ModernleÅŸme ve sekülerleÅŸme arasındaki iliÅŸki nasıl deÄŸerlendirilmeli? İslam dünyasının modernleÅŸmeyle olan hikayesi nasıl okunmalı? İslamcıların İslam dünyasındaki modernleÅŸmenin ana aktörü olduÄŸu iddiası hakkında neler söylenebilir? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "ModernleÅŸme" dosyasında Prof. Dr. Mustafa Tekin'e sorduk.
1. Modern, modernite, modernleÅŸme ve modernizm gibi aynı kökten üretilen bir çok kavram bizim zihin dünyamızı oldukça meÅŸgul etmekte. Bu kavramların ve modernleÅŸmenin tarihi arka planı hakkında ne söylemek istersiniz. Bu baÄŸlamda modernleÅŸmenin Batı tarihinde bir kesitle özdeÅŸleÅŸtirilmesi ve farklı modernleÅŸme türleri hakkındaki düÅŸünceleriniz nelerdir?
ModernleÅŸme aslında içerik olarak insanın Tanrı ve dünya ile kurduÄŸu iliÅŸki biçimindeki bir kırılma (deÄŸiÅŸim) olarak deÄŸerlendirildiÄŸi taktirde, insanlık tarihinin geri aÅŸamalarında da izlek noktaları takip edilebilecek bir fenomen olarak düÅŸünülebilir. Esasen “modern” kelimesinin ilk kullanılışını miladi beÅŸinci yüzyıla kadar geri götürenler, bu kelimenin önceki dönemden bir farklılaÅŸmayı ifade ettiÄŸi üzerinde dururlar. “Hemen”, “ÅŸimdi”ye olan vurgusu dünyaya doÄŸru dikkatleri yoÄŸunlaÅŸtırır. Fakat benim kastettiÄŸim; modernlik insanın Tanrı ve kendisinin konumuna dair yaptığı farklı bir okumayı anlatır. Bu yönüyle tarihe yayılmıştır denilebilir.
Fakat Batı’da 12. Yüzyıldan baÅŸlayarak tedrici ÅŸekilde geliÅŸen bir dünya görüÅŸünün adı olmak bakımından anlamı bulunmaktadır. Külli bir farklılaÅŸmayı ifade eden modernlik, insanın Tanrı’ya referans vermeden bir dünya kurma giriÅŸimi ÅŸeklinde tanımlanabilir. Burada Tanrı’yı kesin bir inkar olmayıp, Tanrı ve insanın konumlarının deÄŸiÅŸimi söz konusudur. Temel deÄŸiÅŸim noktası; artık insan ve evren Tanrı’dan hareket edilerek deÄŸil, insandan hareket edilerek tanımlanacaktır. Descartes, kendi varlığını kendisine dayanarak ortaya koyuyordu. Bu ise uzun vadede insanın “ÅŸey”leri deÄŸiÅŸtirme cüretini göstermesi demekti. Hasılı modernlik söz konusu olduÄŸunda, Tanrı-insan iliÅŸkisinin dönüÅŸümünden bahsetmeden sahici bir tartışma yapılamaz.
ModernleÅŸmenin geliÅŸim aÅŸamaları son kertede batı dünyasının çoklu dinamikleri ve katkılarına dayanmaktadır. Bugün yaÅŸamakta olduÄŸumuz süreç, Batı’daki bu külli dönüÅŸümün oluÅŸturduÄŸu bir forma yaslanmaktadır. Fakat burada farklı ülkelerin farklı dinamikleri kadar, sosyo-ekonomik, siyasal ve kültürel geliÅŸmelerin de sürece etkilerinden bahsetmeliyiz. Bununla birlikte modernitenin paradigmasının Batı eksenli geliÅŸimi gözlerden uzak tutulmamalıdır. ModernleÅŸmenin farklı türleri ve çoklu moderniteler farklı modernleÅŸme tecrübelerine atıf yapmakla birlikte, bunların (özellikle müslüman toplumların) paradigma sorununu nasıl aÅŸtıkları/aÅŸacakları konuÅŸulmadan saÄŸlıklı bir tartışma mümkün deÄŸildir.
