Fıtratın Yansımasından Fıtrata Müdahaleye Spor   

Spor, insanın yaratılışında bulunan bedensel ve ruhsal eğilimlerin güçlü bir yansıma alanıdır. İslâm düşüncesinde bu yaratılış düzeni “fıtrat” kavramıyla ifade edilir. Tarih boyunca spor, insanın tabii ihtiyaçlarının ve toplumsal hayatın bir parçası olarak görülmüş, İslâmî gelenekte ise ibadetle uyumlu bir faaliyet olarak teşvik edilmiştir. Ancak modernleşme, endüstrileşme ve teknolojik gelişmelerle birlikte spor, fıtratın doğal yansımalarından uzaklaşarak zaman zaman fıtrata müdahale eden bir yapıya dönüşmüştür. Bu makalede, sporun fıtrî temelleri ile fıtrata müdahale süreçleri, klasik İslâm kaynakları ve modern spor sosyolojisi çerçevesinde incelenmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm, insanın yaratılışını “fıtrat” kavramı üzerinden tanımlar: “Sen yüzünü dosdoğru bir şekilde dine çevir; Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtrata. Allah’ın yaratışında hiçbir değişiklik yoktur.” (Rûm 30/30). Fıtrat, insanın yaratılıştan getirdiği doğal özellikleri, eğilimleri ve Allah’ın koyduğu düzene uyum kabiliyetini ifade eder (İbn Teymiyye, 1961). Spor da bu doğal yapıdan beslenir; hareket etme, rekabet etme, oyun oynama ve bedenini geliştirme arzusu insanın özünde vardır. Bu nedenle tarih boyunca spor, bir yönüyle fıtratın yansıması olarak varlığını sürdürmüştür.

Bununla birlikte, modern dönemde sporun doğası önemli ölçüde dönüşmüştür. Doğal sınırların zorlanması, endüstrileşme, modernleşme, sekülerizm, teknolojik müdahaleler, doping uygulamaları, cinsiyet tartışmaları ve biyolojik tartışmalar, sporu fıtratın yansıtıcısı olmaktan çıkarıp fıtrata müdahale alanına dönüştürmüştür.

Fıtrat Kavramı ve Sporun Temelleri

İslâm düşüncesinde fıtrat, insanın yaratılıştan getirdiği değişmez özdür (İbn Teymiyye, 1961). İbn Teymiyye’ye göre fıtrat, hem aklî hem bedensel kabiliyetleri kapsar ve insanın Allah’ın iradesine uygun yaşama potansiyelini ifade eder. Spor, bu potansiyelin bir dışavurumudur. İnsanın bedensel güç kazanma, dayanıklılık geliştirme, topluluk içinde hareket etme eğilimi fıtrîdir. Nitekim Hz. Peygamber döneminde çocukların koşu, güreş, okçuluk ve yüzme gibi faaliyetlerle uğraşmaları teşvik edilmiştir (Beyhakî, 1990). İbn Haldûn (1967), el-Mukaddime’de Arap toplumlarının savaş ve at biniciliği gibi bedensel faaliyetlerle güç kazandıklarını, bunun toplumsal dayanışmayı da güçlendirdiğini vurgular. Bu anlayış, sporun sadece eğlence değil, insanın yaratılışına uygun bir faaliyet olduğunu gösterir.

Fıtrata Uygun Spor Anlayışı

İslâm’da spor, yalnızca fiziksel gelişim değil, zihinsel, ruhsal denge ve ahlâkî olgunlaşma aracıdır. Peygamber Efendimiz, “Hiç şüphe yok ki, bedeninin senin üzerinde hakkı vardır” (Buhârî, Savm, 51) buyurarak bedene iyi bakmayı öğütlemiştir. Bu çerçevede fıtrata uygun sporun temel özellikleri şunlardır:

   •   Bedensel güç ve dayanıklılığı artırmak,

   •   İbadete hazırlık sağlamak,

   •   Ahlâkî ilkeler çerçevesinde rekabeti teşvik etmek,

   •   Toplumsal dayanışmayı güçlendirmek.

Modern spor sosyolojisi de benzer biçimde, sporun toplumsal dayanışma, milli birlik ve kimlik inşasında temel bir unsur olduğunu vurgular (Coakley, 2017).

Fıtrata Müdahalenin Başlangıcı: Modernleşme ve Endüstriyelleşme

Sanayi Devrimi’nden sonra spor, doğal bir etkinlik olmaktan çıkarak kurumsallaşmış, profesyonelleşmiş ve ticarileşmiştir. Guttmann (1978), modern sporun “ritüelden kayda” geçtiğini, yani toplumsal bir gelenekten küresel bir endüstriye dönüştüğünü belirtir. Bu süreçte:

   •   Beden bir üretim aracına indirgenmiş,

   •   Doğal sınırlar zorlanmış,

   •   Kazanma arzusu ahlâkî ilkelerin önüne geçmiştir.

İslâm açısından bu durum, fıtratın doğal sınırlarının zorlanması anlamına gelir (Karadâvî, 1994).

Günümüzde Fıtrata Müdahale Boyutları

Günümüz spor dünyasında fıtrata müdahalenin çeşitli biçimleri gözlemlenmektedir:

   •   Doping ve biyoteknolojik müdahaleler: Doğal performans sınırlarının yapay biçimde aşılması,

   •   Cinsiyet kimliği tartışmaları: Biyolojik kategorilerin belirsizleşmesi,

   •   Ticarileşme: Bedenin metalaşması,

   •   Teknolojik destekler: Doğal emeğin mekanikleşmesi.

   •    İnsanların zihin ve ruh dünyalarının fanatiklik üzerinden esir alınması.

•      Rekabet, adaleti ve insan onurunu gözetmelidir.

Bu gelişmeler, sporu fıtratın yansıtıcısı olmaktan uzaklaştırmakta; ahlâkî ve biyolojik sınırları tartışmalı hale getirmektedir.

İslamî Perspektiften Değerlendirme

İslâm’da sporun gayesi, Allah’ın insana verdiği potansiyeli geliştirmek ama yaratılışı değiştirmemektir. Doping, fanatiklik, yapay cinsiyet manipülasyonları veya genetik müdahaleler bu ilkeye aykırıdır. Gazâlî (1997), bedenin korunmasını dinin temel maksatları arasında sayar. Karadâvî (1994) ise beden üzerindeki keyfî değişiklikleri haram fiiller arasında değerlendirir. Bu nedenle modern spor teknolojileri kategorik olarak reddedilmez; ancak fıtrata uygunluk kriterine göre değerlendirilir.

