M. Garip Cesur: İslam dünyasında modernleşme tartışmaları daha çok Batı karşıtlığı üzerinden bir tepki ve kurtuluş/ıslah fikri ekseninde ortaya çıkmıştır

  • PaylaÅŸ:
  • Tarih: 03 Ocak 2025     Y: M. Garip Cesur    Yazdır
img
M. Garip Cesur: İslam dünyasında modernleşme tartışmaları daha çok Batı karşıtlığı üzerinden bir tepki ve kurtuluş/ıslah fikri ekseninde ortaya çıkmıştır

ModernleÅŸme ve sekülerleÅŸme arasındaki iliÅŸki nasıl deÄŸerlendirilmeli? İslam dünyasının modernleÅŸmeyle olan hikayesi nasıl okunmalı? Ä°slamcıların İslam dünyasındaki modernleÅŸmenin ana aktörü olduÄŸu iddiası hakkında neler söylenebilir? Ä°slam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "ModernleÅŸme" dosyasında M. Garip Cesur'a sorduk. 

1. Modern, modernite, modernleÅŸme ve modernizm gibi aynı kökten üretilen birçok kavram bizim zihin dünyamızı oldukça meÅŸgul etmekte. Bu kavramların ve modernleÅŸmenin tarihi arka planı hakkında ne söylemek istersiniz.  Bu baÄŸlamda modernleÅŸmenin Batı tarihinde bir kesitle özdeÅŸleÅŸtirilmesi ve farklı modernleÅŸme türleri hakkındaki düÅŸünceleriniz nelerdir?

Öncelikle soruÅŸturma dosyalarıyla İslam düÅŸüncesine dair birçok konunun ülkemizin kıymetli aydın, alim ve entelektüelleriyle yaptığınız röportajlarla Türkiye gündemine taşınması son derece kıymetli bir çaba. 21.yüzyıl, Müslüman aklın insanlığa hayat bahÅŸedecek ilmi, felsefi ve ameli tahayyülün dünden bugüne taşınan kadim tecrübe ile yeniden irade bulması ve Müslüman dünyanın asrın dini, kültürel ve siyasi meseleleri karşısındaki temel yaklaşımlarının ortaya çıkarılması ve bu vesileyle yeniden hayat bulması, Müslüman düÅŸünürün önemli ve kıymetli bir sorumluluÄŸu olsa gerek. Bu vesileyle islamdusuncesi.org.tr sitesine kıymetli çabalarından dolayı teÅŸekkür ederim.

İletiÅŸimin en önemli araçlarından biri ÅŸüphesiz ki dildir. Var olan binlerce dil, insanlığın tarih boyunca aynı müveccehede düÅŸünmediÄŸinin bir delili. Dilin en önemli özelliÄŸi içinde var olduÄŸu toplumun izlerini taşımasıdır. Hiçbir dil, toplumsallaÅŸmadan ya da toplumsal öÄŸelerden ari deÄŸildir. Dili özel kılan, din, kültür ve iletiÅŸim aygıtları (alfabe, resim, sembol vs.) gibi birçok unsur, toplumsal yapının kendine has özel boyutuyla bir yansıma bulur. Kavramlar, dilin ya da telaffuzun nesnelerle dans etmesidir. Bu baÄŸlamda kavramlar, somut alemin soyut alemde anlam bulmasıdır. Zihnin derinliÄŸi ve anlam örgüsü, görünen alemin dinamizmiyle yakın ilintilidir. Var olan bütün kavramlar deÄŸer yüklüdür. İçinde var olduÄŸu toplumun temel unsurlarını barındırır. Kavramlar, tarihi ve coÄŸrafi yolculuklara çıkabilen, yer ve anlam deÄŸiÅŸtirme muhtevasına sahip unsurlardır. Bir kavram, yolculuk süresince anlam kaybına uÄŸrayabildiÄŸi gibi deÄŸer yüklü anlamını da gittiÄŸi topluma transfer edebilme potansiyeline sahiptir. CoÄŸrafya ve kültür deÄŸiÅŸtiren kavramların anlam derinliÄŸi, tarihsel derinlikle yakından iliÅŸkilidir. Zihin birlikteliÄŸi yakalamış toplumlarda kavramların çeÅŸitliliÄŸi bir zenginlik unsuru olarak yansır. Bu, dil ve kültürün niteliÄŸini arttıran önemli bir argüman olur. Dilin korunması ya da yabancılaÅŸmadan arındırılması adına kavramlar, yapılan çeviriyle suretini yitirip anlam yolculuÄŸuna çıkabilir. Hiçbir çeviri kavram, kavramın doÄŸduÄŸu anlam dairesinden, var olduÄŸu olay örgüsünden, yaÅŸadığı toplum ve sistemden bağımsız deÄŸildir. Bu anlamda Talal Asad’ın “çeviriler, sözel eÅŸdeÄŸerleri bulma meselesinden daha fazlasıdır” tespiti, meseleyi özetleyen bir cümledir.