2. İslam dünyasının modernleÅŸme ile olan hikayesini nasıl okuyorsunuz? Bu gün bu hikayenin neresindeyiz?
İslam dünyası modernleÅŸme ile belirli zorunluluklar üzerinden karşılaÅŸtı. “İslam dünyası niçin geri kaldı?” sorusu etrafında Batı dünyası ve modernitesi ile kurulan iliÅŸkiler bugüne kadar farklı formlar kazanarak gelmiÅŸtir. Daha önce Batı’ya “küffar” olarak varolan Osmanlı’nın bakışı, daha sonra orada modern bir sistem, insan ve ülke görmek ÅŸekline evrilmiÅŸtir. Esasen yukarıdan aÅŸağıya bir karakter sergileyen Türkiye’deki modernleÅŸme hareketleri, büyük oranda Batı ile aradaki mesafeyi giderme ve “geri”liÄŸi aÅŸmaya yönelik pratik bir amaca matuf olmuÅŸtur. Bu pragmatizm büyük oranda modernliÄŸin zihni arkaplanında yer alan paradigmanın ya görülmesini engellemiÅŸ ya da ihmalini saÄŸlamıştır.
İslam dünyasının modernlikle ciddi bir yüzleÅŸme yapması gerektiÄŸi gerçeÄŸi hala ortada bir görev olarak durmaktadır. Fakat büyük oranda modernitenin sonuçları olan teknolojiye odaklanmış olan müslüman zihinler, belki 40-50 yıl önceki dirençlerinden bile vazgeçmiÅŸ durumda görünmektedirler. Gündelik hayatın farklı alanlarında baÅŸarısızlık yaÅŸadıkça ve hatta Batı karşısında bu baÅŸarısızlıklar daha bariz görününce, nerede yanlış yapıldı sorusu etrafında fakat yine cevapları pragmatik olan kısa bir muhasebe yapılmaktadır. Åžu anda gelinen noktanın büyük oranda moderniteye bir teslim olmuÅŸluk hali olduÄŸu düÅŸüncesindeyim. Özellikle Müslümanlar modernitenin nimetleri içerisine bu kadar gark olmuÅŸlarken, külli bir sorgulamanın beklenemeyeceÄŸi kanaatini taşıyorum.
3. İslami Hareketler ve İslamcılar ile modernleÅŸme arasında kurulan iliÅŸkiler ve çatışma noktaları hakkında oluÅŸan literatür hakkında sizin kanaatleriniz nelerdir? İslamcıların İslam dünyasındaki modernleÅŸmenin ana aktörü olduÄŸu İslamcılığın da modernleÅŸmenin bir sonucu olduÄŸu söylemi hakkında siz neler düÅŸünüyorsunuz?
İslamcılık Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkan bir düÅŸünce ve hareket olarak tabii ki modern karakterlidir. Onun modernliÄŸi, bir kısmıyla kullandığı araç ve söylemlerden bir kısmıyla da içinde bulunduÄŸu koÅŸullardan kaynaklanmaktadır. Nitekim İslamcılık da “İslam dünyası niçin geri kaldı?” sorusu etrafında düÅŸünerek batının jargonuyla düÅŸünmeye baÅŸlamıştır. Bununla birlikte İslamcılık ilk çıktığında geri kalışın sebebini İslam’dan uzaklaÅŸmaya baÄŸlamakta ve ÅŸu üç ilkeye atıfta bulunmaktaydı. Bunlar, Kur’an ve Sünnet’e dönüÅŸ, cihadın canlandırılması (ki o günkü koÅŸullarda iÅŸgal ve sömürüler yoÄŸundu) ve ictihad kapısının açılması. İslamcılığın bugüne gelen tarihine bakıldığında, batı ve modernite karşısında belirli dirençler geliÅŸtirdiÄŸini söyleyebiliriz.