Fıtrat, İnsan ve Bedensel Yön

Kâinat ve İnsan Fıtratı 

İslam anlayışında fıtrat, insanın doğuştan sahip olduğu yapı/özellikler,  düzen, iman/inanç kabiliyeti ve yaratılıştan getirilen düşünce, tutum, davranışlar özellikleridir. Bu kavram, bedenin, iradenin ve ruhun bir arada çalıştığı bir yapı öngörür. İnsan fıtratına uygun yaşam, bu üç yönün dengeli şekilde inkişafı ile mümkündür. Fıtrata yönelik bedensel ihtiyaçlar-hareket, enerji harcama, koruma, dayanıklılık - ilâhî hikmet açısından anlam kazanır. Dolayısıyla spor, fıtrata uygun bir etkinlik olarak görülebilir. Çünkü insan fıtratı harekete uygun olarak yaratılmıştır. 

Bedensel Güç ve İmanın Yakınlığı

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kuvvetli mümin, Allah katında zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir.” (Müslim, Kader, 34). Bu hadis, bedensel gücün değerine işaret eder, imanla doğrudan bağlantılıdır. Yani yalnızca mecazi bir anlamda değil, fiziksel gücün de dindar kimlik açısından anlamlı olduğu vurgulanır. (Bu görüş, modern çalışmalarda da “İslam’da sporun önemi” tartışmalarında referans alınmaktadır.)  Bayram ve ark.  (2018) Ayrıca ekonomik anlamda güçlü olan mü’minin diğer mü’minlerden güçlü olduğu da anlaşılmaktadır denilebilmektedir. Ayrıca İslamî literatürde bedenin “emanet” olduğu düşüncesi yaygındır; insan vücudu, Allah’ın emanetidir ve ona iyi bakmak bir kulluk sorumluluğudur.

Spor ve İbadet Dengesi

İbadetlerin Bedensel Boyutu

Namaz, oruç, hac gibi ibadetler sadece ruhsal yönü kapsamaz, bedeni de aktif olarak içine alır. Örneğin namazdaki kıyam, rükû ve secde pozisyonları esneklik, kas kontrolü ve hareket kabiliyeti gerektirir. Oruç, yeme-içme,  fiziki ve ruhsal disiplinle bağlantılı bir ibadettir. Hac ise uzun yürüyüş, dayanıklılık, sabır gibi bedensel kuvvet gerektiren yönler taşır. Bu bağlamda, spor ibadetleri kolaylaştıran ve bedeni ibadete hazırlayan bir rol oynar. Bedeni canlı, sağlıklı ve güçlü tutmak, ibadetlerin daha rahat, huzurla ve dikkatle yerine getirilmesine katkı sağlar.

Sporun İbadet Hayatına Etkisi

Sağlıksız veya zayıf bir beden, ibadetlere odaklanmayı zorlaştırabilir. Eğer bir kişi ibadetler sırasında sağlık problemleri yaşıyorsa, bu durum ibadetlerinin kalitesini düşürebilir. Spor, bu tür zorlukların önüne geçme bakımından destekleyici (güçlendirici) bir araç olabilir.

Sporun Savaşa Hazırlık Noktasında Etkileri

Spor psiko-motor becerilerin gelişmesini sağladığı ve bedeni, zihni ve ruhu her daim her türlü mücadeleye hazır tuttuğu için her halükarda tüm inançlı insanların yapması gerekli bir aktivitedir. Özellikle bu konu hakkında Resulullah’ın da farklı tavsiyelerinin olduğu gerek bu yazıda gerekse diğer yazılarda defaatle ifade edilmiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, sporun ibadetleri engellememesidir. Spor, ezan, namaz vakitleri, oruç, aile sorumlulukları gibi yükümlülüklerle çatışmamalıdır. Ayrıca spora ayrılan süre, ibadet ve diğer meşru görevleri aksatacak şekilde olmamalıdır. Bu tür ölçüler, İslam’ın dengeli yaşama vurgusuyla uyumludur.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Dönemi ve Spor Uygulamaları

Kaynaklara Dayalı Örnekler

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatında spor ve bedensel faaliyetlere dair çeşitli rivayetler bulunmaktadır:

   •   "Ok yarışı yapın, (vücutça) sertleşin, yalın ayak yürüyün." (Mecmeu’z-Zevâid, 5/136).

   •   Binicilik, İslami geleneklerde atış ve at binme önemli bir spor ve savunma becerisi olarak görülmüştür.

   •   Yüzme: Bazı kaynaklarda Hz. Ömer’in çocuklara yüzme öğretmeyi önerdiği rivayet edilir.

   •   Güreş: Hz. Peygamber’in güçlü pehlivan Rükâne ile güreştiği rivayet edilir. (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 21; Tirmizî, “Libâs”, 42).

Bu örnekler, sporun İslam’ın ilk dönemlerinde ve devam eden her döneminde de yalnızca fizikî bir faaliyet değil, toplumun eğitimi, savunması özgüven ve karakter inşası için de bir araç olduğunu gösterir.

Sporun Sünnetle İlişkisi

Peygamber (s.a.v.), sporla uğraşan sahabeleri kendi de uygulayarak teşvik etmiş, bu tür faaliyetleri hoş görmüş ve zaman zaman ödüllendirmiştir.  “Hz. Peygamber, çeşitli münasebetlerle spor etkinlikleri düzenlemiş, bu yarışmalarda başarılı olan  sporculara/katılımcılara ödüller vermiştir” (Yüksek, 2024). Bu tür uygulamalar, sporu sünnetle uyumlu bir aktivite haline getirmiştir.

Sporun Ruhî ve Ahlâkî Katkıları

Sabır, Azim ve Disiplin

Spor, kişiye direnme, tekrarlar karşısında sabır gösterme ve yorulsa bile devam etme disiplinini kazandırır. Bu özellik, manevi hayatta da aynı şekilde geçerlidir: ibadet, zorluklar ve engellerle karşılaşıldığında sebat gerektirir.

Tevazu, Dayanışma ve Kardeşlik

Gerçek spor anlayışı, gücü başkalarını ezmek için değil, tam aksine hizmet ve fayda için kullanmaktır. Spor ortamı, rekabet ortamı olmakla birlikte, dayanışma, arkadaşlık ve karşılıklı saygı öğelerini de geliştirme fırsatı sunar.