Modern, modernite, modernlik, modernleÅŸme ve modernizm gibi aynı kökten türeyen kavramlar günümüz dünyasında yoÄŸun bir kullanım alanına sahiptir. Bu kavramlar, Batı düÅŸünce tarihine ait sadece kendi içinde dini, tarihi ve düÅŸünsel bir kopuÅŸu deÄŸil aynı zamanda varoluÅŸsal, akli ve bilimsel bir anlayış ayrışmasını da ifade eder. Modern kavramı bugüne ait, ÅŸimdi anlamında Latince kökenli modo/modernus sözcüÄŸünden türetilmiÅŸtir. Hemen, ÅŸimdi anlamına gelen moda kavramı da aynı sözcükle köken birliÄŸine sahiptir. İlk kullanıldığı dönemlerde “modern” kavramı, Hristiyanlığı benimseyen Roma İmparatorluÄŸunun kendini pagan kültüründen ayrıştırmasına iliÅŸkin bir kullanım gözlenirken, sonraki dönemlerde Orta ÇaÄŸ Avrupa anlayışının deÄŸiÅŸime uÄŸrayarak deÄŸer kaybetmesi; akıl, bilim ve teknolojinin ivme kazanması, rönesans ve reform sürecinin tüm Avrupa’da yayılmasıyla ortaya çıkan bir düÅŸüncede ayrışmayı ifade etmiÅŸtir. Yeni olan, ana ait olan deÄŸer kazanırken, tevarüs eden gelenek ve geçmiÅŸ, eleÅŸtiri konusu olmuÅŸtur.  Bu ise Batı’da hayat bulan lineer tarih anlayışının pozitivizmi kutsayan ve geçmiÅŸi küçümseyen temel anlayışıyla bir bütünlük arz eder.

 

Modern Avrupa düÅŸüncesi, temel anlayışını kadim Yunan düÅŸüncesinin Aydınlanma felsefesinden ilham alarak yeniden var etmesiyle ortaya çıkmış bir tasavvurdur. Modernite olarak ifade edilen bu durum, Batı’nın kendisiyle epistemolojik ve teolojik bir çatışma üzerinden var kılmasıyla ortaya çıkmış bir durumdur. Bu baÄŸlamda modernleÅŸmenin ve aydınlanmanın en temel ikonik göstergesi olarak yeni Avrupa tarzı düÅŸüncenin popülerleÅŸmesi, dinin gerilemenin bir unsuru olarak gösterilmesi, akıl ve bilimin gelenek karşısında tahkim edilmesi, sanat, estetik ve ahlak anlayışının kendini reforme ederek yeniden var etmesi olmuÅŸtur.

Batı dünyasında modernleÅŸmenin yeknesak bir biçimde geliÅŸtiÄŸini söylemek çok doÄŸru olmasa gerek. Avrupa’da, Fransa ile İngiltere arasında patlak veren Yüzyıl SavaÅŸları, sonrasında tüm Avrupa’ya yayılan mezhep savaÅŸları, Avrupa içinde aynı düzeyde bir düÅŸünce birliÄŸi olmadığının önemli göstergelerinden biridir. Bu dönemde Avrupa, kendi içinde ekonomik ve siyasi birliÄŸi saÄŸlayamadığı gibi bilim, sanat, felsefe gibi birçok alanda da birbiriyle rakip olmuÅŸtur. CoÄŸrafi keÅŸifler ve kurdukları sömürge imparatorlukları üzerinden bu rekabet, zaman zaman sert karşılaÅŸmalara dönüÅŸtüÄŸü gibi zaman zaman da birbirini beslemiÅŸtir. 14.yüzyılın sonlarında baÅŸlayan üç asır boyunca Rönesans hareketleri Avrupa'nın farklı ülkelerinde farklı ÅŸekillerde ortaya çıktı. Bu farklılığın en önemli nedeni Avrupa’nın farklı sosyo-politik ve kültürel koÅŸullar altında olmasından kaynaklanıyordu. Hakeza 16. yüzyılda Alman teolog ve filozof Martin Luther'ın dini ve sosyal deÄŸiÅŸime dair ortaya koyduÄŸu düÅŸünceler, Protestan mezhebinin doÄŸuÅŸunu gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Bu da yukarıda zikredildiÄŸi gibi Avrupa içerisinde otuz yıl boyunca devam eden mezhep savaÅŸlarını doÄŸurmuÅŸtur. Avrupa modernleÅŸmesi bu baÄŸlamda birbirini tetikleyen birçok süreçten oluÅŸmaktadır. Bu yönüyle Avrupa’da aynı zaman diliminde ortaya çıkan bir modernleÅŸmeden bahsedilmesi söz konusu deÄŸildir. Lakin tezahür eden rekabet, çatışma ve egemenlik arzusu nedeniyle Avrupa’da modern düÅŸünce; gücün, ekonominin, bilim, sanat ve edebiyatta ileride olmanın bir göstergesi olarak kabul görmüÅŸ ve tüm Avrupa’da yaygın bir düÅŸünceye dönüÅŸmüÅŸtür.

