Hama'dan Amman'a: Fedakâr Bir İslami Hareket Öncüsü Said Havvâ

Said Havvâ, 27 Eylül 1935'te Suriye'nin Hama kentinde dünyaya geldi. Lise yıllarının sonuna kadar yaşamını bu şehirde sürdürdü. Lisede (İbn Rüşd Lisesi) tanıştığı hocalarından Muhammed El Hamid vasıtasıyla 1950'li yılların başında Müslüman Kardeşler Cemaati ile tanıştı. 1956'da Şam Üniversitesi bünyesinde açılan Külliyetü’ş-Şerîa’ya kaydoldu. İleride kendisini Müslüman Kardeşler Hareketi içerisinde hem teorik hem de hiyerarşik önemli noktalara taşıyacak dönemlerin hazırlayıcısı olarak, burada kurucu dekan Mustafa Sıbai ile yakın bir ilişki kurdu. Bu dönemde hem İslami ilimlerde tahsilini devam ettirmiş hem de Müslüman Kardeşler içinde önemli görevler almıştır. Fakülteden mezun olup öğretmenlik mesleğine adım attığı 1961 yılından, Suudi Arabistan'a öğretmenlik görevi için gittiği 1966 yılına kadar hem Baas rejimi ile mücadelede hem de İhvan’ın farklı şehir teşkilatları arasındaki çatışma ve gerilimlerinde önemli roller almıştır.

1964'te Mervan Hadid’in öncülüğünü yaptığı ilk ayaklanma girişiminde silahlı mücadeleyi doğrudan desteklemese de grev ve toplu görüşmeler sırasındaki ayaklanmalara yardım etmiştir. Bu yılda yaşanan siyasi olaylardan sonra Müslüman Kardeşler birimlerinde meydana gelen teşkilat değişikliğinde Hama sorumlusu olarak belirlenmiştir. Öğretmenlik görevini tamamlayıp döndüğü Suudi Arabistan'dan sonra 1971 yılında Hama’da anayasa çalışmalarına yönelik protestolarda meydana gelen olaylar gerekçe gösterilerek hapse atılmıştır. Beş yıl süren bu dönemde ilmi çalışmalar ve yayın faaliyetleri ile meşgul olmuştur. 1978 yılında hapisten çıktıktan sonra, Müslüman Kardeşler’in Hama ve diğer bölgelerdeki üst kademe yetkililerinin ısrarıyla Ürdün’e gitmiştir. Burada Suriye İhvanı ile olan irtibatını sürdürmüştür. Yine bu dönemde Baas rejiminin baskıları sebebiyle yurt dışına gitmek zorunda kalan İhvan mensuplarına destek imkânı bulmuştur. Aynı süreçte Suriye İhvanı içindeki Hama, Halep ve Şam fraksiyonları arasındaki ayrılıkları giderme ve koordinasyonu artırma yönünde faaliyetlerde bulunmuştur. Bu bağlamda 1980 yılında Adnan Saadeddin ve Muhammed Ebû Nasr el-Beyânûnî ile, Suriye İslam Cephesi’ni kurmuştur.  Yine bu dönemde Baas rejiminin baskılarını artırması üzerine Müslüman Kardeşler için silahlı mücadeleye onay vermesi şeklinde anlaşılan beyan ve kararları gündeme gelmiştir.

1978 yılında Suriye’de toplumsal anlamda önemli bir potansiyeli olan mevlid kutlamaları sırasında ve öncesinde bu söz konusu mevlid temalı toplantıların yönetime karşı bir devrim hazırlığı niteliğinde olduğu basın ve yönetim kadrolarında gündeme geldiğinde Said Havvâ, Şeyh Habenneke el-Meydânî gibi isimler tekrar rejimin baskı ve gözetimi altına girmiştir. 1982 yılında gerçekleşen kanlı Hama olaylarına kadar da Said Havvâ gözaltı ve takibat dalgalarından korunmak için yine cemaatin ısrarı neticesinde Ürdün’de ikamete devam etmiştir. Burada kasten Ürdün İhvanı ile resmî bir iletişime ve organize bir faaliyete geçmediği bizzat kendi ağzından ifade edilmiştir. 1982 yılında hem cemaat içinden, fakat yine cemaatin bilgisi dışında, oluşan birtakım silahlı faaliyetlerin getirdiği siyasi atmosfer, hem de cemaat içerisinde devam eden klik tartışmaları ve yönetim ihtilafları, sağlığı da günden güne zayıflayan Said Havvâ için bir dönüm noktası olmuştur.[1] Sözünü ettiğimiz bu girift aşamanın ardından Said Havvâ Hama özelinde olsa da genel bir mesafe koymak suretiyle Müslüman Kardeşler içerisindeki resmî görevinden ayrılmıştır.