İslamcılığın ve İslami hareketlerin modernite eleÅŸtirileri ise zaten öncelikle Batı’nın kendi içinde kendisini eleÅŸtirisine dayanmaktadır. Yine de Batı ve modernite eleÅŸtirisi noktasında İslamcılar bir literatür geliÅŸtirmeye çalışmışlardır. Fakat 1990’ların sonu itibarıyla İslamcıların entelektüalitesi zayıflamış ve hatta giderek modernite eleÅŸtirilerini de zayıflatmışlardır. Bu baÄŸlamda İslamcıların önemli fonksiyonlarından birisi, İslam’ın Batı modernitesi karşısında bütüncül bir bakış açısı olduÄŸu noktasında dirençler saÄŸlamış olmasıdır.
Osmanlı’dan bugüne kadar Türkiye modernleÅŸmesinin genel karakteristiklerinden birisi, yukarıdan aÅŸağıya (yani devlet düzeyinden halka doÄŸru) bir seyir izlemiÅŸ olmasıdır. Bununla birlikte toplum düzeyinde rıza üreterek, hem halk düzeyinde modernleÅŸme lehinde talepler yaratıp hem de bu talepleri yerine getirmeye çalışan modernleÅŸme çizgisinde İslamcılar önemli oranda meÅŸrulaÅŸtırma iÅŸlevi görmüÅŸlerdir. Çünkü ciddi bir gerilim noktası olan modernleÅŸmenin içerimleriyle uyum, ancak modern bir İslami söylemi ile mümkün olmuÅŸtur. İslamcılar doÄŸrusu bunu saÄŸlayabilmiÅŸlerdir. Fakat İslamcılar Batı ve moderniteyi aÅŸmayı baÅŸaramamışlardır.
4. Gelenek ve modernlik birbirine muhalif söylemler midir? İslamcılar gelenek ve modernlik denklemini doÄŸru bir ÅŸekilde formüle edebildiler mi?
Modernlik kendisini gelenek karşıtı olarak konumlandırmaktadır ki, bu anlamda “modernite gelenek tutmaz” diyebiliriz. Zaten “hemen” ve ÅŸimdi” kavramlarını öne çıkarak modernliÄŸin gelenekle iliÅŸkisinde iki boyut öne çıkar. Birincisi, sürekli “ÅŸimdi”nin öne çıkarılması bir geleneÄŸin oluÅŸmasını engeller. İkincisi, gelenekle baÄŸlantılı deÄŸerler modernitenin bir yerleÅŸiklik kazanmasının önünde engeldir. Söz gelimi; gelenek bir anlamda kolektivitedir, ailedir, dayanışmaya dayalı sosyal aÄŸlardır. Modernite ise bunları deÄŸiÅŸtirmeye uÄŸraÅŸmaktadır.
DoÄŸrusu İslamcıların modernlikle gelenek arasında doÄŸru bir denklem kurduklarını söyleyemem. Bu noktada İslamcılarda iki tavır öne çıkmış görünmektedir. Birincisi, modernite ile baÅŸ etmek üzere tamamıyla geleneksel İslami söylemi öne çıkarmak. Tabii ki bu söylem modernite ile baÅŸa çıkabilecek durumda deÄŸildir. İkincisi de, post/modernleÅŸtirilmiÅŸ bir dil içinde konuÅŸan İslamcı söylem de ortaya çıktı. Bu ise zaten indirgemeci bir ÅŸekilde konuÅŸtuÄŸundan kendi paradigması üzerinden bir söylem geliÅŸtirememiÅŸtir. BilindiÄŸi üzere 1980’lerde Türkiye’de baÅŸlayan gelenek eleÅŸtirisi, bugün gelinen noktada “gelenek” kavramını her türlü referans olmaktan çıkarmıştır. İslamcılar bugünün İslam’ını ve dilini üreterek problemlerini çözmek yerine, feodal dönem iliÅŸkilerinin belirlediÄŸi dil ve durumlarını “İslami” olarak sunumlamaktadır.
5. Wael Hallaq'ın da üzerinde durduÄŸu gibi İslam, modernleÅŸme dışı bir alternatif olma özelliÄŸini koruyor mu? İslami hareketlerin ya da İslamcıların bu baÄŸlamdaki yetenekleri nelerdir?