Modern/modernite kavramı etrafında yaÅŸanan tartışmaların bir diÄŸer boyutu da kavramın “yeni”, “yenileÅŸme” anlamıdır. Anlam itibariyle yeni/yenileÅŸmenin zamansal ve uzamsal olarak tek bir biçiminin olmadığını ve sadece Batı’ya özgü bir ÅŸey olmadığı konusu oldukça tartışılmıştır. Bu modernliÄŸin Batı’ya özgü olmadığını, tarihin belli kesitlerinde ve farklı coÄŸrafyalarında da özgün modernliklerin olabileceÄŸini mümkün görür. Bunun tam aksine modernliÄŸin Batı’ya özgü bir proje olduÄŸunu söyleyen Anthony Giddens, modernliÄŸi analitik olarak ayrıştırarak “ulus-devlet” ve “sistematik kapitalist üretim” ekseninde, kökleri Avrupa tarihi içerisinde dünyaya yayılarak dönüÅŸtürücü bir fail olduÄŸunu söyler. Bu baÄŸlamda Taha Abdurrahman, modernite ruhunun evrensel olduÄŸunu, modernitenin salt Batı’ya özgü olmadığını, köklerinin de sadece Batı’da aranmasının yanlışlığını ve Avrupa’nın moderniteyi tek başına veya yoktan icat edemeyeceÄŸini söyler.

 

2. İslam dünyasının modernleÅŸme ile olan hikayesini nasıl okuyorsunuz? Bugün bu hikayenin neresindeyiz?

İslam dünyasının modernleÅŸme süreci en belirgin ÅŸekliyle 19. yüzyılın baÅŸlarında baÅŸladı. Öncesinde yaÅŸanan Afrika’nın Batılı ülkeler tarafından sömürgeleÅŸtirilmesi, Hindistan’ın İngilizler tarafından iÅŸgali, Osmanlı’nın toprak kaybetmesi ve Avrupa karşısında yenilgiler yaÅŸaması, İslam dünyasında yaÅŸanan ekonomik zayıflık vb. birçok durum bu süreci tetikleyen ana unsurlar olmuÅŸtur. Bu dönemde; "Batı bizden daha ileride olduÄŸu için mi gerideyiz? Neden sömürülüyoruz? Batı ile nasıl mücadele edeceÄŸiz? Osmanlı yıkılmaktan nasıl kurtulabilirdi?" gibi sorular, sürecin anlaşılmasına kapı aralamaktadır. İslam dünyasında modernleÅŸme tartışmaları daha çok Batı karşıtlığı üzerinden bir tepki ve kurtuluÅŸ/ıslah fikri ekseninde ortaya çıkmıştır. Bu süreç İslam dünyasının belli yerlerinde farklı zamanlarda ortaya çıkmıştır.

Bu yerlerden biri de Hindistan’dır. Hint Yarımadası’nda İngiliz kolonyalizminin egemenliÄŸinde S. Ahmet Han (1817-1898), Müslümanların durumu ve sosyal sorunları üzerine kafa yormuÅŸ, İslam dünyasının Batı’nın bilim ve teknolojisi ile uyum saÄŸlamasını savunmuÅŸ, Müslüman topluluÄŸun bilim ve eÄŸitim alanlarında ilerlemesini teÅŸvik etmiÅŸtir. S. Ahmet Han’ın aynı zamanda, Müslüman topluluÄŸun Batı kültürüne ve İngiliz yönetimine daha uyumlu olmasını saÄŸlamaya yönelik çabaları büyük dikkat çekmiÅŸtir. Bu açıdan S. Ahmed Han, bu dönemde İslam dünyasının modernleÅŸme sürecinde önemli bir figür olmuÅŸtur. İslam dünyasında modernleÅŸme sürecine katkıda bulunan önemli simalardan biri de Cemaleddin Afgani’dir. Afgani, Pan-islamizm çalışmalarıyla İslam dünyasını ümmet fikri etrafında siyasi olarak birleÅŸtirmeye çalışmıştır. Avrupa’da (Paris’te), Muhammed Abduh’la beraber çıkardığı el-Urvetu’l-Vuska dergisi üzerinden modernleÅŸme ve reforma dair düÅŸüncelerini İslam dünyasına yaymaya çalışmıştır. Yine Avrupa’da eÄŸitim alan ve Osmanlı tarafından Mısır’a vali olarak atanan M. Ali PaÅŸa modernleÅŸme çabalarıyla bilinen bir diÄŸer önemli isim.

