Hamza Türkmen: İslamcılığın en önemli fonksiyonu emperyalist kuşatmaya ve Batılı hayat tarzına direnmesidir

  • PaylaÅŸ:
  • Tarih: 12 AÄŸustos 2024     Y: Hamza Türkmen    Yazdır
img
Hamza Türkmen: İslamcılığın en önemli fonksiyonu emperyalist kuşatmaya ve Batılı hayat tarzına direnmesidir

İslamcılığın tanımı nedir? Farklı İslamcılık anlayışları mümkün müdür? İslamcılara yöneltilen baÅŸlıca ithamlar nelerdir? İslam DüÅŸüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslamcılık" dosyasında Ercan Yıldırım'a sorduk.  

          1. İslamcılık tanımınız nedir? Farklı İslamcılık anlayışları mümkün müdür?

İslamcılık 1699 tarihinde imzalanan Karlofça AnlaÅŸması’ndan sonra Müslümanların ve İmparatorluÄŸun, Batı medeniyetinin ilim-bilim-teknik-askeri-eÄŸitim sahasında yükseldiÄŸini, Reform ile dini, Rönesans ile ilmî-kültürel, keÅŸifler ve kapitalizm ile iktisadî-siyasi, Aydınlanma ile Modern zihin inÅŸa ederek  yenilendiklerini, güçlendiklerini kendilerinin ise geri kaldığını hatta yenildiÄŸini tecrübe edip anlayarak Batıyı yakalayıp geçmek, yeniden üstünlüÄŸü ele almak için uyguladıkları tecdid-ihya-inÅŸa ÅŸuuru, çabası ve zihniyeti ile özellikle Tanzimat’tan sonra Batı düzeninin Müslümanları etkisine almasıyla İslam’ı iktisadi-siyasi-ahlaki-kültürel-hukuki-eÄŸitim boyutlarıyla bütüncül düÅŸünme ve hayata hakim kılma; Cumhuriyet döneminde ise bunlara ek olarak Kemalizmin dini uygulamalarını aslına rücu ettirme, Müslümanları ve İslam’ı yeniden merkeze yerleÅŸtirme misyonudur.

İslamcılık, İmparatorluÄŸu, Türkiye’yi dışta bırakmak isteyenlerin tasniflemesinde olduÄŸu gibi 19. asırda farklı coÄŸrafyalarda deÄŸil 18. yüzyılda İstanbul’da doÄŸmuÅŸtur.

İslam aleminin farklı bölgelerinde farklı yüzyıllarda kendini gösteren “tecdid hareketleri” son derece yerel, yalnız o dönemi ve o mıntıkayı ilgilendiren, tüm Müslümanları, dünya sistemini, İslam düÅŸüncesini etkilemeyen küçük çıkışlardır.

İmparatorluk’ta, moderniteye-küfre karşı geliÅŸen İslamcılık ilmi-siyasi-askeri-kültürel-hukuki-iktisadi tüm boyutları içeren, yalnız Müslümanları ve İslam düÅŸüncesini deÄŸil Batı-DoÄŸu düÅŸüncesine ile tüm dünyaya tesir eden kapsamlı bir ihya-tecdid-inÅŸa hareketidir.

Etnik iddialarını İslamcılık kılıfında savunanlar, milliyetçi ve Kemalist aydınların kasten tarihselleÅŸtirmek için İslamcılığı Afgani-Abduh, Kevakibi gibi isimlerle baÅŸlatmak isteseler de İslamcılık 18. asrın ürünüdür. Daha Afgani, Abduh gibi isimler ortada yokken Ahmet Cevdet PaÅŸa’dan Namık Kemal’e, Tunuslu Hayrettin PaÅŸa’ya kadar pek çok ilim adamı İslamcılığın genel tezlerini ortaya sermiÅŸlerdir. İslamcılık, İslam-küfür savaşımında İslam ile varoluÅŸu seçenlerin tercihidir; hususen ise modernitenin belirdiÄŸi, güçlendiÄŸi 18. asırda ona karşı Müslümanların savunularını, tezlerini içerir.

VaroluÅŸ Yayınları’ndan çıkan İmparatorluk’tan Ulus Devlet’e İslamcılık kitabımda çok geniÅŸçe anlattığım üzere İslamcılığı 3 ana döneme ayırıyorum:

1. dönem İslamcılığın doÄŸuÅŸu.