Niyet ve Şükür

Sporun değer kazanması büyük oranda niyete bağlıdır. Eğer kişi, sporu Allah’ın verdiği bedeni koruma, güçlü ve zinde tutma, şükretme, ibadetleri kolay kılma gibi amaçlarla yaparsa, bu fiil ibadetle bağlanabilir. Bu bilinçle yapılan spor, bedene yönelik bir vefa, şükür ve kulluğun uzantısıdır.

Sporun İslamî Sınırları ve İlkeleri

Ölçü ve Aşırılıktan Kaçınma

İslam, her şeyde olduğu gibi sporda da aşırılığa izin vermez. İsraf, bedenin zarar görmesi veya sağlığın zedelenmesi gibi durumlar İslam’ın ilkeleriyle çelişir. Aşırı efor, kalp ve eklem problemleri gibi sağlık riskleri doğurabilir (özellikle ileri yaşlarda). Bu husus, günümüzde spor literatüründe de tartışılmaktadır. “Özellikle performans sporu dediğimiz aşırı eforun sarf edildiği… vücudun bileşenlerinin gereğinden fazla zorlanması sonucu… kalıcı sağlık ve sakatlık durumları ortaya çıkabilir” (Dilek, 2025).

 

Gurur, Kibir ve Başkalarını Küçümseme

Spor, kişinin kendisini üstün görmesi ya da başkalarını aşağılama vesilesi olmamalıdır. Kibir, İslam’ın ahlâk anlayışıyla zıttır.

 

Mahremiyet ve Giyim Kuralları

Spor yapan kişinin giyim-kuşamı, İslam’ın örtünme ilkeleriyle uyumlu olmalıdır. Bu her iki cins, fakat özellikle kadın sporcular için daha hassas bir konudur. Ayrıca spor ortamında açıklık, çıplaklık, teşhir, uygunsuz kıyafetler, cinsel provoke edici unsurlar barındıran kılık kıyafetler yasaktır.

 

Zaman Yönetimi ve Sorumluluklar

Spor, bireyin sosyal, bedensel ve ibadet sorumluluklarını aksatacak şekilde olmamalıdır. Spor ile ibadetler, aile, iş ve sosyal hayat sorumlulukları arasında dengesizlik oluşmamalıdır.

 

Kasıtlı Zarar Verme, Hile ve Adaletsizlik

Spor etkinlikleri, rakiplere zarar verme, hile yapma, doping, şike gibi ahlâk dışı unsurlardan arınmış olmalıdır. Bundan sapma, sporu meşru zeminden çıkarır. Bir sportif faaliyetin İslam açısından meşru sayılması için şunlar şarttır:

   •   ibadetleri engellememesi,

   •   insan, hayvan ve çevre sağlığına zarar vermemesi,

   •   kumara veya haram unsurlara kapı aralamaması,

   •   kaba söz ve küfür içermemesi,

   •   giyim ölçülerine uygun olması,

   •   adalet ve eşitlik ilkesine riayet etmesi.

(Özellikle yarışma faaliyetlerinde bu kriterlerin gözetilmesi gerekir) (Yüksek, 2024). İslam’ın temel iki kaynağı olan Kur’ân ve Sünnet’in, sporu çeşitli sebeplerle teşvik ettiği vurgulanır, spor faaliyetlerinin de ibadet, sağlık ve toplum savunması açısından değerlendirilebileceği belirtilir (Bayram, M. ve ark., 2019).

 

Modern Dünyada Spor, Profesyonel Sporculuk ve İman

 

Profesyonel Sporun İslam Hukukundaki Yeri

Profesyonel sporculuk, modern şartlarda gelir elde edilen, sponsorluk, yayın hakları, pazarlama gibi ekonomik unsurları içeren bir sistemdir. Bu konuyu İslam Hukukuyla değerlendirirken dikkatli tahliller gereklidir. Spor ve sporculuğun İslam Hukuku perspektifinden değerlendirilmesi adına hikmetli içtihatlar ve fetvalar üzerinde durulur.  Burada, profesyonel sporun özünde saklı unsurlar, ödül, maddi kazanç, şöhret ve sponsorluk gibi unsurlar dikkatle incelenmelidir. Bu açıdan bakıldığında sporu bir meslek ve iş olarak yapan ve geçimini spordan temin eden kişi profesyonel sporcu kabul edilmelidir. Günümüzde sporun bir meslek haline gelerek, öğrenilmesi ve öğretilmesi de bir delil niteliği taşımaktadır.  Farklı mezheplerdeki ulemanın benzeşen ve zıt fikirleri olmakla birlikte; genel bakış İslamın yasakladığı (içki, kumar, bahis, tesettür, fanatiklik…) hususlar mevzu bahis ise spordan kazanç sağlanmasına izin verilmeyeceği, aksi durumlarda ise kazanç sağlayıp meslek edinilmesinde bir sakınca yoktur biçimindedir.  (Dursun, 2022)

 

Sporun Endüstrileşmesi ve Ahlakî Riskler

Günümüzde spor büyük ölçüde ticarî bir sektör hâline gelmiştir. Bazı spor etkinliklerinde, fanatizm, şiddet, reklamların cinselleştiği içerikler, aşırı ticarileşme baskısı, dopingle ilişkili riskler ortaya çıkabilmektedir. Bunlar, sporun fıtrat-iman çizgisinden sapmasına neden olabilir. Bu tür riskleri azaltmak için Müslüman spor kulüpleri ve sporcular, sponsorluk anlaşmalarında içeriğe dikkat etmeli, ahlâkî sınırları koruyacak biçimde hareket etmelidir.

 

Spor, Boş Zaman Kullanımı ve Toplumsal Etki

Boş zamanın değerlendirilmesi bağlamında spor önemli bir yöntemdir. Boş zamanın verimli kullanılmasının dinde önemine dikkat çeker, spor da bütüncül anlamda faydalı bir araç olarak değerlendirilir. (Ayar, 2018) Ayrıca spor, zihinsel ve bedensel gelişimle birlikte ahlâkî erdemlerin kazandırılması açısından eğitim yönüyle bir değer olarak kabul edilir.  (Yüksek, 2024)

Buraya kadar olan inceleme çerçevesinde şu sonuçlara ulaşılabilir:

  • Fıtrat ve Spor Uyumu: Spor, insanın doğuştan getirdiği bedensel ihtiyaçlarla uyumludur; fıtrata zarar vermez, aksine onu destekler.
  • İmanla Entegrasyon: Spor, yalnızca bedensel bir faaliyet değil; imanla, ibadetle ve ahlâkla ilişkilendirilebilecek bir alan olabilir. Doğru niyet ve ölçü ile sporda manevi anlam taşınabilir.
  • Sünnet Uygulamaları: Hz. Peygamber’in döneminde sporun teşvik edilmesi, spora dini ve toplumsal meşruiyet kazandırmıştır.
  • Sınırlar ve İlkeler: Spor, İslam’ın ölçü ilkesine tabidir. Aşırıya kaçma, kibir, uygunsuz giyim, zaman israfı, zarar verme, hile, doping, fanatiklik gibi unsurlar sporun meşruiyetini zedeler.
  • Modern Zorluklar: Profesyonel sporun ticarileşmesi, sponsorluk baskısı, medya etkisi ve etik dışı uygulamalar, Müslüman sporcular ve camialar için dikkatle ele alınması gereken hususlardır.
  • Kültürel Mirasın Değeri: Geleneksel İslam toplumlarında sporla ilgili kültürel pratikler (okçuluk, binicilik, yürüyüş, güreş) modern spor etiği ve anlayışı için referans teşkil etmektedir.

 

Hayatın Doğal Akışına Uygun Sportif Faaliyetler

Bu tür faaliyetler, insanın bedensel, akli, ruhsal ve sosyal fıtratına, yani yaratılış özelliklerine ve biyolojik sınırlarına uygundur. Doğal yaşam döngüsünü destekler, vücuda zarar vermez, dengeli gelişimi hedefler.

 

a. Fıtrata Uygunluk Özellikleri

   •   Bedenin doğal hareketlerine dayanır (yürüme, koşma, yüzme, tırmanma, bisiklet, masa tenisi, temel kuvvet çalışmaları).

   •   Aşırı rekabet ya da yapay zorlama içermez.

   •   Doğal çevreyle uyum içindedir (açık havada yapılan sporlar, doğa yürüyüşleri vb. iklim şartlarına göre kapalı ortamlarda yapılabilir).

   •   Bireyin yaşına, cinsiyetine ve fizyolojik kapasitesine uygundur.

   •   Bütüncül gelişimi (beden-ruh-akıl) destekler.

 

b. Örnek Faaliyetler

Yürüyüş, Doğa Yürüyüşleri, Hafif ve Orta Tempolu Yürüyüş/Koşular: İnsan fıtratına en uygun hareket biçimlerinden biridir; eklem dostudur.

Yüzme: Doğal bir ortamda yapılan, vücudu dengeli çalıştıran bir spordur.

Bisiklet: Denge, dayanıklılık ve koordinasyonu geliştirir.

Geleneksel oyunlar: (örneğin, okçuluk, eskrim, bocce, dart, dövüş sporları, spor ve savunma amaçlı yapıldıklarında) Kültürel kimlik ve fıtratla uyumlu, doğal bedensel kabiliyetleri kullanır.

Amatör spor branşları: Rekabetten çok sağlık ve sosyalleşmeyi önceler.

c. Etik ve Ruhsal Açıdan

   •   Aşırılığa kaçmadan bedenin emanet olduğu bilinciyle yapılır.

   •   Egoyu şişiren değil, nefsi terbiye eden bir yaklaşım taşır.

   •   Kişiyi doğayla ve toplumla barıştırır.

 

Hayatın Doğal Akışına Uygun Olmayan Sportif Faaliyetler

Bu tür faaliyetler, insanın doğal yapısını zorlayan, kısa vadede fiziksel başarı sunsa da uzun vadede bedene, ruha veya sosyal düzene zarar verebilen sporlardır. Genellikle yapay rekabet, aşırı gösteriş veya ekonomik çıkar odaklıdır.

 

a. Doğal Olmayanın Özellikleri

   •   İnsanın fizyolojik sınırlarını aşırı zorlar (örneğin ekstrem, yüksek performans, doping, yapay kas geliştirme).

   •   Doğal hareket kalıplarından uzaklaşır (örneğin vücuda aşırı yük bindiren, tekrar eden yapay hareketler).

   •   Gösteri ve rekabeti merkeze alır, sağlığı geri plana iter.

   •   Bedenin doğallığını bozar (örneğin estetik amaçlı aşırı vücut geliştirme).

   •   Yaş, cinsiyet veya gelişim özelliklerine uygun olmayan zorlamalar içerir.

 

b. Örnek Faaliyetler

Aşırı profesyonel yarış/müsabaka sporları (maraton, tam temaslı dövüş sporları vb): Aşırı yüklenme, doping, psikolojik stres riski yüksektir.

Vücut estetiği için aşırı kas geliştirme (bodybuilding ekstremi): Hormonel dengeyi bozabilir, yapay vücut algısı oluşturur.

Tehlikeli ekstrem sporlar: Ölüm ve kalıcı hasar riski yüksektir.

Çocuk yaşta yoğun yarışmalı spor: Fizyolojik gelişim bozulabilir, psikolojik baskı yaratır.

Sırf gösteri için yapılan spor gösterileri, cinselliğin ön planda tutulduğu, ayrıca insan vücudunun kutsandığı gösteriler: Hareket doğallığından kopar, performans değil imaj ön plandadır.

 

c. Etik ve Ruhsal Açıdan

   •   Egoyu ve gösterişi besler.

   •   Sağlık ikinci plana atılır.

   •   “Kazananın kutsandığı-kaybedenin aşağılandığı/hain ilan edildiği” bir kimlik oluşturur.

   •   Ruhsal olarak dinginlikten çok stres ve performans baskısı üretir.

 

İslam Öncesi Farklı Medeniyetlerde Spor Tasavvuru ve İslam Düşüncesiyle Kıyaslanması: İslam Medeniyetinin Spor Alanındaki Özgün Açılımları

Spor, insanlık tarihinin her döneminde yalnızca fiziksel bir faaliyet değil, kültürel, dini ve sosyal anlamlar taşıyan bir olgu olarak görülmüştür. Antik medeniyetlerde spor genellikle güç, estetik veya politik araç olarak değerlendirilirken, İslam düşüncesi sporu fıtrat, ahlak ve iman perspektifinden yeniden anlamlandırmıştır. Bu bölümde İslam öncesi medeniyetlerdeki spor tasavvurları Antik Yunan, Roma, Mısır–Mezopotamya, Hint–Çin örnekleri üzerinden incelenmiş, İslam düşüncesiyle karşılaştırılmış ve İslam medeniyetinin özgün açılımları tarihsel bağlamda ele alınacaktır.

