İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak hazırladığımız ve Temmuz ayı boyunca yayınladığımız "İslami Hareket" dosyasında; alim, düÅŸünür, aktivist ve akademisyen kimlikli on iki farklı yazarla İslami hareket konusunu ele aldık. İslami hareketin dünü, bugünü ve geleceÄŸine dair sorduÄŸumuz sorularda bazen birbirine paralel, bazen birbirinden farklı cevaplar aldık. Kimi yazarlar bütün sorularımızı cevaplarken kimileri belirli soruları cevaplamayı tercih etti. Bu baÄŸlamda verilen cevaplarda öne çıkan baÅŸlıkları sizler için özetledik.
"İslami hareketin tanımı nedir?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik, İslami hareketi "modernleÅŸme süreci sonrası İslam’ı dava olarak gören müminlerin hayatı bütün boyutluluÄŸu içinde müslümanca yaÅŸama kaygısı ve tecrübesi" olarak görmektedir. Tantik verdiÄŸi cevapta İslami hareketin modern bir terkip, batılı sömürüye karşı muhalif bir hareket olduÄŸuna dikkat çekmekte ve siyasal bir karakteri ihtiva ettiÄŸini düÅŸünmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketi "toplumsal hayatı İslami temelde inÅŸa etmeye yönelik çabaların bütünü" olarak tanımlamakta, İslami hareketin Kuran'ın belirlediÄŸi ölçüleri ve hedefleri esas aldığını belirtmekte ve "İslami hareket" terkibinin hareket boyutuna dikkat çekerek yeryüzünü biçimlendirmeye matuf bir gayretin olduÄŸunu söylemektedir. İsa Özçelik "İslami hareket" terkibindeki ilk sözcüÄŸün Allah tarafından insanlığa yol göstermek için peygamberlere gönderilen dinin ortak adını ifade ettiÄŸini, ikinci sözcüÄŸün ise peygamberlerin aldıkları vahyi pratize ederken ortaya koyduÄŸu örnekliÄŸe iÅŸaret ettiÄŸini belirtmektedir. Bu baÄŸlamda İslami hareketi "hakikatin deÄŸiÅŸmez adı olan İslam'ı deÄŸiÅŸen zaman ve mekanlarda hayata hakim kılmak için yapılan örgütlü mücadelenin bütünü" olarak tanımlayan Özçelik İslami hareketlerin yaÅŸadıkları çaÄŸda nebevi tevhid mücadelesini sürdüren yapılanmalar olduÄŸunu söylemekte ve böylece İslami hareketleri zamansal olarak sadece modern dönemle sınırlandırmamaktadır. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketi, hedefi dünyada iyiliÄŸi hakim kılmak olan siyasal bir hareket olarak tanımlamakta, ahirette cennete ulaÅŸmak isteyenlerin dünyayı cennete dönüÅŸtürme mücadelelerinin siyasal karşılığı, kökleri Asr-ı Saadet'e uzanan modern zamanların Müslüman oluÅŸumu olduÄŸunu söylemektedir. Süleyman ArslantaÅŸ ise İslami irÅŸad ve tebliÄŸ odaklı çalışmaların "İslami hareket" olarak tavsif edilmemesi gerektiÄŸini, çünkü hareket kavramının stratejik ve militarist içerikli olduÄŸunu düÅŸünmektedir. Zeki SavaÅŸ İslami hareketi en geniÅŸ anlamıyla İslam'a uygun her türlü amel ve düÅŸünceyi karşılayan bir kavram olarak kullanmakta, ayrıca İslam'ın devlet ve iktidarla alakalı hüküm ve tavsiyelerini gözeten ve bu baÄŸlamdaki dini bildirimlerin hayata tatbikini isteyen organizasyonları tanımlayan siyasi bir kavram olarak da kullanıldığına iÅŸaret etmektedir. Kazım SaÄŸlam İslami hareketi "sübutu ve delaleti kat’i naslara sıkı sıkıya baÄŸlı kalarak günün problemlerini çözmeye çalışma azmi ve gayreti" olarak tanımlamaktadır. Mehmet GöktaÅŸ İslami hareketin Müslüman topluluÄŸun İslam adına yaptıkları faaliyetler bütünü olduÄŸunu söylemekte, ancak bir faaliyetin İslami hareket olabilmesi için belirli bir disiplin, lider, kadro, program ve hedefi olması gerektiÄŸini belirtmekte ve devlet olma talebine vurgu yapmaktadır. Ali Kaçar İslami hareketin "İslam’ın gözettiÄŸi hedefleri, İslam’ın öngördüÄŸü ilke ve esaslara riayet etmek ÅŸartıyla gerçekleÅŸtirmeyi kendisine amaç edinmiÅŸ bir çalışma" olduÄŸunu söylemekte ve İslami hareketin yönteminin "nebevi" olduÄŸunun altını çizmektedir. Hüsnü AktaÅŸ "ilâhi tekliflere tâbi olan, insanlara iyilikleri emreden ve onları kötülüklerden alıkoymaya çalışan Müslümanların, hakikate uygun olan fiillerine İslami hareket" denildiÄŸini söylemekte ve İslami hareketi belirleyen unsurların müntesiplerinin vahye tâbi olmaları ve İslâm fıkhına uygun amellerde bulunmaları olduÄŸunu belirtmektedir. Åžemsettin Özdemir "bir sistem hedefi olan, bir hayat inÅŸasını ana gaye haline getiren ve bu ana gayenin hayatta egemen olmasını, modelleÅŸmesini hedef olarak ortaya koyan oluÅŸumları" İslami hareket olarak tanımlamaktadır. Dr. Erdal KurÄŸan ise örgüt çaÄŸrışımı verdiÄŸi için "hareket" kavramının İslamcılara sol literatürden geçtiÄŸini iddia etmekte ve sınırları belirli olmadığı için İslami hareket yerine İslamcılık kavramını tercih ettiÄŸini belirtmektedir. İslamcılığı ise "moderniteye ve modernitenin inÅŸa ettiÄŸi dünya görüÅŸüne, onun ortaya çıkardığı ve davet ettiÄŸi güzergaha, ortaya çıkardığı kavramlara bütün paradigmaya İslam'ı referans vererek, İslam'ı gerekçe göstererek karşı duruÅŸun adı" olarak tanımlamaktadır.
