Taliban’ın Doğuşu ve İdareyi Yeniden Ele Alması - 2

Son derece nazik, kibar ve nahif birisi olan aynı zamanda alim, muttaki biri olan Burhaneddin Rabbani kendi liderliğindeki ülkenin yönetilemez hale geldiğini gördü. O da bir çıkış yolu arıyordu, ülkesinin parçalanmaması, halkının ayrışmaması ve mezhep kavgasının önüne geçmek için yetkili kim varsa herkesle görüşmeye ve hatta koltuğu dahi devretmeye niyetli olduğunu duyurdu. İç savaşın bitmesini, halkın kendini selamette hissetmesini istiyordu.

Bu duygu ve düşüncelerle, Taliban idaresinden gelen gruplarla görüştü. Zaten Rabbani bu gençleri her zaman destekledi. Arabuluculuk yapmaları için devlet desteğiyle farklı bölgelerde müzakere amaçlı gönderildiler. Yani Rabbani, bu gençlerin önünü açmak için büyük destek verdi. Yönetimi kendilerine devretmesi konusunda biraz tereddütleri olsa da zamanın şartlarına göre başka çıkar yolunun olmadığını da gördü.  

Politik bir grubun üyesi olmayan, halkın değerlerine ve inancına saygılı olmaları, nispeten eğitimli, savaşı değil barışı savunan bu gençlere ülkenin idaresini kendi arzu ve isteğiyle devretmeyi basın önünde dillendirmeye başladı. Hem Taliban hem de savaş baronları Rabbani’nin böyle bir karar alabileceğini beklemiyordu. Dünya kamuoyu da bu düşünceyi tartışmaya başladı.

Bu esnada beklenmedik bir şekilde Taliban silahlanmaya başladı. Medreselerden aldıkları eğitimle halkın arasını bulan bu öğrenciler kısa zaman sonra silahlanmaya başladı. Artık tatlı dille değil silahı ortaya koyarak herkesin savaşı bırakmasını ve kendilerine tabi olmalarını talep etmeye başladılar. İlk olarak 1996’da Pakistan askerlerinin yardımıyla, Kandahar’ı ele geçirdiler ve buradan kuzeye doğru yayılmaya başladılar. Böylece savaşan gruplar arasına Taliban da katılmış oldu. Kısa zamanda bir ordunun elinde olması gereken silahlar, tank ve güçlü füzelere sahip oldular.

Öğrenciler Birden Güçlü Silahlara Sahip Oldu

Cihat zamanında ülkeye gelen birçoğu Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile bağlantılı olan kişiler de Taliban grubuna katıldı. Öğrenci hareketi birden uluslararası bir örgüt haline geldi. Para ve askeri mühimmat eksikliği çekmeyen örgüt, ülkenin birçok il ve ilçesini ele geçirdi. Fazla geçmeden Taliban ve Arap militanlar başkent Kabil’in etrafını sarmaya başladı. Rabbani hâlâ bu gençlere ihtiyatlı sempatiyle bakıyordu.

Taliban’a haber gönderen Rabbani, gelen heyeti her zamanki tebessümüyle karşıladı. Neler yapılabileceğini müzakere ettiler. Taliban plan ve projesini izah etti. Geçici bir süreliğine siyaset üstü bir anlayışla ülkeyi idare edeceklerini ve barışın hâkim olmasından sonra siyasilerin seçilebilmesi için alimler öncülüğünde komisyonun kurulacağı konusunda mutabık kalındı. Ülkenin ilk seçilen meşru Cumhurbaşkanı Burhaneddin Rabbani 1996’da koltuğunu, sadece kan akmasının önüne geçmek için, öğrencilerden oluşan bir gruba devretti.