 

İnsanlık tarihi boyunca spor, sadece fiziksel bir aktivite olmanın ötesinde inanç sistemleri, toplumsal düzenler ve kültürel değerlerle iç içe girmiş/gelişmiştir. Antik Yunan’da tanrılara sunu olarak, Roma’da halkı eğlendirme aracı olarak, Hint–Çin medeniyetlerinde ruhsal denge aracı olarak varlık bulmuştur (Guttmann, 2004). İslam’ın ortaya çıkışıyla birlikte spor, yaratılışa uygunluk (fıtrat), ahlak ve iman merkezli bir anlayışla yeniden yorumlanmıştır (Nasr, 1987). Bu bölüm, İslam öncesi spor tasavvurlarını İslam düşüncesiyle kıyaslamakta ve İslam medeniyetinin tarihsel süreçte geliştirdiği özgün spor kültürünü analiz etmektedir.

 

İslam Öncesi Medeniyetlerde Spor Tasavvuru

 

Antik Yunan

Antik Yunan medeniyetinde spor, özellikle Olimpiyat oyunları çerçevesinde beden estetiği, tanrılara adanma ve rekabet temelli gelişmiştir. Atletizm, cimnastik, güreş, disk atma ve cirit gibi branşlar, fiziksel mükemmellik tanrısal düzene yaklaşma aracı olarak görülmüştür. (Kyle, 2015) Kadınların katılımı sınırlı olup, bazı durumlarda tamamen yasaklanıp, spor aristokratik erkek yurttaşlara özgü bir etkinliktir ve çoğunlukla sportif aktivitelerini çıplak olarak icra ederler. 

 

Roma İmparatorluğu

Roma’da spor, Yunan geleneğini devam ettirse de seyirlik eğlence ve politik kontrol aracı haline gelmiştir. Gladyatör dövüşleri ve hipodrom yarışları, halkı eğlendirmek, kontrol etmek ve yönetime bağlı tutmak için düzenlenmiştir (Futrell, 2006). Spor artık ruhsal bir gelişim değil, devlet politikası ve gösteri kültürünün bir unsuru olmuştur.

 

Antik Mısır ve Mezopotamya

Mısır ve Mezopotamya’da spor, dini törenler, askeri eğitimler ve soylu sınıfın etkinlikleriyle sınırlıdır. Okçuluk, yüzme, kürek gibi faaliyetler hem savaşa hazırlık hem ritüel amaçlı yapılmaktadır. (Griffiths, 1987) Spor, halktan çok elit tabakanın kültürel bir alanıdır. 

 

Hint ve Çin Medeniyetleri

Hint kültüründe Yoga, bedensel hareketleri ruhsal disiplinle birleştiren bir sistemdir (Alter, 2004). Çin’de ise Kung Fu gibi savaş sanatları, hem savunma hem ruhsal arınma yolları olarak görülmüştür. (Henning, 1999) Bu medeniyetlerde spor, rekabetten çok mistik–etik dengeye dayanmaktadır. 

 

İslam Düşüncesinde Spor Tasavvuru

İslam, sporu ne sadece bedensel bir egzersiz ne de salt rekabet unsuru olarak görür; onu iman, ahlak ve fıtratla uyumlu bir hayat pratiği olarak tanımlar. Kur’an’da bedenin korunması, ölçülülük ve yaratılışa uygun davranışlar teşvik edilir:

 

“Kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara 2/195)

“Allah insanı en güzel biçimde yarattı.” (Tîn 95/4)

 

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise okçuluk, ata binme, yüzme ve koşu gibi faaliyetleri teşvik etmiş, sporun nefs terbiyesiyle birlikte ele alınmasını vurgulamıştır:

 

“Ok atmayı öğrenin ve devam edin; ben de ok atmayı severim.” (Müslim, Cihad, 172)

“Güreş yapan güçlü değildir; asıl güçlü öfkesini yenendir.” (Buhârî, Edeb, 76)

Bu yaklaşım, sporu yalnızca güç değil, ahlaki olgunlaşmanın, karakter oluşumunun bir vesilesi olarak ele alır. (Koca, 2006)

İslam Medeniyetinin Spor Alanındaki Özgün Açılımları

Fütüvvet ve Ahilik Teşkilatları

İslam dünyasında spor, özellikle fütüvvet teşkilatları aracılığıyla ahlaki eğitimle iç içe yürütülmüştür. Yiğitlik, cömertlik ve disiplin kavramlarıyla birlikte güreş, okçuluk ve binicilik faaliyetleri, gençlerin hem bedensel hem ahlaki ve karakter gelişiminde önemli rol oynamıştır. (Öztürk, 2010)

Selçuklu ve Osmanlı Dönemi

Osmanlı’da spor kurumsallaşmış; Okmeydanı gibi mekânlar hem fiziksel hem manevi eğitim alanları olmuştur. Cirit, okçuluk, güreş gibi sporlar saraydan halka yayılmış, spor etkinlikleri dua, niyet ve ahlaki kurallarla yürütülmüştür. (Yücel, 1993) Kadınların da yüzme ve binicilik gibi sporlara katılabildiği görülür. Selçuklu için de aynı durumların geçerli olduğu tarih sayfalarında yazmaktadır. 

Evrensellik ve Toplumsal Kapsayıcılık

İslam medeniyeti sporu sınıfsal bir ayrıcalık olmaktan çıkararak toplumun her kesimine açmış, rekabetten çok sağlık, dayanışma, kimlik oluşumu ve nefis terbiyesi vurgulanmıştır (Nasr, 1987).

Karşılaştırmalı Değerlendirme

Karşılaştırmalı değerlendirme yapıldığında İslam’ın insana, topluma verdiği değerin ne kadar ulvi olduğu görülecektir. Antik Yunan ve Roma’da spor yapmanın temel amacı; estetik, rekabet ve güç iken, Hint – Çin düşüncesinde ruhsal denge ön plana çıkmaktadır. İslam Düşüncesinde sporun temel amaçlarına bakış ise, fıtrat, ahlak ve iman olarak ön plana çıkmaktadır. 

Antik Yunan ve Roma’da Spora Katılım

Elit – Erkekler içinken,

Hint – Çin düşüncesinde Seçkin/mistik gruplardır. 

İslam Düşüncesinde spora katılım ise; toplumun geneli olarak benimsenmiştir. 

Antik Yunan ve Roma’da etik boyut sınırlı iken,

Hint – Çin düşüncesinde etik boyut güçlü mistik olarak belirlenmiş,

İslam Düşüncesinde ise etik boyut; çok güçlü ahlak, ibadet temellidir. 