"İslami hareket ve İslamcılık arasında nasıl bir iliÅŸki vardır?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik İslamcılığın muhalif karakteri ile modernleÅŸme sürecine karşı çıktığını, bu çerçevede İslami hareketin bu duruÅŸu Müslümanlar arasında güçlü bir bakışa taşıma çabası içinde olduÄŸunu söylemektedir. Bu yüzden İslami hareket ve İslamcılık et ile tırnak gibi ayrılmaz bir bütündür. Rıdvan Kaya'ya göre İslamcılık daha genel bir akımı akla getirmekte ve fikri, edebi vs. çabalar ile duyarlılıklar ve yönelimler de bu kavram altında toplanmaktadır. İslami hareket ise toplumsal hayatı deÄŸiÅŸtirmeyi hedeflediÄŸi için doÄŸrudan örgütlülük ve eylemliliÄŸi içermektedir. İsa Özçelik iki kavramın kimi zaman birbirinin eÅŸ anlamlısı olarak kullanıldığına kimi zaman da birbirini tamamlayan bir unsur olarak ele alındığına dikkat çekmekte, birbiriyle çeliÅŸen, çatışan bir olgu olarak yorumlanmasına karşın İslami hareket ve İslamcılığın birbiriyle çok yakın bağı olan iki kavram olduÄŸuna vurgu yapmaktadır. Dr. Abdulkadir Turan'a göre ise İslamcılık, İslami harekete yönelik dış bir adlandırmadır ve İslami hareketi sindirmek üzere tetkik edenlerin yaptıkları bir yakıştırmadır. Süleyman ArslantaÅŸ ilk örneÄŸi olarak Ahmet Cevdet PaÅŸa’nın başında bulunduÄŸu ‘Mecelle’ çalışmalarını gösterdiÄŸi İslamcılığın Batı öykünmecisi, Osmanlı aleyhtarı akıma karşı İslami manada ilmi ve stratejik bir hamle niteliÄŸinde olduÄŸunu söylemekte, bu nedenle İslami hareket ile İslâmcılık arasında bir yakınlığın-akrabalığın olduÄŸunu belirtmektedir. Zeki SavaÅŸ bu iki kavram arasındaki nüansın İslami harekette eylemselliÄŸin öne çıkması, İslamcılıkta ise düÅŸünsel yönünün ağır basmasından kaynaklandığını ifade etmekte, bu nedenle her İslami hareket ve onu oluÅŸturanların İslamcı olduÄŸunu ama İslamcı olan her ferdin İslami hareketin içinde yer almayabileceÄŸini söylemektedir. Mehmet GöktaÅŸ da İslamcılık kavramının sonradan ortaya çıktığını ve Müslümanları dışarının diliyle ifade eden bir kelime olduÄŸunu düÅŸünenlerdendir. Ali Kaçar'a göre içerik olarak aynı ÅŸeyleri gündeme getirilse de İslami hareket kavramının ‘cı, cu’ ekleriyle ‘Çerezci,’ ‘oduncu’ gibi anlamları çaÄŸrıştıran eklere de tanımlamalara da ihtiyacı yoktur. Hüsnü AktaÅŸ İslami hareket ve İslâmcılık arasındaki münasebetin son tahlilde et ile tırnağın münasebeti gibi olduÄŸunu ifade etmektedir. Åžemsettin Özdemir İslamcılık ve İslami hareketin iki ayrı kelime olmakla birlikte birbirine çok yakın, birbirleriyle iç içe olduÄŸunu söylemektedir. Dr. Erdal KurÄŸan ayakları yere basan ve daha somut ÅŸeyler ifade eden bir kavramsallaÅŸtırma olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü için İslami hareket kavramından ziyade İslamcılığı kullanmayı tercih etmektedir. Bununla birlikte Müslüman kavramını kullanmanın her ikisini de kapsadığı kanaatindedir.
"İslami Hareketlerin temel ilkeleri nelerdir? Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kabul görmüÅŸ yaygın yöntemler hangileridir? Bu temel ilkelerden ilkesel bir savrulma görüyor musunuz?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik İslam’ı kendi nefsinde yaÅŸamaya çalışmanın, Müslümanlara ve insanlara İslami olanın ne olduÄŸunu gösterecek bir ‘örnekliÄŸi’ yaÅŸayarak göstermenin ve böylece İslam’a dair istifhamları çözüme kavuÅŸturmanın, maÄŸlubiyeti yaÅŸamış Müslümanların yeniden özgüvenlerini kazanarak kendilerine olan inançlarını tazelemenin, böylece yeni bir dünya mümkündür tezini güçlü bir ÅŸekilde hatırlatarak bugünde de müslümanca bir yaÅŸamın imkânlarını inÅŸa etmenin İslami hareketin ilkeleri olduÄŸunu söylemektedir. Bu ilkelerin hayata aktarılması için siyasal ve sivil yöntemlere baÅŸvurulduÄŸunu ifade eden Tantik, İslam dünyasının birçok yerinde bu ilkeler için güçlü bir mücadele verildiÄŸi söylense de uygulamada baÅŸarılı olma zemininin hiç kurulamadığını ve İslami hareketlerin savrulmasındaki en önemli payın, eÄŸitim, müfredat ve İslami bilgi konusundaki zaaflara ait olduÄŸunu düÅŸünmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketlerin en temel ilkesinin İslamilik olduÄŸunu ifade etmekte ve temel ilkeler hususunda bir farklılaÅŸma olmamakla birlikte İslami hareketlerin birbirinden farklı yönelimleri ve pratikleri olduÄŸunu belirtmektedir. Kimlik ve eylemlilik hususunda İslami hareketler içinde çizgisini koruyan örnekler yanında savrulmalar yaÅŸayanlar da mevcuttur. İsa Özçelik'e göre tevhid, adalet, bütüncüllük, ümmet ve kardeÅŸlik, ÅŸura, ehliyet, liyakat, içtihat gibi ilkeleri İslami hareketin ilkeleri olarak belirlemektedir. Ayrıca bu ilkeleri hayata geçirirken ahlakilik gibi uyulması gereken belirli ilkeler mevcuttur. İslami hareketlerin bulundukları zaman uyarınca ilkeleri uygulama yöntemleri de farklılaÅŸmıştır. Son dönemlerde sekülerleÅŸme dalgası Müslümanlarla birlikte İslami hareketleri de etkilemiÅŸ, sekülerleÅŸme artık zorunlu bir kader gibi anlaşılmaya baÅŸlanmıştır. Özellikle ülkemizde yaÅŸanan süreç hak batıl, tevhit ÅŸirk, İslam ve cahiliye gibi temel ayrışma noktalarının üzerini örterek bir yere varılamayacağını göstermiÅŸtir. Aynı ÅŸekilde İslami kavramların sloganlaÅŸtırılarak içinin boÅŸaltılması, politik ya da ekonomik güç devÅŸirmek için araçsallaÅŸtırılmasına müsaade etmenin de ne kadar yıkıcı sonuçlarının olduÄŸu ortaya çıkmıştır. Dr. Abdulkadir Turan'a göre ümmet