İslam dünyasının Batı karşısında içinde bulunduÄŸu durumu göz önünde bulundurarak iyileÅŸtirme çabası güden Osmanlı, Avrupa’ya öÄŸrenci göndererek Avrupa’nın ilerlemesini anlamaya çalışmıştır. Bu dönemde bir kısım Müslüman aydın, Avrupai tarzın, aydınlanmanın İslam dünyası açısından sorunlar barındırdığını ifade etmiÅŸ, Batı dünyasıyla epistemik ve teolojik bir doku farkının olduÄŸunun altını çizmiÅŸtir. Müslüman dünya, Batı modernleÅŸmesi karşısında birçok farklı reaksiyon ortaya koymuÅŸtur. Bir kısım aydınlar, Batı tarzı modernleÅŸmenin olduÄŸu gibi Müslüman dünyaya aktarılmasını savunurken bir kısım Müslüman aydın ise Batı’nın sadece fen ve tekniÄŸinin alınıp kültürünün alınmaması gerektiÄŸinin altını çizmiÅŸ, bir kısmı da Batı tarzı bir modernleÅŸmeye külliyen karşı çıkmıştır.

Modernizmin baskın etkisi ve yaÅŸanan dünya savaÅŸlarıyla beraber İslam dünyasında birçok deÄŸiÅŸimin yaÅŸandığına ÅŸahit olduk. Bu deÄŸiÅŸimin başında, yıkılan Osmanlı ve akabinde T.C. devletinin kurulması, OrtadoÄŸu’ya transfer edilen laik-seküler rejimler, ulus-devlet temelli ayrışmalar, İslam dünyasının deÄŸiÅŸen kültürel dokusu arasında sayılabilir.

Dünden bugüne devam eden modernleÅŸme tartışmaları hala canlılığını korurken bu tartışmaların iki asrı geride bıraktığını göz önünde bulundurduÄŸumuzda, bunun topyekün bir kabul ile sonuçlanmadığın görmüÅŸ oluyoruz. İslam dünyası ile Batı arasında en büyük sorunlardan birinin güven problemi olduÄŸunu söylemek gerekir. Bu baÄŸlamda Batı tarzı modernizminin en önemli özellikleri arasında; sömürgecilik, iÅŸgal, kendi dışındakini ötekileÅŸtirerek sorunsallaÅŸtırmak, yok saymak, dayatmak gibi temel etmenler zikredilebilir. Bugün de bu güven probleminin devam ettiÄŸini, modernizmin bir ideoloji olarak siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla İslam dünyasında ciddi ve sorunlu bir yer iÅŸgal ettiÄŸi aÅŸikardır. İslam dünyasının hem moderniteden etkilendiÄŸi hem de çok ciddi ÅŸekilde modernitenin kıskacına girdiÄŸini söylemek gerekir.

 

 

 

3. İslami Hareketler ve İslamcılar ile modernleÅŸme arasında kurulan iliÅŸkiler ve çatışma noktaları hakkında oluÅŸan literatür hakkında sizin kanaatleriniz nelerdir? İslamcıların İslam dünyasındaki modernleÅŸmenin ana aktörü olduÄŸu İslamcılığın da modernleÅŸmenin bir sonucu olduÄŸu söylemi hakkında siz neler düÅŸünüyorsunuz?

 

Batı’nın İslam dünyasındaki iÅŸgal ve sömürüsüne en sert ÅŸekilde cevap verenler ÅŸüphesiz İslami hareketler olmuÅŸlardır. İslami hareketleri var kılan en temel saik Batı’nın iÅŸgal ve sömürüsüne karşı Müslüman aydın ve tebaanın örgütlü direniÅŸidir. Bu, bazen siyasi ve kültürel bir boyut taşımakla beraber bazen de bulunduÄŸu coÄŸrafyanın ÅŸartlarına baÄŸlı olarak direniÅŸ hareketi vasfını taşımıştır. İslamcılık paradigması ekseninde kenetlenen bu bir kısım yapılar siyasi, fikri ve kültürel olarak bir reaksiyon ortaya koymuÅŸlardır. Kökleri çok daha öteye dayanan, züht ve cihadı harmanlayan Senusi Hareketi, Hindistan’da modernitenin baÅŸ aktörü olan Aligarh Hareketi, Osmanlı ve OrtadoÄŸu’da aydınlanmanın en temel aktörlerini barındıran Menar Ekolü ve sonrasında ortaya çıkan İhvan-ı Müslimin ile Cemaat-i İslamiye gibi birçok oluÅŸum kendilerine özgün bir ÅŸekilde İslam dünyasının modernleÅŸme hikayesinde yerlerini almışlardır. Kur’an, metin, yorum ve içtihad tartışmaları kapsamında Fazlur Rahman, Muhammed Arkon, Nasr Hamid Ebu Zeyd gibi birçok modernist yorumcu süreçte yerini alırken RaÅŸid el GannuÅŸi, Hasan Turabi gibi birçok aydın, siyasetçi ve politikacıdan da bahsedilebilir. 