Modernizm ve yükselen Batı karşısında Müslümanların önce Batıyı yakalama, çağın getirdiÄŸi teknik ve teknolojiyi elde etme çabası. İmparatorluk Batının modern bilimini, modern felsefesini çok iyi çözmüÅŸtü. 1720’li yıllarda hendesehaneler yani mühendislik okulları açmıştı. Osmanlı, Batıyı yakalayamadı çıkarımları da tam bir efsane. Yakaladı ama bünyesindeki gelenekçileri, rantçıları aÅŸamadı.

2. dönem Tanzimat-MeÅŸrutiyet İslamcılığı.

Özellikle Tanzimat ile beraber bir gerçek ortaya çıktı. İmparatorluk İslam ile varoldu, büyüdü, Türkler İslam’ı ve Müslümanları Haçlı-MoÄŸol-Åžii tehlikesine karşı korudu fakat yeni medeniyet ile varoluÅŸsal bir ayrıma da girdi.

Bundan sonra İslam ile mi yoksa laiklik ile mi devam etmeliyiz, arayışında İslam ile diyenler İslamcılar, laiklik ile diyenler de Batıcı-Kemalist ve bir kısım milliyetçi-muhafazakârlar oldu.

Tanzimat döneminde Cevdet PaÅŸa’dan Namık Kemal’e Ali Suavi’ye kadar pek çok isim Batının tekniÄŸini, ilmini alırken “Åžeriat”tan kesinlikle taviz verilmemesi gerektiÄŸini ifade ettiler. Åžeriat, İslam temelli bir yenilenme taraftarları İslamcılığı temel aldı. Müslüman kalarak çaÄŸdaÅŸlaÅŸma, Batının yalnız tekniÄŸini alma, Renan gibi gerilemenin nedeni İslam’da gören oryantalistlerin tezlerini savuÅŸturma, dinin emir ve yasaklarını belli alanlarda deÄŸil hayatın, siyasal ve kamusal alanın tümüne yayma gibi tezler bu dönemde yüksek perdeden savunulmaya baÅŸladı.

MeÅŸrutiyet döneminde artık İslamcılık, yenilgiler, Batının her alanda üstünlüÄŸü ele alışıyla ana tezlerini çeÅŸitlendirerek derinleÅŸtirdi.

Kitabımda ayrıntılarıyla ve örnekleriyle açıkladığım gibi, itikadî, ilmî, siyasî, iktisadî, sosyal baÅŸlıklarda çok geniÅŸ bir İslamcılık literatürü oluÅŸtu.

İtikadî bakımdan, Kaynaklara-Öze-Kur’an ve Sünnete DönüÅŸ, Hurafe-Bidat EleÅŸtirisi ve Tasavvuf-Tarihi İslam Karşıtlığı, Tevekkülü-Kaderi-Zühd ve Takvayı Yanlış Yorumlamak, Modern Bilim ile Kur’an Yorumu gibi hususlar tartışıldı.

Sosyal-İktisadi-İlmî manada ise İslam Terakkiye Mâni DeÄŸildir, Batının TekniÄŸini Alalım, Ahlakını ve Kültürünü Reddetme, Taklidi Bırakıp İçtihat Kapısını Açma, Cehaleti Giderme, EÄŸitimi YaygınlaÅŸtırma, Medreseleri Islah, Batılı Hukuk ve Åžeriat’ı Uygulanma gibi tezler ele alındı.

Siyasi açıdan ise İttihat-Uhuvvet-Müsavat, Hilafet, Tüm Boyutlarıyla Cihat, MeÅŸrutiyet: Müstebit İdareciye Karşı Åžura-Biat-MeÅŸveret, KavmiyetçiliÄŸe ve AsabiyeciliÄŸe Karşıtlık konuları üzerine argümanlar geliÅŸtirildi.

3. dönem Cumhuriyet İslamcılığı.

Önceki dönemlerde savunulan tezlere ek olarak laikliÄŸe karşı İslam’ın hayatın tümünü düzenlediÄŸi, dinin vicdanlara hapsedilemeyeceÄŸi savunulurken Kemalizmin dini alandaki reform çabalarını, yasaklarını, uygulamalarını ortadan kaldırmaya, kamusal ve siyasal alandan Müslümanların dışlanmasını tersine çevirmeye matuf bir İslamcılık geliÅŸti.

Tek Parti tahribatını en az zararla atlatarak İslam’ı ve Müslümanları tekrar Siyasal-kamusal alan ile gündelik hayatın merkezine yerleÅŸtirme gayreti öne çıktı.

