Pakistan–Afganistan Gerilimi Hayra Alamet Değil

Güney Asya’daki iki dost ve kardeş ülke Pakistan ile Afganistan arasında meydana gelen sıcak çatışmadan dolayı son derece üzgün, bir o kadar da kızgınım. Yıllar önce ortaya çıkarılan sınır sorunu İngiliz emperyalistlerinin bir fitnesidir. İki kardeşin savaşmaya değil ortak kalkınma ve dostluğun pekişmesine ihtiyacı var.

Siyonist ve işgalci İsrail’in Gazze’de işlemekte olduğu soykırım vahşeti ortadayken, iki kardeş devletin birbiriyle savaşa tutuşmasını bu ümmet kaldıramaz. Gazze’deki masum ve kahraman halka bir yudum su nasıl ulaştırılır, abluka nasıl delinir ve Filistin halkı nasıl özgür olabilir gibi konularda hep birlikte el ele vererek çare bulunması gerekirken, bir anda ortaya çıkan Afganistan ile Pakistan’ın çatışması herkesi üzdü. Lafı hiç evelemeden gevelemeden doğrudan söyleyecek olursak, bu çatışmanın yeni bir vekalet savaşının başlangıcı olduğunu ifade etmeliyim. Tarafların sağduyulu olmalarını bekliyoruz.

 “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözü çok manalı ve kadirşinaslığı özetleyen müstesna bir halk deyimimizdir. Söz konusu iki kardeş ülkenin birbirleriyle bir değil, binlerce kahve, sütlü çay içmişliği vardır. Artık kabile değil, iki bağımsız devlet olduklarını unutmamalıdırlar! Terör örgütlerine yardım ve yataklık etmek, düşman ülkelerin telkiniyle kardeşine saldırmak ne kabileciliğe ne dine ne de hakkaniyete sığar. .   

9 Ekim 2025’te başlayan çatışmadan önce, başkent Kabil’de patlamalar meydana geldi. Akabinde Pakistan hava kuvvetleri, Afganistan sınır boylarına saldırdı. İslamabad hükümeti, Afganistan’ı Tehreek-e-Taliban Pakistan (TTP) militanlarını ülkesinde barındırmakla suçladı. Taliban yönetimi de bu iddiaları reddetti. Bunun üzerine Afganistan birlikleri harekete geçerek Pakistan askerlerine saldırdı. Sınır hattında karşılıklı saldırıların yaşanması, iki ülke arasındaki tarihsel anlaşmazlıkları yeniden gündeme taşıdı. Taraflar tarihi düşmanlığa atıf yaparak, bence asıl amaçlarını saklayarak, kamuoyunu yanıltmaya çalıştılar. Sorunun temelinde İngilizlerin tarihi hainliği var.

İşin en acı tarafı da bu anlamsız çatışmada ölen veya öldürülen askerlerin naaşlarının vahşice yerlerde sürüklenmesidir. Ölülerin sokaklarda gezdirilmesi, taraflar arasındaki husumeti daha da derinleştirip barış masasından uzaklaşmalarına sebebiyet veriyor. Bizim kültürümüzde, İslam’da, diriye olduğu kadar ölüye de saygı vardır. Afganlılar kaç ABD veya Rus askerini, Pakistanlılar da kaç Hint askerinin naaşını böyle rezilce yerlerde sürükledi? Peki, bu yapılan vahşeti hangi din, ahlak veya kabile anlayışıyla açıklayacaksınız?

Durand Hattı ve Tarihsel Anlaşmazlık

Afganistan–Pakistan gerginliğinin temeli, 1893’te İngiliz diplomat Mortimer Durand ile Afgan Emiri Abdurrahman Han arasında imzalanan Durand Hattı Anlaşmasına dayanıyor. Afganistan’ı işgal edemeyen İngiltere, her zaman olduğu gibi halkları bölerek şeytanca bir sınır hattı oluşturdu. Bu hat, Britanya Hindistanı ile Afganistan arasındaki sınırı belirliyordu. Çizim sırasında Peştun kabilelerinin bir kısmı Afganistan’da, bir kısmı ise Hindistan (daha sonra Pakistan) topraklarında kaldı.
1947’de Pakistan’ın kurulmasının ardından Afganistan, bu sınırın geçersiz olduğunu ileri sürdü. Afgan tarafı, anlaşmanın İngiltere’nin baskısıyla imzalandığını ve yeni devletle yeniden müzakere edilmesi gerektiğini savunurken, Pakistan, uluslararası hukuk gereği bu sınırın geçerliliğini koruduğunu iddia etti. Böylece Durand Hattı, iki ülke arasında günümüze kadar süregelen temel ihtilaf konusu haline geldi. Burada gözden kaçmaması gereken bir konu var. 1947’de İngiliz işgali altındaki Peştun halkı isteseydi ayrılıp bağımsız olabilirdi veya başka yere bağlanabilirdi ama onlar Pakistan ile birlikteliği seçti. SSCB ve ABD ülkeyi işgal ettiğinde Afganistan’daki Peştunların geneline yakını Pakistan’da yaşıyordu. Aralarında Ensar-Muhacir kardeşliği oluşmuştu.