Uluslararası toplum Rabbani’nin görevi Taliban’a devretmesini hayretle karşıladı. Ancak bu durumu diplomatik olarak kabul etmediler. Bir süre daha Rabbani ülkenin "meşru Cumhurbaşkanı" olarak tanınmaya devam etti. Rabbani’nin yönetimden çekilmesinden sonra devlet idaresi tamamen Taliban’ın eline geçti. Zaten Afganistan’da başkent “Kabil’i ele geçiren ülkeyi yönetir.” fikri yaygın olduğundan, 652 bin 867 km2’lik ülkenin tamamı Taliban’ın kontrolüne geçmiş oldu.

Cumhurbaşkanı seçildikten sonra "Afganistan İslam Devleti" olarak değiştiren Rabbani’nin yerine gelen Taliban rejimi kısa müddet sonra ülkenin adını “Afganistan İslam Emirliği” olarak değiştirdi. Böylelikle ülkenin bu adla tanınırlığı olmadı. Devlet idaresini bilmeyen bu kişiler önceden yapılan birçok işi tersine çevirdi.  

Sempati ile bakılan, ülkenin ve milletin kurtuluşunun umudu olarak görülen Taliban yönetimi ele aldıktan sonra farklı bir yüz ve çehreyle ortaya çıktı. İlim-irfan söylemleri Selefi-Vahhabi söylemlere ve şiddete dönüştü. Müsamahası olmayan, ehliyetsiz kişilerce hükümlerin sokakta infaz edildiği, Rabbani dahil ülkedeki herkesi kendilerine düşman olarak ilan eden Taliban kendilerini “Emir” olarak ilan ettiler. Söz konusu Emir olan Molla Ömer’e biat etmeyen “kâfir” ilan edildi. Bu kategoriye şahıslar, gruplar ve hatta devletler de dahil edildi. Dünya haritasının önüne geçen Molla Ömer ülkesindeki iç kargaşayı bitirmeden komşulardan başlayarak dünya devletlerini nasıl ele geçireceklerini anlatmaya başlayınca durumun normal olmadığı anlaşıldı.

11 Eylül Taliban’a ve Afganistan’a Büyük Bedel Ödetti

Taliban her yere hâkim olunca eski günler aranır oldu. Peştun âdet ve gelenekleri, İslami emir gibi telakki edilmeye başlanınca ortaya garip ve sadece yasaklardan oluşan bir yapı meydana çıktı. Yine silaha sarılan farklı gruplarla bu kez Taliban hem din hem de devlet adına savaşmaya başladı. Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Pakistan dışında Taliban yönetimiyle görüşen, konuşan kimse kalmadı.

Daha sonradan emperyalistlerin organize ettiği anlaşılan ABD’deki ikiz kulelere ölümcül saldırı yapıldı. Siyonistler dünyanın gözü önünde çok çirkin bir tiyatro sergiledi. 11 Eylül saldırısı Taliban’a, dolayısıyla Afganistan’a mal edildi. Bu olay, dünya siyasetinde büyük bir dönüm noktası oldu. Oysa herkes bilir ki ne Taliban’ın ne de Afganistan’ın ABD’de böyle devasa bir eylem yapmaya güçleri ve imkânları yetmez. Fakat ABD, Afganistan’ı işgal etmek için bir bahane arıyordu.

El-Kaide’nin üzerine yıkılan ABD’deki İkiz kule saldırısında 3 bin’den fazla kişi öldü. Dünya genelinde Müslümanlara yönelik nefret ve şiddet eylemleri başlatıldı. O zaman Sudan’dan uzaklaştırılan El-Kaide lideri Afganistan’da bulunuyordu. ABD bu kişinin kendilerine teslim edilmesini istedi. Usame Bin Ladin, Molla Ömer’i Arap dünyasına tanıtan, finansörü, damadı ve onu "Emirü’l-Müminin" olarak kabul eden birisiydi. Aslında bu isteğin kabul edilmeyeceğini kendileri de çok iyi biliyordu.