Kitapta detaylıca anlattığım gibi bu dönemde İslamcılar ile milliyetçi-muhafazakarların ayrışma konuları arasında Türk Müslümanlığı, Türk-İslam sentezi, dünyadaki İslami hareketler ve dünya sistemi ile münasebetler, 1980 sonrası ortaya çıkan ve bugüne kadar gelen Neoliberal İslamcılık ile Milli-Yerli İdeoloji öne çıkar.

Cumhuriyet İslamcılığını, 1924-1950, 1950, 1960, 1970 ve Neoliberal İslamcılık diye beÅŸ bölüme ayırmak mümkün.

Tercümelerin etkisinden Malatya-Kuran İslam’ı ekolüne, radikal hareketlerden, İslam sosyalizmine, medeniyetçilikten medeniyet karşıtlığına, tarikat ve cemaatlerin tesirlerine, dergi ve gazetelere, Milli GörüÅŸ etkisine, YeÅŸil KuÅŸak’a, Medine Vesikası’na, Medeniyetler Çatışması’na ve tüm siyasi-entelektüel oluÅŸumlara dek geniÅŸ bir perspektiften dönemler ele alınabilir.

          2. İslamcılık modernliÄŸin bir sonucumu yoksa kadim bir akım mıdır? İslamcılara yöneltilen baÅŸlıca ithamlar nelerdir?

İslam ve İslamcılar Türkiye’nin kaderi ve geleceÄŸi olduÄŸu için milliyetçilerden Kemalistlere ÅŸimdilerde Tengricilere kadar pek çok kesim İslamcılığı yaftalamaya çalışır, belli bir kalıba oturtmaya yeltenir. İslamcılık araÅŸtırmaları o yüzden İslamcıların çevreden merkeze yöneldiÄŸi Neoliberal İslamcılık döneminde daha fazladır.

İslamcılığı bu kesimler marjinal, tarihsel bir hareket, fraksiyon, dar bir yapı, yalnız etnik kimliklerin mensubiyeti, “kökü dışarıda”, göstermeye çalışır. Halbuki İslamcılık, İslami hareket, parti, tarikat ve cemaatler, selefilik, radikalizm, milli ve yerlilik üstü, bu topraklarda doÄŸan, İslam aleminin önüne düÅŸerek küfrü, kapitalist dünya sistemini geriletmeye matuf siyasi-iktisadi-fikri-kamusal-kültürel bir ihya ve inÅŸa çabasıdır. İslamcılığı kimi gelenekselcilik kimi modernist göstererek itibarsızlaÅŸtırmaya, tarihselleÅŸtirmeye yeltenir. Halbuki İslamcılık kökleri temel kaynaklarda çaÄŸcıl bir tecdid-ihya-inÅŸa çabasının-ruhunun-iradesinin adıdır.

Kemal Karpat, klasik Batı eksenli akademisyen kimliÄŸiyle İslamcılığı Tanzimat sonrası, modernleÅŸmenin İslami olanı geriletmesi karşısında Müslümanların İslam hukukunun yeniden tesisi, İmparatorluk-Hilafet öncülüÄŸünde İslam birliÄŸinin teÅŸekkülü ile dini yorumun çağın gereklerine göre tecdid-ihya-inÅŸaya götürülmesini İslam’ın ideolojileÅŸtirilmesi ÅŸeklinde yansıtmaya çalışır.

Mümtazer Türköne ve milliyetçiler, İslamcılığı yalnız fikrî yönüyle ele alarak, Kemalistler gibi devlet yönetimi, siyaset, kamusal alanın inÅŸası, askeri sahalarda İslamcılığı, İslamcıları devlet yönetimi dışında tutma çabasına gider. İslamcılığın İmparatorluk mekanizmasındaki ontolojik temellerini örterek sadece düÅŸünce sahasıyla yetinmesi, “siz düÅŸünün biz yönetiriz” kanaati, devletin iÅŸleyiÅŸinde bütünüyle laik sürecin belirleyici kalması bu yorumun arka planını oluÅŸturur.

Tarık Zafer Tunaya ve Åžerif Mardin İslamcılığı en sahih ve sahici yorumlayanlardandır; Tanzimat modernleÅŸmesi karşısında İslami taleplerin tamamını İslamcılık baÅŸlığına yerleÅŸtirirler. Tunaya İslamcılığı Kemalist Batıcılığın öteki’si olarak konumlandırırken Mardin, siyasal ve fikrî alanın ontolojik temellerinden görür.