İşgalci ABD’nin Afganistan’dan çekilmek zorunda kalmasından sonra ana omurgasını Peştunların oluşturduğu Taliban grubu ülkeyi idaresi altına aldı. Ülkenin yüzlerce sorunu varken bazıları özellikle Durand Hattı’nın Peştunları ikiye böldüğünü, Afganlar için tarihi bir adaletsizlik olduğunu dillendirilmeye başladı. Bu durum “Peştunistan” adıyla bağımsız bir devlet kurma taleplerini de beraberinde getirdi.
SSCB 1979–1989 ve ABD 2001–2021 işgali dönemlerinde bu tartışmaya hiç şahit olmadık. Taliban’ın 2021’de yeniden yönetimi ele almasıyla bu konu birileri tarafından devamlı olarak gündemde tutulmaktadır. Taliban yönetiminin Peştun kimliğiyle özdeşleşmesi, sınır gerilimlerini artırdı. Oysa aynı Taliban’ı besleyen, büyüten ve hatta 1996’da ilk kez iktidara gelmesinde en büyük payı olan Pakistan’dır. Aktörler, menfaatler, ilişkiler ve hatta dünya değişti. Artık tarafların etkilendikleri alanlar çok boyutlu hale geldi.

Bu konuda en fazla dost ve kardeş Pakistan’a kızıyorum. Nasıl bu kadar yanlış politika izledin de canından kanından bir parça olan Taliban ve Afganlıları kendine düşman ettin? Diplomasi, uluslararası ilişkiler, kardeşlik, komşuluk ve inanç birlikteliğinizin olduğu, zor zamanlarında yardımda bulunduğunuz  Afganistanlı kardeşlerinizi hangi saiklerle bu hale getirdiniz? Pakistan devleti ve idarecileri bunun gibi onlarca sorunun cevabını vermelidir.

Taliban’ın Hindistan’la Hareket Etmemesi Gerekir!

Şurası bir gerçek ki; Taliban, yönetime geldikten kısa bir süre sonra ülkedeki ABD ajanları daha bertaraf edilmeden Peştunistan meselesinin gündeme getirilmesi hayra alamet değildi. Bu gidişatın ve ayrılıkçı söylemlerin sonunun iyi olmayacağını vurgulamıştık. Ayrılıkçı odakların öne çıkardığı bu fitneyi fark edemeyen Pakistan, bilerek veya bilmeyerek bu oyuna dahil oldu. Oysa Pakistan buradaki tuzağı görüp Taliban rejiminin ve Afgan halkının karşısında değil, onların gönlünü almaya çalışan tarafta olmalıydı.  Afganlılara ev sahipliği yaptığı için siyasi ve ekonomik baskılara katlanan, yüzlerce terör saldırısına uğrayan ve milyarlarca dolar zarar eden Pakistan, küçük ayak oyunlarına gelerek Taliban’la savaş aşamasına gelmemeliydi.

Kabil’i yönetenlerin eski tanıdığımız Taliban olmadığını müteaddit defa dile getirdik. Değişen dünya şartlarına göre Taliban’ın dünyayı farklı okumaya çalıştığını görüyoruz. Eski komünist artıklarıyla ABD emperyalistlerinin devşirdiği grupların ortaklaşa hareket etmesine rağmen, ülkede Pakistan ile oturup konuşacak bir kitlenin olduğunu da biliyoruz. Taliban tam anlamıyla “devlet idaresi nedir, bilmiyor. Örgüt mantığıyla veya esinlendiği yerlerden hareketle Pakistan’a karşı ileri geri konuşabilir. Akıllı idareciler meseleyi bu noktaya getirmez ve durumu kendi lehine çevirmesini bilir.