Antik Yunan ve Roma’da sportif kurumsallaşma; olimpiyat ve arena temelli iken,

Hint – Çin düşüncesinde ise tapınak, manastır kökenlidir. 

İslam Düşüncesinde kurumsallaşma ise, fütüvvet; (cesaret, kahramanlık, cömertlik ve fedakârlık gibi insanı insan yapan birçok değerin birleşiminden oluşan, en temelde edep üzerine kurulan değerler sistemine, bağlı ve tekkeler, medreseler temellidir. 

Antik Yunan ve Roma’da kadınların spora katılımı sınırlı iken,

Hint – Çin düşüncesinde belirlenen seçkin mistik kişiler içindir. 

İslam Düşüncesinde kadının spora katılımı ise nispeten açık ve kontrollüdür.  Tüm bu karşılaştırmalarda göstermektedir ki: İslam insan fıtratını baz alan, insan onurunu ve toplumsal sürdürülebilirliği, ahlaklı spor üzerinden oluşturmaya çalışan bir düşünce temeline sahiptir. 

İlaç Kullanımı ve Vücuda Doğal Olmayan Müdahaleler: Fıtrata Müdahale Açısından İslam Düşüncesinin Bakış Açısı

İnsanın yaratılışında yer alan “fıtrat” kavramı, İslam düşüncesinde hem fiziksel hem de ruhsal düzenin ilahî bir denge üzerine kurulduğunu ifade eder. Modern tıp ise insan bedenini biyolojik bir sistem olarak görerek, hastalıkları ortadan kaldırma veya fonksiyonları geliştirme amacıyla çeşitli müdahalelerde bulunur. Bu iki yaklaşım zaman zaman kesişirken, özellikle doğal olmayan müdahaleler veya ilaçların kullanımı söz konusu olduğunda etik ve teolojik tartışmalar gündeme gelir. Bu bölüm, İslam düşüncesi ve İslami kaynaklar perspektifinden hareketle, ilaç kullanımı ve vücuda yapılan müdahalelerin “fıtrata müdahale” bağlamında nasıl değerlendirildiğini ele almaktadır.

İnsanın sağlığını koruması, fıtratın bir gereğidir; fakat bu yapıya gereksiz, keyfî veya zararlı müdahaleler fıtrata aykırı görülmüştür. Nitekim Kur’an’  “Allah’ın yarattığı şekli değiştirmeyi” (bkz. Nisa 4/119) Şeytan’ın bir vesvesesi olarak nitelendirmiştir. Bu, özellikle kozmetik amaçlı, yaratılışı değiştiren müdahaleler için geçerlidir.

 

Buna karşın, tedavi amaçlı müdahaleler İslam’da genel olarak meşru görülür. Hz. Peygamber’in “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz, zira Allah, her hastalık için bir şifa yaratmıştır” (Ebû Dâvûd, Tıb, 11) hadisi, tedaviye teşviki açıkça göstermektedir. Bu nedenle, ilaç kullanımı veya cerrahi müdahale gibi yöntemler, eğer fıtratı ıslah edici veya koruyucu nitelikteyse, fıtrata müdahale değil, fıtratı muhafaza olarak değerlendirilir.

 

İslam’da İlaç Kullanımı: Meşruiyet ve Sınırlar

İlaç kullanımı, İslam hukukunda “tedavi olmanın hükmü” çerçevesinde değerlendirilir. Genel kaide, “zaruretler mahzurları mübah kılar” prensibidir. Bir hastalığın tedavisi için ilaç kullanımı, eğer etkili ve güvenliyse, caiz hatta bazı durumlarda vacip olabilir. Ancak bu meşruiyetin sınırları vardır:

   •   Zararlı veya haram içerikli ilaçlar (örneğin alkol bazlı ilaçlar) zaruret olmadıkça kullanılmaz.

   •   İnsanın fıtratını bozan, kimliğini değiştiren (örneğin cinsiyet değiştirme operasyonları, gereksiz estetik ameliyatlar) uygulamalar genellikle fıtrata müdahale olarak değerlendirilir.

   •   Performans artırıcı ilaçlar veya gereksiz takviyeler (örneğin doping) İslam ahlakı açısından “doğallığı bozma” ve “aldatma” kapsamında ele alınır.

Günümüzdeki tartışmalar, özellikle biyoteknolojik müdahaleler, gen terapileri, estetik cerrahi ve hormon kullanımı gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Bu noktada İslam hukukçuları, “yaratılışı bozma” ile “yaratılışı ıslah etme” ayrımına dikkat çeker.

Modern Tıp ve Etik Perspektif

Modern tıp, insanın yaşam kalitesini artırma, hastalıkları tedavi etme ve bedensel fonksiyonları geliştirme üzerine kuruludur. Ancak 20. yüzyılın sonlarından itibaren gelişen biyoteknolojiyle birlikte, tedaviden çok “insanı yeniden tasarlama” çabaları ön plana çıkmıştır. Örneğin:

   •   Estetik cerrahi ile bedenin “doğal” görünümünün değiştirilmesi,

   •   Doping veya farmakolojik desteklerle performansın yapay biçimde artırılması,

   •   Genetik müdahalelerle doğmamış çocuğun özelliklerinin belirlenmesi (tasarım bebekler),

   •   Yaşlanmayı geciktirici teknolojiler…

Bu tür uygulamalar, modern biyotıp etiğinde “doğanın sınırlarına müdahale” olarak tartışılır. Transhümanist düşünce, insanın sınırlarını aşmayı savunurken; biyokonservatif etikçiler, bunun otantikliği ve insan onurunu zedelediğini savunur.  (Sandel, 2004)

Yaş ve Cinsiyete Aykırı Sporun Getirdiği Zorlamalar ve İslam Düşüncesinin Bakışı

Yaş ve cinsiyete uygun olmayan spor faaliyetlerinin birey üzerinde oluşturduğu fiziksel, psikolojik, zihinsel ve toplumsal etkileri İslam düşüncesi ve modern spor bilimi perspektifinden incelendiğinde. Modern tıp, yaş ve biyolojik farklılıkların göz ardı edilmesinin ciddi sakatlık riskleri oluşturduğunu vurgularken, İslam düşüncesi insan bedenine zarar vermeyi yasaklamış ve fıtrata uygunluğu temel ilke olarak belirlemiştir. İki yaklaşımın birbiriyle örtüşen yönleri analiz edilerek yaş ve cinsiyete uygun spor anlayışı ortaya çıkacaktır.