Gözaltı süreçleriyle başlayıp cemaatten resmî olarak ayrılmasına kadar varan süreçte Pakistan, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve ABD gibi ülkelerde bilhassa İslami yapıların ve öğrenci kulüplerinin konferans ve seminer tertiplerinde konuşmacı ve katılımcı olarak yer almıştır. Hatıralarından anladığımız kadarıyla 1982 yılında Suriye Müslüman Kardeşler yapısından resmî görev noktasında ayrıldıktan sonra, kendisinin iradesi ve bilgisi dışında, Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi’nin küresel anlamda faaliyetlerini tartıştığı ve masaya yatırdığı Uluslararası İrşat Bürosu şeklinde isimlendirilebilecek bir yapıya aday olarak belirlenmiştir. Bahsi geçen büroda iki meselede özgün fikirleriyle öne çıkmış ve yine bu iki meselede cemaatin diğer yönetici kadrolarıyla ters düşmüştür. İlk olarak Müslüman kardeşlerin hükümetlerle olan ilişkilerinde daha yumuşak ve esnek denilebilecek bir yöntemi teklif etmiş ve bu önerisi cemaatin diğer yönetici mensupları tarafından belirli bir düzeyde taviz olarak değerlendirilmiştir. Diğer yandan sufi kimliği hem kitaplarında hem de hayatında ön planda olan Said Havvâ, Suriye İhvanı bünyesinde salavat ve zikir meclislerinin kurumsal hale gelmesi ve devamlı olmasını önermiştir. Bu iki meseleyle gündeme geldiği ve ön plana çıktığı irşatlık ofisinden hem sağlık sorunlarını hem de 1980 yılından itibaren değişen ruhsal durumunu gerekçe göstererek istifa etmiştir. 1984 yılına denk gelen bu istifası onun Müslüman Kardeşler içerisindeki son istifası olacak, bu tarihten sonra herhangi bir organik ve resmî görev almayacaktır. Gitgide ilerleyen sağlık sorunları 1986 yılına gelindiğinde kısmi felce kadar varmıştır. Artık son raddeye gelen sağlık sorunları hayatının vazgeçilmezi haline gelen inziva sürecini daha da perçinlemiş ve sözünü ettiğimiz sufi kimliğini daha da vurgulu hâle getirmiştir. Bu tarihten itibaren onun evi; ziyaretine gelenler için bir tecrübe aktarımı kaynağı ve danışma ofisi haline gelmiş, kalan ömründe yazdığı kitapların telif mekânı olarak tarihe geçmiştir. Çocuk yaşlarından itibaren ortaya koyduğu eğitim faaliyetleri, gençlik yıllarından itibaren hayatından eksik olmayan siyasi çabaları, İslam’ı bugünün insanları için daha anlaşılır ve yaşanır kılma idealinin ürünü olan kitap yazımı ile geçen hayatı, hapishanelerde ve sürgünlerde adım adım erittiği ömrü 9 Mart 1989 tarihinde Ürdün'de son bulmuştur.

Said Havvâ küçük yaşlarından itibaren toplumsal olayları ve kitleleri okuma becerisini gözler önüne sermiştir. Aile içerisinde meydana gelen birtakım hadiseler onu çok erken dönemlerden itibaren sorumluluk alan; olayları, işleri ve ilişkileri yöneten bir insan hâline getirmiştir.

Babasının birkaç adli vaka sebebiyle dönem dönem evin sorumluluğundan uzak kalmasının bir sonucu olarak kendisi, ailenin geçimini uzun süre üstlenmiştir. Yine sözünü ettiğimiz çocukluk döneminin bir ürünü olarak babaannesinin bütün ekonomik zorluklara ve ailevi problemlere rağmen Said Havvâ’nın eğitimi konusunda ısrarcı olduğu anlaşılmaktadır. Kendisi hatıralarında genel olarak ilme, eğitime ve okumaya olan iştiyakını babaannesinin yıllar önceki çaba ve öğütleriyle özdeş hâle getirmiştir.

Lise çağından öncesine dayanan bir bağ ile bağlı olduğu Müslüman Kardeşler teşkilatıyla olan ilişkisi, Suriye’nin geneline yansıyan, bir anlamda halk dindarlığının en yüksek seviyesini temsil eden, toplumun farklı katmanlarına yayılmış doğal bir dindarlık sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gençlik öncesi yaşlarından itibaren toplum içinde medya veya yönetim kanalıyla İslam’a yönelik sözlü ve fiilî saldırılara karşı toplumda zaten var olan hassasiyeti ve tepkiselliği Said Havvâ da bünyesinde en yüksek temsilde barındırmıştır. İslam, Suriye’nin geneli için üzerinde yaşadıkları vatanı vatan kılan, bir arada bulundukları toplumu toplum hâline getiren temel öge olarak her zaman canlılığını korumuştur.

Suriye’nin sosyal yapısındaki çeşitlilik, özellikle Sünnî Müslüman çoğunluğun birtakım meselelerde siyasi kararlar ve riskler alacak kadar hassas olmasını gerektirmiştir.