Gelişen olaylarda bizi en çok üzen; emperyalistlerin telkinleriyle hareket edilmesi, Hindistan gibi İslam düşmanı bir ülkenin Taliban’la birlikte hareket etmesidir. Eski Hindistan olsa bir nebze makul karşılanabilir. Ancak Narendra Modi gibi aşırı inekperest ve Müslüman düşmanı bir faşistle yan yana oturup Pakistan düşmanlığı yapmak asla kabul edilemez. Pakistan çok büyük hata yapmış dahi olsa, Modi gibi Siyonist dostu bir teröristle ittifak yapılamaz. Fiili savaşmak ve cenazeleri vahşice yerde sürüklemenin anlaşılır tarafı yoktur.  Bundan dolayı her iki tarafa da kızgınım.

Taliban kendine göre ekonomik ve sosyal sorunlarla uğraşıyor. Ekonomisini düzlüğe çıkarmak için siyonist ve terör yapıları dışında herkesle oturup konuşabilir. Kapitalist fikirlerin yaygın olduğu günümüzde, devletlerin dostu olmaz sadece çıkarları olur. Eğer Hindistan ile sadece eşit şartlarda ekonomik ve siyasi konular ele alınacaksa bunda bir beis yoktur. Ancak bu yakınlaşma Pakistan’ı zor duruma sokacaksa burada iyi niyet yerine düşmanlık ve ihanet vardır. İşte bu ihanet asla kabul edilemez.    

Daha önce Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval şimdiki durumu özetleyen bir beyanda bulunmuştu: “Taliban’ı istediğimiz şekilde kullanacağız. Onlar daha çok Deoband’ı dinliyorlar. Onları Deoband aracılığıyla kontrol edeceğiz. Onlar paralı askerler. Hindistan çok daha büyük bir ekonomi. Daha fazla fon aktaracağız ve onlar bizim tarafımızda olacaklar.” İnek dışkısını yiyerek medet umanların yaptığı planla hareket edip, yıllarca ekmeğini ve suyunu içtiği kardeşine saldıranlara ne demek gerekir?

Hindistan Yenilginin İntikamını Almaya Çalışıyor

Bu yıl, 2025, Güney Asya’da gerilimin tırmandığı bir dönem oldu. Mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir’de yaşanan çatışmalar, iki nükleer güç arasında son otuz yılın en tehlikeli karşılaşmasına yol açtı. Pakistan’ın bu çatışmalarda 6 Hindistan uçağını düşürmesi Yeni Delhi’de prestij kaybına neden oldu. Hindistan’ın bu durumun rövanşını almak için diplomatik ve stratejik alanlarda Pakistan’ı sıkıştırmaya yöneldiği görülüyor. Bu bağlamda Hindistan, daha önce siyasi olarak tanımadığı Taliban’la anlaşarak Afganistan üzerinden Pakistan’a karşı ittifak kurmaya çalışıyor. 9–16 Ekim 2025 tarihleri arasında Afganistan Dışişleri Bakanı’nın Yeni Delhi ziyareti, bu stratejik yakınlaşmanın açık göstergesi oldu.

Bu görüşmelerde Hindistan, Afganistan’a sağlık ve ekonomik destek sözü verdi. Çünkü Afganistan’ın bu iki konuda acil olarak yardıma ihtiyacı var. Bu açığı aslında Pakistan’ın kapatması gerekirdi. Öte yandan Hindistan temsilciliğini büyükelçilik düzeyine yükseltme kararı aldı. Görüşmelerde “bölge ülkelerinden kaynaklanan terörizmin önlenmesi” ifadesiyle Pakistan dolaylı biçimde hedef alındı.
Afgan tarafı da karşılık olarak, yeraltı kaynaklarının işletilmesinde Hintli şirketlerle işbirliği teklifinde bulundu. Böylece Hindistan, Afganistan üzerinde ekonomik ve diplomatik nüfuz kurma fırsatı yakaladı. Afganistan bağımsız bir devlet olduğundan dolayı kendi menfaatine göre istediği devletle anlaşma yapabilir. Ancak nadir elementlerin Hindistan tarafından işletileceği ve bu elementlerin atom santralinde kullanılacağı söylemleri bile oldukça korkunç ve ürkütücü. Modi gibi bir deli ve İslam düşmanına küçük bir menfaat uğruna böyle büyük bir imkan tanınması sadece ekonomik zorunlulukla açıklanamaz. Burada büyük bir kin, nefret ve birilerinin suflesi bulunduğu çok açıktır.

