Yer altı ve yer üstü kaynakları nedeniyle kendi kendine yeten, hatta bazı ürünlerin ihracatını yapabilecek konumda olan dost ve kardeş Afganistan’ın, işgaller ve iç savaş nedeniyle bugün yardıma muhtaç durumunda olmasının ana sebeplerinin başında emperyalistlerin hileli tuzakları gelmektedir. İskender, Büyük Britanya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), ABD ile birlikte 42 NATO ülkesi Afganistan’ı belli aralıklarla işgal etti. Ancak hiçbiri başarılı olamadı. Bir kısmı askerlerinin ölüsünü dahi alamadan ülkeden kaçmak zorunda kaldı.
Emperyalistlerin iştahını kabartan Afganistan hiçbir zaman kolay lokma olmadı. Hem coğrafi özelliği hem de insanının savaşçı ve özgürlüğüne düşkün olması işgalcilerin planlarını her zaman ters yüz etmiştir.
SSCB Afganistan’ı işgal ederken düşmüş olduğu dar boğazdan kurtulmaya çalışırken büyük bir bataklığa saplandığını anladığında iş işten geçmişti. SSCB’nin çöküşün nedenlerinin önemli nedenlerinden biri de Afganistan işgalidir. Bunak Brejnev Afganlıları hafife aldı. Birkaç devşirme komünistin yalan sözüne kanarak 1979’da ülkeyi işgal etmesi büyük bir hataydı. 10 yıllık işgalden sonra Afgan mücahitleri idareyi ele aldı. Geçiş hükümetinden sonra 30 kişilik “Ehli hal ve‘l akd” meclisi tarafından ülkenin yeni cumhurbaşkanı ve başbakanı seçildi.
Tarihler 28 Haziran 1992’yi gösterdiğinde ülkede bir ilk yaşandı. Herkes heyecanlıydı, 10 yıl boyunca verilen şanlı mücadele sonucunda azim, inanç ve şehitlerin kanının bereketiyle özgür ve bağımsız bir devletin temelleri atıldı. Biz de bu tarihi güne şahitlik etmek için Kabil’e gitmiştik. Hem gelişmeleri haberleştirmek hem de belgesel film yapmak için kameraman arkadaşımla Kabil caddelerinde çekimler yapıyor ve halkın duygularını kayda alıyorduk.
Cumhurbaşkanlığı devir tesliminin yapılacağı Kabil’deki Cuma Mescidi’ne gidip yerimizi aldık. Cuma namazı kılındı. Rahmetli Prof. Sıbgatullah Müceddidi geçici cumhurbaşkanı sıfatıyla konuşmasını yaptı. “Ehli hal ve’l akd” meclisinin aldığı kararı resmî olarak ilan etti. Alimlerden oluşan meclis başkanı rahmetli Prof. Burhaneddin Rabbanı’yı cumhurbaşkanı, Hikmetyar’ı ise başbakan olarak seçtiklerini bir kez daha ilan etti. Söz konusu alimler meclisi tüm tarafların onayıyla kurulmuştu. Herkeste bir umut, sevinç ve sevgiden akıtılan gözyaşları vardı. Tarafların hemen hepsi Cuma Mescidi’nde hazır bulunuyordu. Ancak seçimin sonucuna itiraz eden başbakan ortalıkta yoktu.
Afganistan İslam Devleti’nin Temeli Camide Atıldı
Alimler, mücahid liderleri, kanaat önderleri ve görevi devreden Müceddi’den sonra yeni Cumhurbaşkanı seçilen Rabbani minbere çıkarak bir tarihi konuşma yaptı. Görev teslimi Mushaf-ı Şerifle birlikte yapıldı. Tekbirler, dualar, sevinç gözyaşları eşliğinde Sahabe-i Kiram dönemi gibi bir atmosfer oluştu. Rabbani konuşmasını Hazreti Ebu Bekir (r.a)’ın halife seçildiğindeki hutbesine benzer bir konuşmayla tamamladı. Birlik, beraberlik, kardeşlik ve ülkenin el birliğiyle kalkınması için tüm taraflarla ortak çalışmak istediğini, işgal, ayrılık ve düşmanlık devrinin bittiğini, artık kendi ayakları üzerinde durma vaktinin geldiğini anlatan yapıcı bir konuşma yaptı.