Müslümanlar kendi “bugün”lerini inÅŸa etmek durumundadırlar. Bu temel görev, öncelikle İslam’ın paradigmasını merkeze yerleÅŸtirerek bir inÅŸa ile gerçekleÅŸebilir. “İslam modernite dışı bir alternatiftir” sözü bana müslümanların kendi üzerine kapalı olmaya meyilli bir perspektifi çaÄŸrıştırdığı için olumlu gelmiyor. Müslümanların kendilerini yeniden inÅŸa etmelerinin üç adımından bahsedilebilir. Birincisi, gelenekle saÄŸlıklı bir iliÅŸki kurmak. Bu saÄŸlıklı iliÅŸki, bir yandan islam düÅŸüncesinin kendisini bir geleneÄŸe yaslaması gerektiÄŸi için gelenekle bir kopuÅŸ yaÅŸamama; diÄŸer yandan tüm müktesebatı içermesi sebebiyle geleneÄŸin ciddi bir eleÅŸtiri ve kritiÄŸini yapmak. İkincisi, baÅŸta Batı olmak üzere dünyanın farklı kültürlerindeki müktesebatla temas kurarak, onları kritik etmek ve onlarla yüzleÅŸmek. Üçüncüsü, içinde yaÅŸadığı zaman dilimindeki problemleri ele alarak geleneksel müktesebat ve Batı düÅŸüncesi üzerine yaptığı bu kritikleri deÄŸerlendirmeye alarak bir inÅŸayı gerçekleÅŸtirmek. Bu söylediÄŸimiz bir sentez ya da yamama yaklaşımı deÄŸildir. Batı modernitesi ile çatışma ve uyumun dışında onu aÅŸma giriÅŸimidir. Zaten her dönemin inÅŸası, ancak birikim ve müktesebatları deÄŸerlendirerek mevcudu aÅŸma giriÅŸimleriyle gerçekleÅŸecektir.
6. ModernleÅŸme ve emperyalizm arasında ne tür bir baÄŸ vardır? Bu baÄŸlamda Osmanlı ve Türkiye modernleÅŸmesi bu süreçten ne kadar etkilendi? Türk modernleÅŸmesinin ayırt edici özellikleri nelerdir?
Modernite elbette bir dünya görüÅŸü olarak paradigmaya sahiptir ve o paradigmasının perspektifinden dünyayı tanımlar. Modernitenin tüm dünya ölçeÄŸinde yaygınlık kazanmasında tabii ki bu düÅŸünsel arkaplanın bir önemi ve etkisi vardır. Bununla birlikte modernitenin yaygınlaÅŸmasında iki faktörü daha zikretmek gerekmektedir. Bunlar; askeri iÅŸgaller yani militarist güç ile sömürü yani emperyalizmdir.
Modernite bir zihniyet olarak “ilerleme” düÅŸüncesinden mülhem, diÄŸer kültür, din ve gelenekler üzerine hiyerarÅŸik bir bakış açısı kurar. Daha önce insan ile tabiat arasında yaratılan dualite, batı modernitesi ile diÄŸer kültür arasında da kuruldu. Bu ise her halükarda Batı’nın diÄŸerleri üzerine egemenliÄŸi demektir. Dolayısıyla modernite her bakımdan emperyal bir nitelikle dünyada tebellür etmiÅŸtir. Modernitenin farklı uÄŸrak noktalarından olan coÄŸrafi keÅŸifler, ileri boyutta bu emperyal amaçların daha sistematik hale gelmesini sonuçlamıştır. Batı modernitenin bu teknolojik geliÅŸiminde ve zenginliÄŸinde diÄŸer ülkelerin sömürülmesi önemli bir yer teÅŸkil etmektedir.