ÅŸuuru, Müslümanların sorunlarının İslam'ın ihmal edilmesinden kaynaklanması, Kuran ve Sünnete tabi olma, İslam ÅŸeriatının ve ahlakının üstünlüÄŸü İslami hareketin ilkeleridir. Son beÅŸ yıla bakıldığında İslami hareketlerin yöntemi de nerdeyse ortak noktalarda buluÅŸmaktadır. İslami hareket "kendi olma" veya "kendi kalma konusunda dış saldırılara karşı koymakta kimi zamanlarda zorluklar yaÅŸamıştır. Turan'a göre bu saldırılar bir yandan İslami hareketi dış etkilerle dinde reform hareketine dönüÅŸtürmeyi, diÄŸer yandan "ilmi olma" namına İslami hareketi çaÄŸdan koparıp geçmiÅŸi araÅŸtırmak ve tartışmakla meÅŸgul bir harekete dönüÅŸtürmeyi; İslami milliyetçilikle sentezleme ya da onu bir mezhep hareketine çevirmeyi; İslami hareketi aşırı uçlara itmeyi hedeflemektedir. Bununla beraber İslami hareketler, hiçbir zaman dezenformasyonun önüne geçebilecek kadar içeride sert mücadele tercihini kârlı kılacak bir güce ulaÅŸamamıştır. Süleyman ArslantaÅŸ'a göre İslami hareket denen oluÅŸumların temel ilkeleri inanç ve hedef birliÄŸi olmalı ve bu birlikteliÄŸin devamı için bir plan-program olmalıdır. İslami hareketin yöntemi ise kadrolaÅŸma, kamuoyu oluÅŸturma ve devletleÅŸme ÅŸeklinde üç safhadan oluÅŸur. Zeki SavaÅŸ İslami hareketin ilkelerinin bir kısmının hedeflerle diÄŸer kısmının da yöntemle alakalı olduÄŸunu, İslami hükümlerde sabit ve deÄŸiÅŸken hükümler olduÄŸu gibi İslami hareketin ilkelerinde de sabitlik ve deÄŸiÅŸkenlik olduÄŸunu söylemektedir. Dinde amelle ilgili olan adalet, ahlak ve mekasıd-ı ÅŸeriyye ve inançla ilgili olan tevhid, mead ve nübüvvet gibi ilkeler İslami hareketlerin de ilkeleridir. Yöntem konusu ise tamamen içtihadi bir mevzu olduÄŸundan her bir İslami hareketin metotla ilgili temel ilkeleri bir diÄŸerine nisbetle farklılık gösterebilir. Bir hareketi bir baÅŸka hareketle kıyaslayarak ilkelerinden uzaklaşıp uzaklaÅŸmadığına iliÅŸkin varacağımız sonuç, bir mezhebi diÄŸer mezheplerle kıyaslamaya benzer. Müslüman bir bireyin veya İslami hareketin temel ilkelerden uzaklaÅŸtığının, savrulduÄŸunun en açık ölçüsü, dinin sabiteleriyle ve muhkem naslarıyla ölçülebilir. Ali Kaçar'a göre tevhid, taÄŸuti/cahili otoritelere karşı tavır almak, zulme ve zalime karşı olmak, sünnete ittiba, evrensellik, inkılapçılık, ümmetçilik ve rabbanilik gibi ilkeler İslami hareketin Kur'an'ı Kerim tarafından tayin edilen ilkeleridir. Günümüzde İslami hareketlerde bu ilkelerden birtakım savrulmalar meydana gelmekte, uzun mücadeleyi göze alamayanlar, Peygamberlerin örnekliÄŸinden ortaya konan tevhidi mücadeleyi kavrayamayanlar çabucak yorulmakta ve reddettikleri, küfür ve ÅŸirk olarak gördükleri sisteme eklemlenmektedirler. Hüsnü AktaÅŸ İslâmi hareketin temel ilkelerinin, muhkem nasslara dayandığı için deÄŸiÅŸtirilemeyeceÄŸini, ortaya çıkan yeni meselelerin umumi hükümlerde yer alan illetlerin/hikmetlerin tahlili ve istiÅŸare sonucunda çözüme baÄŸlanacağını söylemektedir. İslami hareketin temel ilkelerinden ise herhangi bir ilkesel savrulmanın söz konusu olmadığını belirtmektedir. Åžemsettin Özdemir ise bütün insanlığa rahmet olacak modelin ilkelerinin Kur'an, kainat ve insan ayetlerinden çıkarılması gerektiÄŸini vurgulamaktadır.
"Dünden bugüne İslami hareketlerde (düÅŸünsel, fıkhı ve pratik zeminde) bir deÄŸiÅŸim gözlemliyor musunuz?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik seküler kültür ve laikliÄŸe eskisi kadar güçlü tepkinin gösterilmediÄŸini, İslami birçok hassasiyetin kaybolduÄŸunu söylemektedir. Din ve modern dünya ile kurulacak sahih ve sahici bir bağın oluÅŸmasında olması gereken yöntem, ilkeler ve eÄŸitim modeli hala meçhul kaldığından dolayı ortada düÅŸünsel bir kriz bulunmaktadır. İlahiyatlarda veya medreselerde verilen eÄŸitimin tek boyutla oluÅŸu düÅŸünce krizini tetiklemektedir. Rıdvan Kaya örgütlenme, söylem ve eylem bazında kimi deÄŸiÅŸikliklerin olduÄŸunu, ancak İslami hareketlerin bünyesinde genel manada ve geniÅŸ çaplı bir düÅŸünce krizinin yaÅŸanmadığını belirtmektedir. Asli kimlik ve yönelimlerinden taviz veren örnekler de bulunmaktadır. Burada en temel savrulma nedeninin, deÄŸiÅŸtirmek için yola çıkılan statüko karşısında alınan yenilgi ya da baÅŸarısızlığın bir müddet sonra statükoya ayak uydurmak, hatta zaman zaman eklemlenmek olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. İsa Özçelik İslami hareket kavramının kendi içinde sabit ve deÄŸiÅŸkenlik denklemini barındırdığını, ancak bu denklemin kimi zaman yerli yerince kurulamadığını düÅŸünmektedir. Müslümanlar modernleÅŸme dalgasının büyük meydan okumalarına yeterli cevapları verebilmiÅŸ deÄŸildir. Aslında yalnız İslami hareketler deÄŸil tüm insanlık büyük bir düÅŸünce krizi yaÅŸamaktadır. Yapay zeka, robotizm, nanoteknolojik fütüristik bakış açısı bizzat insanın kendisini tartışmaya açmakta ve insan sonrası tartışmalarını gündem maddesi yapmaya çalışmaktadır. Bu baÄŸlamda İslami hareket öncüleri tüm insanların fıtratına, vicdanına hitap edebilecek hayata dokunan hikmetli ve gerçekçi toplumsal çözüm yollarını bir an önce insanlıkla buluÅŸturmalıdır. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketlerin 20. Yüzyılda beÅŸ farklı evreden geçtiÄŸini düÅŸünmektedir. Bunlar: (1) Åžah Veliyullah Dehlevi ve ilmi arayışlar evresi (2) Åžeyh Halid ve tarikat evresi, (3) İttihad-ı İslam gündemde olmakla birlikte reform ve senteze yatkın bazı isimler üzerinden fetret evresi ve (4) İmam Hasan el-Benna-Üstad Ebü’l-Ala Mevdudî üzerinden cemaat/cemiyet evresi. (5) İslami partiler ya da siyasi çatı evresi. Ayrıca Turan İslami hareketin genel olarak partili mücadele tartışmalarını geride bıraktığını, bu hususta bir konsensüsün oluÅŸtuÄŸunu iddia etmektedir. Süleyman ArslantaÅŸ ise İslami kavramların alt-üst olduÄŸu bir zamanda aziz İslam’ın düÅŸünce ve pratiÄŸine yönelik anlayış ve uygulamalarda fevkalade yanlışların, İslam dışı anlayışların cari olduÄŸunu ifade etmektedir. Zeki SavaÅŸ 28 Åžubat sonrası dönemde İslami hareketlerin hakimiyetçi tezden vazgeçtiÄŸini düÅŸünmekte, devlete ve topluma hakim olma olarak tarif ettiÄŸi hakimiyetçi düÅŸüncenin AK Parti iktidarı sonrasında "sessiz deÄŸiÅŸim" geçirdiÄŸini söylemektedir. Öte yandan bu sessiz deÄŸiÅŸim henüz sesli bir ÅŸekilde tartışılmış deÄŸildir. Bu durum düÅŸünsel bir krizin dışa vurumu olarak deÄŸerlendirilebilir. Bununla birlikte her bir ülkenin kendi koÅŸullarıyla baÄŸlantılı olarak oradaki İslami hareketlerin farklı krizleri bulunmaktadır. Ali Kaçar Türkiye'de var olan birçok vakıf ve derneÄŸin resmi birer kurum haline geldiÄŸini ve sistem içi bir çalışmaya göre kendini konumlandırdığını söylemektedir. Oysa İslami hareket, İslam’ın egemen olmadığı her toplumda muhalif bir hareket olarak sistem içi deÄŸiÅŸimi kabul etmeden mücadele etmekle mükellef olduÄŸunu asla unutmaz. Hüsnü AktaÅŸ fıkhi hükümlerin ya açık bir nassa dayanırlar, ya da nasların illetlerinden/hikmetlerinden elde edilen reyle sabit olduklarını söylemektedir. Meseleye bu açıdan baktığımız zaman, dünden bugüne İslami hareketlerde bir deÄŸiÅŸik söz konusu olmamıştır. Ancak İkinci MeÅŸrutiyet döneminde, deÄŸiÅŸik siyasi fırkalar kurulmuÅŸ ve bu fırkalar düÅŸünsel, fıkhi ve pratik zeminde bazı zaafları ön plana çıkarmışlardır. Günümüzde “Hangi siyasi rejime göre yönetileceÄŸiz?" sualine cevap vermeden önce, “İçinde bulunduÄŸumuz hali nasıl deÄŸiÅŸtireceÄŸiz, bizleri boÄŸmaya çalışan müstekbirlerin tuzaklarına karşı nasıl mücadele edeceÄŸiz ve bizi periÅŸan eden hastalıklarımızdan nasıl kurtulacağız?" gibi meseleleri, gündemimizin ilk maddeleri haline getirmeliyiz. Dr. Erdal KurÄŸan ise İslami hareketlerde düÅŸünsel bir krizden ziyade toplumsal roller veya toplumsal kurumlara dair çok daha derin bir krizin olduÄŸuna dikkat çekmektedir. Söz konusu krizin çözümüne dair teorik ve pratik düzeyde herhangi bir ciddi adım da henüz atılmamıştır.
"İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami hareketlerin STK’lar üzerinden yapılanmasını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz? Bu baÄŸlamda amaç-araç iliÅŸkisinin saÄŸlıklı bir zeminde ilerlediÄŸini düÅŸünüyor musunuz?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik İslami hareketlerin ayırıcı en temel özelliÄŸinin bir dava sahibi olması, istikamet üzere dini hayatın bütününde yaÅŸama arzusu olduÄŸunu söylemektedir. GeldiÄŸimiz noktada İslami hareketlerin ayırıcı vasıflarını kaybettiÄŸini düÅŸünen Tantik bu hareketlerin amaç ve araç iliÅŸkisi baÄŸlamında son dönemde sınıfta kaldıklarını ifade etmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketi diÄŸer oluÅŸumlardan ayıran en temel özelliÄŸin kapsayıcılığı, kuÅŸatıcılığı olduÄŸuna vurgu yapmaktadır. STK'laÅŸmama ve İslami hareketi STK'nın dar sınırlarına hapsetmemek kaydıyla STK'lar üzerinden yapılanmanın doÄŸal olduÄŸunu ve örgütlenme kolaylığı saÄŸlayan bir imkan zemini oluÅŸturduÄŸunu düÅŸünmektedir. İsa Özçelik İslami hareketin ayırıcı özelliÄŸi olarak onun bütüncül yapısına vurgu yapmakta ve İslami hareketlerin teori ve pratik, düÅŸünce ve eylem, zikir ve cihad, kültür-sanat ve siyaset, yerel ve evrensel, fert-toplum ve devlet tüm alanlarda bütüncül bir bakış açısıyla örgütlü bir ÅŸekilde mücadele eden yapılanmalar olduÄŸunu söylemektedir. STK yapılanmasının Batı kültürünün bir ürünü olması ciddi bir sorun teÅŸkil etmemektedir. Önemli olan bu kurumlara kimin ruh üflediÄŸi meselesidir. EÄŸer bir hareketin tüm yapısı STK formuna dönüÅŸmüÅŸse İslami Hareket tanımına sadık kalması mümkün deÄŸildir. Ancak tekrar ifade edecek olursak temel ilkelerini koruyan bir hareketin STK, sendika, parti vs. kurumlara sahip olması bu kurumları kendi potasında eritebilme gücüne sahip olduÄŸu sürece çok da sorun teÅŸkil etmeyecektir. Dr. Abdulkadir Turan Müslümanların henüz ilk dönemlerden itibaren büyük bir sivil toplum tecrübesi olduÄŸunu ve İslam tarihinin ilk zühd hareketlerinin bizim STK meselesini nasıl anlamamız gerektiÄŸine yardımcı olacağını söylemektedir. Süleyman ArslantaÅŸ İslami hareket, tarikat ve STK’ların yer yer hizmet anlayış ve uygulamaları birbirine benzese de bu üç kavramın ilgi alanları ve mahiyetleri itibariyle farklı kavramlar olduÄŸunu söylemektedir. Zeki SavaÅŸ İslami hareketlerin İslam’ın siyasi yönünü, tarikatların irfani tarafını öne çıkarmakta olduÄŸunu, aralarında öncelik farkı bulunduÄŸunu ve İslami hareketlerin daha bütüncül bir anlayışa sahip olduÄŸunu belirtmektedir. Ayrıca sömürge dönemlerinde bazı tarikatlar da sömürgecilere karşı savaÅŸ vererek politik rol üstlenmiÅŸ ve bir tür İslami hareketlere dönüÅŸebilmiÅŸtir. İslami hareketlerin bünyesinde STK’lar olabilir ve olmalıdır lakin İslami hareketlerin tamamen sivil toplum formuyla sınırlandırılması İslami hareketi daraltacaktır. STK’ların Batı menÅŸeli