Böylece, Afganistan’da Allah’ın yardımı ve mücahitlerin azmiyle oluşturulan İslam devletinin temeli 28 Haziran 1992’de Kabil’deki Cuma Mescidi‘nde atıldı. Ülkemizdeki azgın kemalistlerin yaptığı gibi Afganistan’da da komünist işbirlikçiler Allah demeyi yasaklamıştı. Böyle bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın, Allah’ın insanlara gönderdiği Kur’an-ı Kerim’i rehber edineceğini ve Allah’ın rızasına uygun hareket edeceğini ilan etmesi tarihi bir dönüm noktasıydı. Artık Müslüman Afganistan halkının özgür ve bağımsız olduğu tüm dünyaya ilan edildi.
O zaman şimdiki gibi iletişim kolay değildi. Gazeteci arkadaşlar bu güzel ve kutlu haberi merkezlerine geçmek için ülkede bulunan yabancı bir otel zincirinin basın odasını kullandılar. Haber “teleks” ve “faks” ile dünyaya duyuruldu. Ancak ne yazık ki sadece devrim niteliğindeki bu devir teslim töreni değil, cumhurbaşkanlığı makamının kendi hakkı olduğunu iddia eden Hizb-i İslami lideri Gülbettin Hikmetyar ve ekibinin bizim de bulunduğumuz cami ve etrafını onlarca füzeyle vurdu. Bu saldırılarda ölü ve yaralıların olduğu haberi cumhurbaşkanlığı devir teslim törenin önüne geçti.
Bu olaylar yaşandığında bugün “Taliban” olarak ortaya çıkan grup Pakistan ve Afganistan’ın Kandahar kentindeki medreselerde eğitim görüyordu. Hareketin lideri Molla Muhammed Ömer ve arkadaşları Peştun geleneklerine göre yaşayan normal kişilerdi. Onlar da bu olayları dehşet içerisinde izliyor ve üzüntü duyuyordu. Bu medreselerde okuyanların ileride darbe yaparak ülkenin idaresini eline geçireceğini kimse tahmin etmiyor ve bu yönde de herhangi bir yorum yapılmıyordu.
İç Savaştan Dolayı Taliban Ortaya Çıktı
Fitne ateş gibidir. Düştüğü yeri yakar, etkisi de kolayca geçmez. Cumhurbaşkanlığı makamının paylaşılamaması nedeniyle çok iyi niyet ve ulvi gayelerle tesis edilen mefkure yerini kabilecilik, asabiyet, ırka dayalı idare, tarihi geçmiş, İslam ile alakası olamayan konuşma ve tartışmaları beraberinde getirdi. SSCB’yi yenen Afganlı mücahitler istemeyerek de olsa kendilerini 2 yıl süren iktidar kavgasının içinde buldu.
1992-1994 yılları arasındaki kanlı iç savaş Taliban’ı ortaya çıkardı. Medreselerde okuyan, ilim ve irfan sahibi bu gençler iç savaş yerine barış ve huzuru tesis etmek için taraflar arasında ara buluculuk yapmaya başladı. Büyük oranda başarılı da oldular. Savaşan tarafları sulh yapmaya, silah bırakmaya ikna ettiler. Bu durum ülke genelinde kabul görmeye başladı. Esas amaç ve gayelerinin Allah’ın rızasını kazanmak ve O’nun emrettiği şekilde bir idare kurmak olması sebebiyle Afgan halkı Taliban olarak adlandırılan öğrenciler topluluğunu desteklemeye başladı. İsim olarak, kendileri öğrenci olduğundan, Farsça olarak “Taliban” olarak isimlendirilmeye başlandılar. Bu isim böylece yaygınlaştı.
Aslında bu gençler kendilerini birden siyasi arenanın ortasına itilmiş olarak buldu. Siyasetle ilgilenmeyi düşünmüyorlardı. Ancak akan kanın durması için yapılacak görüşmelerden, böylesi mesuliyetli bir görevden geri durmaları düşünülemez. Çünkü ortada iyi niyet vardı. Allah’ın ve halkın rızasını kazanmak için bu grup artık sahada varlık göstermeye başladı. Dünya kamuoyu tarafından mercek altına alınmaya başlandı.
İç savaş devam ettiği için kaotik bir ortam oluştuğundan dolayı eski komünist ve batılı devletlerin ajanları ülkede her türlü yolsuzluk, rüşvet, haksızlık ve en önemlisi de güvenliğin olmadığı bir ortamı oluşturmak için ortaklaşa çalışmalar yapıyordu. Öte yandan bölgenin baş belası olan mezhep ayrılığını bahane eden kişiler de bu şerli gruplarla çalışmaya başladı. İran destekli Hazara Şiileri ile Suudi Arabistan destekli Vahhabi-Selefi gruplar da kanlı çatışmalarla mezhep ayrılığını körüklüyordu. Ortada artık bir devlet otoritesi kalmamıştı….(devam edecek)