1980 sonrasında İslamcılık üzerine söz söyleyen araÅŸtırmacı-akademisyenlerin geneli, gelenekçi ya da modernist, sol-liberal farketmeksizin, dönemin ÅŸartları icabı İslamcılığı Kemalist merkezin çevresine ve Türkiye dışına taşımaya çalışırlar; Kemalist ulusçu dile uygun biçimde “kökü dışarıda”lık jargonunu kullanarak.

Kimi 80’lerin atmosferine uygun biçimde etnik kimliÄŸini siyasallaÅŸtırmak, Türk millet-i hakimesine karşı durmak, kimi İmparatorluÄŸun-Türkiye’nin İttihad-ı İslam’ı teÅŸekkül ettirebilecek öncü vasfını yok saymak, Mısır-OrtadoÄŸu-Pakistan’daki İslami hareketleri meÅŸru-sahih göstermek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında din adamlarının Tek Parti’ye desteÄŸi nedeniyle CHP’yi din düÅŸmanı kimliÄŸinden uzaklaÅŸtırmak için çaba gösterirler. Frankofonların gazetecisi RuÅŸen Çakır İslamcılığı, Olivier Roy tarzında İslam ülkelerindeki İslami hareket ve örgütler çapında anlayabilirken Frankofonların akademisyeni Nilüfer Göle, İslamcıları neoliberal küresel kültüre eklemleme üzerine çalışır. Kültür ve medeniyet bakışını magazine ederek ele alan Frankofonların yorumları arkaik ve dönemsel kalırken Anglo-Sakson araÅŸtırmacılar ise daha çok Türkiye’nin Hilafet, İmpratorluk öncülüÄŸüne odaklanarak İslamcılığın bu vasıflarını kontrol etmeye yoÄŸunlaÅŸtıklarından kalıcı ve dinamik analizler geliÅŸtirirler.

2000’lerden sonra ÅŸekillenen İslamcılık kanaatleri de tek boyutlu, aktüel, pragmatiktir. İslam’ı bütüncül anlama ve uygulamadan kaçınan kültürel Müslümanlar, milliyetçiler, Mavi Marmara’cıları, 11 Eylül Statükosu’nun icadı IŞİD-el Kaide-Taliban’ı, etnik kimlikleri, radikalizmi, selefiliÄŸi İslamcı görmek ve göstermek için çırpınırlar.

2010’lardan sonra bu marjinal yorumlar birer birer yıkılmaya, İslamcılığın Batı medeniyeti-küfür karşısında varoluÅŸ-kendilik çabası vasfı, 1699 sonrası kökler belirlemeye baÅŸladı. İran’ın baÅŸta Suriye ve tüm OrtadoÄŸu’da yalnızca mezhepçilik yaptığının anlaşılması; İslami hareketlerin yerelden çıkamayan ufuksuzlukları ve dünya sistemince kullanılmaları; İslam ülkelerindeki elitlerin-yönetici-aydınların kafirle-Batı ile çatışma, İslam birliÄŸini tesis etme gibi bir hedeflerinin bulunmadığının, kendi milliyetçilikleri üzerine yoÄŸunlaÅŸtıklarının anlaşılması, “namaz kılınan her yer vatandır” eksenli yabancılaÅŸmanın terkini getirirken ümmet savunusunun-İslam birliÄŸi-küfür-Batı karşıtlığının sadece bu topraklarda de facto bulunduÄŸu “tecrübe edilerek” anlaşıldı.

          3. İslamcılığın etkin olduÄŸu ve olamadığı alanlar nelerdir? Post-İslamcılık tartışmaları hakkında neler dersiniz?

İslamcılık öldü, İslamcılık bitti, İslamcılık devletleÅŸti, diyenler de bu magazin sosu yüksek İslamcılık yaftalamaları yapanlar, İslam’ı ve Müslümanları laboratuvar malzemesi gibi görenlerdir…

İslamcılık ölmedi, hatta daha da güçlendi.

Ne kadar ahlaki, epistemolojik, siyasi ve entelektüel kriz yaÅŸasak bile günümüzde İslamcılar devlet ile tanıştı, eski hataları, yorumları geride bıraktı. Mesela Suriye’de, İslam aleminde yalnız Müslümanlarla savaÅŸan, Müslüman KardeÅŸler kanı akıtan İran’ın foyasını bir kesim de gördü.

Devlet olmadan, devleti sevk ve idare etmeden İttihad-ı İslam, Ümmetçilik saÄŸlanamaz. Kemalistler ve dünya sistemi İslamcıları merkezden tardetmiÅŸlerdi. İslamcılar büyük bir birikim saÄŸladı.