İslamcılık ve modernizm arasında her zaman ve her koÅŸulda aynı düzeyde olmamakla beraber belirgin bir çatışma ya da mücadele olduÄŸu doÄŸrudur. Modernizmin çatışma yaratacak ve ideolojik geniÅŸ bir anlam dairesine sahip en temel kavramları arasında; laiklik, sekülarizm, akılcılık, ilerleme, bilim, metafizik, özgürlük, demokrası, gibi epistemik, teolojik, siyasi ve politik kavramları zikredilebilir. Batı modernitesine ait bu kavram ve kabuller hem İslam toplumlarının temel dokusuyla uyuÅŸmaması, hem İslamcılık paradigmasıyla teolojik bir çatışma yaÅŸaması hem de siyasi-politik bir krize varacak dayatma ve modernizasyon süreci ihtiva etmesi nedeniyle problemli bir alanda durmaktadır. Bunun yanında İslami hareketlerin yoÄŸun bir ÅŸekilde kullandığı direniÅŸ, ıslah, ihya, uyanış(nahda), millik gibi birçok kavramda da görüldüÄŸü gibi yeni bir sürece, yeni bir pozisyona yönelik anlayış ve hareket farklılığına dikkat çekilir. Bu yeni fikri ve ameli jargon hem Batıyla etkileÅŸimin bir sonucu hem de iç dinamiklerden kaynaklanan bir uyanış sürecinin neticesi olarak okunabilir.

İslamcılık aksiyoner bir düÅŸünme biçimidir.  Çünkü İslamcılık; tarihi, coÄŸrafi, epistemik ve teolojik bir hesaplaÅŸma yaÅŸayarak sahneye çıkmış bir düÅŸüncedir.  Moderniteden etkilenmiÅŸtir ve özü itibariyle modern bir savdır, diyebiliriz. Yalnız ortaya koyduÄŸu temel argümanların tamamı İslam’ın kadim geleneÄŸinde yer bulan unsurlardır. İslamcılığı modern kılan en temel saik geçmiÅŸi/geleneÄŸi sorgulayan, âna yoÄŸunlaÅŸan ve dönüÅŸtürme gücü ile potansiyelini en sonuna kadar kullanabilmesidir. İslamcılığı ayrı kılan en temel saiklerden bir tanesi de tarih boyunca ortaya çıkan kabile, aÅŸiret ve etnik merkezli yapılardan farklı olarak özgün İslam düÅŸüncesi üzerinden ÅŸekillenmiÅŸ bir yapı ve duruÅŸ ihtiva etmesidir. Bu baÄŸlamda İslamcılık bir proje olarak ortaya çıkar. Ve en temel hedefi İslam’ın hakim olduÄŸu bir devlet ve toplum düzenidir. Bu yönü itibariyle İslamcılar modern çağın dünyasında ortaya koydukları içtihatlar ile İslam’ın evrensel gücü ve çağın ruhu üzerinden bir okumayla bir ‘yeni’ ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu ‘yeni’ olan hem modernizme bir tepki olarak ortaya çıkmış hem de çoÄŸunlukla çağın ruhundan esinlenerek bir paye sahibi olmuÅŸtur. 

 

 

4. Gelenek ve modernlik birbirine muhalif söylemler midir? İslamcılar gelenek ve modernlik denklemini doÄŸru bir ÅŸekilde formüle edebildiler mi?

Modernizmin ruhunda geleneÄŸi dışlayan, onu düÅŸük düzeyde karikatürize eden, akıl dışı kılan bir yön söz konusu. Bu bazen bir hesaplaÅŸma ÅŸeklinde izhar olabilirken bazen de üstenci, tahakkümcü bir paradigma olarak ortaya çıkmaktadır. Batı düÅŸünce geleneÄŸi, red ve inkar üzerine kuruludur. Kendisiyle hesaplaÅŸması ideolojik birçok katmandan oluÅŸmaktadır. İslam düÅŸünce geleneÄŸi bunun tam aksine kendisini bir bütün olarak görür. İhtiva ettiÄŸi fikri çeÅŸitlilik onun bütünlüÄŸüne bir helal getirmez. Meseleyi içtihat farklılığı üzerinden okur. İçtihad, ötekini reddeden bir argümanla hareket etmez. Daha çok bir yol açar. Bu açtığı yol modern bir tasavvur ekseninde vuku bulursa ıslah ve ihya gibi temel kavramlar ekseninde bir istikamet yakalar. Aksi durumda bile yine bir yol, bir fetva olarak tezahür eder.