olması, salt bu nedenle kullanımına engel oluÅŸturmayacaktır. Ali Kaçar'a göre İslami hareket, her faaliyetiyle tevhide dayalı, vahyi esas alan, İslami olmayan sistemle asla uzlaÅŸmayan bir özelliÄŸe sahip harekettir. Günümüzde STK’ların çoÄŸunluÄŸunu İslami Hareketten ayıran özellik Peygamber örnekliÄŸinde bir mücadeleden ziyade sistem içi bir mücadeleyi esas alarak resmi birer kurum haline gelmeleridir. Tasavvufun teÅŸkilatlanması anlamına gelen tarikatlar da, ÅŸeyh-mürid iliÅŸkileri, yapılanma ve çalışma tarzları ile düzeni/sistemi İslamileÅŸtirme, devlete/yönetime talip olma amaçları olmadığı gibi kendi geleneksel ritüellerine dokunulmadığı müddetçe içinde yaÅŸadıkları laik, seküler ve cahili sistemden ve uygulamalarından da rahatsız olmamaktadırlar. Bu yapılar kendilerini kutsal nitelikte görmekte, istiÅŸareye gereken önemi vermemektedir. Bundan dolayı bu yapıları İslami hareket olarak tanımlamak mümkün deÄŸildir. Hüsnü AktaÅŸ İslami hareketin belirleyici unsurunun cemaat olduÄŸunu söylemektedir. İslami literatürde cemaat; bir fikir veya inanç etrafında toplanan ve aynı usûlü benimseyen insanları ifade eden bir keyfiyete haizdir. İslami hareketlerin tarikat veya sivil toplum kuruluÅŸları üzerinden yapılanması ise içinde bulundukları ÅŸartlarla ilgili bir hadisedir. Åžemsettin Özdemir İslami hareketin siyasal, toplumsal, kamusal yönü olan, büyük hedeflere göre insan yetiÅŸtirmeyi hedefleyen, hayatı bu ilkelere göre kurmak iddiası taşıyan yönü olan ve istiÅŸareye önem veren yapısından dolayı tarikatlardan ayrıldığını düÅŸünmektedir. Dr. Erdal KurÄŸan'a göre STK'laÅŸmadan da STK'laÅŸmanın amaç-araç iliÅŸkisinin bulanıklığa düÅŸme tehdidiyle karşı karşıya olunduÄŸu genelde yok sayılmaktadır. Hiç STK'laÅŸmadan da bu tür tehlikeler ile karşı karşıya kalınmaktadır.
"İslami hareketler İslam düÅŸünce dünyasına ne tür katkılarda bulunmaktadır? YaÅŸadığımız çaÄŸa hitap edecek özgün bir düÅŸünce üretebilmiÅŸler midir?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik çaÄŸdaÅŸ İslami hareketlerin, İslam düÅŸünce dünyasına ciddi bir katkı sunmaktan uzak kaldıklarını söylemektedir. Tam klasik İslami ilimler üzerinden eÄŸitimini almış kiÅŸilerin yokluÄŸu handikap, varlıkları da baÅŸka sorunlara neden olmaktadır. Dolayısıyla çaÄŸa yeterli düzeyde hitap edecek bir düÅŸünce üretilebilmiÅŸ deÄŸildir. Rıdvan Kaya her düzeyde bencilliÄŸin insanlığı esaret altına aldığı ve hayatın haz ve hız ekseninde tüketildiÄŸi bir atmosferde İslami hareketlerin kardeÅŸlik, fedakarlık, isar ve tevhid baÄŸlamında insanlığa sunduÄŸu mesajların deÄŸerli ve önemli olduÄŸunu ifade etmektedir. İsa Özçelik son dönem İslami Hareketlerin İslam düÅŸüncesine ve halkların refahına önemli katkılarda bulunduklarını düÅŸünmektedir. İslami hareketler farklı ülkelerde yönetime geldiÄŸi zaman istenilen tavırları ortaya koyma hususunda emperyalizm tarafından engellenmektedir, ancak yaÅŸanılan baÅŸarısızlıkları sadece dış nedenlere baÄŸlamak doÄŸru deÄŸildir. Dr. Abdulkadir Turan'a göre İslami hareket bugün geçmiÅŸin önderlerini dışlamadan çağı okuyacak ve çaÄŸa hükmetmeyi saÄŸlayacak bir düÅŸünce fırtınasına ihtiyaç duymaktadır. Modern döneme karşı geliÅŸtirdiÄŸimiz söylemler, çağın gerisinde kalabilmektedir. Günümüz gençliÄŸini zevkperizm ve tüketim köleliÄŸine karşı koruyabilmek için nefis tezkiyesi ve zühd gibi geleneksel dünyanın zengin İslami yönlerini, günün dili içinde yeniden iÅŸlemek, duyurmak ve tatbik etmek gerekir. Süleyman ArslantaÅŸ İslami hareketlerin özlerine sadık kalmaları kaydı ile İslam düÅŸünce dünyasına katkıda bulunduklarını söylemektedir. Kendilerini İslam’a hizmet odaklı gören yapı ve yapılanmalar “ben merkezli” olmaktan çıkarak “biz merkezli” olmaları halinde İslam düÅŸünce dünyasına daha önemli katkıda bulunabilecektir. Zeki SavaÅŸ İslami hareketlerin ÅŸekillenmesinde etkili olan alim ve aydınlar ile İslami hareketlerin yetiÅŸtirdiÄŸi alim ve aydınların İslam düÅŸünce dünyasına ihya ve tecdit anlamında önemli katkılar sunduklarını düÅŸünmekte, ancak üretilen düÅŸüncelerin etkileri ve pratik sonuçları bakımından cevaplanması gereken sorular olduÄŸunu söylemektedir. İslami hareketler kendi koÅŸulları çerçevesinde İran ve Türkiye'de nisbeten uzun soluklu, Mısır ve Tunus'ta kısa süreli düÅŸüncelerini siyasal baÅŸarıya dönüÅŸtürmüÅŸtür. Ama İran ve Türkiye baÅŸarılarına devamlılık kazandıramazken Mısır ve Tunus’ta denenmekte olan yöntemlere dış müdahaleler sonucu yeterli fırsat verilmemiÅŸtir. SavaÅŸ'a göre İslami hareketlerin toplumlar tarafından kabul görecek model üretme ve uygulama gücünün olup olmadığı, iktidarı denetleyen sivil bir güç olmakla yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceÄŸi ve hakimiyetçi tez yerine çoÄŸulcu çatı devlet tezinin bir çözüm olup olmayacağı, yeni dönemde tartışılması muhtemel konu baÅŸlıklarıdır. Ali Kaçar'a göre günümüz İslami Hareketleri saÄŸlıklı/tevhidi bir düÅŸünceyi hazmedemedikleri için İslam düÅŸünce dünyasına da katkıları olmamaktadır. Dr. Erdal KurÄŸan'a göre İslami hareketler ve İslamcılık, İslam düÅŸünce dünyasına çaÄŸdaÅŸ dönemde ciddi katkılarda bulunmuÅŸtur. Ancak bu sundukları düÅŸüncelerin hepsinin doÄŸru olduÄŸu anlamına gelmemektedir. İslami hareketler daha sahih ve gerçekçi bir yol çizebilmeleri için 1960 öncesine gitmelidir ve oradaki tecrübe hakiki bir ÅŸekilde deÄŸerlendirilmelidir.
"İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücünün olmadığını söylemektedir. Bu durumu İslami hareketlerin muhalif tutumu ve entelektüel derinliÄŸi gösterememesiyle iliÅŸkilendirmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve iktidarları Afganistan örneÄŸinde olduÄŸu gibi kimi zaman etkileyebildiÄŸini ifade etmektedir. Suriye'de küçük de olsa bir bölge rejimin tasallutundan azade kılınabilmiÅŸtir. Mısır'da rejimin baskılarından dolayı İslami hareket sokakta görünmez kılınsa da baskıların azaldığı durumlarda iktidara en yakın güç konumu korunmuÅŸtur. İsa Özçelik de bu durumun ülkeden ülkeye deÄŸiÅŸkenlik gösterdiÄŸine vurgu yapmaktadır. Arap ayaklanmaları sonrasında yapılan seçimlerde İslami hareketler baÅŸa gelse de küresel emperyalizm ve yerli iÅŸbirlikçiler İslami hareketlerin iktidarda kalmalarına izin vermemiÅŸtir. Toplumsal açıdan ise İslami hareketler sosyal dayanışma ve insani yardım alanlarında en etkin ÅŸekilde faaliyet göstermektedir. Ancak sahip olduÄŸu potansiyeli siyasal iktidara taşımak istediÄŸinde ÅŸiddete maruz kalarak cezalandırılmaktadır. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketlerin batılılaÅŸmaya karşı koyduÄŸunu, komünizmin İslam aleminde yayılmasını engellediÄŸini ve seküler milliyetçilik dalgasını kırdığını ifade etmektedir. Ancak batılılaÅŸma akımının bütün olarak yaÅŸam tarzı ittifakı mahiyetinde zevkperizme yönelmesi İslami hareketi büyük ölçüde sarsmıştır. Zeki SavaÅŸ ölçme ve deÄŸerlendirmedeki çeÅŸitlilikten ötürü toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme konusunda İslami hareketleri fevkalade baÅŸarılı görenlerin de baÅŸarısız görenlerin de olduÄŸunu söylemekte, bu konuda bardağın dolu veya boÅŸ tarafını öne çıkarmaktan ziyade bardağın dolu ve boÅŸ taraflarını mukayese etmenin daha saÄŸlıklı bir sonuca götüreceÄŸine inanmaktadır. Ali Kaçar'a göre günümüz hareketlerinin tamamına yakını toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücüne sahip olmadığı gibi, kendi bireysel hayatlarını bile İslami ilkeler çerçevesinde düzenleyebilme ve bu ilkelere uygun olarak yaÅŸayabilme imkân ve gücüne sahip deÄŸildir. İlkeli davranan hareketlerin ise bu anlamda toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü yoktur. Åžemsettin Özdemir İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme imkanına sahip olduÄŸunu söylemekte, etkileyemeyenlerin yanlış yöntemler kullandığına dikkat çekmektedir. Bu konuda Müslüman KardeÅŸler hareketi fikir düzeyinde büyük bir etkileÅŸim yaÅŸatmış ve milyonlarca insanın İslam'ı daha iyi öÄŸrenmesine vesile olmuÅŸtur. Öte yandan Sovyetlerin dağılmasından sonra ABD’nin başını çektiÄŸi Batı ittifakı ve NATO yeni düÅŸman olarak ÅŸuurlu Müslümanları hedefe koymuÅŸ ve İslamcı hareketlere karşı büyük bir saldırı baÅŸlattı. Bu büyük saldırı İslami hareketlerde ciddi sıkıntılar, meydana getirmiÅŸtir. Hazırlıksız yakalanan İslami hareketler bu baskıların sonucu olarak birçok alanda geri çekilmek zorunda kalmıştır. İslami hareketler bu kuÅŸatmayı yaracak, etkisizleÅŸtirecek çıkışın yollarını bulmak ve uygulamaya koymak zorundadır. Dr. Erdal KurÄŸan İslam aleminde demokratik süreçlerin iÅŸletildiÄŸinde İslamcıların iktidara geldiÄŸine dikkat çekmektedir. Ancak İslamcılar adına yönetimleri etkileme gücü söz konusu deÄŸildir. Çünkü yönetimleri etkileme gücü örgütlü bir yapı içerisinde kendi hegemonyasını inÅŸa edebilme gücü demektir ki İslamcılar bundan uzak bulunmaktadır.
"İslami Hareketlerin öteki ile kurduÄŸu iliÅŸki biçimi ve beraber yaÅŸama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik hep iktidarda imiÅŸ gibi tavırlar üzerinden geliÅŸim saÄŸladıklarından dolayı İslami hareketlerin öteki ile iliÅŸkiyi bir çatışma zemini olarak kurguladığını söylemektedir. İslami hareketlerin ÅŸiddete maruz kalmaları, kendileri öteki olarak görülerek her ÅŸeyden mahrum bırakılmaları ve sürekli bir tazyik altında olmaları da bu durumu pekiÅŸtirmiÅŸtir. Zamanla demokrasi, insan hakları ve özgürlükler baÄŸlamında ise ötekinin haklarını meÅŸru gören bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Rıdvan Kaya İslami hareketlerin kuÅŸatıcı olabildikleri oranda toplumsal yapıda etkin hale gelebildiklerini belirtmektedir. Statükoyu temsil eden güçlerin İslami hareketleri terörize etme, ÅŸeytanlaÅŸtırma kampanyasını sürdürmesi ve bazı oluÅŸumların son derece keskin, dışlayıcı ve ÅŸiddete meyyal tutumları bu alanda ciddi manada bir kirlilik ve engel teÅŸkil eden iki zorluk olarak karşımıza çıkmaktadır. İsa Özçelik bu konuda her bölgenin kendi dinamikleri içerisinde deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini vurgulamaktadır. İslami hareketlerin kimi örneklerde karnesi zayıf gözükse de çoÄŸu yerde ve birçok açıdan sekülerlerden, milliyetçilerden, sosyalist ve liberal geçinenlerden çok daha kuÅŸatıcı ve öteki ile beraber yaÅŸama kültürüne sahip olduÄŸunu söylemektedir. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketin tekfircilik ile hoÅŸgörü altındaki uzlaşı arasında bırakılmak istendiÄŸine dikkat çekmektedir. Turan'a göre son yıllarda her iki musibetin de aşıldığına dair ciddi bir umut söz konusudur. Bu umudun iÅŸ görmesi, yeni sürecin ilmi olarak desteklenmesine baÄŸlıdır. Süleyman ArslantaÅŸ İslami hareketlerin çoÄŸu zaman kendilerini özne olarak gördüÄŸünü ve ümmetin bir parçası olmayı içselleÅŸtiremediklerinden dolayı çoÄŸu İslami hareket mensubunda üstenciliÄŸin hakim olduÄŸunu düÅŸünmektedir. Zeki SavaÅŸ İslami hareketlerin öteki hakkındaki teorik ve pratik yaklaşımlarının karşılıklı saygı içinde yaÅŸamaktan ve çoÄŸulculuktan çok tekliÄŸe ve tekelliÄŸe eÄŸilimli olduÄŸu kanısındadır. İslami hareketler kendi içlerindeki ötekilerle dahi karşılıklı saygı içinde yaÅŸamaya dair iyi bir örneklik oluÅŸturamamış durumdadır. İslami hareketlerin ötekiyle ilgili karşılıklı saygı temelindeki önerilerinin kabul görmesi için önce kendi içlerinde bir enginliÄŸe sahip olmaları gerekmektedir. Kazım SaÄŸlam İslam ümmetinin tüm renkleri ve tonları ile İslami hareketin içinde olduÄŸunu söylemektedir. Mezhepler ve meÅŸrepler İslami hareket anlayışında birer zenginlik ve gerçekliktir. Bunları yok saymak ayakları yere basmamaktır, zeminsizliktir. Yere ve zemine basmayan bir düÅŸüncenin hayatta karşılığı yoktur. Ali Kaçar'a göre ötekiden kasıt cahili kesim ise bunlarla kurulacak iliÅŸkilerin İslami kaynaklarda açıkça belirtildiÄŸini söylemektedir. Buna göre zihinsel/düÅŸünsel anlamda müÅŸriklerle dostluk kurulamaz, fiziksel anlamda iliÅŸkiler zorunlu ihtiyaçlar çerçevesinde yürütülebilir. Bu doÄŸrultuda iliÅŸki davet ve tebliÄŸ çerçevesinde devam etmelidir. Dr. Erdal KurÄŸan'a göre modern dönemde Müslümanlar iktidara gelmedikleri için ötekiyle iliÅŸki baÄŸlamında inÅŸa edebilecekleri bir pratik henüz ortaya koymamıştır.
"İslami hareketler bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyabiliyorlar mı? Bu konuda İslami hareketlerin kaçırdıkları ve yanıldıkları temel durumlar nelerdir?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik İslami hareketlerin, bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyacak bir bakışa ve yönteme haiz olamadıkları için sorun yaÅŸadıklarını söylemektedir. İnsan hakları, özgürlük ve demokrasiyi evrensel bir olgu olarak kabul ederek hareket etmeleri, evrensel kavramını modern bilim ve felsefe için temel bir kabul gibi algılayarak onlar üzerinden kendi dinleri ile iliÅŸki kurma çabaları, kurgu üzerine kurulu bir bilgi yapısını ve ona dayalı düÅŸünce yapısını eleÅŸtiriye tabi kılarken, taşıdığı elastikiyeti hesaba katmadan aynı konuda farklı bir açıklamaya kanarak yine modern düÅŸünce ve erk yönünde yenilgiyi kabullenmeleri Tantik'e göre İslami hareketlerin temel yanılgılarıdır. İktidarı salt siyasi bir güç olarak okumanın taşıdığı zaafı hala aÅŸamayan İslami hareketlerin, iktidar alanlarının siyaset arenası dışında kalan yapılarını da doÄŸru tespit ederek bu alanda yeni çalışmalara imkan saÄŸlama zorunluluÄŸu bulunmaktadır. Rıdvan Kaya aslında tecrübi birikim bu alanda iÅŸimizi kolaylaÅŸtırmış olması gerektiÄŸini, ama sürekli biçimde baskı altında olmanın, yok sayılmanın, dışlamanın getirdiÄŸi defolar, zaafların söz konusu olduÄŸunu belirtmekte, bu durumun kimilerini ilkesizliÄŸe kimilerini de steril alanlar üreterek hayattan kopuk tezler ortaya koymaya yönelttiÄŸini ifade etmektedir. İsa Özçelik'e göre İslami hareketler kendi coÄŸrafyasında bulunduÄŸu çağı anlamaya çalışan en baÅŸat aktörler arasında yer almaktadır. İslami hareketler özellikle ideolojiler döneminde çok ciddi okumalar yapmıştır. Ancak Müslümanların, sömürgecilerin yanında onların iÅŸbirlikçileriyle de mücadele etmek zorunda kalması, birçok geliÅŸmenin gecikmeli olarak gündeme gelmesine sebep olmaktadır. Yapay zeka ve nanoteknoloji gibi bir kısmı ÅŸimdiden gerçeÄŸe dönüÅŸen konular ise ÅŸuan İslami hareketlerin gündeminde bulunmamaktadır. Süleyman ArslantaÅŸ'a göre adına ‘İslami hareket’ denilen yapılanmaların genel olarak dünyada olup-bitenleri okumakta baÅŸarılı oldukları söylenemez. Bunun da arkasında yatan esas neden ise İslam’ın öngördüÄŸü iki temel bilgiden yoksun olmalarıdır. İslam, hem dinin bilinmesini hem de dinin tatbik sahası olan dünyanın bilinmesini emreder. Dünyanın bilinmesi hususunda ise İslâm dışı seküler, lâik söylem ve uygulama sahipleri tanınmalı fakat onların reçetelerine itimat edilmemelidir. Zeki SavaÅŸ'a göre İslami hareketlerin yeterli düzeyde baÅŸarılı olamaması veya elde ettikleri baÅŸarıyı sürdürememesi bugünün dünyasını kafi derecede okuyamadıklarının, yerine göre yanıldıklarının ve yerine göre de kaçırdıkları hususlardan dolayı yenildiklerinin delili sayılabilir. Ali Kaçar da "İslami hareketler olarak kabul edilen oluÅŸumlar içinde yaÅŸadıkları dünyayı ve dünyadaki Müslümanlar aleyhine olan geliÅŸmeleri okuyabilselerdi, bugün baÅŸta Gazze olmak üzere deÄŸiÅŸik coÄŸrafyalardaki Müslümanlara karşı insanlık dışı katliamlar gerçekleÅŸtirilebilir miydi?" sorusunu gündeme getirerek bu konudaki zafiyete iÅŸaret etmektedir. Dr. Erdal KurÄŸan ise İslami hareketlerin bugünün dünyasını iki noktada yeterli düzeyde okuyamadıklarını söylemektedir. DüÅŸünsel açıdan modernitenin veya postmodernitenin analizi, kritize edilmesi, semptomlarının analizinin zayıf kaldığını, pratik açıdan ise toplumsal rollerle ilgili sapmalara dikkat çekmektedir. Bu durumun aşılması için din ve fıkıh usullerinin bugünün meselelerini kavrayacak ÅŸekilde iÅŸletilmesi gerekmektedir.