Özellikle Fransız işgalinden sonra bir şekilde yönetime gelen kadroların genelde azınlık çevrelerinden seçilmesinin Suriye’nin yukarıda sözünü ettiğimiz asli İslami hüviyetine kavuşmaması için kasıtlı olarak ortaya konmuş bir strateji olduğu bizzat Said Havvâ'nın ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla bu stratejinin bir sonucu olarak askerî ve idari alanlarda iş başına gelmiş, kritik kadroları doldurmuş gayrimüslim unsurlara karşı oruç, namaz gibi İslami şiarları savunma gibi İslam’ın sosyal yönünü daha görünür kılan meselelerde bilhassa Said Havvâ’nın yaşadıkları ve anlattıkları sözünü ettiğimiz bu hassasiyetin birer kanıtı gibidir.

Söz gelimi, askerde oruç tuttuğu için azınlık mensubu bir komutan tarafından tahkir ve takibe uğrayan askeri, müdafaa için nasıl bir araya geldiklerini anlatırken dilinden dökülen heyecan bu sosyal potansiyelin de bir göstergesidir.

Daha önce dile getirdiğimiz üzere Said Havvâ’nın uzlaştırıcı ve birleştirici tutumu hapis hayatında dahi etkili olmuştur. Öyle ki bir siyasi hesapla Müslüman Kardeşler mensuplarıyla birlikte bulundukları koğuşa getirilen Hristiyan ve Nusayri mahkumlara karşı bir anlamda İslam davetini yansıtan bir üslup kullanmış, onların İslam’ı ve Müslümanları doğru tanımasına ve en azından saygı duymasına vesile olacak bir muamelede bulunmuştur.

Hayatının hemen her alanında sorumluluk bilinci kendisine hâkim olmuş, sıkıntı ve zorluğun çok ileri düzeyi diyebileceğimiz idam cezalarında dahi arkadaşlarını geriye çekerek, kendini öne atmasını bilmiştir. Beş yıllık hapis hayatının önemli bir kesitinde yönetime direkt muhatap alarak yazdığı mektupta, Anayasa Olayları diye tarihe geçen hadiselerde yalnızca kendisinin sorumlu olduğunu, diğer arkadaşlarının mesul olmadığını, dolayısıyla ceza almamaları gerektiğini belirtmesi sanırız tespitimiz için yeterli bir dayanaktır. Bu mektup hadisesinin ardından sözü edilen arkadaşlarına tahliyeleri esnasında bizzat eşlik etmiş, âdeta arkadaşları için kendisini feda etmiş biri olarak onları tek tek uğurlamıştır.

Said Havvâ, eğitimci kimliğinin ve İslami teşkilatçı yönünün bir sonucu olarak yazın hayatının tam kalbinde yer almış, daha önce sözünü ettiğimiz bir davet anlayışıyla İslam’ı bugünkü akımlara ve saldırılara karşı korumak için birçok eser ortaya koymuştur. Bu eserlerin önemli bir kısmının taslak hâlleri hapishane hayatının ürünüdür. Kendi ifadesiyle “yöntem” yani “esas” serisini (el-Esâs fi’t-Tefsîr, el-Esâs fi’s-Sünne), Allah temalı yazdığı seriyi ve bunların alt dallarını oluşturan İslami teşkilat ve çalışmalara yönelik strateji temelli eserlerini (Allah Erinin Stratejisi, Allah Erinin Ahlak ve Kültürü vs.) hayatının farklı dönemlerinde gözden geçirerek ve tashih ederek yayına hazırlamıştır.[2] Özellikle tefsir alanında gündeme getirdiği “tenâsübü’l-âyât ve’s-suver” (âyet ve sûrelerin birbiriyle uyumu) teorisi modern dönem tefsir tartışmalarında kendisini önemli bir noktaya taşımıştır.

Said Havvâ, sufi kimliğiyle birlikte ehli sünnet merkezli anlayışını hem çalışma anlayışında hem de kitaplarında belirgin bir şekilde ortaya koymuş ve bunu menhecinin mihengi hâline getirmiştir.

Yararlanılan Kaynaklar

Hilal Görgün “Saîd Havvâ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: TDV Yay., 2008, 38/560-562.

Said Havvâ, Hatıralarım, Tecrübelerim ve Tanıklığım, Nida Yay., İstanbul: 2020.

Said Havvâ, el-Medhal ilâ Da‘veti İhvâni’l-Müslimîn, Beyrut: Mektebetü Vehbe, ts.

Haluk Zahid Kızılyer

 

 

[1] Hatıralarında 1982 Hama olaylarına detaylı yer vermeyişi üzerinde durulması gereken bir konudur.

[2] Eserleri ve içerikleri hakkında hadis anlayışına dair bir sonraki yazımızda daha detaylı bilgi vereceğiz.

Yorum Yapın