ümmetin, diÄŸer Müslüman kardeÅŸlerinin menfaatlerini korumaya çalışması beklenir. İslami hareketlerin millilik/yerlilik ile evrensellik/ümmetçilik arasında bir dengeye dikkat etmesi gerekir. Kısacası, önümüzdeki dönemde İslami hareketlerin önceliklerinin yeniden belirlenmesi ve tanımlanması beklenebilir.

          4. Aksa Tufanı sonrası gerek Filistin’de gerekse bölge ülkelerindeki mevcut statüko aynı ÅŸekilde devam edebilir mi? BangladeÅŸ’te seküler diktatörün devrilme sürecinde Aksa Tufanı’nın etkisi olmuÅŸ mudur? Benzer sonuçların yarım kalmış Arap devrimlerinde tekrarlanma olasılığı hakkında düÅŸünceleriniz nelerdir?

El-Aksa Tufanı’nın en önemli etkilerinden biri bölgesel düzeyde ortaya çıkardığı yeni dengelerdir. Bir kere, el-Aksa Tufanı ve sonrasındaki geliÅŸmelerle birlikte, bazı Arap hükümetleri kabul etmese de Arap-İsrail sorunu yeniden ortaya çıkmıştır. Çünkü İsrail sadece Gazze ve Batı Åžeria’yı deÄŸil, Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak gibi Arap devletlerini de hedef almakta ve istediÄŸi zaman istediÄŸi ÅŸekilde egemenliklerini ihlal etmektedir. İsrail mevcut ÅŸartları ve bölgesel güç dengelerini dikkate alarak yeni iÅŸgal giriÅŸimlerini baÅŸlatmıştır. Ayrıca, bu iÅŸgal teÅŸebbüslerinin nereye kadar vardırılacağı da belli deÄŸildir. Dolayısıyla, İsrail’in devam edegelen saldırıları ve yayılmacı politikaları sadece hedef ülkeleri deÄŸil, doÄŸrudan hedef olmayan diÄŸer bölge devletlerini de olumsuz bir ÅŸekilde etkileyecektir. Mesela, son haftalarda, İsrail’in Lübnan’daki saldırıları dolayısıyla yüzbinlerce Lübnanlı ve Suriyeli sığınmacı kuzeye doÄŸru harekete geçtiler. Bunların önemli bir kısmının Türkiye ve Suriyeli muhalif grupların kontrolündeki bölgelere yöneldiÄŸi görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin de İsrail saldırılarından ve bölgedeki diÄŸer geliÅŸmelerden doÄŸrudan ve dolaylı olarak etkilendiÄŸini söylemek mümkündür. 

El-Aksa Tufanı sonrasında bölgesel dengelerin aynı kalacağını düÅŸünmüyorum. Er ya da geç bugün bölgede yaÅŸananların bölgenin geleceÄŸinde etkili olacağını söylemek gerekir. Arap halklarının bugünkü sessizliÄŸi de bizi yanıltmasın. Evet bugün itibariyle farklı nedenlerden dolayı Arap hükümetlerinin ve halklarının beklenmeyen bir sessizliÄŸi söz konusudur. Ancak bu sessizlik hep devam etmeyecektir. Yakın gelecekte Arap halkları yeni talepler ve beklentilerle yeniden siyaset sahnesine çıkacaklardır. Bir kere, pek çok Arap devletinde devlet otoritesi ya yoktur ya çok zayıf ve kırılgandır. Öncelikle, farklı siyasi ve iktisadi sorunlarla yüzleÅŸen bu devletlerdeki siyasetin deÄŸiÅŸme ihtimali yüksektir. İkinci olarak, istikrarlı Arap ülkelerinin hükümetleri kendi halklarını kontrol altında tutmakta zorlanacaktır. Halklar nezdinde meÅŸruiyet arayışı devam etmektedir. MeÅŸruiyetin saÄŸlanmasında ve sürdürülmesinde etkili olan bazı araçlar devre dışı kalmış bulunmaktadır. Dolayısıyla, Arap devletleri ya yeni meÅŸruiyet araçları bulmak ya da eskilere geri dönüÅŸ yapmak zorunda kalacaklardır.

Ancak BangladeÅŸ’te yaÅŸananların doÄŸrudan el-Aksa Tufanı’nın bir sonucu olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. BangladeÅŸ’te zaten uzun süredir devam eden bir anormallik vardı. Yönetim deÄŸiÅŸikliÄŸi, öÄŸrencilerin baÅŸlattığı daha sonra bütün halk kesimlerinin katıldığı ve ayrımcı yönetmeliklerin kaldırılmasının istendiÄŸi bir sürecin sonucunda gerçekleÅŸti. Kaldı ki ÅŸimdilik sürecin nereye evrileceÄŸi de belli deÄŸil.