Gelenek ve modernlik arasında öncelikle İslamcıların yöntem ve makasıd baÄŸlamında bir ÅŸeye karar vermesi lazım. İslamcılar batı ileride olduÄŸu için mi bir yol tutmalıdırlar yoksa İslamcılık zaten “çağın muhayyilesinde düÅŸünmektir” deyip batı tepkiselliÄŸiyle deÄŸil de öz dinamikler üzerinden düÅŸünüp bir yol mu tutmalılar? Batı karşıtlığı üzerinden tutulan yolun, baÅŸka bir batıyı var etme potansiyeli barındırdığı unutulmamalıdır. Bu anlayış, geleneÄŸin izdüÅŸümünde bir yol tutuÅŸu sorunsallaÅŸtırabildiÄŸi gibi seküler dünyanın temel anlayışına da göz kırpabilir. Bu baÄŸlamda geleneÄŸin yadsınmadığı tam aksine ilham alındığı, bilgi, birikim ve tecrübenin yeniden üretildiÄŸi, bir menba olarak görüldüÄŸü bir tasavvur çaÄŸa yeniden ruh verebilir. Bunun için öncelikle İslamcıların, bu “taklitçi modernlikten” sıyrılmaları gerekiyor. ÖzgünlüÄŸün en temel ÅŸartı, kendi içindeki cevheri görüp bunun üzerinde yeniden dirilebilmektir. GiriÅŸte de ifade ettiÄŸimiz gibi hiçbir kavram, tecelli ettiÄŸi anlam dünyasından bağımsız deÄŸildir. Bu anlamda modernitenin ruhu anlaşılmadan ona göz kırpmanın, bizi daha büyük bir girdaba sokması kaçınılmaz olur. Haddi zatında gelenek ve modernite tartışması İslam dünyasının gerçek gündemi deÄŸildir. İslam dünyasının gerçek gündemi, Batı’nın istilacı anlayışı, iÅŸgali ve sömürüsü karşısında mukavemetin nasıl olacağına dair iradedir. Åžayet İslamcılığın halihazırda gelenekle süren bir hesaplaÅŸması varsa doÄŸrudan bu meseleyle yakından iliÅŸkili olduÄŸu unutulmamalıdır.

Yine bu konuda önemli noktalardan biri de modern dünyanın paradigması ile İslam’ın temel fıkıh/muemalat/ahkamı arasında vuku bulan temel sorunların nasıl aşılacağı ile ilgili problemdir. Burada modernitenin mi yoksa temel ilahi metinlerin mi sorunsallaÅŸtırılacağı hususu (ki bu sorun aynı zamanda günümüzdeki tarihselcilik tartışmalarının merkezini oluÅŸturmaktadır) önemli bir yer tutmaktadır. Burada modernitenin ilahi metinleri sorunsallaÅŸtırarak bir çözümlemeye gittiÄŸi unutulmamalıdır.

 

 

5. Wael Hallaq'ın da üzerinde durduÄŸu gibi İslam, modernleÅŸme dışı bir alternatif olma özelliÄŸini koruyor mu? İslami hareketlerin ya da İslamcıların bu baÄŸlamdaki yetenekleri nelerdir?

Malum olduÄŸu üzere Hallaq’ın Taha Abdurrahman okumalarında, ondan etkilendiÄŸi bilinmektedir. Hallaq, “Modernitenin Reformu” adlı kitabında Taha Abdurrahman’ın moderniteye dair görüÅŸ ve düÅŸüncelerinin genel bir analizini yapar.  Taha Abdurrahman, modernitenin en az bir din kadar teolojik olduÄŸunu, aynı zamanda diÄŸer din ve ideolojilerden daha üstün hiçbir tarafı olmadığını söyler. “Modernlik Ruhu” adlı eserinde taklitçi modernlik yerine özgün bir modernliÄŸi önermekte, bunun için ise olgunluk(rüÅŸd), eleÅŸtiri ve kuÅŸatıcılık (evrensellik) ilkeleri üzerinden “taklit esaslı özgürlükten özgünlük esaslı özgürlüÄŸü, taklit esaslı akılcılıktan özgünlük esaslı akılcılığı ve taklit esaslı geniÅŸleme yerine özgünlük esaslı bir geniÅŸlemeyi” önerir. Bu baÄŸlamda Hallaq’ın belirttiÄŸi; İslam’ın, modernleÅŸme dışı bir alternatif olma özelliÄŸi taşıyıp taşımadığı tartışmasının yanında küreselleÅŸmeyle beraber Müslümanların bu zeminden topyekûn bir kopuÅŸ gerçekleÅŸtirmesi mümkün deÄŸildir. Ama Hallaq’ın da yukarıda belirttiÄŸi gibi ÅŸu unutulmamalıdır ki, modern dünyanın sorunlarının üstesinden gelebilecek engin bilgi ve birikime, epistemik ve teolojik derinliÄŸe, güç ve imkana sahip yegane din İslam’dır. Bu ruh ve derinlik üzerinden yükselecek bir çaba modernizmin insanlık ailesine yaÅŸattırdığı derin buhrana karşı özgün bir çıkış yaratabilir. Bu özgün çıkış sadece İslam dünyası için deÄŸil aynı zamanda Batı dünyasına da yeniden ulvi deÄŸerleri hatırlatabilir.