Spor, fiziksel gelişimin yanı sıra ruhsal, toplumsal ve ahlaki gelişime de katkıda bulunan çok yönlü bir faaliyettir. Ancak her spor dalı her yaş grubu veya her cinsiyet için aynı şekilde uygulanabilir değildir. İslam düşüncesi insan bedenini bir emanet olarak görür ve bu emanete zarar vermeyi yasaklar. (Buhârî, Savm, 51 Modern spor bilimi ise, biyolojik gelişim evrelerini ve cinsiyet farklılıklarını dikkate almadan yapılan faaliyetlerin fiziksel yaralanmalara/sakatlanmalara ve ruhsal problemlere yol açabileceğini ortaya koymaktadır. (Malina et al., 2004) Bu bakımdan yaş ve cinsiyet faktörlerini göz ardı eden spor uygulamaları hem bilimsel hem de dinî açılardan problemli görülmektedir.

İslam düşüncesi literatüründe sporun fıtrata uygunluğu, bedenin korunması ve ölçülülük ilkeleri öne çıkar. Peygamber Efendimiz’in “Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır” (Buhârî, Savm, 51) hadisi, İslam hukukunda bedenin korunması ilkesinin temel referanslarından biridir (Köse, 2012). Ayrıca “Zarar vermek ve zararla karşılık vermek yoktur” (İbn Mâce, Ahkâm, 17) hadisi, genel bir hukuk kuralı olarak spor faaliyetlerine de uygulanabilir. 

Yaşa ve cinsiyete uygun olmayan sporların etkileri üzerine yapılan araştırmalar, özellikle erken yaşlarda yoğun antrenmanların büyüme plaklarına zarar verdiğini (Caine et al., 2006), hormonal dengesizliklere yol açtığını ve psikolojik tükenmişlik riskini artırdığını göstermektedir (Fraser-Thomas et al., 2008). Cinsiyet açısından ise kadın ve erkeklerin anatomik, biyolojik ve fizyolojik farklılıkları, spor türleri ve yüklenme düzeyleri belirlenirken önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır (Wells, 2018).

İslam Düşüncesinde Yaş ve Cinsiyete Uygunluk İlkesi

Fıtrata Uygunluk ve Bedene Zarar Vermeme

İslam’da beden Allah’ın insana verdiği bir emanettir ve korunması dini bir yükümlülüktür. Bu bağlamda Peygamber Efendimiz’in “Vücudunun senin üzerinde hakkı vardır” (Buhârî, Savm, 51) buyruğu, sporda da ölçülülük ilkesini destekler. Bedenin doğal sınırlarını zorlayan, kalıcı zarara yol açan sporlar İslam hukukunda caiz görülmemiştir, yasaklanmıştır. (Köse, 2012)

Yaş Grupları ve Spor

İslam tarihinde çocuklar için teşvik edilen aktiviteler genellikle oyun niteliğinde olup bedeni geliştirmeye yöneliktir. Ok atma, ata binme, yüzme gibi aktiviteler çocuklar için teşvik edilmiş (Ebû Dâvûd, Cihâd, 61), yaşlılar için ise yürüyüş, hafif koşular, yüzme, gibi hafif egzersizler önerilmiştir.

Cinsiyet Farklılıkları ve Mahremiyet

Hz. Peygamber’in eşi Hz. Âişe ile koşu yaptığı rivayetler (Ebû Dâvûd, Cihâd, 61) kadınların spor yapmasına olumlu örnekler sunar. Ancak bu aktiviteler mahremiyet içinde ve kişinin durumuna uygun şekilde yapılmıştır. Kadın ve erkeklerin biyolojik farklılıkları gözetilmeden aynı şartlarda yarışmaları İslam düşüncesinde teşvik edilmemiştir. Burada esas olan fıtrata saygı, zararı önleme ve tesettür ilkeleridir. Bu anlamda özellikle günümüzde kadınların yoğun bir biçimde futbola yönlendirilmeleri, kadın güreşinin ön plana çıkarılması, halter gibi ağır bir branşta kadınların spor yapması ve yarıştırılması, ya da full kontakla yapılan dövüş sporlarına yönelmeleri, kadınların zihinsel, ruhsal, biyolojik ve fiziksel anlamda değişimlerine neden olmaktadır ki, bu direkt fıtrata müdahaledir ve İslam düşüncesi ile bağdaşmaz.  Zira düşünce dünyalarından, duygu, his dünyalarına, karakter, kimlik oluşumundan, aileye ve hayata bakışa kadar birçok alanda kadının kendisini ve doğal olarak toplumu etkilemektedir ki tüm bunlar fıtrata yapılan müdahaleden kaynaklanmaktadır ve İslam düşüncesinde kabul edilmeyecek yasak alanlardır.

Modern Spor Bilimi Açısından Yaş ve Cinsiyet Faktörleri

Yaş Faktörü

Çocukluk ve ergenlik döneminde yapılan yüksek yoğunluklu egzersizlerin büyüme plaklarına zarar verdiği ve kalıcı deformasyonlara yol açabileceği/açtığı bilinmektedir. (Caine et al., 2006) Erken yaşta rekabetçi sporlara yönlendirilmek, fiziksel olduğu kadar psikolojik sorunlara da neden olabilmektedir. Bu dönemde oyun karakterli, fiziksel gelişimi, zihinsel, ruhsal, sosyal ve ahlaki gelişimi destekleyen aktiviteler önerilir. (Malina et al., 2004)

İleri yaşlarda ise yüksek yoğunluklu dayanıklılık veya kuvvet antrenmanları, kardiyovasküler sistem ve kas-iskelet yapısı üzerinde aşırı yüklenmelere neden olabilir. Bu nedenle yaşlı bireyler için düşük-orta yoğunluklu aktiviteler önerilmektedir. (American College of Sports Medicine [ACSM], 2021)

Cinsiyet Faktörü

Kadınlar ve erkekler arasındaki hormonal, biyolojik ve anatomik farklılıklar, antrenman programlarının farklı şekilde planlanmasını gerektirir. Kadınlarda ön çapraz bağ yırtığı riski erkeklere göre üç kat daha fazladır. (Wells, 2018) Bunun temel nedenleri arasında eklem gevşekliği, pelvik yapı farkları ve hormonal etkiler yer alır. Erkeklerde ise kas kütlesi ve gücü daha fazla olduğundan, dayanıklılık ve kuvvet sporlarında farklı programlar uygulanır. Farklı anatomik, biyolojik ve hormonal örnekler verilebilir…

