Bir avuç inanmış yiğidin başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonu hem hak hem de şer cephesinde özgürlüğün ve dirilişin miladi olarak devam ediyor. Bir yıldan fazla Gazze ve işgal altındaki Filistin toprakları havadan, karadan ve denizden abluka altında tutuluyor. Gıda, su, ilaç, barınma ve enerji olmadan iki milyondan fazla insan şerefli ve izzetli bir şekilde şımarık, azgın, Siyonist-Yahudi ve onun işbirlikçilerinin karşısında aslanlar gibi direniyor. Hamas, korkak terör şebekesine tarihinin en büyük yenilgisini ve rezaletini yaşatırken, Siyonist barbarlarla birlikte ABD ve AB ülkelerinin aslında birer kukla tarafından idare edildiğini dünyaya gösterdi.
Gazze’de şehadet ve ölüm haberleri artık sıradan hale geldi. Her evden onlarca şehit, yaralı, sakat ve kayıplar var. Bir yılı aşkın banyo yapamayan, sıcak aş yiyemeyen, ağrıyan yarasına ilaç bulamayan, günün sıcağından, gecenin soğuğundan korunacak bir barınağının olmadığı halde özgürlük ve hürriyet mücadelesi veren Gazze halkı dünyaya yeni bir ufuk ve umut verdi.
Bulundukları her toplumda “istenmeyen” kişiler olarak anılan Siyonist Yahudilerin barbarca katliam ve soykırımları dünya halklarının gözünü açmasına önayak oldu. Özellikle İslam dünyasında bazı zayıf karakterli idareciler işgalci İsrail ile “İbrahim Anlaşmaları” adı altında yeni bir proje üzerinde anlaşma yaptı. Bu aslında tam bir ihanet projesiydi. Siyaseti ve Siyonizm’i okuyamayan, hakkıyla anlayamayan bazı Müslümanlar, Filistin’de “iki devletli çözüm” olabileceği vehmine kapıldı.
Özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Körfez ülkeleri büyük şeytan ABD’nin öncülüğünde işgalci İsrail’e İslam beldeleri arasında güven içerisinde yaşayabileceği garantisini verme gafletinde bulundu. Bu konuda yeni argümanlar ve söylemler geliştirdiler. Ancak unuttukları önemli bir mesele vardı. Yahudi asla ve asla sözünde durmaz! Bundan dolayı Yahudi, hele bir de Siyonist terör örgütü üyesiyse ona kesinlikle güven olamayacağını bilmeleri gerekirdi, ama iç siyaset nedeniyle unutuldu.
İşgalci Yahudiler azla yetinmeyeceğini, hedeflerinin “Nil’den Fırat’a” olduğunu, ayrıca tüm dünyayı özellikle de İslam coğrafyasını kontrolleri altında tutmak istediklerini açıkça ifade ediyorlar. Ancak bizim mahallenin çocukları bu söylemleri anlamakta zorlanıyor. Faslı ve Malezyalı bazı siyasi ve kanaat önderleriyle “İbrahimi Anlaşmaları” konuştum. Başlangıçta Yahudilerle ortaklaşa aynı topraklarda yaşanabileceğine inandıklarını ve bu doğrultuda kendi taraftarlarına konuşma yaptıklarını aktardılar.
Siyonist işgalcilerin bu topraklarda geleceği yoktur!
7 Ekim 2023’te “Aksa Tufanı” hareketi başladıktan sonra Siyonist İsrail’in vahşi ve barbar yüzünün görülmesiyle büyük hata içerisinde olduklarını, lanetli ve hasta ruhlu bu insanlarla ortaklık kurulamayacağını anladıklarını ifade ettiler. Hatta Tayland’daki bazı Budist siyasi partiler bile bu yönde beyanat verdiklerini belirttiler. Müslümanların bir kısmı ve dünyanın büyük çoğunluğu Yahudi Siyonistlerin bu denli çılgın, barbar ve vahşi duygularla bebekleri parçalayacaklarını tahmin etmiyordu. Sapık bir inançtan beslenen Netanyahu ve terörist çetesinde yer alanların hepsinin bir hesabı var. Gazze’yi yok edip işgalci Yahudilerden oy alarak iktidar olmak istiyorlar.
Netanyahu denilen Gazze Kasabı hakkında açılan birçok dava var. Hırsızlık ve yolsuzluk gibi yüz kızartıcı davalardan ceza almamak, koltuğunu korumak için böylesi bir soykırıma imza attı. İsrail’deki savaş kabinesine baktığımızda “dindar” olan tek bir kişi yok. Hepsi birbirinden daha fazla hırsız, uğursuz ve katil. Hiçbirinin insan hakları karnesi düzgün değil. Dolayısıyla Gazze’ye yönelik saldırılarının ana temelinde sapkın Yahudi inancıyla birlikte kişilerin kendi ikballeri bulunmaktadır.
Hamas, elindeki silah ve mühimmatla işgal birliklerine büyük kayıplar verdiriyor. Yaklaşık 40 devlet tüm imkanlarını bu katil terör örgütüne tahsis etti. ABD, Kanada, Almanya ve AB’nin temin ettiği ölümcül bombalarla Gazze’de taş üstüne taş bırakmadılar. Buna rağmen Hamas’ı bitiremediler.
