Gölgesinde Oturduğumuz Ağaç

“Ne oldu bu şehre birdenbire? Yerden biter gibi vahşi binalarla doldu. O güzelim asmalı kahvenin yerinde şimdi yeller esiyor. Her gün sulanıp süpürülen, akşam serinliğinde bir ıslak toprak kokusu ile karışık, zümrüt gibi salatalık, tere, maydanoz; icabı halinde kavun, karpuz, sırık domatesi lüks lambası ışıkları altında efsanevi görünüşleri ile pırıl pırıl manavlar. Faytoncu durakları, seyyar esnaf tablacılar silindi. Hem de farkında olmadan. Arsalar, borsalar yüzbinlere fırladı. Her köşe başında, gözlerinde siyah bant taşıyan bir emlakçı peyda oldu. Her sokaktan, pardon, her mahalleden bir milyoner fışkırır oldu. Bu şehri inşaatlar istila etti… bir şeyler oldu bu şehre.” Mustafa Kutlu’nun 1970 yılında yayımlanan ilk hikâye kitabı Ortadaki Adam’da kentleşmenin yarattığı şaşkınlık hâli bu satırlarla ifadesini bulmuş olur. Zamanla muhteva, teknik, üslup, dil ve anlatım değişse de bir tema olarak toplumsal değişim, onun hikayelerindeki muharrik güç olarak yerini korumuştur.

Kentleşme ve göç olgusu, tarihin ve toplumların yaşadığı büyük savrulmalardan, kıvrılma ve inşirah zamanlarından biri olarak zuhur etti. Toplumlar yeni baştan harmanlandı. Geleneksel insan ilişkilerinin liberal sistem karşısında dayanma kabiliyeti kalmadı. İnsanı ve toplumu bu yeni realite üzerinden okumak, temayüllerini bu seviyeden anlamak gerekiyor. Modernlik eleştirisi, etrafını kuşatan gerçekliği görebilmek için önemli olsa da bir müddet sonra insanı anlamak adına yavan kalıyor. Nihayetinde modern şehirlerde yaşıyor, hastalandığımız zaman modern tıbbın imkânlarıyla tedavi oluyoruz. Modern eğitim kurumlarında öğrenim görüp kamusal alandaki rolümüze bürünüyoruz. Teknolojiyle kurduğumuz rabıta bağımlılık seviyesine ulaştı. Hâl böyle iken modernizmi eleştirip durmak moral bozukluğundan öteye geçirmiyor insanı. Yaraları sağaltacak, kırıp dökmek yerine onaracak bir söyleme ihtiyaç var. Kutlu da bunun farkında olarak şunları söylüyor: “Biz belki de çarığı, karasabanı son gören, yaşayan insanlarız. Bizimle birlikte eski dünya yıkıldı. Yeni bir dünya da -kendi insanımız, ülkemiz, fikriyatımız, hissiyatımız için söylüyorum- inşa edemedik.” Kurulan yeni dünya düzeni bize ait renkleri, şekilleri, değerleri, hassasiyetleri hasılı insan olmaktan kaynaklanan farkımızı ortadan kaldırdı. Kutlu, hikâyeleriyle toplumun gizil bir güç olarak bünyesinde barındırdığı bu farkı yeniden yürürlüğe koymaya odaklanmıştır.

Kentleşmenin tazyikiyle insan ve eşya hızlı bir şekilde yer değiştirdi. Kendi bağlamından kopan şeyler değer ve anlam kaybına uğradı. Bunun neticesinde sosyal ve kültürel değişim, kentleşme olgusu ve göç, edebiyatın ana omurgasını oluşturdu. İlk hikâyelerinden itibaren bu omurgaya bağlanan Kutlu’nun anlayışında göç, yabancılaşma, ilişkilerdeki çözülme, arada kalan insanın trajedisi, değişimle gelen yozlaşma insanın maruz kaldığı bir zulüm olarak kendini gösterir. Sözlükte zulüm için, bir şeyi ait olduğu yerin dışında başka yere koymak anlamı verilir. Eşyayı hakikatine aykırı kullanmak, yer ve zaman, nitelik ve nicelik olarak az veya çok hakkını elinden almaktır. Bu anlamda zulmün karşıtı adalettir. Adalet ise, her şeyi yerli yerine koymak, her şeyi yerli yerinde yapmak, hakkını vermek anlamına gelir. Basit örnekler vermek gerekirse; yaya kaldırımına araç park etmek, gereğinden fazla yemek, uyumak, konuşmak; vücut üzerinde çirkin tasarruflarda bulunmak adaletin yerini zulmün aldığı durumlardır. Kentleşmenin insanı yerinden etmesi de bir anlam ve değer kaybına neden olduğundan zulüm olarak değerlendirilebilir. İnsan, kendi hakikatine uygun olmayan bir bağlama göç etmiştir. Bu kötülük karşısında solan renklerin özünü arayıp yansıtmak Kutlu için temel bir güdü haline gelir. Hikayeleriyle adaleti ikame etmenin peşine düşer. Bunu da insanı ve eşyayı olması gerektiği yere taşıyarak yahut yeni yerinde anlamını muhafaza etmesini sağlayarak yapmaya çalışır.