           5. İİT, Arap BirliÄŸi gibi örgütlerin konumu ne olacak? MeÅŸruiyetleri ve güvenirlikleri uzunca bir süredir yüksek sesle sorgulanan ve iflas ettiÄŸi söylenen uluslararası arası düzen yerine nasıl bir yeni dünya düzeni kurulacak? Büyük savaÅŸların galipleri tarafından kurulan dünya düzenin sonuna geldik mi?

İslam İşbirliÄŸi TeÅŸkilatı (İİT), Beytül Makdis’teki geliÅŸmelere tepki olarak kurulmuÅŸ, Anayasasına göre merkezi Kudüs olan ve bütün Müslüman dünyasını temsil eden tek uluslararası örgüttür. Ancak, İslami prensiplere ve endiÅŸelere istinaden kurulmuÅŸ olan İİT Filistin topraklarında meydana gelen soykırıma gereken tepkiyi vermekten maalesef çok uzaktır.

Öncelikle, herhangi bir uluslararası örgütün etkili olmasını saÄŸlayan ÅŸartların pek çoÄŸunun İİT’de olmadığını söylemek lazım. Bir kere, 50’den fazla örgüt üyesinin menfaatlerinin örtüÅŸmesi hiçbir zaman söz konusu olamayacaktır. Bütün Müslümanları ilgilendiren Beytül Makdis gibi konularda bile harekete geçmekten acizdir.

İkincisi, her bir Müslüman ülke dünyanın farklı bölgelerinde ve kıtalarında yer aldığından ve farklı gerçeklikleri, beklentileri, menfaatleri, tehditleri ve kırılganlıkları bulunduÄŸundan dolayı siyasetlerin tevhidi oldukça güçtür. Küresel Siyonist çevrelerin ve onların arkasındaki sömürgeci Batılı devletlerin tehditleri ve güçleri dikkate alındığında pek çok Müslüman ülkenin ciddi sınırlılıkları bulunduÄŸu görülür. Kısacası, dünya ve bölge siyasetinde gerçeklikler, Müslüman hükümetlerin kabiliyet ve kapasitelerinin yetersizliÄŸi, Müslüman hükümetlerin dış bağımlılığı gibi hususlar dolayısıyla bütün Müslümanları temsil etse de İİT’nin, varlık sebebi olan Filistin konusunda etkili olması beklenmemektedir.

Arap BirliÄŸi ise ayrı bir hikâyenin konusudur. Örgüt, kurulduÄŸu 1940’lı yıllardan beridir hemen hiçbir bölgesel sorunun çözümünde etkili bir tavır ortaya koyamamıştır. Arap dünyasının siyasi bakımdan ortadan kalktığı bugünden sonra da bu örgütün etkili olması pek beklenmez. Arap BirliÄŸi’nin zaten Arap nezdinde hiçbir zaman meÅŸruiyeti ve güvenilirliÄŸi olmamıştı, bundan sonra da olması düÅŸünülemez.

Bu iki örgütün dışında kalan uluslararası örgütlerin de hemen hiçbir etkisi olmadı, olamadı. İçinde yaÅŸadığımız dünya bir BirleÅŸmiÅŸ Milletler sistemidir. Bütün devletlerin davranışlarına ve siyasetlerine meÅŸruiyet ve hukukilik/yasallık kazandıran örgüt olan BM iflas etmiÅŸ bulunmaktadır. Kurucu babası olan ABD baÅŸta olmak üzere Batılı devletlerin tamamı bu örgütün kararlarını ve uluslararası hukukun ilkelerini görmezden gelmektedir. Bir Avrupa ülkesinden gelen mevcut BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in İsrail tarafından “istenmeyen adam” ilan ederek ülkeye giriÅŸinin yasaklaması bile bunun sembolik bir göstergesidir. Kısacası, Batılı devletlerin kurduÄŸu uluslararası sistem yine Batılı devletlerin marifetiyle yerle yeksan edilmiÅŸtir.

İnsanlığın devamı ve insanca yaÅŸam için mutlaka “bütün insanların barış içinde bir arada yaÅŸamasını saÄŸlayacak” yeni bir uluslararası sistem gereklidir. Ancak, hemen ÅŸunu ifade etmek gerekir ki böyle sistemin geliÅŸtirilmesini, maddi menfaatleri için sadece bütün insanları ortadan kaldırmayı deÄŸil, bütün gezegenin imhasını dahi göze alan Batılı devletlerden beklememek lazım. Bu tür yeni bir uluslararası sistemin gerçekleÅŸtirilmesi pek kolay olmayacaktır. En azından Batılı devletlerin mevcut konumlarını kaybetmemek adına bütün alternatif oluÅŸumlara karşı çıkacağını ve gerekirse ÅŸiddet kullanarak engelleyeceÄŸini öngörmek lazım.

          6. Alim, aydın, akademisyenler, kanaat önderleri, STK'lar İslam dünyasında, Batı'da ve diÄŸer bölgelerde Siyonist soykırımı karşısında nasıl bir tavır ortaya koymuÅŸlardır, gerekli performansı göstermiÅŸler midir?