İslami hareketler, kökleri maziye dayansa da çağın içinden çıkmış yapılardır. DüÅŸüncenin amel deÄŸeri bulmadığı bir dünyada ameli hayatsallaÅŸtıran ve inancı deÄŸer kılan oluÅŸumlardır. Bu baÄŸlamda on dört asırlık bilgi ve tecrübeyi yeniden dönüÅŸtürme potansiyeline sahip hareketler insanlığa yeni bir umut kaynağı olabilirler. İslami hareket, dün kendisini doÄŸuran ana parametreler üzerinden bugün kendisini sınırlandıramaz. Modernitenin en temel tezi olan ânı ıskalayamaz. Bu baÄŸlamda İslami hareket; tepki üreten, konjonktürel ÅŸartlara kendisini mahkum eden, modernitenin günübirlik siyasi ve politik gündemi üzerinden hareket eden bir yapı olmaktan çok, yerel ve küresel çapta düÅŸünce üreten, takvayı ve salih ameli insanlık için bayraklaÅŸtıran, hak, adalet ve ahlak gibi temel hususlarda insanlığa örnek bir model oluÅŸturmak zorundadır. Bugün modern kabullerin postmodern süreçle beraber tekilleÅŸmesi ve buharlaÅŸmasıyla ortaya çıkan psiko-sosyal buhran karşısında İslamcı tezler daha da fazla önem kazanmaktadır. Taha Abdurrahman’ın “modernite sarhoÅŸluÄŸu” dediÄŸi modernliÄŸin, hayatın bütün alanlarında hakim olmasının yanında, sekülarizmin bir hayat biçimi olarak yaygınlaÅŸtığı günümüzde İslami hareket bütüncül ve ilkesel davranmak, iman ve salih amel ekseninde daha fazla deÄŸer üretmek zorundadır.

 

 

6. ModernleÅŸme ve emperyalizm arasında ne tür bir baÄŸ vardır? Bu baÄŸlamda Osmanlı ve Türkiye modernleÅŸmesi bu süreçten ne kadar etkilendi? Türk modernleÅŸmesinin ayırt edici özellikleri nelerdir?

Batı emperyalizminin en yakın kökleri coÄŸrafi keÅŸifler (iÅŸgaller) ve sömürgecilik anlayışına dayanır. Emperyalizm sadece iÅŸgal ve sömürüye dayanmaz. Aynı zamanda girdiÄŸi yerde onu kendisine benzetmesi, dini ve kültürel temel dinamik ve unsurlarından arındırması, onu yapı bozuma uÄŸratması en temel özelliÄŸidir. ABD ve birçok ülkenin modernleÅŸme sürecinde bu çok yakından müÅŸahede edilebilir. Modernizm, Taha Abdurrahman’nın tespitiyle olgusal olarak Avrupa ve Amerikalıdır. Bu baÄŸlamda ABD ve Avrupa emperyalist yayılmacılığın en baÅŸat örnekleridir. Modernizm, Batı’nın yayılmacılık ideolojisinin adıdır. Demokrasi transferi adı altında iÅŸgal ve soykırımlar gerçekleÅŸtirmiÅŸlerdir. Afganistan ve Irak’ın iÅŸgali ve katledilen yüzbinlerce insan bunun belgesidir.