İran, Mısır, Ürdün ile bazı Arap ve Müslüman ülkeler Hamas’ı çoktan gözden çıkardı. Siyonist çete İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar’ı şehit etmelerine rağmen hala tünellere ulaşarak esirleri kurtaramadı. Bir başka tabirle Hamas, devlet diye geçinen kâğıttan kaplanların hepsini dize getirdi. Hamas’ta inancı, iradeyi ve şehadet arzusunu, İsrail ve ortaklarında ise korkaklık, dünyaya olan bağlılıklarını ve samimiyetsizliklerini gözlemliyoruz. İnancın karşısında batıl ideolojilerin yenildiğine şahit oluyoruz.
Yenilgisini itiraf edemeyen Netanyahu ve katil ekibi savaşı bölgeye yaymak için Lübnan’a ve Hizbullah’a saldırma aptallığında bulundu. Hizbullah ve İran içerisine yerleştirdiği ajanların adice tertipleri neticesinde örgütü çökerteceklerini zannettiler. Burada da yanıldılar. Hizbullah hücre tipi çalışan dinamik bir örgüttür. Birkaç köyü işgal eden çapulcu Siyonistler Lübnan’da büyük bir bataklığa saplandı. Hizbullah, korkak İsrail birliklerini sivri sinek avlar gibi itlaf etmeye başlayınca bu kez Netanyahu “ateşkes” ve barıştan bahsetmeye başladı.
İşgalcinin kendini koruma hakkı olmaz!
Terör örgütü Siyonist İsrail barıştan, müzakereden değil sadece güçten anlar. Hizbullah ve Hamas da bu çapulculara anladığı dilden cevap vermeye çalışıyor. Filistin ve Lübnan’da yaşanan soykırımda üç önemli nokta öne çıkmaktadır. Bunların başında insanlık gelmektedir. Burada tüm insanlığın ve Müslümanların üzerine düşen görev ve mesuliyetleri var. Gazze'de soykırım işleniyor, evler, okullar, camiler, kiliseler, tarihi yerlerle birlikte çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve siviller katlediliyor. Bu soykırım ve masum bir halkın yok edilme arzusu karşısında halklar insani sorumluluklarını yerine getirmelidir. Gazze’nin yanında yer almak bir insanlık meselesidir.
Soykırımcı ABD gibi küresel sermaye ve emperyalizmin esiri olan ülkeler terör şebekesi İsrail’in “teröre karşı kendini koruma hakki olduğunu” geveleyip duruyorlar. İsrail meşru ve bu toprak onların değil ki kendini korusun! Her biri farklı ülkelerden gelerek Filistinlilerin topraklarını işgal etti. Siyonistler, İngiltere ve ABD desteğiyle halkın malına, mülküne el koyan birer haydut topluluğudur. Filistinliler kendini savunurken onlara “terörist” demek akıl tutulmasıdır. İnsan vicdanı bu zulmü kabul etmedi/etmiyor.
İkinci önemli nokta ise Siyonistlerin kibri ve gururudur. Arkalarına aldıkları emperyalist güçlerin yardımıyla kibirlenip tüm bölgeyi ateş çemberine alarak ve işgal etme ahmaklığına kapıldı. Siyonist barbarlar bebekleri katledip coşkuyla dans ederek söz konusu vandallığı ve caniliği kutluyor. Bu onların insanlıktan nasibini alamadıklarının bir göstergesidir. Şeytanı bir arzuyla ellerindeki demir kubbenin gücüne güvenerek kibirlendiklerini görüyoruz.
Ancak bu ahmak Siyonistler oldukça cahil olduklarından ve bölgeye işgalci olarak geldiklerinden bu mübarek beldelerin tarihini ve geçmişini bilmiyor. Bölgeyi işgal eden hiçbir emperyalist güç hakimiyet kuramamıştır. Haçlılar başta olmak üzere işgalciler ölülerini dahi alamadan bölgeden kaçmak zorunda kalmıştır. Müslümanlar ise bu topraklara kök salmıştır. Hiçbir güç bu inanca sahip olanları topraklarından çıkaramaz, buna kimsenin gücü de yetmeyecektir. Bu gurur ve kibir emperyalistlerin helak olmasına sebep olacak.
İşgalci barbarlar sınıfın tembel öğrencisi gibidir. Bunlar eskiden yaşananları okuyup akletmezler. Hiçbir belde daimî olarak işgal altında kalmaz, kalmamıştır da… İstedikleri kadar askere, tanka ve teknolojik harp teçhizatına sahip olsunlar işgallerini daimî yapamayacaklar.
Ümmetin çocuklarından yeni Yahya Sinvar’lar yetişiyor
Osmanlı bu topraklarda tankla, tüfekle değil inançla, irfanla ve erdemlilikle kalabildi. Siyonist işgalciler azdıkça azdı, şımardıkça daha fazla çirkinleşip şımardı. Bu savrulma onların yıkılışlarına ve yok oluşlarına neden olacak.