GördüÄŸüm ve takip ettiÄŸim kadarıyla hem ülkemizde, hem Müslüman dünyada, hem Batılı ülkelerde, hem de dünya genelindeki aydın, alim, akademisyen, kanaat önderleri ve STK’ların Hamas’ın el-Aksa Tufanı sonrasındaki geliÅŸmelere bakışlarında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Dünya genelinde, bütün kıtalardan ve medeniyetlerden İsrail’in saldırılarına karşı ciddi bir tepki yükselmiÅŸtir.

Bir kere, ülkemizdeki sivil aktörlerin önemli bir kısmı, Türk halkının büyük çoÄŸunluÄŸunun aksine, sessiz kalmayı tercih etmiÅŸtir. Mesela, sosyal bilimler ve özellikle uluslararası iliÅŸkiler alanında nitelikli yayın yapan akademisyenlerimizin bazıları İsrail’in saldırganlığı ve iÅŸlediÄŸi suçlar konusunda tek bir mesaj bile atmamıştır. İkinci olarak, Müslüman dünyadaki bazı devletlerde sivil aktörlerin ÅŸaşırtıcı bir ÅŸekilde sessiz kaldığını söylemek gerekir. Mesela, pek çok Arap devletindeki “sivil” kesim ve halk içindeki aktörler Filistin’de yaÅŸananlara sessiz kalmıştır. Bu tespitlerin yanında “Filistin Sorunu”nun yeniden “Filistin Davası” olarak hem Araplar baÅŸta olmak üzere bölge halklarının hem de dünyanın diÄŸer bölgelerinde yaÅŸayan Müslümanların gündemine girdiÄŸini söylemek lazımdır.

Üçüncü olarak, küresel ölçekte, belki de tarihte ilk defa, Siyonist ve Batıcı söylem kendiliÄŸinden oluÅŸan bir vicdan hareketi olan “küresel intifada” karşısında baÅŸarısız kılınmıştır. Bu baÅŸarısızlıkta resmi aktörlerden ve hükümetlerden ziyade sivil aktörler etkili oldu. Filistin ruhunun canlı tutulmasında sivil aktörlerin, entelektüellerin, sanatçıların, akademisyenlerin etkisi çok fazladır. El-Aksa Tufanı ve sonrasındaki geliÅŸmeler bu ruhun güçlendirilerek sürdürülmesini saÄŸladı.

          7. YaÅŸadığı anlam bunalımını teknolojik ilerleme ile kapatmaya çalışan, fütüristik bir gelecek kurgusuna, dijital dünya ve yeni sekülerleÅŸme dalgasını basamak kılan küresel hegemonya karşısında Aksa Tufanı dünya halkları için farklı seçeneklerin kapısını aralayabilmiÅŸ midir, bu süreçte İslami Hareketler nasıl bir rol üstlenmelidir?

Günümüzde insanlar genel manada bir anlam bunalımı içerisinde bulunmaktadır. Sahip olduÄŸu ve taşıdığı kimlikleri sorgulayan insanlar maalesef çoÄŸunlukla kendilerini bir “hiçlik” noktasında konumlandırmak durumunda kalmaktadırlar. Bu anlam krizinden ve ruhi boÅŸluktan dolayı da pek çok insan yaÅŸamak için bir neden bulamamaya baÅŸlamakta ve akabinde buna yönelik tepkiler ortaya koymaktadırlar.

Küresel hegemonya da ontolojik bir kriz yaÅŸamaktadır. İnsanın öz benliÄŸi, kiÅŸiliÄŸi ve içinde yaÅŸadığı geleneksel toplumsal kurumlar büyük bir saldırı altındadır. Küresel hegemonyayı ellerinde tutanların önemli ve etkili bir kısmı bu saldırıların arkasında durmakta ve savunmaktadır. İnsanlar genel manada yapay gündemlere esir edildiler.

Maalesef Müslüman toplumlar da bu genel gidiÅŸattan paylarını aldılar. Müslüman halklar, geleneksel İslami yapılar/kurumlar ve İslami hareketler bu geliÅŸmelere karşı etkili cevaplar veremediler. Yeni teknolojilerin neden olduÄŸu kapsamlı deÄŸiÅŸim karşısında bazı Müslümanlar etkili tepkiler verirken, büyük çoÄŸunluk yanlış veya eksik tepkilerle savrulmalar yaÅŸamaktadırlar. En önemlisi teknolojiye esir olup olmama, insani deÄŸerlerin bozulması veya yok olması hususları bütün insanları olduÄŸu gibi Müslümanları etkileyecektir. Dolayısıyla, gelecekteki ictimai, iktisadi ve/veya siyasi yapılanmalar karşısında varlıklarını devam ettirmenin yollarını aramak ve bulmak zorundadırlar

Yorum Yapın