"İslami Hareketler diÄŸer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluÅŸturmakta mıdır?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik strateji ve taktik konusunda ciddi zaaflar taşıyan İslami hareketlerin potansiyel olarak alternatif olmalarına raÄŸmen, reel durumda bunun örnekliÄŸini tam olarak saÄŸlayamadıkları için gereken güveni saÄŸlamakta zorlandıklarını söylemektedir. Rıdvan Kaya bugün Gazze hadisesinde de net bir ÅŸekilde görülebileceÄŸi gibi İslami hareketlerin dünyaya vicdan ve adalet mesajını en yüksek perdeden sunduklarını ifade etmektedir. Ancak İslami hareketlerin maruz kaldığı yoÄŸun baskı ve ÅŸiddet İslami hareketlerin dünyaya mesajlarını nitelikli ve saÄŸlıklı bir ÅŸekilde aktarmalarını zorlaÅŸtırmaktadır. İsa Özçelik İslami hareketlerin çoÄŸu İslam ülkesinde doÄŸal iktidar alternatifleri olduÄŸuna dikkat çekmektedir. Bununla birlikte İslami hareketler dünya halklarına cazip gelebilecek alternatif bir model için daha farklı ve etkin örneklerin ortaya konulmasına ihtiyaç duymaktadır. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketin çağın yegane muhalif hareketi olduÄŸunu ve ideolojilere karşı dayanıklı tek hareket olduÄŸunu söylemekte ve HAMAS örneÄŸine vurgu yapmaktadır. Zeki SavaÅŸ İslami hareketlerin İslam temelinde toplumun idaresini ve devlet yönetimini gerçekleÅŸtirebileceÄŸine dair Müslüman toplumlarda olumlu bir kanaatin oluÅŸmadığını söylemektedir. Bu olumsuzluÄŸun bir kısmı toplumun idaresine talip olan Müslümanların zamanın ve mekanın gereklerini karşılamadaki yetersizliÄŸinden ve yanlış pratiklerinden diÄŸer bir kısmı da bu çabaları sabote eden İslam karşıtı güçlerden kaynaklanmaktadır. İslami hareket kendi zaman ve mekanlarında uygulanabilirliÄŸi mümkün olan yeni içtihatlarda ve yeni önerilerde bulunarak iÅŸaret edilen iki zorluÄŸu aÅŸabilir veya en azından iyi bir alternatif durumuna gelebilir. Kazım SaÄŸlam dünyanın geldiÄŸi yer itibarıyla İslami anlayışa, İslam adaletine ihtiyaç olduÄŸunu ifade etmekte, bunu da ancak İslami hareketler saÄŸlayabileceÄŸinin altını çizmektedir. Ali Kaçar Müslümanların ancak ümmet ÅŸuuru ile ve ‘Nebevi Metod’a uygun olarak çalıştıkları zaman alternatif oluÅŸturabileceklerini, aksi halde Müslümanlara dönük insanlık dışı katliamların devam edeceÄŸini düÅŸünmektedir. Dr. Erdal KurÄŸan küresel hegemonya karşısında halklar için tek çözümün ÅŸu anda İslam olduÄŸunu, batı hegemonyasından kurtulabilmek ve insani olarak savunabilmenin ancak İslam'ın potansiyelinde var olduÄŸunu söylemektedir.
"İslami hareketler ve Aksa Tufanı arasındaki iliÅŸki hakkında neler söylemek istersiniz?" sorusuna verdiÄŸi cevapta Abdulaziz Tantik Aksa Tufanı'nın Filistin menÅŸeli yapıların bir araya gelerek birlikte gerçekleÅŸtirdikleri önemli bir hamle ve hareket olduÄŸunu söylemektedir. DiÄŸer İslami Hareketlerin bu olguyu doÄŸru bir ÅŸekilde okumaları ve ona göre kendilerine yeni bir istikamet ve strateji belirlemeleri elzemdir. Rıdvan Kaya Aksa Tufanı'nın tesadüfen ortaya çıkmadığını, Filistin topraklarında bilhassa 70’li yıllardan itibaren baÅŸlayıp 80’lerde ivme kazanan ve bugünlere gelen İslami hareketin çabalarının neticesi olduÄŸunun altını çizmektedir. İsa Özçelik Aksa Tufanı'nı tarihi bir dönüm noktası olarak nitelemekte, bu hamleye öncülük eden Hamas'ın İslami hareketin tanım ve ilkelerini bir model olarak tüm dünyanın gündemine taşıdığını ifade etmektedir. Aksa Tufanı hamlesi İslami hareketlerin yalnız kendi toplum ve yönetimlerini deÄŸil tüm dünyayı etkileme gücüne sahip olduÄŸunu göstermiÅŸtir. İslami hareketler asıl devrimsel sürecin ateÅŸkesten sonra baÅŸlayacağı bilinciyle düÅŸünce ve örgütlenme ÅŸekillerinde radikal bir deÄŸiÅŸime gitmelidir. Dr. Abdulkadir Turan'a göre Aksa Tufanı, İslami hareketin dünyaya açılma, dünyanın vicdanlı toplulukları ile birlikte hareket etme potansiyelini bir kez daha görmesini saÄŸlamıştır. İslami hareketler de kendilerini Aksa Tufanı ile gelen bu düzeye hızla uyarlamak durumundadır. Süleyman ArslantaÅŸ, Aksa Tufanı'nın aslında 1948’den bu yana devam eden intifadalar ile soylu bir direniÅŸ ve tez ortaya koyan İslami mücadelenin devamı ve sembolleÅŸmiÅŸ ÅŸekli olduÄŸunun altını çizmektedir. Zeki SavaÅŸ Åžii hareketlerin Filistin ile ilgili askeri bir yardımlaÅŸmayı, Sünni hareketlerin ise maddi ve siyasi bir yardımlaÅŸmayı öncelediÄŸini söylemektedir. Tercihlerdeki bu nitelik farkı, Filistin mücadelesine destek veren İran ile diÄŸer Sünni devletlerin farklı yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Filistin'in özgürlüÄŸü için İslami hareketler ülkelerini, ellerindeki jeo-politik, askeri ve siyasi imkanlarını kullanmak için ortak bir karar vermeye zorlamalıdır. Ali Kaçar Gazzeli Müslümanların onca katliama ve açlığa raÄŸmen gösterdiÄŸi sabır ve direniÅŸin sadece Siyonist katilleri deÄŸil, onları destekleyen bütün küresel katiller güruhunu da ürküttüÄŸünü ve kutsal birer put haline getirdikleri sözüm ona deÄŸerlerini yerle bir ettiÄŸini ifade etmektedir. Ancak İslami oluÅŸumların İsrail'i telin edici eylemleri kendi ülkelerindeki yönetimlere ve Siyonist katillere geri adım attıramamıştır. Dr. Erdal KurÄŸan'a göre Aksa Tufanı ümmetin alnındaki kara lekeyi temize çıkartmıştır. Aksa Tufanı İsrail'in yakın gelecekte yıkılma sürecinin baÅŸlangıcı olarak okunacaktır. Bu baÄŸlamıyla Aksa Tufanı İslami hareketler için somut bir yol göstermektedir.