Elbette Osmanlı’nın son döneminden itibaren bu emperyal pratikler müslüman toplumlarını ciddi olarak etkilemiÅŸlerdir. Bu arada Türkiye, diÄŸer müslüman ülkeler gibi açık iÅŸgale uÄŸramamıştır. İşgale uÄŸrayan diÄŸer müslüman ülkeler 1950’lerden itibaren özgürlüklerine kavuÅŸmaya baÅŸlamışlardır. Bu tarihe kadar batı modernitesi, baÅŸta Afrika ve OrtadoÄŸu olmak üzere açık iÅŸgal ve sömürüsünü devam ettirmektedir. Bu tarihten itibaren postkolonyal bir süreç baÅŸlamıştır. SömürgeleÅŸmenin hız kesmediÄŸi bu konjonktürde açık iÅŸgal sona ermekle birlikte emperyal politikalar devam etmiÅŸtir. Aslında bugün zihni sömürgeleÅŸ(tir)me diyebileceÄŸimiz bu süreç, müslüman toplumların kendi kendilerini zihinsel olarak sömürgeleÅŸtirmelerinin bir sonucu olarak iÅŸlemektedir. Burada temel problem; artık kiÅŸilerin kendilerini sömürülüyor ÅŸeklinde algılamamaları; hatta daha ötede Batı’yı bir kurtarıcı olarak görmeleridir. Bugün bilhassa yeni neslin geleceÄŸini Batı’da görmesi üzerine iyi düÅŸünmek gerekmektedir.
7. "ModernleÅŸme sürecinin sekülerleÅŸmeyi zorunlu kıldığı ve bu süreçte sekülerleÅŸmenin dini deÄŸerleri ortadan kaldıracağı iddiası üzerine ne düÅŸünüyorsunuz? Bu baÄŸlamda, modernleÅŸme ve sekülerleÅŸme arasındaki iliÅŸki nasıl deÄŸerlendirilmeli? Yaygın bir hüviyet kazandırılan sekülerizm paradigması karşısında İslam/Müslümanlar nasıl var olabilir? Bu hususta neler düÅŸünüyorsunuz?
Birinci soruyu cevaplarken belirtmiÅŸtim. ModernleÅŸmenin sacayaklarından birisi sekülerleÅŸmedir. DoÄŸrusu amacını kendi içkinliÄŸinde ve dünya ile sınırlanmış bir ÅŸekilde belirleyen modernitenin tabii ki temel stratejilerden birisini sekülerleÅŸme oluÅŸturmuÅŸtur. Modernitenin cenneti dünyada kurma teÅŸebbüsü olarak okunması, onun nihai sınırlarının dünya olduÄŸunu da bize göstermektedir. Modernitenin erken zamanlarında, sekülerleÅŸmenin kaçınılmaz biçimde yaygınlaÅŸacağı üzerine teoriler geliÅŸtirilmiÅŸtir. Fakat bu modernliÄŸin kendi kurgusu ve beklentisidir ve bugün gelinen noktada gerçekleÅŸmemiÅŸtir.
Dolayısıyla sekülerleÅŸmenin dini deÄŸerleri ortadan kaldıracağı iddiası yalanlanmış görünmektedir. Esasen bu iddianın gerçekleÅŸmesi de kanaatimizce pek mümkün deÄŸildir. Zira insanın en önemli niteliÄŸe “aÅŸkın” boyutlu olması ya da “aÅŸkın”a müracaat ederek kendisini kurmasıdır. Dikkat edilirse Peter L. Berger gibi teorisyenler klasik sekülerleÅŸme teorisinden geri çekilmiÅŸlerdir. Fakat bugün post/modern dönemde yeni dinsellikler ortaya çıkmaya baÅŸlamıştır. KurumsallaÅŸmış dine yönelik eleÅŸtiri ve geri çekilmeler devam ederken, postmodern dinimsi yapılar, spritüel ayinler hatta seküler kutsallar insan hayatında kendi yerlerini almışlardır. Bu durum, bir yandan dinin insan için vazgeçilemezliÄŸine iÅŸaret ederken, diÄŸer yandan insan(lığ)ın yeni dinsel inÅŸalar yaptığını anlatmaktadır.
Fakat her halükarda modernleÅŸmenin belirli ölçüde toplumlarda sekülerleÅŸme eÄŸilimleri yarattığını söyleyebiliriz. Müslümanların belki üzerinde düÅŸünmeleri gereken ÅŸey; dünyada yaÅŸayan varlıklar olarak kendi düÅŸünce ve pratiklerindeki referans sistemlerini yeniden gözden geçirmeleridir. Mütevazi peygamberi yaÅŸama tekrar bakmalarıdır.