Nihan Kaya “Mustafa Kutlu, ondan bir şey aldığınızda aldığınızı hissetmediğiniz ve vermiş olduğunu size bir daha asla hatırlatmayacak adamdır.” tespitiyle kişisel bir özelliğini vurgulamıştır. Kutlu’nun bu karakter özelliği eserine de sirayet eder. Değişen zamanın, toplum yapısının çeşitli alanlarda gerçekleştirdiği yıkımı okurun gözüne sokacak şekilde ele almaz. Onun hikâyelerinde eski ve yeni dünya alabildiğine doğal bir atmosferde görünür. Yitip giden de elde kalan da kendi gerçekliğine uygun, yerli yerinde, abartısız bir şekilde hayat bulur. Kutlu, insanın sükûnete kavuştuğu mekânı, insanın insanda bulduğu huzuru anlatmakla yetinir. Hakikati gösterme gayretine girmez. Açtığı pencereler, araladığı perdelerle hakikatin görünmesine yardımcı olur. Kaybolan insan ve çevreyi de onun yerini alan yeni dünyayı da sivrilikten arındırılmış bir kurguda görünür kılar.

Yıkılan eski dünya, hikayelerinde arka planı oluşturur. Tabiat, mekân ve çevre insanı anlaşılır kılmak, tanımlamak için vardır. Şehir de doğa da geri planda akıcı, inandırıcı, bir tabloya dönüşerek kahramanların zihniyetini açığa çıkarmak için kullanılır. Asıl gösterilen insandır. Kentleşmeyle birlikte hasar gören, kaybolan değerlerdir. Her bir kahraman duruşuyla, bakışıyla, sözleriyle kaybolan bir değeri onarır. İnsanın düşleri, lisanı, irfanı, feraseti, muhakemesi, tevekkülü, sabrı, ameli, şükrü, ilmi, hikmeti, gayreti, tedbiri, mahareti, huzuru, dirayeti, hayali, ahengi, sireti, sureti, kalbi onun kahramanları üzerinden tedavüle girer. Gerçek insan ilişkilerinin ortasında yaşadıkları hüsran ve coşku, içine düştükleri telaş ve rehavet yapmacıklıktan uzaktır. Yaptıkları her şeyin bedelini öder, gösterdikleri sabrın meyvesini toplarlar. İçinde yaşadıkları toplumdan ayrı düşünülemeyecek kadar sosyal, tek başlarına da anlam ve değer ifade edecek kadar kanlı canlı kişilerdir. Bilgi değil hikmet, maharet değil değer kazandıracak bir kurgunun içinde var olurlar.

Kahramanları sıcak ve samimi kılan insan ilişkilerindeki sahihliktir. Aldatmaca, şaşırtmaca, illüzyon, oyun ve eğlenceden uzak bir samimiyetle hikâyede yer alırlar. Oturup kalkmayı herkesten daha iyi bilir, taşıdığı inceliklerle saygı görürler. Öfkesini de aşırı sevincini de çevresini incitmeyecek şekilde yaşar, kurduğu düzenle içinde bulundukları ağır şartları hafifletmeyi başarırlar. Onun dindarları sözü dinlenen, sevgi ve saygı duyulan kişilerdir. Olayların akışında üstlendikleri rol ile bunu fazlasıyla hak ederler. Kazandıklarına kanaat etmeyi, darda kalanı koruyup gözetmeyi bilirler. Haksızlık karşısında pasif değillerdir. En hafif tepkileri, Huzursuz Bacak ’ta “Ne zaman bir olumsuz durumla, bir düş kırıklığı, dramatik bir hâl, bir zulüm, bir soygun, bir haksızlık görsem bacak tıklıyor.” diyen Ömer Faruk Bey’in yaşadığı türdendir. Kambur Hafız, Yorgancı Yaşar, Tapu Müdürü Fahrettin Bey, Kulübesinde Naima Tarihi okuyan Eskici Bekir Kalfa, ömrünü bir köy kitaplığı oluşturmaya adayan Tahir Sami Bey, tabiatın ortasında onunla bütünleşen köylüler, başının çaresine bakmak zorunda olan delikanlılar, onların kardeşten ileri arkadaşları, yetimler, merhamet edenler, uzak köylerden jandarmaların getirdiği mahkumlar… Olay ve insan çevrelerinin belirlediği dış çizgiler içinde kişisel iradeleri, gerçeklikleri ve değerleriyle temayüz eden karakterlerdir. En sahih insan ilişkilerinin oluşturduğu bir atmosferde hayat bulurlar. Hikayelerinin merkezinde yozlaşmış, hastalıklı kişiler değil olumlu tipler yer alır. Kötüler, sahtekârlar, başkasının sırtından geçinenler, yozlaşanlar sahnede şöyle bir görünüp kaybolur. Sadece iyinin anlam kazanması adına yer bulmuşlardır hikâyede. Böylece adalet gerçekleşmiş, insan ve eşya hakikatine uygun yerine yerleşmiş olur.

Kutlu, kendisiyle yapılan bir söyleşide “Yazmak bir disiplin işidir, ciddi bir iştir. Ama ben yazıdan çok hayatı önemsiyorum. Bir ağacı tasvir etmektense gölgesinde oturmak daha iyi.” der. Ülkesini gölgesinde oturduğu ağaç bilen Kutlu, yazarak dibinde oturduğu ağacı korumayı, gölgesini koyulaştırmayı tercih etmiştir. Ruhunda hep mahfuz tuttuğu bir tesiri veya hakikati sürekli şerh edip tercümeye çalışır. Hikâye yazarlığının ondaki karşılığı halini arz etmekten ibarettir. Eserleri, okurun gölgesinde oturup kendini dinlediği, dinlendiği, dinginleştiği ağaçtır.

Yorum Yapın