Osmanlı’nın çöküÅŸündeki en baÅŸat faktör onun kendi öz dinamiklerinden uzaklaÅŸması ve çözümü dışarıda aramasıdır. Kendisini var kılan unsurlar üzerinden erken bir muhasebe yapamamasıdır. Osmanlı’nın çöküÅŸü emperyalist kuÅŸatmaya fırsat vermiÅŸtir. BoÅŸalan alanlar, ithal rejimler ve anlayışlarla doldurulmuÅŸtur. Türk modernleÅŸmesi köklü bir devrim yaparak tüm yerli unsurlardan kendini ayırdı. Türk modernleÅŸmesinin en ayırt edici özelliÄŸi tüm yönleriyle ithal olmasıdır. Özgün olmayan, köklerinden kopuk, dış argümanlar üzerine kurulmuÅŸ bir yapıya sahiptir. Modernizmin en temel iki paradigması olan ulusçuluk ve tam batılılaÅŸma ilkeleri üzerinden bir paye güttü. Yapılan reformlar ve kurulan yeni sistem bu anlayış üzerinden yol aldı. Türk modernleÅŸmesi, Batı tandanslı bir dönüÅŸüm projesidir. Anadolu halkı istibdat ve yasaklarla bu sürece tabi tutulmuÅŸtur.

 

7. "ModernleÅŸme sürecinin sekülerleÅŸmeyi zorunlu kıldığı ve bu süreçte sekülerleÅŸmenin dini deÄŸerleri ortadan kaldıracağı iddiası üzerine ne düÅŸünüyorsunuz? Bu baÄŸlamda, modernleÅŸme ve sekülerleÅŸme arasındaki iliÅŸki nasıl deÄŸerlendirilmeli? Yaygın bir hüvviyet kazandırılan sekülerizm paradigması karşısında İslam/Müslümanlar nasıl var olabilir? Bu hususta neler düÅŸünüyorsunuz?

ModernleÅŸme henüz tamamlanmamış bir süreç. Bu yüzden kendisini yeni kavram ve argümanlarla yeniden dönüÅŸtürüyor, inÅŸa ediyor. Postmodernizm de bu sürecin bir devamı niteliÄŸinde. Postmodernizmle beraber modernizm kendi gerçekliÄŸini, tekliÄŸini sorgulayarak görecelileÅŸtirdi. Bu da modernizme yeni imkan ve fırsatlar sundu. Ama modernizmi var kılan unsur bu deÄŸil. Modernizmin kendi hayatiyetini sürdürdüÄŸü temel sistem ve araçlar var. Sekülarizm, pozitivizm, hümanizm ve kapitalizm/liberalizm bu sistem ve araçlardan bir kısmı. Sekülarizmin Batı’da ortaya çıkması zorunlu bir süreçti. Din, siyasal ve ekonomik olarak hayatın içinde otoritesini kaybetti. OluÅŸan boÅŸluk sanattan edebiyata, mimariden bilim ve tekniÄŸe birçok alanda rönesans felsefesi ve anlayışıyla doldu. Bu baÄŸlamda modernizmin varlığı onu ayakta tutan yukarıdaki temel unsurla mümkündür. Sekülarizm, Hristiyanlığı Batı’da kilise ve imgelere hapsetti. Böylelikle din, siyasal hüviyetini kaybederek ritüellere indirgendi.

İslam dünyası yüz yıldan fazladır seküler yaÅŸamın kıskacında. Dinin toplumsal görünürlüÄŸünün azaltılması, dindarlığın bireyselleÅŸtirilmesi, dinin yasaklarının (helal ve haramın) kamusal yasaklar ekseninde profanlaÅŸtırılması, dini ahlakın iÄŸva edilmesi, modern popüler kültürün bir yaÅŸam biçimi olarak dayatılması gibi birçok sorun ve problemle karşı karşıya. Sekülarizm bu sorunların varlığının zorunlu sebebidir. Bu baÄŸlamda sekülarizmin mümkün olmadığı bir modernleÅŸme biçimi söz konusu deÄŸildir. Böyle bir ÅŸey söz konusu olsa bile bu sekülarizm deÄŸil baÅŸka bir ÅŸey olur.

İslam Batı’nın sahip olmadığı dini, sosyo-kültürel eylem ve ibadet zenginliÄŸine sahip. Bu ise sekülarizme karşı Müslümanlara çok büyük bir güç ve fırsat tanıyor. Dinin hayattan soyutlanması neredeyse imkansızdır. Çünkü İslam toplumlarında din, hayatın kendisiyle bir bütünlük arz ediyor. Bu açıdan Müslüman toplumların örf ve adetleriyle, gelenek ve inançlarıyla görünür olmaya devam etmesi son derece önemli. İslam; bilgi, düÅŸünce ve birikimiyle bir amel dinidir. Hayatın bütününe ibadet nazarıyla bakar. Bu, onu güçlü kılan en önemli donelerden biridir. Takvayı toplumsallaÅŸtırmak, helal-haram bilincini yaygınlaÅŸtırmak, dinin kamusal hayat içindeki rolünü ve görünürlüÄŸünü arttırmak ve laik-seküler siyasal rejimlerin din üzerindeki otoritesine karşı bütüncül bir yaÅŸam modeli ortaya koymak Müslümanların öncelikle yapması gereken en önemli sorumlulukları olsa gerek.

Yorum Yapın