Soykırımcı barbarların mağlup edileceğini rabbani metotla biliyoruz. Fiziki olarak da bölgede yetişen ve yetişmekte olan binlerce Şeyh Ahmet Yasın, Abdülaziz Rantisi, İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar gibi yiğitlerin olması bu ilahi müjdenin yakında gerçekleşeceğinin bir işaretidir.
Üçüncü önemli konu ise İslam ümmetinin uyanmasıdır. Ümmetin birçoğu Kudüs’te, Gazze’de ve Filistin topraklarında yaşanan soykırım nedeniyle büyük sıkıntı, öfke, utanç, elem ve ızdırap içindedir. Tabiri caizse bunu bir “doğum sancısına” benzetebiliriz. Bu sıkıntı ve utanç ümmeti kendine döndürerek gerçek kimliğini bulmaya vesile oluyor. Allah'ın takdir ve inayetiyle İslam ümmeti izzetli ve şerefli tarihine geri dönmeye başladı.
Bu Ümmet Hazreti Muhammed (sav)’in son ümmetidir. Üzerine ölü toprağı serpilmiş olsa da bu ümmet asla yok olmaz, yıkılmaz! Düştüğü yerden kalkmasını bilir ve yere düşen sancağı yeniden surlara dikecek azim ve gayrettedir.
Ümmetin karşısındaki Siyonistlere ve dostları olan sefillere baktığımızda hepsinin psikolojisinin bozuk, kafalarının karışık olduğunu görüyoruz. Öldürme, vahşice yok etme, işkence, alkol, uyuşturucu ve şeytanın nefsi arzularıyla ayakta kalmaya çalışan küresel emperyalizm, İslam ümmetinin uyanışını sezdiklerinden dolayı topluca imha ve yok etme eylemlerini başlattı.
Yaptıkları katliamı hayasızca sergileyerek aslında korkularını gizlemeye çalışıyorlar. Dünya kamuoyu Yahudi işgalcilerin yaptıkları zulüm karşısına ayağa kalktı. Çünkü Allah herkese eşit ölçüde insaf duygusu verdi. Müslüman olmayanlar arasında bu katliama karşı olanların sayısı gittikçe artıyor. Hatta bu barbarlık karşısında Gazzeli yiğitlerin izzetli ve vakur duruşları neticesinde binlerce kişinin Müslüman olmasına şahit olduk. Emperyalistler insanlığı öldürdüklerini zannederken batıdan binlercesi doğuyor. İşte bu uyanış onların korkulu rüyasıdır.
Siyonizm aslında küresel bir terör örgütüdür
Siyonistler tahrif edilmiş Yahudi inancını kendilerine dayanak olarak kullanıyor. Telmud’dan aldıkları sapık bilgilerle dünyayı kontrolleri altına almayı ve tek dünya düzeni kurmayı hayal ediyor. Bunun için dünyada kaos ve terör oluşturarak kendi sapık ve sapkın ideallerini gerçekleştirmek arzusundalar. Yahudi-Siyonist terör örgütü dünyanın birçok yerindeki isyan ve iç savaşın planlayıcısı veya destekçisidir. Bu yaratıklar kan, kaos ve savaşlardan beslenir.
Sadece Müslümanlar değil Siyonist sapık ideolojiye sahip olmayan herkes onlar açısından düşmandır. Hıristiyanlar hatta Siyonist olmayan Yahudiler bile bu çetenin hedefindedir.
Gazze’deki soykırımda 50 binden fazla şehit verildi ancak halkların gözlerinin açılmasına vesile oldu. Bu sapıklarla asla bir arada yaşamanın mümkün olamayacağı dillendirilmeye başlandı. Özgür dünya halkları ortak zeminde buluşarak insanlık düşmanı bu barbarlarla mücadele etmenin zamanının geldiğini kavradı. Bu zemine ön ayak olacak İslam ümmetinin yiğit evlatlarıdır. Devletler hantal, korkak ve çekingendir. Ancak halklar sınırları aşarak zulme karşı ortak mücadele etmeye başladı.
Barbar ve vahşi güruh kendi ırkından gelmeyenleri “köle”, kendilerini de aptalca bir inanışla “efendi” olarak görüyor. Bu çirkin ve lanetli topluluğa karşı ilk taşı atan Gazzeli yiğitler oldu. Dünyanın her yerinde Siyonistlere yönelik taşlama devam ediyor, etmeli. Bunun başında ekonomik boykot gelmektedir. Yahudi’nin elinden maddi gücü alınırsa süt dökmüş kedi gibi olur. Artık hiçbir toplum bu soykırımcılara pirim vermemeli. Bürokrasi, medya, sanayi, kimya ve teknoloji alanındaki Siyonist çeteler boykot edilip ellerindeki imtiyazlar alınmalı. Siyonistler olmasa dünya halklarının kardeşçe yaşamasının önündeki engel kalkmış olacak.
Unutulmamalıdır ki, İsrail savaşmıyor, elinde silah olmayan bir halkı yok ederek soykırım yapıyor.