Berbat bir kamusal sınav verdi İslamcılar, çok büyük mali imkanlara raÄŸmen matbuatta, entelijansiyada, kültürde, siyasi-iktisadi-hukuki ve eÄŸitime dair alanlarda yapısal inÅŸacı iÅŸler yapmada hakikaten çok yetersiz kalındı, ahlaki düÅŸüklük yaÅŸandı. Fakat uzun yıllar siyasal ve kamusal alandan dışlanan kesimler için bu yalpalamalar normal.

Ben gençlerden, İslamcı-dindar gençlerden çok umutluyum.

Tengrici, Kemalist-laik-seküler gençleri görüyoruz. Pek çoÄŸu son derece kaba, görgüsüz, nezaketsiz, ahlaksız, cahiller. Kullanılmaya müsait, refleksleriyle hareket eden, iktidar ve İslam-İslamcı karşıtlığından baÅŸka ünsiyeti geliÅŸmemiÅŸ yüzer gezer davranışlara sahipler.

Aksine kimi eleÅŸtiriler getirse de İslamcı gençliÄŸin çok okuduÄŸunu, mensubiyet baÄŸlarının çok güçlendiÄŸini, analiz yeteneklerinin, epistemolojik alt yapılarının, hayata-dünyaya-Türkiye ve Müslümanlara karşı ilgilerinin çok yüksek olduÄŸunu, ortada gezinen lümpen baÅŸörtülülerin-sakallıların ve açılanların aksine giyim kuÅŸamında hakikaten tesettüre riayet edildiÄŸini, oturaklı, ağırbaÅŸlı yaklaşımlar gerçekleÅŸtirdiklerini görüyorum. Bu gençlerin bilgilenme sahası ve araçları çok fazla olduÄŸu için walkmen dinleyip Gülen’i mehdi zannetme eÄŸilimleri, kültlere, körü körüne bir takım inanç ve akımlara kapılma eÄŸilimleri az.

Milenyum sonrası AK Parti iktidarı kendisi doÄŸrudan İslamcı olmasa da, İslamcılık, İslamcılar ve Türkiye’nin İslam-laik dikotomisinde İslam’dan yana ağırlık koymasını saÄŸlayacak pek çok konuda alt yapı saÄŸladı.

Åžimdi bundan sonra Müslümanların bu araçları, birikimi, alt yapıyı, siyasal ve kamusal alandaki gücü kullanarak temelli inÅŸa faaliyetlerine gitmesi gerekir.

          4. Aksa Tufanı’nın İslamcılık üzerindeki etkileri hakkında neler düÅŸünüyorsunuz?

Aksa Tufanı, genel manada Gazze soykırımı, Filistin davası İslamcılar bakımından sorgulanması gereken pek çok göstergeye sahip. DüÅŸünebiliyor musunuz, İsrail çadırları yakıyor, yardım sıralarını vuruyor, hastaneleri bombalıyor ve Müslümanlar hiçbir ÅŸey yapamıyor.

İslamcılık bugünlere belirttiÄŸim tezlerinin yanında özellikle dış meselelerde Filistin, Bosna, Afganistan cihadı gibi mevzularda büyük aktivizm yaparak da geldi. Devleti yönetme ayrıcalığına raÄŸmen boykot ve cılız gösterilerin haricinde eli kolu baÄŸlı kalmak retorik yoÄŸun söylemlerin pek de etkili olmadığını gösterdi. Ama kabul etmek gerekir ki Gazze meselesi evrenselleÅŸse de tüm dünya bir İsrail etmedi. Üstelik ABD kongresindeki rezil görüntüler Müslümanların etkisizliÄŸini kanıtladı.

Gazze katliamlarının İslamcılar üzerindeki en büyük tesiri ahlaki oldu. Kendimizi büyütmemize karşın aslında dünyada etkisiz elemanmışız!

Türkiye meselenin küresel boyutta duyulmasında etkili oldu hatta zaman zaman İslam ülkelerine çaÄŸrılarda da bulundu. Gazze soykırımı gösterdi ki bir ülke güçlü olup öne düÅŸmediÄŸi sürece Müslümanlar birleÅŸemiyor, bir irade ortaya koyamıyor.

Yine Gazze katliamları ile son yıllarda Suudi, Mısır modernleÅŸmeleri gösterdi ki Türkiye’den baÅŸka kafirle hesaplaÅŸma iradesi, istenci öteki İslam ülkelerinde yok. Bu çok net artık.

O yüzden Türkiye’nin büyümesi, güçlenmesi için elimizden geleni yapmalıyız.

Yorum Yapın