Pakistan, canını yakan ve terör örgütü olarak gördüğü Pakistan Talibanı’nın (TTP) Afganistan’da bulunan hedeflerine yönelik hava operasyonları yapınca, aynı gün Afgan güvenlik güçleri de Pakistan sınır karakollarına saldırı düzenledi. Karşılıklı operasyonlar sonucunda onlarca asker hayatını kaybetti. Pakistan, sınır hattında Taliban’a ait 19 noktanın ele geçirildiğini açıklarken, Afganistan 58 Pakistan askerini etkisiz hale getirdiğini iddia etti.

Bu çatışmalar, Hindistan–Afganistan yakınlaşmasının doğrudan bir sonucu olarak değerlendiriliyor. Hindistan’ın Pakistan karşıtı grupları dolaylı olarak desteklediği yönündeki iddialar, bölgedeki güvenlik dengelerini daha da kırılgan hale getirdi. TTP’nin yanı sıra Belucistan Kurtuluş Ordusu gibi ayrılıkçı örgütlerin de Hindistan tarafından desteklendiği biliniyor.   

Taraflar Vekâlet Savaşlarından Uzak Dursun!

Taliban’ın ülkesi için iyi işler yapmaya başladığını ancak ekonomi alanında sıkıntı çektiğini biliyoruz. Çin’in Afganistan’daki maden alanlarında çalışmalar yapması ve aralarının iyi olması diplomatik başarı olarak değerlendiriliyor. Diğer komşu ülkelerle hatta Rusya ile de diplomatik ilişkiler kurulması gerekir. Söz konusu ilişkilerin bir komşu ülkeye karşı yapılması başarı değil, yeni sıkıntı ve çatışmalarının önünün açılması anlamına gelir. Kardeş ve dost Afganistan’ın artık savaşa değil barış ve istikrara ihtiyacı var. Pakistan ile barış dilini konuşması emperyalistlerin oyununa gelmemesi, TTP ve Peştun meselesinin suhuletle halledilmesi gerekir. Pakistan’dan,  Taliban’ı muhatap alması ve  ABD’nin yapmak istediği emperyalist hamlelere sacayağı olmaması beklenmektedir.  

TTP, 2007 yılında Pakistan’a karşı olan grupların bir araya gelmesiyle kuruldu. Kabile bölgelerini Pakistan’dan kopararak Hayber Pahtunhva eyaletinde kendilerine göre bir yönetim kurmak istiyor. Pakistan ordusuyla devamlı savaş halinde olan örgütten, savaş ekonomisini ayakta tutmak için uyuşturucu işine girmesinden dolayı, bazı destekçileri ayrıldı. Eski gücünü toplamak için bu kez İslam dinini kullanmaya, Pakistan genelinde devrim yaparak “şeriatın” uygulanmasını istediklerini dillendirmeye başladılar.

Son dönem söylemlerinde Pakistan hükümetinin devrilmesini ve yerine İslam halifeliğinin kurulmasını dile getirerek kaybettiği kitleyi yeniden kazanmaya çalışıyor. Aslında bu örgütün İslam diye bir derdi yok. Menfaat uğruna ,başkaları adına bölgede huzursuzluk çıkaran PKK gibi çapulcu bir örgüt olduğunu söyleyebiliriz.      

Afganistan, Suudi Arabistan ve Katar’ın arabuluculuğuyla ateşkes ilan ettiğini duyursa da Pakistan tarafı çatışmaların bitmediğini açıkladı. Bu durum, ilerleyen dönemde sınır hattında daha geniş çaplı operasyonların yaşanabileceğine işaret ediyor. ABD’nin başındaki sarı çıyan Donald Trump, "Afganistan, Bagram Hava Üssü'nü ABD'ye geri vermezse, kötü şeyler olacak" tehdidini yapmıştı. Umarım bu kirli inatlaşma bölgeye yeniden ABD’nin gelmesinin önünü açmaz.

Afganistan–Pakistan hattındaki gerilim, bölgesel güç dengelerini yeniden tanımlayacak potansiyele sahip. Hindistan’ın Afganistan üzerindeki artan etkisi, Pakistan’ın güvenlik kaygılarını derinleştirirken, Taliban yönetimi de iki ülke arasında yeni bir jeopolitik mücadele alanına dönüşüyor. Bu süreç, Güney Asya’da “vekâlet savaşları” döneminin yeniden başlayabileceği yönünde ciddi işaretler barındırıyor.