Siyonistlerin kuklası, zamanın ABD Başkanı George W. Bush, Taliban’ın El Kaide’ye destek vermesini bahane göstererek 7 Ekim 2001’de Afganistan’a saldırı ve işgal emrini verdi. İşin garip tarafı işgalin adını da “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” koydular. Yüzbinlerce masumu katleden ABD, Afganistan’a özgürlük değil, kaos, katliam, uyuşturucu kullanımı, fesat ve ölümden başka bir şey getirmedi.

Taliban rejimine karşı girişilen operasyon işgale dönüşünce halk ister istemez işgalcilere karşı yeniden savaşmaya başladı. Taliban militanları, Pakistan sınırına ve dağlara kaçarak kısa zaman içerisinde toparlanmaya başladı. Bu arada ABD ülkenin tüm madenlerini ve servetini çalarak talan etti. Yeni savaş baronları ve işbirlikçiler ortaya çıktı. Toplumun ahlak yapısını hedef aldılar. ABD ve NATO güçlerinin işlemiş olduğu cinayet ve hukuk dışı eylemleri neticesinde halk bu kez yine Taliban ile birlikte hareket etmeye başladı. 2001 ila 2021 yılına kadar ABD’ye kaşı 10 yıl mücadele veren Afganlılar karşısında iyice kayıplar veren ABD, bunak Joe Biden’in başkan seçilmesiyle apar-topar ülkeden kaçtı. Ama geride korkunç enkaz bıraktı.

Taliban Değişerek İdareyi İkinci Kez Ele Aldı

Değiştiğini ve eski yaptıkları hatalardan ders aldıklarını dile getiren, 15 Ağustos 2021'de Kabil’i ikinci kez ele geçiren Taliban bu tarihten sonra ülkenin idaresinde bulunuyor. Ancak söylendiği gibi Taliban eski akıldışı tutumlarını bırakıp devlet gibi davranmaya başladı. Birçok eleştiri yapılabilir ancak eskisiyle kıyaslandığında yeni Taliban rejiminin Afganistan’ı kalkındırmaya, en azından halkına savaşsız bir gündem oluşturmaya gayret ettiğini görüyoruz.

Batı’nın yaptığı, insan hakları ihlallerini sadece kadınlar üzerine indirgenmesi haksızlık olur. Eskiye göre Afganistan’da kadınlar anlatıldığı gibi değil, bazı kentlerde sadece kızların olduğu okullarda okutulduğu bir gerçektir. Sağlık başta olmak üzere birçok devlet dairesinde, hatta Kabil havaalanında bile çalıştırıldığı unutulmamalıdır. Yani kadınlar, iddia edildiği gibi toplumdan tecrit edilmedi.

Hibetullah Ahundzade liderliğindeki Taliban rejimi, Bakanlar Kurulunu oluşturdu. Kabinenin Peştunlardan oluşması tepkilere neden oldu. Sadece 2 Tacik bir de Özbek asıllı bakanın olması kabineye gölge düşürdü. Ekonomik sorunlarla uğraşarak yeni rejim kaynak oluşturmakta zorluk çekiyor. Afyon ticaretini yapan ABD’liler ülkeden kovuldu. Paraya ihtiyaçları olmasına rağmen Taliban rejimi, Afyon ekimini ve ticaretini tamamen sıfırladı. Bu konuda takdiri hak ediyor.

Her ne kadar geçim sıkıntısı yaşanmış olsa da ülkede can, mal ve namus güvenliği sağlandığından dolayı büyük bir memnuniyet olduğunu ifade edebilirim. Medreselerde okuyan bu gençlerin bir örgüt haline gelmesi, ülkeyi ikinci kez yönetmeleri üzerine çokça yazılacak ve araştırma yapılacak bir konu olduğunu belirtmeliyim. Bugünkü Taliban’ın tek bir bütün olarak değil de farklı fraksiyon ve ülkelerle birlikte hareket etmesi, kendilerini SSCB katliamından koruyan Pakistan’a düşman hâle gelmesi de bir başka araştırma konusudur.