Karşılaştırmalı Değerlendirme

Sporun yapılması ve aşırı/gereğinden fazla/fıtrata uygun olmayan şekillerde zorlanması konularında İslam düşüncesinin ve modern anlayışın farklı yaklaşımlara sahip olduğu bilinmektedir. Yaş konusunda İslam düşüncesi çocuklarda oyun temelli uygulamalar ve yaşlılarda ölçülülük prensibine dayanırken; modern anlayış büyüme evrelerine uygun antrenman, yaşlılarda düşük yoğunlukla spor önerilir. Cinsiyet konusuna İslam düşüncesi, fıtrat, mahremiyet ve biyolojik farklılıklar gözetilerek bakarken, modern bakış, hormonal ve anatomik farklılıklar dikkate alınarak bakar. Bedene zarar verme konusuna İslam düşüncesi, beden emanettir zarar vermek haramdır/yasaktır derken, modern anlayış sakatlık ve sağlık riski bilimsel olarak değerlendirilir der.  Amaç konusuna bakılırken İslam düşüncesi, fıtrata uygunluk, bedeni koruma ve ibadetlerle uyum çerçevesinden bakarken; modern anlayış, performans ve sağlık dengesi ölçülerinden bakar. Buradaki karşılaştırmalardan da görüldüğü üzere İslamın temel aldığı fıtrata uygunluktur ve bu uygunluk zihinsel, ruhsal, fiziksel, biyolojik ve toplumsal boyutlarda olmalıdır. 

Kaynakça

•   Alter, J. S. (2004). Yoga in modern India: The body between science and philosophy. Princeton University Press.

•  American College of Sports Medicine. (2021). ACSM’s guidelines for exercise testing and prescription (11th ed.). Wolters Kluwer.

•  Ayar, H. (2018)   ‘’İslam’da Boş Zaman ve Spor” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi.

•  Bayram, M. ve ark.  (2018) “İslâm’da Sporun Önemi ve Ahlakı”, AİÜ Çocuk Eğitim ve Spor Bilimleri Dergisi.

•  Bayram, M. ve ark. (2019) “İslâm’da Sporun Önemi ve Ahlakı”, AİÜ Çocuk Eğitim ve Spor Bilimleri Dergisi. 

•  Beyhakî, A. b. H. (1990). Şuabü’l-İman. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

• Buhârî, M. b. İ. (1996). el-Câmiu’s-Sahîh. Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî.

•  Buhârî. (n.d.). el-Câmiʿu’s-Sahîh. Savm, 51.

•  Caine, D., DiFiori, J., & Maffulli, N. (2006). Physeal injuries in children’s and youth sports: Reasons for concern? British Journal of Sports Medicine, 40(9), 749–760. https://doi.org/10.1136/bjsm.2005.017822

•  Coakley, J. (2017). Sports in society: Issues and controversies (12. baskı). New York: McGraw-Hill.

•  Dilek, A.N.  (2025)  “İslam’da Sporun Sınırları”, Islamdusuncesi.org.tr 

•  Dursun, A.  (2022) “İslam’da Dayanışma ve Spor”, Konya Büyükşehir Belediyesi

Kültür Yayınları Sertifika No: 21473

ISBN: 978-605-389-512-1

•  Ebû Dâvûd, “Libâs”, 21; Tirmizî, “Libâs”, 42

•  Ebû Dâvûd. (t.y.). Sünen. Tıb, 11.

•  Ebû Dâvûd. (n.d.). Sünen Ebî Dâvûd. Cihâd, 61.

•  Fraser-Thomas, J., Côté, J., & Deakin, J. (2008). Understanding dropout and prolonged engagement in adolescent competitive sport. Psychology of Sport and Exercise, 9(5), 645–662. https://doi.org/10.1016/j.psychsport.2007.08.003

•  Futrell, A. (2006). The Roman games: A sourcebook. Blackwell Publishing.

•  Gazâlî, İ. (1997). İhyâu ulûmi’d-dîn (Cilt 3). Beyrut: Dâru’l-Ma‘rifa.

•  Griffiths, J. G. (1987). The origins of Egyptian wrestling. The Journal of Egyptian Archaeology, 73, 27–36.

•  Guttmann, A. (1978). From ritual to record: The nature of modern sports. New York: Columbia University Press.

•  Guttmann, A.  (2004) Sports: The First Five Millennia. Published by:  University of Massachusetts Press

•  Guttmann, A. (2004). From ritual to record: The nature of modern sports. Columbia University Press.

•  Henning, S. (1999). Chinese martial arts training manuals. North Atlantic Books.

•  İbn Haldûn. (1967). el-Mukaddime. Kahire.

•  İbn Mâce. (n.d.). Sünen İbn Mâce. Ahkâm, 17.

•  İbn Teymiyye. (1961). Mecmû’u’l-fetâvâ (Cilt 4). Kahire.

•  Karadâvî, Y. (1994). el-Halâl ve’l-harâm fi’l-İslâm. Kahire.

•  Koca, C. (2006). İslam’da beden ve spor anlayışı. Spor Bilimleri Dergisi, 17(3), 12–24.

•  Köse, S. (2012). İslam’da beden anlayışı ve modern spor. İslami Araştırmalar Dergisi, 23(1), 45–62.

•  Kur’ani Kerim Sure Rum Ayet 30.

•  Kur’ân-ı Kerîm, Rûm Suresi 30/30; Nisâ Suresi 4/119.

•  Kyle, D. G. (2015). Sport and spectacle in the ancient world. Wiley-Blackwell.

•  Malina, R. M., Bouchard, C., & Bar-Or, O. (2004). Growth, maturation, and physical activity (2nd ed.). Human Kinetics.

•  Mecmeu’z-Zevâid, 5/136

•  Müslim, Kader, 34

•  Nasr, S. H. (1987). Islamic life and thought. State University of New York Press.

•  Öztürk, N. (2010). Fütüvvet anlayışında sporun yeri. Tarih İncelemeleri Dergisi, 25(2), 85–102.

•  Sandel, M. (2004). The Case Against Perfection: Ethics in the Age of Genetic Engineering. Harvard University Press. 

•  Yüksek, A. (2024) “İslam’ın Spora Bakışı ve Spor Müsabakalarındaki Temel Kriterleri”, Spor ve Performans Araştırmaları Dergisi.

•  Yücel, Y. (1993). Osmanlı’da spor kültürü ve okçuluk. Belleten, 57(219), 315–340. 

•  Wells, G. D. (2018). Sex differences in physiology: Implications for high performance sport. Sports Medicine, 48(Suppl 1), 65–74. https://doi.org/10.1007/s40279-017-0840-8